22 Mayıs 2015 Cuma

ÇROP 8 Yaşında Yirminci Yazı: The Flash

Can Kirişcioğlu
---
İşte karşısında Yaşayan En Hızlı İnsan, The Flash!
Tam ismiyle Barthomolew Henry “Barry” Allen, Central City Polis Departmanı’nda bir olay yeri inceleme görevlisiyken bir kaza sonucu yaşayan en hızlı adama dönüşür. Çoğu kişinin bildiği üzere The Flash adını alıp sadece hızlı koşmakla kalmaz, The Speed Force adı verilen gücünün kaynağına dokunduğunda moleküllerini katı objelerin içinde geçebilecek kadar hızlı titreştirebilir. The New 52 olayı sonrasında Francis Manapul ve Brian Buccellato ikilisinden oluşan yazar/çizer ekibiyle birlikte The Flash de kendi aylık serisine kavuştu. 
Öncelikle Manapul & Buccellato ikilisinin aldığı en doğru karar eski Flash karakterlerini ve timeline’ını bir nevi yok saymak olmuş. Wally West, Jay Garick, hatta Teen Titans kadrosunda olan Bart Allen’ın bile bahsi geçmiyor seride. Belki eski okuyucular bu olaydan pek hoşlanmamış olabilirler, ama The New 52 olayının amacı yeni okuyucular kazanmak olduğunu ve The New-52 öncesi Flash tarihinin zaman yolculuklarıyla ve farklı Flash karakterleriyle dolu olduğunu düşünürsek bence çok doğru bir hamle. 
  
Pek çok New 52 serisi gibi karakterin orjin hikayesini anlatmadan, ilk sayfalarından itibaren aksiyonun içinde başlıyoruz. Flash’in bir Batman ya da Superman gibi çok bilinen bir karakter olmadığını düşünürsek, belki bu bir eksik sayılabilir. Ama daha önce Barry Allen hakkında genel bir şeyler biliyorsanız çok fazla sorun yaşayacağınızı sanmıyorum. Zaten Barry de Speed Force ile neler yapabileceğini sayılar ilerledikçe daha iyi anlıyor ve geleceği/ihtimalleri tahmin etmesiyle, koca bir ucağı titreştirip (?!) köprüden geçirmesiyle “vay anasını” dedirtiyor.

Flash’in hem artwork, hem de hikayeler bakımından diğer serilere göre biraz daha “light” veya çocuksu havası olmasını seviyorum. Zaten hikayeler de öyle çok şaşırtacak, ya da “şimdi ne olacak?” diye düşündürecek bir durum da yok. İlk sayılar, Barry’nin eski bir dostu Manuel ve onun kopmuş organlarından kendi imkanlarıyla çoğalmış (!) kopyalarından oluşan bir “Mob Rule” ile karşı karşıya gelmesini anlatıyor. Daha sonra ise en ünlü Flash villianlarından Captain Cold geri dönüyor. Kitabın tüm kötü karakterlerinin bunlar olduğunu düşündüğümüzde, çok da ilgi çekici bir durum yok açıkcası.

Ama bir şey var ki bu seriyi benim için muhteşem kılıyor: Artwork. Francis Manapul’un çizdiği ve Brian Buccellato’nun renklendirdiği sayfalar resmen akıyor. Özellikle Barry’nin Flash’e dönüştüğü,  Flash’in her şeyi daha gerçekleşmeden önce görebildiğini fark ettiği ve koca bir uçağı titreştirdiği sayfalar, bir de yanda gördüğünüz 3. sayının kapağı beni benden aldı.

Sonuçta Flash’in ilk cildi öyküsü ve kötü adamları açısından çok parlak değil. Ama çizgi romanda öyküye önem versem de çizimi güzel olduğu sürece alıp okuyan biri olduğumdan olsa gerek, Flash’i yeni serisini çok sevdim. Daha ikinci cildini okumadım, ama sonrasını fasikül olarak çoktan aldım kenara koydum bile. Bakalım, okudukça güzelleşir belki. Güzelleşmese bile, çizimleri yeter. Evet o kadar çok beğendim çizimleri.


Not: Sonunda bu güzel cilt de ailemizin çizgi romancısı Arkabahçe Yayıncılık tarafından Türkçe’ye çevrilmiş bulunuyor! Web sitelerinden, ya da Büyük Beşiktaş Çarşısındaki dükkanlarına uğrayarak alabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails