Kim derdi ki “bir kitap serisi olacak ve çocuklar onları okuyacak”. Hayır, birileri dese bile kim inanırdı bu söze? Karamsar ve bardağın boş kısmına bakmayı seven eğitimciler, anneler, babalar, pedagoglar çocuklarımızın gidişatını kötü görmekten hoşlanmayı bırakmış değiller ki böylesi bir söze inanılsın. Diyelim ki böyle bir söz söylendi ve birileri inandı. O zaman da inanan aynı kesim okunan kitaplarda kusur aramayacak mıdır? Arayacaklardır, hem de var güçleriyle.
Harry Potter işte yukarıdaki bakış açısıyla hareket eden bir kısım eğitimli yetişkinin hedef tahtası olmuştur. En kısası 3oo küsur en kalını 400 küsur sayfa olan 7 kitaplık bir seri toplamda ortalama 3000 sayfa okuttu çocuklara. Buna ek olarak birkaç da kısa kitapçığı eklemek gerekir. Hem de bu kadar sayfa bilgisayarın ön planda olduğu, internetin her şeyin önünde olduğu, bilgisayar oyunlarının çocukların neredeyse tek zaman geçirme meşgalesi olduğu bir zamanda gerçekleşti. İlginçtir çok az eğitimli ve eğitimci yetişkin çıkıp bu serinin bu yanına vurgu yapma gereği hissettiler. Çoğunluk bazı ayrıntılarla boğuşmayı tercih etti nedense.
ŞİDDET
Çocuklara bugün okutulan “dünya klasiklerinin” neredeyse tamamında şiddet macera olgusuyla iç içe verilmekte. Şiddet bir amaç değil, asıl anlatılmak istenen mesajların aktarımında sürükleyici malzeme, araç olarak kullanılmış o eserlerde.
Potter’da da durum farklı değilken bu yanı nedense çok eleştirildi. İşin anlaşılmaz tarafı kitabın kahramanı şiddet yanlısı olmaktan uzak, olaylara mecburen müdahale eden, çekingen, mütevazı, içe kapanık ve şaşkın bir çocuktur. Çocuğun şiddet eğilimi yoktur.
DOĞAÜSTÜ GÜÇLER
Harry Potter okuyarak “muska” yazdırmaya kalkışan çocuk var mıdır bilmiyorum ama türk çocuk edebiyatı yazarlarının büyük çoğunluğu masal yazarken ve dünya geleneksel masallarında hep büyü ve sihir kullanılırken modern ve çağdaş bir eserde bu öğelerin kullanımı neden dikkat çekti ve eleştirildi anlamak mümkün değil. Usta yazarımız Gülten Dayıoğlu’nun “reenkarnasyon, beyin gücü, gizemli güçler” üzerine yazdığı kitaplar bunlara başlıca örnektir mesela. Bu eserleri olumlu veya olumsuz eleştirme noktasında nelerin ayırdığını olumsuz eleştirenlerin bence kendilerine sorması gerekiyor.
POPÜLER KARŞITLIĞI SENDROMU
Harry Potter’in bence yaşadığı tek sorun inatla olumsuzluk arayanların yaşadığı “popüler karşıtlığı sendromu”dur. İddialı ve suçlayıcı bir sav olduğunu inkar edecek değilim ama galiba o eleştirilere bir isim vermek gerekse benim saptamam doğru olacaktır.
Bunu başka örneklerle süslemek yerinde olur sanırım.
Örümcek Adam ülkemizde çizgi roman olarak 20, çizgi film olarak yaklaşık 15 yıllık bir geçmişe sahip. Çizgi roman karşıtı bazı aile ve eğitimcinin dışında bu kahramana karşı çıkan neredeyse hiç kimse çıkmamıştır. Ta ki 2000 yılı başlarında ilk sansasyonel filmin gösterime girmesinin ardından birkaç çocuk “ben örümcek adamım” diyerek kendilerini bir yerlerden atana dek. O saate kadar bu tür “kazalar” olmazken ve kimse sesini yükselterek çocuk düşmanı bu kahramanı deşifre etmezken ortalık “ben zaten biliyordum”cularla doldu. Gün geçmiyordu ki televizyonda bir pedagog “örümcek adamı yerden yere vurarak” çocuklarımızı korumaya çalışmasın. Sonra ne oldu? Film reklamları azaldı. Film eskisi kadar popüler değildi ve ne kendini atan çocuklar ne de biliciler vardı ortada. Ama Örümcek Adam serisine iki film katıldı ve bugün hala televizyonda çizgi filmleri yayınlanırken çocuk dergisi her ay 15.000 satıyor ülkemizde. Kazalar yok medyanın gaz veren hassasiyetleri yok, eleştiriler de yok oldu birden. Ne değişti? Örümcek Adam mı, algılarımız mı?
Bir başka örnek de POKEMON. Bir pedagog hanımın televizyonda “ecüş bücüş yaratıklar” diye tanımladığı bu yaratıkları hepimiz hatırlarız. Çok popüler olmuşlardı bir ara ve yine bir çocuk galiba kendine zarar verecek bir şey yapmıştı. İçinde sportif mücadele ve sportmenlik ruhu yatan çizgi film yerden yere vurulmuştu o dönem şiddet öğretiyor diye. Kim haklıydı derseniz açın televizyonu bakın. Pokemon tam iki kanal değiştirerek yayınlandı ve hala da yayında. Kendine zarar veren çocuk var mı? Ben duymadım. Ha, “Pokemon’un zararı yok mu?” diye sorarsanız… “Kötü adamlara bakın” derim. Kadının adı Jesse, erkeğin adı James. Bu ikili ne zaman ortaya çıktılarsa üzerlerinde karşı cinsiyetin kıyafeti vardı ve hala da öyle. Kadın ha bire erkek kıyafeti giyiyor, erkek ise süslü püslü kadın kıyafeti. Ve bu husus kimsenin dikkatini çekmiyor çünkü popüler değil, arka planda.
Son olarak bir başka büyülü roman karakterine bakalım: Artemis Fowl. Duyan var mı bilmiyorum ama Harry Potter’a rakip olarak çıkarıldı bu karakter. Yaramaz bir büyücü yamağı ve romanları var ve oldukça da iyi sattı ülkemizde. Ama nedendir bilinmez bu karakter hakkında hiç eleştiri okumadım ben. Ya da işitmedim. Büyüyse büyü, sihirse sihir, şiddetse şiddet… Satışsa satış…
Dikkat ettim bu duyarlı ve hassas olumsuz bakanlar grubu arasında hiç kimse hamasi çizgi filmleri eleştirmiyor televizyona çıkarak. Ya da yazmıyorlar bir yerlerde. Bazı daha dini kanallarda yayınlanan Çanakkale savaşı, Kurtuluş savaşı, İstanbul’un Fethi çizgi filmlerinde bir bedene saplanan süngüyü, kopan kafayı, akan kanı, inanılmaz şiddet ve ölümü ve öldürmeyi olumlayan sahneleri hiç kimse eleştirmiyor. Vatan savunması kutsaldır tamam. Savaş kutsal da olsa hoş bir şey değildir o da tamam. Ama vahşet derecesinde sahneler çizmek ve her yaştan çocuğa izletmek… Şiddeti en ileri derecesiyle kanıksatmak…
Dahası içinde Atatürk geçmeyen bu çizgi filmlerde savaş stratejilerini ve emirlerini askerlere yoktan var olan, nur içinde yüzen, yeşil cüppeli, sakallı, entarili adamlar veriyor. Bu çizgi filmleri kimse eleştirmiyor ama peki bunları kaç çocuk izliyor? Onlar bizim çocuklarımız değil mi?
“Popüler karşıtlığı sendromu” bence üzerinde konuşulması gereken bir tespittir. Duyarlı ve iyi niyetli bir çok kişi işin özüne inmek yerine etrafında dolanıyor sanat eseri olabilecek çalışmalara zarar verebilecek yaklaşımlar sergiliyorlar.
HARRY POTTER DOĞRU İLETİŞİM KURUYOR.
Doğrusu bu ya Harry Potter serisi yazarı Rowling’i kutlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu çağda bir çok gerekçeyle kitaptan uzaklaşmış olan çocuk ve gençlere kitap okutabilmiş olması bence gözden kaçmaması gereken bir başarı. Dikkatli bakılırsa bu başarının tesadüf olmadığı da görülecektir.
Olaylar büyülü bir masalsılık içerisinde geçiyor da olsa günümüzde gerçekleşiyorlar. Her şeyin mekanik ve teknik olduğu modern bir çağda yaşayan her yaştan insan olumlu veya olumsuz eleştirmek için bu gerçekliğe ve inandırıcılığa kapılmış durumda. Bu gerçek bir başarı bana göre.
Rowling, dilimize tam çevrilemeseler de büyü sözlerini oluştururken İngilizce kelimelerden yararlanmış. Bazı Latince kelimeleri bir kenara bırakırsak tam telaffuz edilmemekle birlikte dünyanın bir kesiminde eserde geçen büyü sözleri içeriklerine uygun bazı kelimelerden türedikleri için kolay anlaşılmaktadırlar.
Dil çalışması sadece büyüde gerçekleşmemiş. Dil, bizdeki harika çeviriden de anlaşılacağı gibi her kitapta değişmiş, büyümüştür. Her sene yaşı büyüyen Harry Potter ve arkadaşlarının kullandıkları kelimeler artmaktadır seride. İşin güzel tarafı okur da kahramanıyla birlikte büyürken kelime dağarcığı da onunla birlikte gelişmekte, empati kurması kolaylaşmaktadır.
Hatta bu empati kolaylığı sağlayan tek şey dil değildir. Duygular ve dünyaya bakış da paralel gelişmektedir. Bir kızla bir oğlanın yan yana gelmeleri ve birbirlerinden arkadaşça hoşlanmaları durumu yerini zaman içinde anlaşılmaz duygulara, sevgiye, aşka bırakmaktadır. Kahramanla okuru bu duygu sürecini büyüyerek birlikte yaşamaktadırlar.
Bununla birlikte tüm çocuk çekingenliğine karşın gençleşen insanların daha atak, daha cesur, daha mücadeleci ve rekabetçi yanları da eserde adım adım ortaya çıkmakta, kahraman ve okuru yaşları gereği birlikte değişmektedir. Karar verme, plan yapma, hesaplı davranabilme, mücadele için bilgi toplama ve strateji belirleme yetileri genç yaşlarda artmaktadır. Kahramanımız Harry ve okurları arkadaşça, birlikte büyürken başarılı olmanın peşindeler bu seride.
Düşünün, 9 yaşında kitabı okumaya başlayan bir çocuk yedi sene sonra 16 yaşında bir genç oluyor. Bu sürede o çocuklar ne gibi değişiklikler gösterdi? Yukarıda saydıklarım bunlardan bazıları olabilir mi?
Peki doğruluk adına, güzellik adına, sevgi adına hiç mi bir şey öğrenmedi çocuklar bu empati kurmakta zorlanmadıkları kahramandan? Birlikte büyüyen bu çocuklar (Potter ve okuyucu) birbirlerini hiç mi olumlu etkilemediler? Kaç çocuk oyun olsun diye süpürge üzerinde koşturmaktan, şapka takmaktan, elinde çubukla sihir yapmaya çalışmaktan öte kötü bir şey yaptı çevremizde?
SON SÖZLER
Biraz geçmişe bakmakta yarar var galiba. Yetişkinler ve eğitimciler okudukları kitaplarla izledikleri çizgi film ve sinema filmlerini bir gözden geçirsinler lütfen. Çoğunlukla örnek verilen ve yararlı oldukları savunulan Şeker Kız Candy ve Heidi gibi ağlak, yeşilçam dramları benzeri melodram alt yapılı çizgi filmler gerçekten yararlı mıydı diye düşünmek lazım sanki. Robotech, Voltron, Tom ve Jerry gibi çizgi filmlerle büyümüş kuşağın bu çizgi filmlerdeki şiddeti örnek alarak kişilik bozukluğu yaşadığını gerçekten iddia edebilir miyiz?
Şiddetin hangi hallerde amaç, hangi hallerde anlatım aracı olduğunu ne zaman ayırt edebileceğiz acaba? Daha önemlisi hangi eserde hangisinin olduğunu çözmeye mi uğraşacağız çocuğumuzun gelişiminde yardımcı olmak için yoksa ezber ve sendromların bizi yönetmesine izin mi vereceğiz çocukları unutarak sanat eserlerine zarar verme bahasına?
Özetle Harry Potter ve türevlerini kötülemeden önce anlamak ve derinlemesine incelemek gerektiği kanaatindeyim. Ezbere kuramlarla kavramlar üzerinden laf söylemek ve “popüler karşıtlığı sendromu” yaşayarak olumsuzluklar aramak doğru bir yol olmasa gerek.
Bir de onun adına konuşulan ama ona söz hakkı tanınmayan çocuk var ortada her yaştan. Sağduyusu olan, aldığı sağlam eğitim ve öğretimle doğruyu yanlışı ayırt edebilecek olan bir insan var ortada. Çocukların sağduyusuna bu kadar güvensiz miyiz? Ya da yetişkinler verdikleri eğitime mi güvenmiyorlar? Oysa görünen o ki geçmişin çocukları bugün kocaman aklı başında insanlar olmuş. Aile kurmuşlar, çocuk yetiştiriyorlar, kendilerini hem okulla hem hayatla yetiştirmişler. Hem de eminim bir dönem başka yetişkinlerin eleştirdikleri bazı şeyleri izleyerek veya okuyarak topluma yararlı insanlar olmuşlardır. Bugünün çocuklarının da böyle olma şansları çok yüksek. Hatta ülke genelinde çocuklarla ilgili denetim ve çalışmalar artarken çocuklara ve eserlere bu kadar güvensiz olunması çok üzücü.
Demem o ki eser ortada. Başarısı ortada. Etkileri basit bir tüketim çılgınlığının ötesinde zararlı da olmamıştır o da ortada. Şimdi tüm sarf edilen olumsuz sözlerin neden edildiği ve bunların içinde hiç doğru çıkanı oldu mu diye durup düşünme zamanıdır.
Ümit Kireççi
“Çizgi Roman Hayatın İçinde”
1 yorum:
Her kelimesinin altına imzamı atabileceğim harika bir yazı kotarmışsın Ümit, ellerine, aklına sağlık... Dilerim "Harry Potter'ın kellesini isterük!" diye çığıran güruhtan birileri okur bu değerlendirmeyi de şapkasını önüne alıp düşünür.
Teşekkürler . . .
Yorum Gönder