29 Ekim 2007 Pazartesi

Erdem TEPEGÖZ Söyleşisi

“Türkiye’nin ilk Çizgi Roman Kütüphanesini”açmak istiyoruz dediğimizde bize, ÇROP’a birçok kişi gülmüştü. Sene 2006 sonuydu. Yılmadık ve bize destek vermek isteyecekleri aradık. Bu arayışımızda çizgi romanla ilgili çalışma yapan ve bunu gönüllüce yapmış olan bir ekibe ulaştık. Onlarla iletişim kurmamızı sağlayan Yunus Çengel ve Orhan Berent’e buradan teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz.

“KAĞITTAN SİNEMA” belgeselini bize karşılıksız olarak sunan ve katılımcılara izlettirdiğimizde çizgi roman okuma isteklerinin artmasını sağlamada katkıda bulunan ekibe minnet duyuyor, çizgi roman okurları adına başarılarının artmasını diliyoruz.

İşte o ekipten Erdem TEPEGÖZ’le söyleştik.

Ü - Erdem bey merhaba, sizi çizgi roman belgeseli “KAĞITTAN SİNEMA”nın yönetmeni olarak tanıdık kendinizden biraz bahseder misiniz bize?

E - 4.5 yıl radyoculuğun ardından şuan bağımsız sinema üzerine çalışıyorum bunun yanı sıra ticari olarak da tanıtım ve reklam filmleri çekiyorum. Kağıttan Sinema Ekip olarak çektiğimiz ikinci belgeselimiz.

Ü - Çizgi romanla tanışmanızı ve özellikle önemsediğiniz bir kahramanı anlatmanızı istesem…!

E - Çizgi romanla tanışmam herkes gibi çocukluk dönemime rastlar. Fakat öyle koleksiyonlar yapan, ders kitaplarının arasında çizgi roman okuyan biri hiç olamadım. Ama burda Hemen belirtmeliyim ki ben bir RED KIT’çiyim herkesin bir kahramanı varsa benim çizgi alemindeki karşılığım Red kit olarak bedenlenmiştir. Boş vermişliğin doğurduğu soğukkanlılık ve iyiliğin verdiği sakarlık belki de Red Kit’e hayran olduğum. Bide çok ilginçtir ki Çizgi roman belgeselimiz öncesi Red Kit harici hiçbir çizgi romanı elimi dahi almamışımdır; ne biliyim hiç tanımaz bilmezdim Zagor kimdir, Çiko nedir diye. Şimdi düşündüğümde Rintintini, Red Kit’i kötülüklerden ve zorluklardan koruyan bir koruyucu melek olarak yorumluyorum. Düldül’ü de bir yol arkadaşı, Red Kit’i sırtında taşıyan bir yol arkadaşı. Ve bu bana sanki güç veriyor. Kendimi Red Kit‘le özdeşleştirdiğim için, yalnız olmadığımı hem hissediyorum hem de biliyorum. Daltonlardan da nedense çok fazla mesaj çıkartıyorum, göstergeleri farklı yorumluyorum ben. Avarel gibi Kötülüğün ve zorluğun en iri, korkulması gerekenin; önüne yemek koymak gibi basit bir çözümle ne kadar kolay safdışı edilebildiğini veya tam aksi en az ciddiye alınabilecek olan küçümsenen güçsüz JOE’nun aslında ne kadar sinsi ve arkadan vurabileceğini, görüntülerle bize anlatabiliyor Daltonlar.

Ü - Neden çizgi roman çalışması, proje nasıl ortaya çıktı, ne tür hazırlık aşamaları geçirdi, ne kadar sürdü…? Ayrıntıları alabilir miyim?

E - Bizim bir önceki belgeselimiz fotoromanlar üzerineydi ve Sevgili Erol Büyükburç ile yaptığımız röportajda kendisi 70’leri anlatırken “kadınlar fotoroman erkekler çizgi roman okurdu o zamanlar” demesi bizleri biranda çizgi roman belgeselini oluşturmaya itti. 3,5 ay belgeselin hazırlık aşaması sürdü. Sahaf sahaf dolaşıp yüzlerce çizgi roman toplayıp inceledik. Amacımız çizgi romanı nostaljik öğelerle bir zaman yolculuğu yaparak anlatmaktan daha fazlaydı. İncelemek istiyorduk biz. Nedir bu serüven tutkusu, kahraman olma sevdası; bunun altında başka bir şey yatmalı diyerek düştük yola. Ve İstanbul ile İzmir de yaklaşık 2 aya yakın bir sürede çekildi belgesel. Ayrıca Hiç destek almadık çekimler için tüm ekipmanları biz topladık. Yol paramızdan kurgu masrafına kadar ekip kendi cebinden ödedi her şeyi.Ama şanslıydık nereye gitsek büyük yardımla karşılaştığımızı söyleyebilirim.Kapısını çaldığımız her çizgi sevdalısı tüm arşivlerini açtı bizlere ki bu insanların çizgi romanlarını ellettirmediğini dahi biliyoruz. Sevgili Suat Yalaz bizi evinde konuk etti, özel arşivlerini kendi çizimlerini paylaştı bizlerle, Levent Cantek İzmir’de Hasta ziyaretine geldiğinde hastaneden resmen kaçırıp ufak bir odada sorularla saldırdık üstüne. Yunus Çengel o dönemde rahatsız olmasına rağmen yardımlarını esirgemedi. Yani bu belgesel Röportaj verenlerin ve arka planda destekleyenlerin katkısı olmasaydı asla ortaya çıkamazdı .

Ü - Neden belgesel, belgeselin önemi, yararı üzerine düşünceleriniz

Bir görüntü binlerce sözcüğe bedeldir. Yüzlerce sayfa yazıyla çizgi roman tutkusunu anlatmaya çalışsanız bile hangisi belgeselde izlediğiniz Orhan Berent’ın kendi kahramanın allatırkenki heyecanını, gözündeki maceracı ruhu verebilir hissettirebilir size. Fonda müzikle birlikte konuşmasının hemen ardından kendini hayal ettiği kahramanları gösterirken, onun hissettiklerine başka nasıl bu kadar yakınlaşabilirsiniz. İşte Bu Sinemanın gücüdür. Okurken dahi hayal ettiklerimizi yakalayabilen, düşlerimizi görmemizi sağlayan tek aygıt olan kamera ve beyaz perdenin (TV’de siya h ekranın) sihridir bu. Ve buradan hareketle her çizgi roman sevdalısı kendi belgeselini çekmeli, kendi hayal ettiklerini paylaşmalıdır bizlerle bence. Herkesin evrene baktığı ayrı ayrı pencerelerden çizgi romanın arkasında yatan merakın ne olduğunu anca öyle bulabiliriz diye zannediyorum.

Ü - Ekip arkadaşlarınız kimlerdi, acaba onları da tanısak, mesela kimler hangi hangi görevleri üstlendiler

E - Bizler Sineroman film atölyesi olarak Meral Özçınar hocamızla birlikte 5 kişilik kemik bir ekiptik. Görüntü yönetmenliğini Ömür Durna, Yönetmen yardımcılığını Kerim Öztürk yaptı, ayrıca bu belgeselde en büyük görevi üstlenen çizer ekibinin başı ve tasarımı yapan Güneş Güneş de sanat yönetmenliğimizi üstlendi..

Ü – Belgeselden maddi bir beklentiniz olmuş muydu? Alabildiniz mi?

Ülkemizde belgesel sinema’dan ticari bir karşılık beklemek hepimizde biliyoruz ki biraz zor. Bizler görevimizi; sadece ülkemizdeki tema çokluğunu, yüzlerce renk ipliklerin içinde ilgi alanımıza giren renkte ipleri, o karışıklıktan ayırmak olarak belirtebiliriz. İpin ucunu çıkarıp, bayrak yarışı gibi sıradakilerin ipi sarmasını kolaylaştırmak bizim hedefimizdi diyebilirim bu belgeselde. Zaman geçiyor ve tarih akıyor bazı duyguları görselliğe aktararak arşivlere geçmesi ve geleceğe kalması tek kaygımız. Bizler amatör ve kısıtlı imkanlarla başlangıcı yaptık. Bu konu üzerine çok daha iyi ve kapsamlı çalışmalar yapılacaktır buna gönülden inanıyorum.

Ü – Çizgi romanı filme dökmek… Hani belgesel de olsa onu canlandırmak nasıl bir duygu?

E - Belgeselimizin adı “Kağıttan Sinema” biliyorsunuz ve bence Çizgi roman sinemaya fotoğraftan ve edebiyattan daha yakın çünkü fotoğraftan farkı devinim var. Edebiyattan farkı Görüntü var. Ve Hatta müzik var. Ben Red Kit okurken barda çalan piyanoyu gözlerimle duyabiliyordum. İki fotoğraf karesi artık anı yansıtmaktan sıyrılmış, bir öykü anlatmak üzerine yola koyulmuştur ki Bir çizgi roman öyküsünde onlarca sahne olduğunu biliyoruz. Filmler gibi 2 saatte bitmiyor çizgi romanlar. Her hafta her ay başka bir macera ile sanki biz okula giderken o kahramanlar başka bir yerlerde işinin başındaydı. Ben teneffüsteyken Rintintin şu an kesin uyuyordur diye düşünürdüm. Bana şimdiyse emekli olmuşlar gibi geliyor. Ve o zamanlar her ay her hafta çizgi roman sayfalarını okuyarak sanki bir gazete edasıyla kahramanımızdan yeni öyküleri haberleri işitirdik. Belki de o devamlılık duygusuydu çizgi romanlara bizleri müptela yapan.

Ü – Son olarak sizden ÇROP için bir söz duymak istesek…

E - Çizgi romanlar adına yaptığınız çalışmalar için başarılarınızın devamını diliyorum…

Ü – Biz de ÇROP olarak size çalışmalarınızda aynı ölçüde başarılar diliyoruz.

ERDEM TEPEGÖZ
http://www.histogramfilm.com/

1 yorum:

Adsız dedi ki...

kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk

Linkler

Related Posts with Thumbnails