Can Kirişcioğlu
...
THE FLASH, VOL. 3: GORİLLA WARFARE
The Flash sayıları ilerledikçe olaylar
büyüyor da büyüyor, e tabi ki Barry Allen da koşturup duruyor. Olaylar o kadar
büyüdü ki Yaşayan En Hızlı İnsan bile bir yerden sonra artık yetişemez oldu,
siz düşünün yani! Bu 3. The Flash cildinde
The New 52 serisinin #13 – #19 arası toplanıyor, ilk 5 sayısı Central City’deki
Rogues saldırısı ardından aniden patlak veren Grodd istilasını
anlatırken #18 ve #19’da ise Trickster sahneye çıkıyor. Yaratıcı ekip çizim
işini bir iki sayı devretse de aynı, Francis Manapul ve Brian Buccelato.
İlk
cilt daha çok yeni okuyucuları karaktere ısındırmak için “hafif” bir
hikayeyle; New 52öncesi gerçekliğe, daha önceki diğer Flashlere ve “Speed Force” kavramına değinmeden başlamış ve ilk bir
kaç sayıdaki hikaye dışında birbirinden bağımsız sayılabilecek sayılarla devam
etmişti. İkinci
cilt ise yine içerisinde 2-3 sayılık düzenli bir hikaye barındırsa da The
Rogues grubunu yavaş yavaş toplamak için ayrı hikayelere dağılmış ve yine büyük
bir Flash hikayesi sunamamıştı. Bu cilt benim için New 52 Flash serileri
içerisinde en beğendiğim oldu, çünkü önceki iki cildin aksine bu tam bir
bütünlük içinde.
Fazla spoiler vermeden
anlatacak olursak Groddsonunda bir ordu toplayıp The Flash’in güçlerini almak
için Central City‘i işgal ediyor. Bu sırada şehirde yine
büyük işler peşinde olan Rogues çetesinin de katılmasıyla birlikte bol aksiyon
dolu, Barry için ise sonunda oldukça koşuşturmacalı bir macera başlıyor.
Bu hikayede en sevdiğim kısım da bu koşuşturmaca kısmı oldu aslında, çünkü
sonunda Flash için gerçek bir zorluk var karşısında. Çünkü çizgi romanda, ama
daha çok da dizi uyarlamasında bir noktadan sonra “Abi madem kurşundan, Superman’den daha hızlıkoşabiliyorsun; denizin üstünde
koşup koca bir uçağı titretebiliyorsun; peki adamları etkisiz hale getirmek
için o kadar bekleyip konuşmanın ne alemi var?” sorusu akıllara gelmiyor
değil. Neyse ki bu ciltte daha büyük olaylar ve Flash kadar güçlü bir
düşman ile birlikte bu durum biraz daha normalleşiyor. Tabi ki her sayıda Flash
kötü adamı ilk 2 sayfada etkisiz hale getirip kalan zamanda da pizza yese çok
sıkıcı bir çizgi roman olurdu, ama kahramanın en uç noktalara kadar zorlanmasını
görmek ayrı bir zevkli.
Sondaki 2 sayı ise Trickster‘ın bir cinayetle suçlanması hakkında. İşi
çözmek Barry’edüşerken bir çizgi roman klasiği olarak güçlerini kaybetmesiyle
birlikte işler zorlaşıyor. Bu sefer Brian Buccelato’nun tek başına yazdığı
hikaye, “güçleri olmasa bile kahraman kahramandır” konusunu işliyor. Bazı
kısımlar eğlenceli olsa da daha önce bu hikaye pek çok kez hem çizgi roman hem
de sinemada işlendiği için -hemen aklınıza Spider-Man 2, ilk Thor filmi
ve Iron Man 3 gelebilir- biraz eğlenceli anlar dışında benim için farklı
bir şey sunmuyor.
Artwork kısmında Francis Manapul yine parlamaya devam ediyor.
Flash’ın daha aydınlık ve diğer kahramanlara göre daha hafif hikayelerini masal
kitaplarından çıkmışcasına renkli çizimlerle sunmaya devam ediyor.
Panellemeleri yine önceki sayılardaki gibi akıcı, okumaya ayrı bir zevk
katıyor. Sadece her sayının başındaki “DC Comics Proudly Presents”
yazısını sayfaya yedirmesi bile benim içim Manapul’u ayrı bir yere getiriyor.
18 ve 19. sayıları ise Marcio Takara çiziyor.
Kendisiyle ilk karşılmam oldu. Yandaki çizimde de görebileceğiniz üzere, genel
tarzı ile ilgili pek bir problemim olmasa da siyahları kullanımını sevmedim
gereksiz bulduğum için sevemedim.
Marvel’da Spider-Man’dan Nova’ya, son zamanlarda Ms.
Marvel’a kadar çocuk ve gençlere hitap edecek genç kahramanlarıı varken DC
Comics tarafında Teen Titans dışında böyle ikonik karakterler görmek zor.
Her ne kadar Barry Allen da okul üniversite işlerini bitirip genç adam
problemleriyle boğuşsa da özellikle dizi uyarlaması ve daha
aydınlık dünyası ile bu boşluğu biraz doldurabilir gibi duruyor. Çizgi
romanı da şimdilik iyi gidiyor, son sayıda artık Reverse Flash ve diğer Speedsterlara göz
kırpıldığına göre okumaya devam!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder