Söyleşinin 2. Bölümünü okumak için tıklayınız
Lütfen bu bölümü dikkatli okuyun sayın okurlar çünkü özellikle eleştirilere verilen yanıtlar bu bölümde. Yine bir arada yanıtlanan sorular var ve ben yine parçalara ayırmadan araya girmeden yanıtları ve soruları ayrı ayrı paylaşıma açıyorum.
Önce muhteşem sorularım:
12. Çalışmalara tepkiler: 1. Kendinden bahsetmiş deniyor, 2. Bir çok yerli ustayı atlamış deniyor, 3. Bilgi yanlışları var deniyor (bir seri 12 sayı çıktı yazılmış ama aslında 16’mış örneğin), Hulk’a mutant (rrforumdan) demişsiniz filan.
…Bunlara ne diyorsunuz?
Sonra muhteşem yanıtlar:
ALPİN - Bu konular bir açıklamayı hak ediyor elbette. Ama temelde çizgi romana nasıl baktığınızla alakalı bir durum bu. Mikro açılardan bakanların yakaladığı nüanslar mı önemlidir, yoksa dokuzuncu sanata makro açıdan bakan mı? Mikro ölçekten bakanların yaklaşımları zararlı mıdır peki? Kesinlikle değildir, ancak yaklaşımının ölçeğinde bir yarardır bu, yani mikro ölçekte. Çizgi romana makro ölçekte bakanlara karşı veya kendisininkinden farklı bir ekole sıcak olanlara karşı alınan tavırlar çok çirkin şekillerde ortaya konulabiliyor. Sakıncalı olan budur.
Şahsen dokuzuncu sanata bakış açımı ve çerçevemi uzun uzun düşünerek ciddi anlamda çizen birisiyim ben. Ve bu durum istenilse de istenilmese de öncü bir yaklaşımdır. Kimsenin çizgi romanın geniş spektrumunu değiştirmeye gücü yetmez. Ancak ve sadece bu sanatın ürünlerine kendi dar açılardan bakanların bunu gözden geçirmesi, değiştirmesi gerekir. Bu ana girizgahtan sonra gelelim alt soruların ilkine:
21 yıllık çizgi roman ressamlığı yürüttüğüm profesyonel kariyerim boyunca 50′ye yakın yayın organında çizim yaptım. Bunlardan 7-8 tanesine günlük çizgi roman sayfaları hazırladım. Yani binlerce çizgi roman sayfası çizmiş ve bu işten geçimini sağlamış Hakan Alpin’in (ben hazırlamamış olsaydım bile) böyle bir ansiklopedide çizgi roman ressamı olarak yer almayı hak ettiğine sonuna kadar inanıyorum. İşte bu nedenledir ki, ansiklopedimde bir Hakan Alpin maddesi var, ve bu madde içeriği internetteki onlarca biyografi sitesini zaten süslüyor.
İkinci alt soruya geçiyorum:
Ben bardağın daima dolu tarafını görmeye öncelik veren bir yapıda olduğumdan olaya önce şu açıdan bakayım: Tarihe gömülüp kalmış birçok çizgi romancıyı adeta arkeolojik kazılar yaparak bu eserle öne çıkarttım. Erdoğan Egeli’den Çetin Karakoç’a, Ragıp Derin’den Orhan Tolon’a dek onlarca çizer ilk kez biyografileri ve eserleriyle bu kitapta çizgi roman severlere sunuldu.
Kitabımın sunuş yazısında da belirttiğim gibi, (bu kitap çıktıktan sonra) bazı çizgi roman severler bu ansiklopedide bulunmayan ama yer alması gerektiğini düşündüğü bir yayın, kahraman veya kişi adı verebilir. Hayatını çizgi romana adamış benim gibi biri ise, bu kişilerin tamamının önereceği adların toplamından daha fazlasını yer almıyor diyerek sayabilirim. Ancak önce bu tartışmalı konunun sağlıklı bir ortamda yapılabilmesi için bazı teknik bilgiler aktarayım. Horn’unki dışında dünyada 800 madde başlığı olan bir çizgi roman ansiklopedisi yok, bu bir. 740 sayfalık böyle bir çalışmayı basmak İnkılap gibi ülkenin beş büyük yayınevinden birinin bile 26 ayını aldı. Kaldı ki, bunu öngörmüştüm. Benim dahil edeceğim madde başlıklarıyla bu kitap iki cilt halinde, 1500-1600 madde ve dünyanın en büyük çizgi roman ansiklopedisi olarak yine tarafımdan hazırlanırdı, ama basılabilir miydi acaba? Bu baskı maliyetini hangi yayınevi riske ederdi? İnkılap ‘Çizgi roman Ansiklopedisi’ni mal ettiği meblağa normal ölçekte 50 kitap basardı. Üstelik satış şansı ve maliyetinin geri dönüşü bu ölçekte riske edilmemiş olurdu. Tamam, bu bir prestij yayınıdır. Ama ülkemizde prestij peşinde koşan kaç kişi veya kuruluş tanıyorsunuz, bir de buradan bakın?
Bir detay da şu: İnkılap Yayınları ile anlaşma imzaladığımızda bir ricam olmuştu kendilerinden. O da kitabın mümkün olan en düşük fiyatla çizgi roman severlere sunulmasıydı. Takdir edersiniz ki, bu ölçekteki kitapların fiyatı ortalama 100 lira civarındadır. Bu açıdan kendi alacağım telifi de düşürdüğümün farkınday(d)ım. Bazılarına enayice gelebilir, ama konu çizgi roman sanatı ve onun sağlıklı kültürel gelişimi olunca benim de bazı fedakarlıklarda bulunmam gerekir diye düşünmüştüm.
Şimdi “atlamış olduğum düşünülen” ustalara geleyim: Bunlar tarafımdan unutulmuş isimler değil asla, unutmam imkansız. Bir ansiklopedi hazırladım ben, anlık birşey değildi bu. Tam bir yıl sürdü. Bir ismi iki ay unutmuş olsam, üçüncü ay hatırlardım. Sorun bu değil. Sadece adını bana aktardığın Fikret Kol gibi birkaç kişinin izini bulamadım. Elimdeki bilgiler de tam olmadığından bu şekilde aktarılmasındansa aktarılmamasının doğru olacağına kanaat getirdim. Daha çok mizah dergilerine çizen (ismi bende gizli) iki çizerse bana biyografilerini açmak istemedi. Bu çalışmada yer almak istemediler.
Çapa Grubundan Yıldıray Çınar veya Mahmud Asrar isimleri ise benim ansiklopediyi nihayetlendirdiğim Eylül 2003′e dek bu ansiklopediye girecek kriterde işlere açıkçası henüz imza atmamışlardı. Aynı durum, Ersin Karabulut ve birkaç mizah dergisi çizgi romancısı için de geçerliydi. Asıl öyle 15-20 sayfa çizgi roman çizdi diye ismine özel madde açsaydım eleştirilmem uygun olurdu. Bana dış kaynaklı seçkin bir çizgi roman ansiklopedisinde sırf fanzin çıkardığı için ismine bahis açılan kimse gösteremezsiniz, çünkü yok. Dünyada kabul görmüş böyle bir kriter yok, benim için de olamaz.
Belki benzeri bir nüans Levent Cantek için de açılabilir. Eski arkadaşım olmasına rağmen, bana yönelik yazılı saldırılarda bulunmuş ve bundan dolayı da dostluk çemberimden uzaklaştırdığım biridir kendisi. Sadece bu ayrılıktan dolayı onu kitabıma ismine açılmış bir madde olarak almadığımı düşünen varsa, hemen söyleyeyim: Kesinlikle böyle kısır hesapların içine girmem, hele de söz konusu olan çizgi roman sanatımız ve kültürümüzse. Herkesin yaptığı katkı ve katılımların hakkını her yerde vermişimdir. Buradaki soru(n) şu: Bu ansiklopedide yayınlar, kahramanlar, senarist yazarlar ve çizerler tanıtılmıştır. Levent Cantek bu gruplardan hiçbirine dahil değildir. Yazdığı kuramsal inceleme kitaplarının adı ansiklopedimin 16.sayfasında, tavsiye edilen kaynaklar listesinde geçirilmiştir. Ortada yok sayılma gibi bir durum yoktur ve asla söz konusu olamaz. Yalnızca bu isim ait olduğu kategoriye yerleştirilmiştir. Yoksa sırf çizgi roman sanatıyla ilgili iki üç kitap yazdığı için dünyadaki herhangi bir çizgi roman ansiklopedisine dahil edilen bir araştırmacı var mı? Elcevap yok! Neden peki? Dedim ya, ulusal ve uluslararası kriterler.
Mesela bu, heykelcilikle, fotoğraf sanatıyla veya sinemayla ilgili bir ansiklopedi olsaydı, burada kim olacaktı? Bu mesleğin icracıları, evet. İcra yerleri, evet. İcracılar veya icra yerleri hakkında yazanlar, hayır. Olay budur. Türk sinemasıyla ilgili bir kitap yazıldığında Agâh Özgüç, Atilla Dorsay ve Giovanni Scognamillo hangi bölümde ismi anılacak kişiler olacaktır, bu bellidir. Ama bu Türk Sineması kitabını mesela Ekrem Bora yazsaydı ne olacaktı, Ekrem Bora maddesi koymayacak mıydı, yanlış anlaşılmasın diye? Çok saçma tartışma konuları bunlar, mesnetsiz. Fazla uzatmaya gerek yok bence.
Serüven Dergisinin durumuna gelince… Ansiklopedi çalışmalarım Eylül 2003′de nihayetlenmişti, ancak bu dergi 2004 sonunda yayınına başladı. Ekim 2006′da yaptığım güncelleme bu dergiyi içeremedi, çünkü kitabın hazırlandığı bilgisayar programının (quark express) tekniği aralara büyük bölüm eklenmesine olanak bırakmıyor. Yayın sürecindeki çeşitli belirsizlikler bu çapta köklü bir “silbaştan” harekatı imkansız kılıyordu.
Gelelim üçüncü alt soruya:
Bilgi yanlışları: Çizgi roman sanatı birbirine kardeş ekollerin bulunduğu bir coğrafyadır. Sadece periyodik çizgi roman dergisi okuyanların tekelinde ve onların sığ bakış açılarıyla şekillenemez bu sanat dalı. Bu açılardan bakıldığında Türk Çizgi romancılığı sonunda ansiklopedisine kavuşmuştur. Bir satırında bir seri 20 sayı yerine 19 sayı yazılmış diye vaveyla kopartılacağına coşkusu duyulması gereken makro gerçek budur (Ayrıca Hulk buz gibi bir mutanttır. Mutasyon kendi içinde ‘öyle doğmuş olmak, veya sonradan olmak şeklinde alt gruplara ayrılabilir. Ama değişime uğramışlığın her türlüsü mutantlıktır ve bunun tartışılacak tarafı yoktur. Bruce Banner bir askeri deneyde Gamma ışınlarına maruz kalmış ve “DÖNÜŞMÜŞTÜR”. Bu bir mutasyon olayıdır (adı üstünde mutasyon=dönüşüme uğramışlık) ve karakterin yaratıcısı Marvel Comics dahil aklı başında tüm çizgi romancılar Hulk’u mutant olarak bilir). Ancak onbinlerce bilgi parçacığı arasından, sehven yaptığım bir iki aktarımla alakalı çıkarmam gereken dersler vardır ve bunları sağduyulu bir şekilde karşılamak isterim.
Ülkemizde bu cüssede yılda yaklaşık sadece 50 civarı kitap çıkar. Bunlardan biri de bu sene çizgi roman sanatı için yayınlandı: Çizgi roman Ansiklopedisi. Bu kitap benim bakış açıma göre, ülkemizde dokuzuncu sanata karşı bazı önyargıların ve küçümsemelerin de önüne geçecektir. Olayın öncelikli özü burada yatar. Sonrasında da ‘Çizgi roman Ansiklopedisi’ sanırım hemen her çizgi roman severin gurur kaynağı olacaktır, önemli bir eksikliği giderecektir. Benim içinse yazdığım ve yazacağımı ümit ettiğim kitaplardan sadece biridir ve bu sanattan aldıklarıma, kazandıklarıma karşılık verdiğimi düşündüğüm bir onurdur.
Bir kaç soru daha:
13. Karşılık beklediniz mi? Alabildiniz mi? Alabiliyor musunuz?, 14. Çizgi romanın yararı üzerine varsa, gerekli buluyorsanız görüş, 15. Çizgi romandan beklenti, 16. Çizgi roman hakkında görüşler, 17. Yayıncılar hakkındaki görüşler, 18. Genel görüşler
(H - Bu son sorulara yanıtımı da birleştirerek vermek istiyorum)
(Ü – Olur, öyle yapın, tamam!)
ALPİN - Çizgi roman sanatının ülkemizde icra ve takip edildiği 6 farklı yer söz konusudur. Belli bir kahramanın maceralarını veya birden fazla karakterin maceralarını içeren periyodik çizgi roman dergileri, gazete bantları, mizah dergileri, çocuk dergileri, albümler ve sanal alem internet. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda çizgi roman okur profiline genel anlamıyla belli bir tanımlama getirmememiz lazım. Mesela periyodik çizgi roman dergilerini takip eden, satın alanlar kendilerini yegane çizgi romancılar olarak görmekte ki, bu büyük bir hata. Sadece mizah dergisi okuru olan, veya her gün aldığı gazetesindeki bir bantı okuyan insanlar da var. Çocuk dergisi abonesi çocuklar ise hakeza.
Hâl böyle olunca belli bir okur profilinden fazlası karşımıza çıkıyor. Bu ayrımlaşma kendini öz çizgi romancı veya hakiki çizgi romancı görenleri rahatsız etse de gerçek bu. Kaldı ki, onlar da kendi aralarında bilhassa internet sitelerinin forum alanlarında çizgi romanı İtalyancı, Amerikancı, Mangacı, Fransız/Belçikacı diye ekollere ayırıyor. Bonelli’nin Zagor’unu, Tex’ini takip edenlere göre asıl çizgi romanlar bunlar. Diğerleri, hele de Japon mangaları tamamen çocuklara göre kalıyor. Amerikan ‘comics’çileri ise beğendikleri ürünlerin, sadece İtalya çevresindeki bazı Avrupa ülkelerinde değil, tüm dünyada tanındığından dem vurarak Superman, X-Men, Spider-Man’in üstün özelliklerinden örnekleme yapıyor.
Frankafon diye nitelendirilen Tenten, Asteriks, Valerian ve Blueberry gibi Fransız ve Belçika çizgi romanlarının tutkunları ise başka bir alem. Şimdilik bu kaotik çatışmaya girmemiş çizgi roman sever grupları da var. Mesela Lombak, L-Manyak veya O-Haa okurları. Onlar her ay sadece takip ediyor ve okuyorlar dergilerde kendilerine sunulan kısa öyküleri. Gazetelerdekileri bir yana bırakırsak, yerli üretimlerin en popülerleri ise gerçekten bu dergilerde ortaya çıkmış durumda. Kötü Kedi Şerafettin, Robinson ve Cuma gibi. Sonradan albümleşen seçili maceraları bile 10.000 adetin üzerinde satıyor. Bir de malum yabancı hayranlığı deşilecek bir detay olarak çizgi roman severlerin önündeki konulardan biri halinde bizi bekliyor. Türk çizerin elinden çıkmış hemen her başlık, önce bir yabancı benzeri bulunup kıyaslanıyor. O yabancı örneğin çıkışının ardında yatan kültürel etkileşimler ve yığınlar göz ardı edilebiliyor çoğunlukla.
1980’lerin başından beri çizgi roman toplayan ve koleksiyonunda Türkiye’de yayınlanmış ne varsa hepsinden en az bir örnek bulunduran biri olarak, ülkemizde çizgi roman koleksiyonculuğunu başlattığımı, en azından ivmelendirdiğimi ileri sürebilirim. Mutlaka ki benden önceki kuşaklardan da okuduğu çizgi romanları biriktiren kişiler çıkmıştır. Ama olaya koleksiyonerlik boyutunu kazandıran ve sahafların en dip köşelere attığı ve en ucuza sattığı, satınca kendini mutlu hissettiği yayınlardan olan çizgi romanların vitrinlere taşınmasında benim ‘satın alıcı’ yönüm çok etkili olmuştur. Bu alımlar yaparken ortaya çıkan sohbetlerin bir kısmından da bugünkü çizgi roman severler arasında dönen ‘enformatik’ bilgilendirmeler doğmuştur.Bilhassa 1990’ların sonundan itibaren koleksiyoncuların sayısının artmasıyla eski çizgi romanlara rağbet de arttı. Akla hayale gelmedik kişiler çizgi romanların koleksiyonunu yapmaya başladı. Zaman içinde ve İstanbul’da yaşarken bunların tamamıyla bir şekilde karşılaştım veya tanıştım. Hoş, burada, Didim’de karşıma çıkanlar da olmuyor değil.
İlk başlarda seçici davranan çok kişi yoktu. Şimdi dergilerin kapağındaki en ufak bir zedelenme bile mevzubahis yapılıyor ve ederinden düşülüyor. Ve evet, eski dergilerin çoğu da inanılmaz fiyatlara satılıyor. ‘Çocukken okuduklarımı saklasaydım, şimdi onları satıp dilediğim yerden ev alabilirdim’ciler hiç de az değil.
Tüm bu gelişmeler çizgi romanlara verilen değerin oldukça arttığının kanıtı. Olayın bir de kütüphane boyutu var. Zira her çizgi roman araştırmacısı koleksiyoner değil, en azından benim gibi her önüne geleni toplamıyor. Sadece Zagor, Ken Parker, X-Men veya manga koleksiyonu yapanlar var mesela. Ama başka bir içerikte yazı yazacağı zaman başvuracağı kaynaklar belli. Ya onun koleksiyonunu yapan birinden ödünç alıyor, ya kütüphaneye giriyor ya da bahis yapacağı detay yabancı kaynaklıysa internete müracaat ediyor. Türkçe kaynaklı çizgi romanlar için internet şu anda yeterli düzeyde değil zira.
Kütüphanelere girenler, daha en baştan hoş karşılanmıyor. Çünkü çizgi roman kütüphaneci memurlara göre çocuk yayınıdır. Karşısındakinin 30-40 yaşında bir çocuk olduğuna inanmıyorlar haliyle. Büyük uğraşlar vererek o direnci kırmak söz konusu olabiliyor ancak.
Bir diğer hassas konu da Türk kimliği:
Ülkemizde üretilen çizgi karakterlerimizde belirgin bir Türk kimliğinden söz etmek doğru olmaz. Bunu ansiklopedimi inceleyen herkes görecek ve öğrenecektir. Sorduğunuzda çok kişi ‘Tarkan’, ‘Kara Murat’, ‘Malkoçoğlu’, ‘Karaoğlan’ veya ‘Tolga’ gibi kılıçlı kahramanları öncelikli olarak sayıp döker. Ama Türk çizgi romancılığı sadece bunlardan veya benzeri milliyetçi akıma kapılmış örneklerden oluşmamıştır. Piyale Madra’nın ‘Küçümen’i, İsmail Gülgeç’in çizdiği Yaşar Kemal uyarlaması ‘İnce Mehmed’i, eskilerden Orhan Tolon’un ‘Eciş’le Bücüş’ü, Behiç Pek’in, ‘Muhlis Bey’i, Tayyar Özkan’ın ‘Mağara Adamı’ ya da ‘Nasreddin Hoca’lar, Şahap Ayhan’ın ‘Tengiz’i gibi çok değişik kulvarlarda çizgi roman karakterleri mevcuttur. ‘Cave Man’in neresini Türk kimliğiyle betimleyebiliriz. Çoğu macerası Amerikalı yayıncılar için evrensel normlarda çizilmiştir. Ancak tüm bunları mizahi, polisiye, bilimkurgu, aşk öyküleri olarak klasörlemek lazım. Veya karikatürize, reel çizgi, bant, albüm gibi teknik terimlerle betimlemek daha doğru olacaktır.
Hemen her kahramanın yaşadığı ve ortaya çıktığı dönemlerden izler taşıması normaldir. Ama bunun tamamen dışında örnekler de sayıca fazladır. Mesela demin saydıklarımdan ‘Tengiz’ dönemin sosyo-ekonomik veya politik açılımlarına hiç bel bağlamamıştır. Kendi macera olgusu içinde dönenmiştir.
İçerikleri ve kurgularıyla sadece Türkiye’de yayın şansı bulmaktan öteye gidemeyecek sayısız çizgi romanımız vardır. Ama örneğin Piyale Madra’nın ‘Ademler ve Havvalar’ı ve Sinan Gürdağcık’ın ‘Mırnav’ı dünyanın çizgi roman kültürüne sahip çok ülkesinde yayınlanabilir donelere sahiptir. Yöresel motifleri çok olsa da Turhan Selçuk’un ‘Abdülcanbaz’ı ise benim için Türk çizgi romanının zirvesidir ve hangi ülkede yayınlanırsa yayınlansın ses getirebilir.
Hep dile getiriyorum. Bence Türkiye’de çizgi romancılığımızın gelişmesine yararlı olacak iki önemli unsur var: İlki çizer sayısının artması. Şu anda değişik kulvarlarda hiç olmadığı kadar fazla sayıda çizgi roman yapan insan var. Yani olumlu ilk adım atılmış durumda. İkinci önemli unsur ise, çizgi roman satan yerlerin sayısının artması. Üç büyük ilde bu olay önemli bir aşama kaydetmiş durumda. Çoğu sahaf olan bazı kişiler dükkanlar açıp, eski-yeni çizgi romanlar satmaya başladı. Bunların sayısı ikiye katlandığında ve en az 40 ilde bu iş yapılmaya başladığında, ülkemizde de artık bir çizgi roman kültürü ortamı var demektir.
İşte o zaman üniversitelerde, çizgi roman enstitüleri ve bölümleri açılacaktır birbiri ardına. Sinemacılığımızı geçirdiği süreçleri analiz ediyorum ben bu bağlamda. Ne zaman ki, akademik eğitim almış sinemacılar Türk sinemasında etkin roller almaya ve işler ortaya koymaya başlamış, o zaman Türk sineması yeni bir diriliş dönemine geçmiştir. Sayı ve nitelik olarak pek çok Türk filmi uluslararası düzeyde ilgi göreceği mertebelere ulaşmıştır. Gişe olarak da eskiye oranla daha doyurucu bir miktar ve düzenek mevcuttur. Çizgi romancılığımızın üretim boyutunun bir şekilde örgütlenmesi, kurumsallaşması ve eksikliğini hissettiği, gücünü aşan şeyleri daha rahat ve inanarak söylemeye başlaması gerekir. İşte o zaman diğer önemli aşamalar birbiri peşi sıra gelecektir.
Çizerlere ve çizgi karakter yaratıcılarına düşen bazı vazifeler de var aslında. Mesela bizde kahramanın ömrü çizerinin ömrü veya çizme süresiyle sınırlıdır her daim. Suat Yalaz, Karaoğlan çizmeyi bırakınca Karaoğlan ölür bir anlamda. Ya da Sezgin Burak vefat ettiğinde Tarkan da okurundan kopartılmıştır. Yapılan bazı maceralar da Burak’ın ailesi tarafından benimsenmez. Halbuki 1938’de ortaya çıkan Superman’in maceralarını şimdiye değin belki 100’den fazla kişi çizmiştir. Ama çizer ve yazarı olan yaratıcıları ilk ortaya çıkıştan birkaç sene sonra haklarını devredip bir daha o başlığa el sürmemişlerdir. Buna rağmen Superman başlığı yayın ömrünü dergilerde sürdürür, hatta sinema gibi başka sanat dallarıyla da etkileşime girmeye devam eder başarıyla.
Çizgi roman dünyamızdaki tüm bu handikapları, savsaklamaları ve düzensizlikleri bir kişinin veya bir grubun düzeltmesini beklemek yanlışlık ve haksızlık olur. Ama bazı ortak paydalarda buluşma sağlanırsa en azından bir yerlerden başlanır diye düşünüyorum. ‘Çizgi roman Ansiklopedisi’ni hazırlarken bu nedenle, Çocuk Dergileri, Mizah Dergileri diye ayrı maddeler açtım. Yahut gazete bantlarında kalmış ‘Küçük Vali’ gibi tiplemeleri kendi başlıklarıyla maddeler haline getirdim. Yoksa sadece ‘Teksas’, ‘Tommiks’, ‘Daredevil’, ‘Judge Dredd’ maddeleri yazarak da geçebilirdim. Olaya Türkiye’den bakış açısı getirmeyi ilke edindim. Türkiye’de çizgi romanın sadece periyodik dergilerde ya da mizah dergilerindekilerden ibaret olmadığını hatırlatmak istedim.
Yayınlanan çizgi romanlar artık eskisi gibi en ucuz kağıda basılmıyor. Bu bile çizgi romanların hak ettiği sanatsal seviyeye tırmanmaya başladığının kanıtı. Biz 1994’de ‘Darkwood Sakinleri’ olarak, “Türkiye’de çizgi roman ölemez,” diyerek yola koyulduğumuzdan beri, o tarihlerde “Çizgi roman artık bitti,” diyenler dahi artık ondan medet umar hale geldiler. Bu ülke çizgi romanının geçirdiği ve geçireği değişim ve gelişmeler, başta sinema olmak üzere diğer sanat dallarını da etkileyecektir. Bundan da şu an farkında olmasalar da pek çok kişi yarar sağlayacaktır.
Ümit Kireççi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder