5 Ekim 2008 Pazar

Çizgi filmler

Takvim Gazetesi yazarı Faruk Erdem çizgi filmlerle ilgili kendisine ulaşan şikayetleri paylaşmış köşesinden. Şikayetlerden anladığımız kadarıyla anne-baba'lığı sadece çocuk doğurmak ve onları koruyormuş gibi yaparken kişiliklerine ve aklıllarına hakaret edebilmek olduğunu sananlar var hala.
Çocukların imgelerin ötesini görebilme, mesajlara odaklanarak görüntünün araç olduğunu anlayabilme, satır arası okyabilme yeteneği göz ardı ediliyor, her biri bir gün büyüyecek "insan müsvetteleri" olarak algılanıyor.
Oysa "aşk üçgenleri" kuran ve toplumumuzca "hoppa" olarak adlandırılabilecek Candy Şeker kızı izleyen annelerimiz hoppa olarak mı yetiştiler? Ezik Heidi'yi izleyerek ezik mi büyüdü anneler? Ayı Yogi izleyerek ayı, Değerli'yi izleyerek köpek mi olmak istedi babalarımız?
Hepimiz çocuktuk, hepimiz büyüdük. İzlediklerimizden çok ailemizden aldıklarımız bizi biz yaptı. Önce sorumluluk sahibi yetişkin olmayı öğrenmek, hoşgörü ve açık fikirli olmayı idrak etmek sonra anne-baba olmaya soyunmak gerekiyor sanki.


Doğru yaşa ve kişiliğe doğru sanat eseri, doğru çizgi roman seçmek gerekiyor. Bütün mesele bu. Anne ve babaların birilerinden beklemek yerine üretilen eserleri inceleyerek doğrusunu bulmaları gerekmektedir!

Faruk Erdem Yazısı aşağıda:

Söz televizyondan açılmışken okurlarımızdan çokça gelen bir şikayeti de gündeme getirelim. Hemen her televizyonda biliyorsunuz çizgi filmler yayınlanıyor. Bunların neredeyse yüzde 99'u kavga üzerine kurulmuş. Hele çocuk kanalları. Oradaki filmlerin tamamında savaş var, silah var, kötü adamlar var. Sadece bunla kalsa iyi. Birde eciş bücüş uzaylı tiplemeleri. Yani çocukların normal hayatta asla göremeyecekleri yaratık tiplemeleri.Küçücük çocukların hayal dünyaları ne hale geliyor tahmin etmek zor değil. Onların bu filmlerden olumsuz etkilendiklerini görmek için de psikolog olmaya gerek yok. Oysa öğretici eğitici ve gerçek hayatı yansıtıcı filmler olsa daha sakin nesiller yetişse olmaz mı? Bunu bana yüzlerce mektup gönderen özellikle anneler adına TV yapımcılarına iletmek istedim.


not: Yazıdaki ifadelere söylenecekler var ama... Kalsın. Yazıdaki bazı doğru olan tespitler bile yanlış ifadelerle gölgede kalıyor.

Çizgi Roman ve türevleri noktasında Anne-babalara öneri yazılar:
Prof.Dr.NilüferTuncerMakalesi
EgitimcilerCizgiRomaniTekrarHatirladi
ÇozukİhmalVeİstismarı-ÇizgiRoman

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazının tamamını okumadım...Ama belirtilen kısımda bu kadar eleştirilecek, konu edilecek ne var anlamadığımıda ifade edeyim.

Ümit Kireççi dedi ki...

Yüzeysel bakıldığında yazı çok hoş duruyor olabilir. Ancak kişisel görüşüm "fazla" yüzeysel olduğu:
1- Nickelodeon'da vurdulu-kırdılı çizgi film yoktur, bu bir seçenek. Bununla birlikte ana tema ve mesaj bağlamında şiddet ve macerayı amaç değil "araç" olarak kullanan çizgi filmleri de iyi analiz etmek gerekir. "Her sakallı baban değil" lafı gibi.

2- "Eciş bücüş" yaratıklar... Tüm masal dünyamız eciş ve bücüş devler, cinler, cüceler, periler, gulyabaniler v.s. üzerine kuruludur. Bütün dünya mirasına bu şekilde kategorize etmek ne derece doğrudur bilinmez.

3- "Çocukların normal hayatta görmeyecekleri"... "Hayal dünyaları ne hale geliyor?" ifadelerini dillendiren birileri ya çocuk olmamış ya da hayallerini hatırlamıyor. Sınırsız ve katıkşıksız muazzam bir hayal gücü bu kadar ancak bu kadar yok sayılabilir.

4- "eğitici öğretici çizgi filmler..." Sanat eğitmek ve öğretmek için üretilmez! Herşeyden önce "eğlendirmek" için vardır. Bununla birlikte düş ve akıl dünyasını harekete geçirmek için vardır. Yetişkinlerde hayatı sorgulama, hak arama gibi yan temalar da sık işlenir. Yetişkinler dua etsin de çizgi sanatlar çocuklara hak aramayı, yetişkinleri sorgulamayı öğretmiyorlar. Bunun altından nasıl kalkarlar bu tembellikleriyle belli değil. "Çocuk özgüvenle ve bilinçle yetişecek"... Yiyeceği damga "çokbilmişlik ve ukalalık" olacak kesin.

5- "sakin nesiller" Çocuğun doğası sormak, araştırmak, kendini göstermek, hayata meydan okumak özetle yaramazlık yapmaktır! Çocuk ehlileştirilecek at, köpek, yabani kuş değildir! İnsandır ve o yaşta davranması gereken bir hal-durum vardır. TV'nin olmadığı zamanlarda sakin çocuk mu vardı? 1969 tv'nin bu ülkeye girdiği yıl. Öncesi çocukları nasıldı bir sorun bakalım mahalle hayatı yaşamış ve komşuların "illallah bu veletten" diye andığı büyükannelere büyükbabalara nasıl çocuklarmış! Her dönem tembel anne ve babalar çocukluklarını unutup çocukların en doğal haklarını evcilleştirmeye çalışarak suç yükleyecekleri şeyler arıyorlar. Belki de tek suçlu her insana doğurma hakkı verilmesidir de suçlu...

İfadeler yüzeysel ve düşünülmeden toparlanmış gibi. Anne ve babalığı anlamamışlara söylenecek şey çok şikayetlerini porselen dükkanındaki fil misali yazıp göndermişler ama yazıyı toparlayana da detayları atlamış olmasından, özellikle çocuk haklarını es geçmesinden dolayı az kırılıyoruz ister istemez. :)

Adsız dedi ki...

Çocuğunuz var mı ? Gözlemleriniz nereye dayanıyor bilmiyorum. Ama çocuklar sizin belirttiğiniz gibi olayları algılayıp yorumlama yerine taklidi tercih ederler.

Hayal gücü durup dururken ortaya çıkan bir olguda değildir. onu beslediğiniz şeyle doğru orantılı olarak gelişir. Eğer siz Amerikan dizi ve filmleriyle beslerseniz, ortaya çıkacaklar başka, doğu kültürüyle beslerseniz başka çıkar. Bu besinin ne olması gerektiği konusunda eleştiri yapılması neden garip karşılansın ki?

Sakin nesil konusundaki görüşünüzde bence kişisel. 1969 öncesi çocuklarda haylazdı. Yaramazdı. Ama bugünün çocukları uyuşturucu müptelası, okula girip elindeki silahlarla insanları öldürebiliyor, superman gibi uçacağım diyerek camdan atlayabiliyor. Arada hiç fark yok diyorsanız, bu sizin hayal dünyanız...

Uzun lafın kısası, arkadaşın yazısı yüzeysel olabilir. Ama onu eleştirmek için ileri sürdükleriniz zorlama fikirler...Zorlayıncada olmuyor ne yazık ki... Çocuğunuz varsa onu nasıl inceliyor, nasıl eğitiyorsunuz merak ediyorum. Bilgisayar oyunu olarak Doom3'ü, Resident Evil'i eline verip al oyna evladım diyorsunuzdur muhtemel :)

neyse...Bunlarda benim görüşlerim.

Ümit Kireççi dedi ki...

Sanırım çocuklarla çok vakit geçiriyor olmak "sahibi" olunmasa da haklarında fikir sahibi olmayı sağlayabiliyor :)

http://liladuslertiyatrosu.blogspot.com 'a bakabilirsiniz sanırım :)

Taklit... Doğrudur. Hayal gücü neyle beslenirse... Kesinlikle doğrudur.

Ancak temelde vurguladığım şey de doğrudur: Doğru yaşa doğru eser! (inatla vurguladığım bu kısmı atlamışsınız sanırım)

Yani DOOM örneğiniz yanlış! Asla çocuklar kafalarına göre takılsın demedim! Ne yorumda, ne de üstteki Harry Potter Makalemde. Anne-babalık zor derken de hep bunu kast ettim. Önce yetişkinin bilmesi gerekiyor tembellik etmeyerek. Sonra çocuğun doğru yönlendirilmesi.
Sanırım suçlu aramak bir gelenek. Kahvehane, bezik salonu, pastaneler, atari salonları, playstationlar, internetler, pinpon salonu, bilardo salonu... Her dönem bir tip ebeveyn genç veya çocuğu bozan bir suçlu arayışına giriyor. Bugün de tv bunun başında geliyor.
Oysa ev içi kontrolü ve prensipleri şarttır. Kolay mıdır? Değildir. Galiba kontrol dışı nokta da çocuğun kişilik olarak kendisini ispat etmek istediği alandır. Bu da aile içinde başlayan hayatla süren bir var olma savaşıdır :)

Hangi yetişkin ailesinin her dediğini yapmıştır ki çocuğu yapsın. Hangimiz sadece çiçek ve böceğe bakıp hayatı toz pembe görmüşüzdür? Üçüncü sayfa haberlerindeki kaç katil veya tecavüzcü tv'den o hale gelmiştir?

Çocuk kendi varlığını kabul ettirmek için taklit ederken kendisi olma savaşımı verir. Bunun için de kurallar yıkılmak için var olmuştur her zaman. Çocuk olmak bu noktada ne kadar kolaysa yetişkin olmak da o derece zordur. Birileri kural koyar diğeri uymaz :)

Müşterek nokta da çocuk 30'lu yaşlarına gelindiğinde bulunacak :)

TV ve türevi bir çok şey "yanlış yaşlara" zararlıdır. Ancak doğru yaşa doğru eserler ulaştırılırsa başarılı olunur. Ancak sınır da olmalıdır. Çünkü çocuklar ve gençler sınırı aşmak ister.

Son olarak... Uyuşturucu ithamı... Çok büyük haksızlık olmuş o laf. Bugün çocuklar ailelerine bağlı değilse kimin yetiştirdiğine bakmak gerekir. Yemek yapamıyorlarsa, evle ilgilenmiyorlarsa, tembellerse, uyuşturucu kullanıyorlarsa, pervasızlarsa... Bir öncekiler o kadar iyiydi de bir sonrakine hiç mi aktaracakları şeyleri yoktu? Nasıl bir denklem bu? İki önceki nesil ne haldeydi? Madem mükemmeldiler bir önceki neden sorumluluk sahibi çocuk yetiştirmedi?

Ama bir suçlu bulmak şart:

Okul çöktü, öğretmenler kötü, tv, çizgi roman, çizgi film, kapitalism, tüketim toplumu, para, internet...

Yetişkinler... Onlar her dönem mükemmel!

Adsız dedi ki...

Çocuk sahibi olmakla, onlarla bir arada olmak arasında bence fark var. nasıl ifade edeceğime emin değilim. Ama çocuk sahibi olunca, çevreyi ve etkilerine daha eleştirisel yaklaştığımız kesin. Bunu çevremde de oldukça gözlemledim. Mesela çocuk kuşağında çizgifilmler arasında verilen akşam, büyüklere yönelik dizi reklamları ilginizi ancak çocuklarınız olduğunda ve korktuklarında anlıyorsunuz. Bütün gün çocuklarla olun, bir sürü kitap okuyun bunun gibi şeyler dikkatinizi çekmiyor. 3 yaşında bir kızım var ve çizgifilmlerde, çocuk dizilerinde gördükleriyle konuşuyor. Çocuk öyle saf o kadar temiz ki, iyi ve kötüyü sizin anlatmanız gerekiyor. gariptir, çocuğumu sevgiyle büyüttüm, ona bir ceza verdiğimde, o cezayıda bir oyun ve sevgi gösterisi olarak algılayınca, işin ne kadar çetrefilli olduğunu anladım.

Uzun lafın kısası, görüşlerimde belki yanlış aktarma, bilgilendirme olmuştur ama, kısaca çocuğun o kadar da bilinçli olmadığını, bir çizgifilmdeki araç olan şiddeti algılayamadığını düşünüyorum. Yazarın makalesi çok yerinde doğru olmayabilir. Ama eleştirilmeyide bence bu kadar hak etmiyor...

Bu bilgi alışverişi için teşekkürler.. iyi günler

Ümit Kireççi dedi ki...

Sanırım 5 ay kadar sonra "bir çocukla yaşayarak" olayı yakından göreceğim :)

Hemen belirteyim yazdıklarınızın bu yönüne karşı çıkacak değilim ve bir çok teoriyle gözlemin bir çok pratikle örtüşeceği noktasında çelişki içindeyim. Bu bakımdan sözlerinize karşı çıkmak yerine üzerine düşünmeyi tercih ediyorum :)

Ama gazeteden binlerce insanın okuyacağı bir köşeye yazı konulurken çok ince detayların da hassasiyetle gözetilmesi taraftarıyım hala. Roman çıkınca "gençlerin bozulduğu" söylenmiş, tiyatro ve kadın yan yana düşünülememiş dahası tiyatro yapana kötü gözle bakılmış, sinema oyunculuğu keza aynı durumdaymış... Bilmiyorum, belki de çizgi film ve çizgi romanlara da aynı önyargılarla yaklaşılıyor. Ama daha önce söylediğim gibi çizgi film veya romanla büyüyen kaç çcouk bugün cani olmuş ki bundan sonrakiler olsun?

Pazartesi kongrede konuşacağım (kalpten gitmezsem), emin olun kaygı ve düşüncelerinizi konuşma metnimde de kullanacağım ve çizgi romanı anlama yolunda iki karşıtlığı da haklı yönleriyle ele alacağım.

saygılarımla

Linkler

Related Posts with Thumbnails