Türk karikatür tarihinde bir dönüm noktası olan Cemal Nadir Güler ustayı bir başka çizgi roman mihenk taşı, Karaoğlan'ın yaratıcısı Suat Yalaz anlatıyor:
Kaynak - Oda Tv
Suat yalaz
...
“Cemal Nadir Güler, dünyanın en büyük karikatüristidir” derken, karikatür
kökenli, Güzel San’atlar Akademisi Resim Bölümü mezunu konuyu bilen biri
olarak, lâfımı ölçüp biçerek konuşuyorum
03.03.2017
Dünyanın en büyük
karikatüristini 60 yıl önce 27 Şubat 1947
tarihinde toprağa vermiştik.
Nazım Hikmet şiirimizde…Yaşar Kemal
romanımızda…
Aziz Nesin mizahımızda nerede iseler…Cemal
Nadir de o yücelikte bir yerlerdedir…
(*Bütün değerli sanatçılarımız gibi…)
“Cemal
Nadir Güler, dünyanın en büyük karikatüristidir” derken, karikatür kökenli,
Güzel San’atlar Akademisi Resim Bölümü mezunu konuyu bilen biri olarak, lâfımı
ölçüp biçerek konuşuyorum.
Türk karikatür
san’atında az dirsek çürütmedim, dünya karikatürcülerini de yakından
izledim, kimileriyle de el sıkıştım… Fransa’da, haftalık mizah gazetesi
“Herisson”’da (Kirpi), Ermeni asıllı, kısaltılmış adı Hoviv olan çok üretken,
çok yetenekli biriyle “sayfadaş” oldum. Bana, karikatür başına ödenen parayı az
bulmuş, “Hoviv’e ne ödüyorsunuz?” diye sormuştum. “O, gazetenin kurulduğundan
beri bizimle… Siz bu sirküiye (‘ortam’ diye çevirelim. Sirkülasyon’dan nâşi.)
yeni katıldınız. Bu usta çizgilerle neredeydiniz bugüne kadar?” demişlerdi…
Ben de Almanya’da
aylık “Küçük Vampir” dergisini resimlediğimi söyledimdi. Aldığım parayı
sormuştu “redaktör en şef”, aynı zamanda yazar ve çizer. Aldığım doyçe mark’ı
söyledimdi. Fransız Frangı’yla 3’e çarpınca… Elektrik çarpmış gibi olmuştu…
“Yahu
kardeşim, mösyö, böyle bir para kazanıyorsan buralarda ne
dolaşıyorsun! Bizler, (Hoviv hariç) şurada, ayda 5-6 bin franga talim
ediyoruz!” demişti…
“Küçük Vampir”in aylık
macerasının 30 büyük boy sayfa olduğunu söylemedimdi, bu kez de kısa devre
elektrik arızası olur, sigortalar atabilirdi…
***
Fransızlar, mizah
yönünden bize çok yakındırlar. Çok sayıda, çok üst düzey karikatüristleri
vardır. Geçen yüzyıllardan Daumier ile başlar onların
karikatür maceraları. (Daumier, Kral Lui Filip’i “Gargantua” adlı snal deve
benzeterek hicvedince, 6 ay hapis yatmıştı, 19’uncu yüzyılın sonlarında. Bizim
Musa Kart’tan 200 yıl önce) …
Fransızların çağdaş
karikatüristleri saymakla bitmez.
Bir san’atçı, kendi
alanında ne kadar “kendine has “olursa o kadar değerlidir. Örneğin, yine Ermeni
kökenli olan Kiraz, kibrit çöpü bacaklı, erik memeli kızlarıyla,
öylesine bir çizgi yaratmıştır ki, taklit bile edilemez… El kadar resmine
çuvalla para ödüyorlar.
Oğuz Aral’ı “Charlie
Hebdo”ya götürdüğümde tanıştığımız “Volinski”ye “resim yapıyor” bile
demezdiniz. Ama, adam, bir hain suikastçının kurşunlarına – 10 karikatürist
arkadaşıyla birlikte- kurban gidinceye kadar, Fransa’nın en pahalı çizeriydi.
San’atçılar yarış atı
gibi yarıştırılmaz. Her birinin bir başka özelliği, bir başka üstün yanı
vardır. Örneğin, 2 dev ressamın ünlü kavgası…
Paul
Cezanne (Sezan), yakın
dostu ve en yakın rakibi Van Gogh’a:
”Resim yapmayı
bilmiyorsun! Ve hiçbir zaman da öğrenemeyeceksin!” demişti… Çatlak Van
Gogh da, kulağını kesmeden önce, Sezan’ı, elinde bıçakla, sapsarı ayçiçeği
tarlaları içinde, ünlü tablosundaki “Köprü”ye kadar kovalamıştır
herhalde…
“San’atçıları
birbiriyle kıyaslamamak en doğrusudur, ama…
“Cemal Nadir,
dünyanın en büyük karikatüristidir!” derken, herhalde bir bildiğimiz
var.
MAL
MEYDANDA… HESAP ORTADA!..
Her şeyden önce, hele
bir, Cemal Nadir kimdir, kimin nesidir, şöyle, “kuş bakışı“ bir
anımsayalım…
Bu, sonraları
bir “efsane”, uluslararası bir “fenomen” olacak olan
vatandaşımız, Bursa’da, küçük bir memurun oğlu olarak dünyaya geldi,
1902 yılının 13
Temmuz’unda. Babası, boş zamanlarında özel merakı olan
hattatlıkla oyalanırken, genç Cemal de, abasından öğrendiği hattatlığın
yanı sıra, resimler de çiziktirmeye başlamıştı.
Osmanlı matbuatının
karikatüristi Cem’den haberi var mıydı, ben bilmiyorum. (Hilmi
Yücebaş’ın arşivine inmeli, ya da, yıllarca “Güldiken” Mizah Dergisi’ni
yayınlamış, ünlü araştırmacı yazarımız Turgut Çeviker’e başvurmalı)
Ama,
İstanbul’da “Diken” mizah dergisini çıkaran ve karikatürler de
çizen Sedat Simavi’den herhalde haberi vardı ki, ona çizdiği ilk
deneme karikatürlerini gönderiyordu. Sedat Simavi de bu esprili, zekâ ışıltılı
desenleri yayınlıyordu. “İstanbul’da, belki para da kazanırım.” diye gelmiş,
Cağaloğlu’nda bir hattatlık atölyesi açmış. Ama, o iş yürümemiş.
Yırtık
pabucun deliğinden çıkan parmaklar n’olacak?
O kadar parasızlık
çekmiş ki… Yırtık pabucundan görünen ayak parmaklarını kimse fark etmesin diye,
siyah hattatlık mürekkebiyle boyamış !..
Yeniden Bursa, yine
hattatlık ve yeniden Diken’e karikatürler.
Necmeddin
Sadak, ünlü siyaset
adamı ve gazeteci, o günlerde, yarı sahibi ve başyazarı olduğu
“Kemalist” Akşam gazetesini tutturmaya çalışırken, Diken’de
yayınlanan o kıvrak çizgili karikatürler gözüne çarpar. (“Göze çarpmak” yerine
“göze batmak” diyenlerin kulaklarını çekmek için, özellikle “dikkatini
çeker” demedim, bu iyiliğim de unutulmasın.)
Cemal Nadir’i,
İstanbul’a çağırır. Yıl: 1928… Ve, Bulgaristan göçmeni ailenin çilekeş oğlu için
yepyeni, ışıl ışıl, gönlünce bir dönem başlar.
ÖMRÜNÜN
SONUNA KADAR CUMHURİYET!
Cemal Nadir, Akşam’da
15 yıl çalışır. Necmettin Sadak’tan aldığı ince siyaset dersleriyle,
olgunlaşır, birbirinden güzel günlük karikatürler çizer.
Cumhuriyet Gazetesini çıkaran, Atatürk’ün
ilk günden beri devrim arkadaşı Yunus Nadi hastalanınca
gazetenin başına oğlu Nadir Nadi geçer. İlk işi, Cemal
Nadir’i, daha iyi şartlarla Cumhuriyet’e almak olur.
Savaş yıllarının o çok
zor koşulları altında, en alaycı, en vurucu, en akıl dolu karikatürlerini
çizer… Gazetenin sağ alt köşesinin üstündeki, Nadir Nadi’nin minik hiciv
yazılarıyla çok uyumlu bir ikili oluştururlar.
Babam, Denizli’de
Vergi Müdürü’ydü. Eve Cumhuriyet gazetesi gelirdi. Babam beni (ben de bir
şeyler çiziktiriyorum ya…) Cemal Nadir’in günlük karikatürlerini kesip kesip
bir deftere yapıştırmakla görevlendirmişti...
(O defter, halen
arşivimde lastikli dosya içinde, yapıştırılmayı bekleyen karikatürlerle,
durur…)
Kırılgan sağlıklı
Cemal Nadir, üstüne üstlük, o savaş kargaşasında, 42-44 yılları
arasında, haftalık olarak “Amcabey“ mizah dergisini de
yayınlamıştı. Bu, resimli mizah çağlayanı, bir yığın san’at etkinlikleri,
konferanslar, sergiler, yayınlar yüzünden yorgun düştü.
Hastalandı. Grip
dediler önce. Gittikçe kötüleşti ve kaldırıldığı, kurtarılmaya çalışıldığı
sanatoryumda, henüz 44 yaşındayken yaşama veda etti. Tarih; 27 Şubat 1947…
Dışarıda, korkunç, sağanak halinde, Nuh Tufanı gibi bir yağmur
vardı. Tabiat ana, sanki, Cemal Nadir’in bu, zamansız, gereksiz, erken ölümüne
gözyaşı döküyordu…
Çok kalabalık,
sevenlerinin omuzunda, Zincirlikuyu Mezarlığındaki
Mezarına taşındı,
toprağa verildi. Nurlar içinde yatsın!...
***
Yakın dostum, Turhan
Selçuk da çok büyük bir karikatür san’atçımızdı,
Kardeşi İlhan
Selçuk ile birlikte çıkardıkları, önce “Kırkbir Buçuk”, sonra, daha
uzun ömürlü “dolmuş” mizah dergileriyle, modern Türk Karikatür san’atına çok
büyük hizmette bulundular. Çok gencin elinden tuttular. Benim de ilk patronum
olmuşlardı. İkisiyle de dostluğumuz onları kaybedene kadar en sıkı biçimde
yürüdü…
Turhan, Milliyet’teki
günlük karikatürleriyle, ayrıca özel olarak çizip yayınladığı karikatür
albümleriyle birlikte, aynı gazetede yıllarca “Abdülcanbaz”ın
maceralarını günlük olarak yazmış ve çizmişti.
Onun da Dünya San’at
Galerileri’nde karikatürleri sergileniyor. Dünya Karikatür Müzesi’nde
“kalıcı” karikatürleri var. Onun da, üstümüzde ödenmez hakkı var.
Ama… Cemal Nadir ile
kıyaslamaya kalkarsak, unutmayalım ki, Cemal Nadir, Turhan’ın yaşadığı
ömrün sadece yarısını yaşayabildi…
Turhan Selçuk’un
eserleri, eşi Ruhan ve kızı Aslı sayesinde, emin ellerde. Sergiler
düzenleniyor, her yıl Milas’ta, “Uluslararası Turhan Selçuk Karikatür Yarışması”
yapılıyor… Kadıköy Belediyesi’nin “Karikatür Evi”nde Abdülcanbaz’ın heykeli
var. Ellerine sağlık…
Ama ben, Cemal
Nadir Usta’mızın, lâyık olduğu vefa ve ilgiyi gördüğünü pek
sanmıyorum.
İzmir’li, babadan
gazeteci Dinç Bilgin, İstanbul’a sıçrayıp, Türk Basınında dev patronlarla
yarışa girmiş, bir servet ödeyerek “Sabah” adını
satın almıştı… Benden de “Karaoğlan’ın Maceraları”nı istediler. Yakın
tarihimizden bir kahraman çizmek istiyordum. Tam zamanıydı. “Son Osmanlı/
Yandım ALİ”de anlaştık...
Ama, ben, -Paris’i
bırakıp gelmişken- “pupa yelken” gitmek istiyordum. Karikatürcülüğüm de
kullanılmalıydı. Kafamda da reddedilmez bir tasarı vardı. “Cemal
Nadir’in AMCABEY’i”… Otel odasında, kurulu tezgahta, acele, 4 bantlık
“Amcabey” esprisi resimledim. Cemal Nadir’in çizgisini taklit ettim, sanki o
çiziyormuş gibi…
Dinç Bey, İzmir’deydi,
Sabah’ı Güngör Mengi yönetiyordu. 4 Amcabey bandına baktı, baktı… ”Suat
Bey, bunlar çok güzel şeyler. Ama, biz, bol resimli, sporlu, magazin konulu,
hafif bir ‘Bulvar’ gazetesi çıkarmak istiyoruz. Bu “Amcabey” Hürriyet’e,
Milliyet’e çok iyi gider de, bize ağır gelir. Onlara teklif et. Hemen
alırlar.” dedi.
Gitmedim tabii… Amacım
iş aramak değil, devlerle boğuşmaya kalkmış bir genç patrona destek olmaktı.
Onun anlamı, havası başka olurdu.
Değerli
san’atçılarımızı, bilim ve siyaset adamlarımızı yaşarken yere göğe
sığdıramayıp, ölünce, iki metre çukur içinde toprağa gömüp unutmakta üstümüze
yok!
Onları
anmalı, hizmetlerini unutmamalı, eserlerini değerlendirmeliyiz… Bu, onlara bir
vefa, insanlık ve vatandaşlık borcumuzdur.
Cemal Nadir’in 10’dan
fazla Karikatür Albümü varmış. Nerede bunlar? Tozlu kitaplık raflarında
unutulsun diye mi çizildiler?
Viyana’da,
Uluslararası Karikatür Yarışması’nda bir karikatürü Birinci olmuş. Nasıl bir şeydi
bu karikatür? Şimdi nerede?
Amerika’da açılan bir
sergisi çok beğenilmiş, büyük sükse yapmış… İnanılmaz bir şey. Peki, o sergiden
hiç yazı-resim, foto yok mu? Bir röportaj falan?
Genç
san’at eleştirmenleri, araştırmacı yazarlar… Haydi, sıvayın kolları! Kuva-yı
Milliye ruhu ile, “Kültürümüzün “Kurtuluş Savaşı”na katılın… “Seferber”
olun!...
***
Cemal
Nadir hakkında bilgi
edinmek için, çizer olarak meslektaşım, heykeltıraş olarak hayranı olduğum,
Belediye Başkanlığına şapka çıkardığım ve düzgün siyasi duruşundan dolayı da
kıvanç duyduğum örnek insan, Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Dr.
Yılmaz Büyükerşen, bana bilgi vermekle kalmadı, bir de Kâzım Taşkent
Arşivi’nden elde ettiği, Amcabey’in henüz “Bay Amca” olduğu günlerde çizilmiş
renkli
Bir Cemal Nadir orijinali
hediye edeceği müjdesini verdi. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam…San’atçı insan
başka oluyor…
Hele bir de “eski
toprak” ise…
Suat
Yalaz
Odatv.com
(Odatv’nin
sevgili ve çok değerli izleyicileri… Bu yazı geçen hafta yazıldı. Yazı İşleri,
27 Şubat’ta, Cemal Nadir’in ölüm yıldönümünde yayınlamak üzere tüm hazırlıkları
yapmış iken… ben, bilgisayarda “gönder” tuşuna bastığım anda… Sistem
çöktü, 3 günde yazdığım, yazı uçtu! Yeniden yazdım. Beni Allah
affeder de -aramız çok iyidir- siz eder misiniz?)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder