30 Aralık 2013 Pazartesi

Dinç Onur Aydın'la "Güneşi beklerken" Dizisi Röportajı

Bu günlerde dizi filmlerde çizim yapan, illüstrasyon çizen veya çizgi romana merak saran gençler görüyoruz sürekli. Bu dizilerden biri Güneşi Beklerken ve bu dizinin çizer karakterinin adı Kerem. Çoğunlukla aşık olduğu Zeynep’i çiziyor kendisi… Daha doğrusu bu çizimleri genç bir başka yetenek, Dinç Onur Aydın çiziyor. Biz de kendisiyle uzunca bir röportaj yapma gereği duyduk. Bizi kırmadı, sorularımızı yanıtladı. 

ÇROP -Dinç Onur Aydın kimdir?

DOA - Selamlar, ben Okan üniversitesi Güzel Sanatlar Resim bölümü mezunu, 28 yaşında, kendini çizgiye adamış İstanbullu bir çizer, ressam ve çizgi roman fedaisiyim diyebilirim sanırım.

ÇROP - Neler okur, neler okumaz, hangi türleri tercih eder?

DOA - Bu benim için aslında çok enteresan ve içerikli bir soru da olmuş. Çocukluğumda, evimizde yüzlerce kitap olması ve benim hiçbiriyle ilgilenmiyor, okumuyor olmam ailemde büyük bir tedirginlik yaratmış ve “boş bir çocuk yetişiyor” korkusuna sebep vermiş. Bütün bunlara rağmen, bir gün nedensiz bir şekilde ve ya sadece kapağındaki çizimin bir anımsatmasından dolayıdır, bir hışımla elimi Homeros’un İlyada ve Odessa kitaplarına atmış olmam ve o ağır kitapları,   7- 8 yaşlarımdayken okumuş olmam, sanırım benim şu anki bilincimi yada fantastik edebiyata, tarihi kitaplara ve antik mitolojiye olan tutkumu açıklayabilir.  Homeros’un serisi, Jules Verne hikayeleri,  tabiî ki de Yüzüklerin Efendisi ve bir bilimkurgu klasiği olan Frank Helberts Dune serisi gerçekten uykusuz okuduğum kitaplardandı diyebilirim. Arada bir Dan Brown da takılmıyor değilim J

ÇROP - Çizgi roman çizerliği merakı ne zaman başladı? Onu etkileyen çizgiler veya çizgi romanlar hangileriydi?


DOA - Çizgi roman çizerliğine merakım aslında küçük yaşlardan beridir var. İlkokulda yazıp çizdiğim Spotman adlı kahraman ve onun dünyadaki kötülüğe karşı verdiği savaş sanırım ilk çizdiğim ve hazırladığım çizgi roman ve  oyundu diyebilirim. Çizdiğim çizgi romanları,  ufak madeni paralarla yazı tura attırarak oynatıyor, bir nevi Frp ile tanışmadan önce küçükken arkadaşlarıma Role-playing oyunları tadında çizgi roman ve oyunlar oynatıyordum. Sanırım üzerimdeki en büyük etki, kozmik resimler yapan, ressam olan annem Yüksel Aydın’ın resimleriyle büyümemden kaynaklandı. Resimleri bende fantastik bir bilinç ve çizgiyle hayal dünyamı yansıtma duygusu güdmeye başladı. Lisedeyken kendimi çok başarısız ve tembel biri olarak hissederdim, bütün bunlar derslerde dersi dinlemek yerine sürekli çizimler yaptığımı fark etmeye başladığım günlere kadar sürdü aslında.

Resim okumaya karar verdiğimde, aslında ben ileride çizgi roman çizerliği yapacağım anlayışı üzerinden yola çıkmaktan ziyade, ilüstratif bir anlatımı kendime rehber olarak seçerek yola çıkmıştım. Ancak zaman içinde günümüzde modern sanatın ve soyut anlatımların hocalar üzerindeki etkileri ve hocalarımızın öğrenciler üzerindeki, isteyerek ya da istemeyerek negatif tutumu, biz ilüstratif anlatımı tercih eden öğrencileri soyut ve modern tatlara yönlendirme çabası, sanırım bende ters bir etki yarattı. Bu da doğal olarak desene ağırlık vermeme sebep oldu. Çocukluğumda Batman hayranıydım, fırsat buldukça çizgi romanlarını toplardım oradan buradan. Örümcek Adam ve tabi ki Conan içinde aynı şeyi söyleyebilirim. Yerli çalışmalar içinde sanırım hepimizin bildiği Tarkan ve Karaoğlan serilerinden bir kaçını üniversite yıllarımda bulabildim. Daha sonraları yerli birkaç fanzin çalışması ile tanışma fırsatım oldu. Bu işin, ülkemizde de olabileceği hissiyatı kazandırmıştı aslında bu yerli çalışmalar.

ÇROP- Nerelere çizdi? Profesyonel işleri nelerdir?

DOA - Okuldan mezun olmadan evvel ilk işim olarak Ressam Hüsamettin Koçanın asistanlığını yaptım, sanırım 4 sene kadar. Desenlerde ve bazı ince hatlarda çoğunlukla yardımcı oluyordum.  Üniversiteyi bitirmem ile beraber okulda, bitirme projem bana sinema endüstrisi içinde tanıdıklar bulmama yol açtı ve dolayısıyla yerli bir fantastik çocuk filmi olan Hititya Madalyonun sırrı sinema filminde çalışmaya başladım.

Film beklenen etkiyi yakalayamadı ama bu da sanırım ülkemizde fantastik edebiyata önem veren kesimlerin, lise ve üniversite çağlarındaki 20 ila 30 yaş arası bir kitle olduğu ve ülkemizdeki mevcut olaylardan dolayı,  insanların eğlence sektörlerine yeterli ilgiyi göstermediğinin bir kanıtıydı adeta. Çekimler sırasında CGI’a girecek olan sahnelerin tekrar tekrar çizilmesi gerçekten anlatılmaz bir depar gibiydi.

Hititya ile ilgili çalışmaların ardından Dalgın Sular projesi ile tanıştım.

Projenin başında bulunan İskender Savaşır benim üniversiteden hocam olan Prof. Dr. Zeynep Sayın’ın bir yakınıydı. Projeden bana bahsettiğinde ve ülkemizde Marvel Comics’in yerli bir yansımasını oluşturmayı hedeflediklerini söylediklerinde çok heyecanlanmıştım. Ancak zamanla, bu heyecanım projenin iyi idare edilememesi ve finansal kaynakların doğru bölüştürülmemesinden dolayı çizerlerin ayrılması gibi bir sonuç doğurdu. Hiç bir kazancım olmamasına rağmen projeyi çıkartana kadar desteklemeye devam etmiş oldum. Sabah akşam çalıştım desem yeridir sanırım. Çizgilerimin olduğu sayılar aslına bakarsanız henüz basılmamış olan taslak sayılar 4,5 ve 6 da. İlk 3 sayı çıktıktan sonra, artık kendi hayallerim doğrultusunda ilerlemenin faydalı olacağına kanaatine vardım.

Toparlamak gerekirse, Hititya Madalyonun sırrı, Dalgın Sular çizgi roman projesi ve Güneşi Beklerken televizyon dizisi benim ilk profesyonel işlerim sayılır diyebilirim.


ÇROP - GÜNEŞİ BEKLERKEN işi nasıl geldi? Şimdiye dek neler çizdiniz dizi için?

DOA - Aslına bakarsanız benim için sürpriz ve ani bir değişiklik oldu. Hititya çekimleri sırasında tanıştığım, filmin sanat yönetmeni olan Nilüfer hanım, Güneşi Beklerken dizisinin de sanat yönetmenliğini yaptığını söylediği ve dizide ilüstratif, çizgi romansı bir anlatım tatlarında çizen bir çizere ihtiyaçları bulunduğunu belirtmesiyle, bu iş tam benlik demem bir oldu doğrusu. Dizinin ilk pilot bölümleriyle beraber, bana 1 haftalık süre içinde 15 sayfa çizim istediklerini söylemeleri gerçekten korkunç bir deneyim olmuştu benim için. Yoğun bir kampa girmiştim. Şimdiye kadar en az 20’ye yakın çizim yaptığımı söyleyebilirim dizi için. Barışın okuldaki gizli odasındaki duvar skeçlerinden, skeç defterlerine kadar epey ufak detay da var tabi, bu 20 içine katmadığım J . Güneşi beklerken dizisinin yanılmıyorsam 19 bölüm kadarı çekildi. Setlere çok fazla uğrayamamış olmama rağmen, her gittiğimde gerekse sabah akşam çalışan set ekibiyle, gerekse oyuncu arkadaşlarla bol bol sohbet ettiğimiz oluyor. Barış yani (İsmail Ege) tam bir Örümcek Adam hayranı. Kerem’in ise Wolverine ve Batman sevgisinden bahsetmeye gerek yok sanırım.

ÇROP - Çizimler için nasıl bir yol izliyorsunuz. Senaryo mu okuyorsunuz yoksa "şöyle bir sahne çiz" mi deniyor? Yoksa orjinal dizinin bölümlerini izleyerek çizimleri kendi tarzınla mı yorumluyorsunuz?

DOA - Genelde sanat yönetmeni ile haberleşiyoruz ve kendisi bana önümüzdeki bölümlerde Kerem’in yapacağı yaramazlıkları ve ufak spoilerları veriyor, aynı zamanda istenilen kompozisyonu belirtiyor, ben de kendisine bir kaç saat içinde skeçler olarak farklı kompozisyonları sunuyorum. Dolayısıyla ekip olarak, beğendikleri kompozisyonu bana haber veriyorlar ve onun üzerinde çalışmaya başlıyorum. Yani kısacası, bana şöyle bir sahne çiz diyorlar bende bir kaç kompozisyon sunuyorum. Kompozisyonları ve portreleri benzetmek ilk günlerde benim için gerçek bir işkenceydi açıkçası. Çünkü elinizde o kompozisyona uygun bir fotoğraf olmuyor. Sete de gidecek vaktim olmuyordu aslında. Oyuncuları bulamıyordum. Melis’e (Yağmur) saatlerce mesajlar attığım günleri hatırladım bir an,  2 3 tane fotoğraf yollaması için J. Ancak çizgi roman geleneğinden gelen, dinamik figür, robot çizim teknikleriyle oluşturduğum sahneleri ve duruşları daha sonradan ifadelere uygun, oyuncuların portrelerini bularak yerleştirmeye çalışıyorum.  Belirttiğim gibi, ilk 10 çizim boyunca gerçek bir baş ağrısıydı figürlerin benzemesi hadisesi, çok zorluyordu. Çünkü sizden direk bir portre istemiyorlar. Hem comics tadına yaklaştırmanızı, hem elinizde olmayan bir kompozisyonu kurmanızı, hem de portrelerin benzemesini istiyorlar. Aslına bakarsanız, dizi başladıktan ve ilerledikten sonra işim çok daha kolaylaşmıştı, tek yapmam gereken yüzleri sürekli etüt etmek olmuştu resmen.  Diziyi HD açıp  Zeynep’i  (Hande’yi) kaç kez çizdim anlatamam :D.

Tarz konusuna gelince, sanırım biraz kendi tarzımı da ekliyorum, ileride marker çalışmaları daha çok görüceğiz gibi gözüküyor.

ÇROP - Çizgi roman geleneğini oturtamamış bir ülkede TV'den çizgi roman kare ve sayfaları göstermeyi olumlu buluyor musun? Sence bu bir işe yarar mı? Yoksa gösterilen çizimler yetersiz mi? Az daha vurgu mu yapmak gerekir?

DOA - Doğrusunu söylemek gerekirse, ülkemizde çizgi roman endüstrisinin ve eğlence sektörlerinin oturmamış olması, bizim iç dinamiklerimizi, geniş bir yelpazeyi etkileyen bir husus olarak görüyorum. Ve bu iddiamı da, ulusal kahramanlarımızı modern dünya ile entegre edememiş olmamızdan kaynaklandığını zannediyorum. Bu işin, üzerine giden bir yatırım politikasının da olmaması,  sanırım en büyük etkeni. Gerçi, çizgi romanları ve çizgi filmleri boşlayarak ilerlememize rağmen, sinema ve dizi sektörlerinde artık bir süreklilikten gelen büyük gelişmeler olduğu kanaatindeyim. İlk darbeyi yanılmıyorsam Kurtlar Vadisi yapmıştı bu alanda. Milyonlarca insanı, televizyon başına kilitleyip çok geniş bir kesime, birçoğumuzu irite etmiş olsa da, beğenmesek de, bir kahramanlar takımı sunmuştu Türkiye toplumuna. Burada geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Anadolu insanının da beğeni kültürünün, mağduriyet edebiyatının ve gururcu anlayışın ağırlığı da var aslına bakarsanız. Bu durumda eminim ki çizgi romancı ve ülkesinde çizgi roman çizerek, yayınlatarak geçinmek isteyen, bu işi yapabileceğine inanmış, yerli projeler yapmak isteyen kişiler içinde ileride büyük kapılar açılacaktır. Bütün bunları düşündüğümüzde, TV’ den çizgi roman kareleri göstermenin, olumlu bir sonuç doğurabileceği kanısındayım. Dizinin hikayesinin ilerlemesi açısından, çizimlerin olması gerektiğinden daha az vurguyla gösterildiğini düşünüyordum, haklısınız.  Ancak şu son birkaç bölümdür, hikaye ilerlediğinden, Kerem’in iç dünyasını ve yaşadıklarını izleyiciler daha çok tanımaya başladığından, çizimleri de daha çok göreceğiz demektir. Güneşi Beklerken dizisinin, çok geniş bir izleyici kitlesi var, bu kitleyi oluşturanlar çoğunlukla ortaokul ve lise öğrencileri aslında. Büyük bir bölümü de, Kerem  ve Zeynep hayranı, dolayısıyla çizimlerini merakla takip ediyorlar ve yer yer  kopyalıyorlar :D. Önümüzde ki bölümlerde, Kerem’in odasında bulunan ufak afişlere rastlamaya başlayacağız. Çok fazla olmasa da, sette arka planlar da duracak olan, bazı yaptığım ufak fanzinleri kullanacağız. Bunlardan en önde geleni, 20 sayfa kadar çizip sonradan durdurduğum, Batık Şehir çizgi roman projem. Posterleri arka planlarda görebilirsiniz yakında. Bir de tabi Kickstarter üzerinden yakında başlatacağım, tamamı İngilizce olacak olan, fantastik dünya üzerine kurlu çizgi romanım olacak. Onun da posterlerini gene arka planlarda görebileceğiz. Aslına bakarsanız, bu bizim gibiler için büyük bir fırsat olabilir, geniş izleyici kitlesi, dizi ile alakadar olan bir çizgi roman veya ufak bir kaç sayfalık broşür bile olsa, büyük bir ilgiyle okuyacak ve takip edeceklerdir. Sanırım daha öncede belirttiğim gibi Türkiye’de çizgi romanlar değil sinema ve dizi sektörü çizginin önünü açacak ve bizlere endüstri oluşturacak gibi gözüküyor. Çünkü genç kuşakları, dizi endüstrileri sürüklüyor ülkemizde. Ancak, gelişen teknolojiyi ve 21. yüzyılın hazırcılığını da unutmamak gerekir. Özellikle ülkemizden baktığımızda, bu durum daha da vahim diyebilirim, insanlar çizgi roman okumayı pek tercih etmiyor. Desen ve görsel içerikli dergiler ve yayınlar tercih edenlerde zaten çizgi romanlar yerine, yerleşik bir kültür olan karikatürü tercih ediyor.

ÇROP - Peki dizi hakkında ipucu vermen mümkün mü? Kerem çizgilerini değerlendirerek çizgi roman bastıracak mı?

DOA - Açıkçası dizi hakkında ipucu vermem pek olumlu karşılanmaz, yapımcılar açısından. Ama Kerem’in çizgiler üzerine daha çok yoğunlaştığını göreceğiz ileri ki bölümlerde. Özellikle büyük sürprizler ve değişiklikler olacak dizinin iç dinamiklerinde :D. Tekniğini daha çok ilerlettiğini ve renkli işlere, marker tatlarına geçtiğine şahit olacağız gibi gözüküyor yakında.

ÇROP - Bir çizer olarak türk çizgi roman yayıncılığını nasıl buluyorsun? Yabancı işler yayınlanıyor ama Türk eseri yok ortada. Olanlar da basılmıyor. Peki ama çizgi roman bitirebilmiş, yayıncılara sunmuş, iyi iş çıkarmış çizerimiz var mı sizin gördüğünüz bildiğiniz?

DOA - Evet. Gerçekten hepimizin,  büyük bir üzüntüyle izlediğimiz bir husus sanırım bu. Amerikan film endüstrisinin yerel bazlı, ulusal süper kahramanlarına odaklı ve tabiî ki de dünya çapında etki yapmış olan The Walking Dead, Game of Thrones,  gibi dizilerin de ülkemizde çizgi roman piyasasındaki etkisinin olumlu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ülkemizde, yerli çizgi roman yayınları dendiğinde, genelde karşımıza karikatür örnekleri çıkıyor olması ve çizgi roman yayıncılarının, çizgi romanlara ekonomik darlıklardan dolayı destek veremiyor olması da cabası. Çizgi kalitesi zaten uluslararası formata ulaşmış olan illüstratörlerimizin ve çizerlerimizin, ülkemizdeki neredeyse hiç var olmayan bu pasta için savaşmaktan ziyade, global dünyanın faydalarından yararlanmayı tercih ediyor olması gerçeğini de unutmamak gerekir. Çizgi roman endüstrisi, yıllarca altın çağlarını yaşadığı süre boyunca, ülkemizde de büyük bir çılgınlığın olduğu ve Kara Oğlan’ın, Tarkan’ın,  Zagor’un vazgeçilmez kahramanlar olarak, perdelere, setlere kadar taşındığı da bir gerçektir. Ancak teknolojik gelişimler, bilgisayarlar, animasyonlar, i-podlar eğlence sektöründeki yelpazelerin genişlemesine, büyük etkide bulunmuş ve mekanikleri değiştirmiştir. Ülkemizdeki çizgi roman anlayışını,  yıllar öncesinde ki formatında kalmaya ve hatırlanmaya mahkum etmiş. Sektör genişleyemeden kapanmış ve sönmüştür. Yeni bir sefer başlatmak isteyenlere, zor anlar yaşatmış ve tabiri caiz ise akıntıya karşı yüzdürmüş. Aslında bütün bu kısır döngünün, arz ve talep durumunun olmamasından kaynaklanıyor olması da unutulmamalı, belki de bir süreliğine geniş basımlı ve güçlü bir yatırım ile haftalık çıkartılabilecek olan kaliteli bir çizgi roman dergisi, Türkiye’de ki bu kısır döngüyü ve 90 kuşaklarından itibaren terk edilmiş olan dünya çapındaki kültürü, ülkemizde inşa edebilir. Yerli işlerden, geçmişten beridir bildiğimiz Suat Yalaz ve Sezgin Burak gibi isimler, unutmadığım isimlerden.  Rodeo yayınlarının çıkardığı bazı işleri fırsat buldukça takip ediyorum. Ve tabi ki de, Çapa çizgi roman grubunu da merakla takip ediyorum. Daha öncede dediğim gibi, ülkemizde bu işi yapabilecek pek çok potansiyel var, sadece aradığımız sektörü ve alanı bulamıyoruz. Hayatın, herkese getirdiği büyük yarış ve yaşam mücadelesi, böylesine hayalperest ve kazançsız bir gerçekliğin içinde bulunma olasılığını yok ediyor. Ancak güçlü bir sponsor veya yatırımcı, belki de haftalık yayınlama garantisi verebilecek olan güçlü tirajlı bir gazete bu işe alan açabilir. Ümit ediyorum ülkemizde, çizgi roman ile ilgilenebilecek olan kitlenin dikkatini çekebilecek kahramanlar, hikayeler veya farklı görsel, çizgi bazlı, hayal içerikli yayınlar üretmeyi başarabileceğiz.

ÇROP- Dinç bey, eklemek istediğiniz bir şey varsa röportajı onlarla kapatalım.

DOA - Aslında o kadar çok çene çalmışım ki, söyleyecek pek bir şey kalmadı gibi hissetmeye başladım.  Ancak şunu söyleyebilirim. Yakında fantastik edebiyata gönül vermiş arkadaşlarla beraber, İtücon veya Metucon gibi organizasyonların içinde, yeni çizgi roman projelerimle var olmayı ve ayrıca bununda ufak çaplı reklamlarını Güneşi Beklerken dizisi içinde yapmayı hedefliyorum. Dünya çapında yükselişte olan fantastik edebiyat ve bilimkurgu kültürü, ülkemizde de Role-Playing oyunları oynayan kitleler üzerinde yerleşik bir kültür halinde. İşin aslında, çizgi romancılar olarak, bu kitleyi hedeflemek ve bu kitle ile ortak bir dil geliştirmek ve ilerletmek, üniversite öğrencileri arasında bu dergileri yayabilmek önemli bir nokta. Üniversitelerin organize ettiği FRP ve Magic bazlı conventionların yelpazesini genişleteceği gibi, taze bir kitleyi çizgi romanlarla tanıştırabilecektir.  Kickstarter üzerinden başlatmayı planladığım çizgi roman projemde, fantastik bir kurulumda belki 2-3 arkadaşla yapacağımız Role-Playing oyunlarının ardından (evet, ben bu camianın içinde kalmıştım uzun süre ve oyunlar oynattım J ), çıkacak olan aylık 25’er sayfalık dergiler olacaktır. Kickstarter üzerinden, atölyemi ve çalışma ortamımı da kurduğum takdirde, her ay bu projeyi yenilemeyi ve en az 5 sayı çıkartmayı hedefliyorum ilerleyen aylarda.

ÇROP – Bizi kırmadınız, vaktinizi ayırdınız, çok teşekkür ederiz.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hayalim, hedefim... umuyorum ki bu konuda yeni bir devir acilacak ulkemiz bu cizgide ilerleyecek.. denildigi gibi hirslar hayalleri geciyor, buna dur demek lazim.. hirsla mutlu olamayiz..

Linkler

Related Posts with Thumbnails