Bu günlerde dizi filmlerde çizim yapan, illüstrasyon çizen
veya çizgi romana merak saran gençler görüyoruz sürekli. Bu dizilerden biri
Güneşi Beklerken ve bu dizinin çizer karakterinin adı Kerem. Çoğunlukla aşık
olduğu Zeynep’i çiziyor kendisi… Daha doğrusu bu çizimleri genç bir başka
yetenek, Dinç Onur Aydın çiziyor. Biz de kendisiyle uzunca bir röportaj yapma
gereği duyduk. Bizi kırmadı, sorularımızı yanıtladı.
ÇROP
-Dinç Onur Aydın kimdir?
DOA
-
Selamlar, ben Okan üniversitesi Güzel Sanatlar Resim bölümü mezunu, 28 yaşında,
kendini çizgiye adamış İstanbullu bir çizer, ressam ve çizgi roman fedaisiyim
diyebilirim sanırım.
ÇROP
- Neler okur, neler okumaz, hangi türleri tercih eder?
DOA
-
Bu benim için aslında çok enteresan ve içerikli bir soru da olmuş. Çocukluğumda,
evimizde yüzlerce kitap olması ve benim hiçbiriyle ilgilenmiyor, okumuyor olmam
ailemde büyük bir tedirginlik yaratmış ve “boş bir çocuk yetişiyor” korkusuna
sebep vermiş. Bütün bunlara rağmen, bir gün nedensiz bir şekilde ve ya sadece kapağındaki
çizimin bir anımsatmasından dolayıdır, bir hışımla elimi Homeros’un İlyada ve
Odessa kitaplarına atmış olmam ve o ağır kitapları, 7- 8 yaşlarımdayken okumuş olmam, sanırım
benim şu anki bilincimi yada fantastik edebiyata, tarihi kitaplara ve antik
mitolojiye olan tutkumu açıklayabilir. Homeros’un serisi, Jules Verne
hikayeleri, tabiî ki de Yüzüklerin
Efendisi ve bir bilimkurgu klasiği olan Frank Helberts Dune serisi gerçekten
uykusuz okuduğum kitaplardandı diyebilirim. Arada bir Dan Brown da takılmıyor
değilim J
ÇROP - Çizgi roman çizerliği merakı ne zaman başladı? Onu etkileyen çizgiler veya çizgi romanlar hangileriydi?
DOA
-
Çizgi roman çizerliğine merakım aslında küçük yaşlardan beridir var. İlkokulda
yazıp çizdiğim Spotman adlı kahraman ve onun dünyadaki kötülüğe karşı verdiği
savaş sanırım ilk çizdiğim ve hazırladığım çizgi roman ve oyundu diyebilirim. Çizdiğim çizgi romanları, ufak madeni paralarla yazı tura attırarak
oynatıyor, bir nevi Frp ile tanışmadan önce küçükken arkadaşlarıma Role-playing
oyunları tadında çizgi roman ve oyunlar oynatıyordum. Sanırım üzerimdeki en
büyük etki, kozmik resimler yapan, ressam olan annem Yüksel Aydın’ın
resimleriyle büyümemden kaynaklandı. Resimleri bende fantastik bir bilinç ve
çizgiyle hayal dünyamı yansıtma duygusu güdmeye başladı. Lisedeyken kendimi çok
başarısız ve tembel biri olarak hissederdim, bütün bunlar derslerde dersi
dinlemek yerine sürekli çizimler yaptığımı fark etmeye başladığım günlere kadar
sürdü aslında.
Resim okumaya karar verdiğimde, aslında ben ileride çizgi
roman çizerliği yapacağım anlayışı üzerinden yola çıkmaktan ziyade, ilüstratif
bir anlatımı kendime rehber olarak seçerek yola çıkmıştım. Ancak zaman içinde
günümüzde modern sanatın ve soyut anlatımların hocalar üzerindeki etkileri ve
hocalarımızın öğrenciler üzerindeki, isteyerek ya da istemeyerek negatif tutumu,
biz ilüstratif anlatımı tercih eden öğrencileri soyut ve modern tatlara
yönlendirme çabası, sanırım bende ters bir etki yarattı. Bu da doğal olarak
desene ağırlık vermeme sebep oldu. Çocukluğumda Batman hayranıydım, fırsat
buldukça çizgi romanlarını toplardım oradan buradan. Örümcek Adam ve tabi ki Conan
içinde aynı şeyi söyleyebilirim. Yerli çalışmalar içinde sanırım hepimizin
bildiği Tarkan ve Karaoğlan serilerinden bir kaçını üniversite yıllarımda
bulabildim. Daha sonraları yerli birkaç fanzin çalışması ile tanışma fırsatım
oldu. Bu işin, ülkemizde de olabileceği hissiyatı kazandırmıştı aslında bu yerli
çalışmalar.
ÇROP-
Nerelere çizdi? Profesyonel işleri nelerdir?
DOA
-
Okuldan mezun olmadan evvel ilk işim olarak Ressam Hüsamettin Koçanın asistanlığını
yaptım, sanırım 4 sene kadar. Desenlerde ve bazı ince hatlarda çoğunlukla
yardımcı oluyordum. Üniversiteyi
bitirmem ile beraber okulda, bitirme projem bana sinema endüstrisi içinde tanıdıklar
bulmama yol açtı ve dolayısıyla yerli bir fantastik çocuk filmi olan Hititya
Madalyonun sırrı sinema filminde çalışmaya başladım.
Film beklenen etkiyi yakalayamadı ama bu da sanırım ülkemizde
fantastik edebiyata önem veren kesimlerin, lise ve üniversite çağlarındaki 20
ila 30 yaş arası bir kitle olduğu ve ülkemizdeki mevcut olaylardan dolayı, insanların eğlence sektörlerine yeterli
ilgiyi göstermediğinin bir kanıtıydı adeta. Çekimler sırasında CGI’a girecek
olan sahnelerin tekrar tekrar çizilmesi gerçekten anlatılmaz bir depar gibiydi.
Hititya ile ilgili çalışmaların ardından Dalgın Sular
projesi ile tanıştım.
Projenin başında bulunan İskender Savaşır benim üniversiteden
hocam olan Prof. Dr. Zeynep Sayın’ın bir yakınıydı. Projeden bana bahsettiğinde
ve ülkemizde Marvel Comics’in yerli bir yansımasını oluşturmayı
hedeflediklerini söylediklerinde çok heyecanlanmıştım. Ancak zamanla, bu
heyecanım projenin iyi idare edilememesi ve finansal kaynakların doğru
bölüştürülmemesinden dolayı çizerlerin ayrılması gibi bir sonuç doğurdu. Hiç
bir kazancım olmamasına rağmen projeyi çıkartana kadar desteklemeye devam etmiş
oldum. Sabah akşam çalıştım desem yeridir sanırım. Çizgilerimin olduğu sayılar
aslına bakarsanız henüz basılmamış olan taslak sayılar 4,5 ve 6 da. İlk 3 sayı çıktıktan
sonra, artık kendi hayallerim doğrultusunda ilerlemenin faydalı olacağına
kanaatine vardım.
Toparlamak gerekirse, Hititya Madalyonun sırrı, Dalgın Sular
çizgi roman projesi ve Güneşi Beklerken televizyon dizisi benim ilk profesyonel
işlerim sayılır diyebilirim.
ÇROP
- GÜNEŞİ BEKLERKEN işi nasıl geldi? Şimdiye dek neler çizdiniz dizi için?
DOA
-
Aslına bakarsanız benim için sürpriz ve ani bir değişiklik oldu. Hititya çekimleri
sırasında tanıştığım, filmin sanat yönetmeni olan Nilüfer hanım, Güneşi Beklerken
dizisinin de sanat yönetmenliğini yaptığını söylediği ve dizide ilüstratif, çizgi
romansı bir anlatım tatlarında çizen bir çizere ihtiyaçları bulunduğunu belirtmesiyle,
bu iş tam benlik demem bir oldu doğrusu. Dizinin ilk pilot bölümleriyle beraber,
bana 1 haftalık süre içinde 15 sayfa çizim istediklerini söylemeleri gerçekten
korkunç bir deneyim olmuştu benim için. Yoğun bir kampa girmiştim. Şimdiye
kadar en az 20’ye yakın çizim yaptığımı söyleyebilirim dizi için. Barışın
okuldaki gizli odasındaki duvar skeçlerinden, skeç defterlerine kadar epey ufak
detay da var tabi, bu 20 içine katmadığım J .
Güneşi beklerken dizisinin yanılmıyorsam 19 bölüm kadarı çekildi. Setlere çok
fazla uğrayamamış olmama rağmen, her gittiğimde gerekse sabah akşam çalışan set
ekibiyle, gerekse oyuncu arkadaşlarla bol bol sohbet ettiğimiz oluyor. Barış
yani (İsmail Ege) tam bir Örümcek Adam hayranı. Kerem’in ise Wolverine ve Batman
sevgisinden bahsetmeye gerek yok sanırım.
ÇROP
- Çizimler için nasıl bir yol izliyorsunuz. Senaryo mu okuyorsunuz yoksa "şöyle bir
sahne çiz" mi deniyor? Yoksa orjinal dizinin bölümlerini izleyerek
çizimleri kendi tarzınla mı yorumluyorsunuz?
DOA
-
Genelde sanat yönetmeni ile haberleşiyoruz ve kendisi bana önümüzdeki
bölümlerde Kerem’in yapacağı yaramazlıkları ve ufak spoilerları veriyor, aynı
zamanda istenilen kompozisyonu belirtiyor, ben de kendisine bir kaç saat içinde
skeçler olarak farklı kompozisyonları sunuyorum. Dolayısıyla ekip olarak,
beğendikleri kompozisyonu bana haber veriyorlar ve onun üzerinde çalışmaya
başlıyorum. Yani kısacası, bana şöyle bir sahne çiz diyorlar bende bir kaç
kompozisyon sunuyorum. Kompozisyonları ve portreleri benzetmek ilk günlerde
benim için gerçek bir işkenceydi açıkçası. Çünkü elinizde o kompozisyona uygun
bir fotoğraf olmuyor. Sete de gidecek vaktim olmuyordu aslında. Oyuncuları
bulamıyordum. Melis’e (Yağmur) saatlerce mesajlar attığım günleri hatırladım
bir an, 2 3 tane fotoğraf yollaması için
J. Ancak
çizgi roman geleneğinden gelen, dinamik figür, robot çizim teknikleriyle
oluşturduğum sahneleri ve duruşları daha sonradan ifadelere uygun, oyuncuların
portrelerini bularak yerleştirmeye çalışıyorum.
Belirttiğim gibi, ilk 10 çizim boyunca gerçek bir baş ağrısıydı
figürlerin benzemesi hadisesi, çok zorluyordu. Çünkü sizden direk bir portre
istemiyorlar. Hem comics tadına yaklaştırmanızı, hem elinizde olmayan bir
kompozisyonu kurmanızı, hem de portrelerin benzemesini istiyorlar. Aslına
bakarsanız, dizi başladıktan ve ilerledikten sonra işim çok daha kolaylaşmıştı,
tek yapmam gereken yüzleri sürekli etüt etmek olmuştu resmen. Diziyi HD açıp Zeynep’i
(Hande’yi) kaç kez çizdim anlatamam :D.
Tarz konusuna gelince, sanırım biraz kendi tarzımı da
ekliyorum, ileride marker çalışmaları daha çok görüceğiz gibi gözüküyor.
ÇROP - Çizgi roman geleneğini oturtamamış bir ülkede TV'den çizgi roman kare ve sayfaları göstermeyi olumlu buluyor musun? Sence bu bir işe yarar mı? Yoksa gösterilen çizimler yetersiz mi? Az daha vurgu mu yapmak gerekir?
DOA
-
Doğrusunu söylemek gerekirse, ülkemizde çizgi roman endüstrisinin ve eğlence
sektörlerinin oturmamış olması, bizim iç dinamiklerimizi, geniş bir yelpazeyi
etkileyen bir husus olarak görüyorum. Ve bu iddiamı da, ulusal kahramanlarımızı
modern dünya ile entegre edememiş olmamızdan kaynaklandığını zannediyorum. Bu
işin, üzerine giden bir yatırım politikasının da olmaması, sanırım en büyük etkeni. Gerçi, çizgi romanları
ve çizgi filmleri boşlayarak ilerlememize rağmen, sinema ve dizi sektörlerinde
artık bir süreklilikten gelen büyük gelişmeler olduğu kanaatindeyim. İlk
darbeyi yanılmıyorsam Kurtlar Vadisi yapmıştı bu alanda. Milyonlarca insanı,
televizyon başına kilitleyip çok geniş bir kesime, birçoğumuzu irite etmiş olsa
da, beğenmesek de, bir kahramanlar takımı sunmuştu Türkiye toplumuna. Burada geniş
bir coğrafyaya yayılmış olan Anadolu insanının da beğeni kültürünün, mağduriyet
edebiyatının ve gururcu anlayışın ağırlığı da var aslına bakarsanız. Bu durumda
eminim ki çizgi romancı ve ülkesinde çizgi roman çizerek, yayınlatarak geçinmek
isteyen, bu işi yapabileceğine inanmış, yerli projeler yapmak isteyen kişiler
içinde ileride büyük kapılar açılacaktır. Bütün bunları düşündüğümüzde, TV’ den
çizgi roman kareleri göstermenin, olumlu bir sonuç doğurabileceği kanısındayım.
Dizinin hikayesinin ilerlemesi açısından, çizimlerin olması gerektiğinden daha
az vurguyla gösterildiğini düşünüyordum, haklısınız. Ancak şu son birkaç bölümdür, hikaye
ilerlediğinden, Kerem’in iç dünyasını ve yaşadıklarını izleyiciler daha çok
tanımaya başladığından, çizimleri de daha çok göreceğiz demektir. Güneşi Beklerken
dizisinin, çok geniş bir izleyici kitlesi var, bu kitleyi oluşturanlar
çoğunlukla ortaokul ve lise öğrencileri aslında. Büyük bir bölümü de,
Kerem ve Zeynep hayranı, dolayısıyla
çizimlerini merakla takip ediyorlar ve yer yer
kopyalıyorlar :D. Önümüzde ki bölümlerde, Kerem’in odasında bulunan ufak
afişlere rastlamaya başlayacağız. Çok fazla olmasa da, sette arka planlar da
duracak olan, bazı yaptığım ufak fanzinleri kullanacağız. Bunlardan en önde
geleni, 20 sayfa kadar çizip sonradan durdurduğum, Batık Şehir çizgi roman
projem. Posterleri arka planlarda görebilirsiniz yakında. Bir de tabi Kickstarter
üzerinden yakında başlatacağım, tamamı İngilizce olacak olan, fantastik dünya
üzerine kurlu çizgi romanım olacak. Onun da posterlerini gene arka planlarda görebileceğiz.
Aslına bakarsanız, bu bizim gibiler için büyük bir fırsat olabilir, geniş
izleyici kitlesi, dizi ile alakadar olan bir çizgi roman veya ufak bir kaç
sayfalık broşür bile olsa, büyük bir ilgiyle okuyacak ve takip edeceklerdir.
Sanırım daha öncede belirttiğim gibi Türkiye’de çizgi romanlar değil sinema ve
dizi sektörü çizginin önünü açacak ve bizlere endüstri oluşturacak gibi
gözüküyor. Çünkü genç kuşakları, dizi endüstrileri sürüklüyor ülkemizde. Ancak,
gelişen teknolojiyi ve 21. yüzyılın hazırcılığını da unutmamak gerekir.
Özellikle ülkemizden baktığımızda, bu durum daha da vahim diyebilirim, insanlar
çizgi roman okumayı pek tercih etmiyor. Desen ve görsel içerikli dergiler ve
yayınlar tercih edenlerde zaten çizgi romanlar yerine, yerleşik bir kültür olan
karikatürü tercih ediyor.
ÇROP
- Peki dizi hakkında ipucu vermen mümkün mü? Kerem çizgilerini değerlendirerek
çizgi roman bastıracak mı?
DOA
-
Açıkçası dizi hakkında ipucu vermem pek olumlu karşılanmaz, yapımcılar
açısından. Ama Kerem’in çizgiler üzerine daha çok yoğunlaştığını göreceğiz
ileri ki bölümlerde. Özellikle büyük sürprizler ve değişiklikler olacak dizinin
iç dinamiklerinde :D. Tekniğini daha çok ilerlettiğini ve renkli işlere, marker
tatlarına geçtiğine şahit olacağız gibi gözüküyor yakında.
ÇROP
- Bir çizer olarak türk çizgi roman yayıncılığını nasıl buluyorsun? Yabancı işler
yayınlanıyor ama Türk eseri yok ortada. Olanlar da basılmıyor. Peki ama çizgi
roman bitirebilmiş, yayıncılara sunmuş, iyi iş çıkarmış çizerimiz var mı sizin gördüğünüz bildiğiniz?
DOA
-
Evet. Gerçekten hepimizin, büyük bir
üzüntüyle izlediğimiz bir husus sanırım bu. Amerikan film endüstrisinin yerel
bazlı, ulusal süper kahramanlarına odaklı ve tabiî ki de dünya çapında etki
yapmış olan The Walking Dead, Game of Thrones, gibi dizilerin de ülkemizde çizgi roman
piyasasındaki etkisinin olumlu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ülkemizde, yerli
çizgi roman yayınları dendiğinde, genelde karşımıza karikatür örnekleri çıkıyor
olması ve çizgi roman yayıncılarının, çizgi romanlara ekonomik darlıklardan
dolayı destek veremiyor olması da cabası. Çizgi kalitesi zaten uluslararası
formata ulaşmış olan illüstratörlerimizin ve çizerlerimizin, ülkemizdeki
neredeyse hiç var olmayan bu pasta için savaşmaktan ziyade, global dünyanın
faydalarından yararlanmayı tercih ediyor olması gerçeğini de unutmamak gerekir.
Çizgi roman endüstrisi, yıllarca altın çağlarını yaşadığı süre boyunca, ülkemizde
de büyük bir çılgınlığın olduğu ve Kara Oğlan’ın, Tarkan’ın, Zagor’un vazgeçilmez kahramanlar olarak,
perdelere, setlere kadar taşındığı da bir gerçektir. Ancak teknolojik gelişimler,
bilgisayarlar, animasyonlar, i-podlar eğlence sektöründeki yelpazelerin
genişlemesine, büyük etkide bulunmuş ve mekanikleri değiştirmiştir. Ülkemizdeki
çizgi roman anlayışını, yıllar öncesinde
ki formatında kalmaya ve hatırlanmaya mahkum etmiş. Sektör genişleyemeden
kapanmış ve sönmüştür. Yeni bir sefer başlatmak isteyenlere, zor anlar yaşatmış
ve tabiri caiz ise akıntıya karşı yüzdürmüş. Aslında bütün bu kısır döngünün, arz
ve talep durumunun olmamasından kaynaklanıyor olması da unutulmamalı, belki de
bir süreliğine geniş basımlı ve güçlü bir yatırım ile haftalık çıkartılabilecek
olan kaliteli bir çizgi roman dergisi, Türkiye’de ki bu kısır döngüyü ve 90 kuşaklarından
itibaren terk edilmiş olan dünya çapındaki kültürü, ülkemizde inşa edebilir.
Yerli işlerden, geçmişten beridir bildiğimiz Suat Yalaz ve Sezgin Burak gibi
isimler, unutmadığım isimlerden. Rodeo
yayınlarının çıkardığı bazı işleri fırsat buldukça takip ediyorum. Ve tabi ki
de, Çapa çizgi roman grubunu da merakla takip ediyorum. Daha öncede dediğim
gibi, ülkemizde bu işi yapabilecek pek çok potansiyel var, sadece aradığımız
sektörü ve alanı bulamıyoruz. Hayatın, herkese getirdiği büyük yarış ve yaşam
mücadelesi, böylesine hayalperest ve kazançsız bir gerçekliğin içinde bulunma
olasılığını yok ediyor. Ancak güçlü bir sponsor veya yatırımcı, belki de
haftalık yayınlama garantisi verebilecek olan güçlü tirajlı bir gazete bu işe
alan açabilir. Ümit ediyorum ülkemizde, çizgi roman ile ilgilenebilecek olan
kitlenin dikkatini çekebilecek kahramanlar, hikayeler veya farklı görsel, çizgi
bazlı, hayal içerikli yayınlar üretmeyi başarabileceğiz.
ÇROP-
Dinç bey, eklemek istediğiniz bir şey varsa röportajı onlarla kapatalım.
DOA
-
Aslında o kadar çok çene çalmışım ki, söyleyecek pek bir şey kalmadı gibi
hissetmeye başladım. Ancak şunu söyleyebilirim.
Yakında fantastik edebiyata gönül vermiş arkadaşlarla beraber, İtücon veya
Metucon gibi organizasyonların içinde, yeni çizgi roman projelerimle var olmayı
ve ayrıca bununda ufak çaplı reklamlarını Güneşi Beklerken dizisi içinde
yapmayı hedefliyorum. Dünya çapında yükselişte olan fantastik edebiyat ve
bilimkurgu kültürü, ülkemizde de Role-Playing oyunları oynayan kitleler
üzerinde yerleşik bir kültür halinde. İşin aslında, çizgi romancılar olarak, bu
kitleyi hedeflemek ve bu kitle ile ortak bir dil geliştirmek ve ilerletmek, üniversite
öğrencileri arasında bu dergileri yayabilmek önemli bir nokta. Üniversitelerin
organize ettiği FRP ve Magic bazlı conventionların yelpazesini genişleteceği
gibi, taze bir kitleyi çizgi romanlarla tanıştırabilecektir. Kickstarter üzerinden başlatmayı planladığım
çizgi roman projemde, fantastik bir kurulumda belki 2-3 arkadaşla yapacağımız
Role-Playing oyunlarının ardından (evet, ben bu camianın içinde kalmıştım uzun
süre ve oyunlar oynattım J ),
çıkacak olan aylık 25’er sayfalık dergiler olacaktır. Kickstarter üzerinden,
atölyemi ve çalışma ortamımı da kurduğum takdirde, her ay bu projeyi yenilemeyi
ve en az 5 sayı çıkartmayı hedefliyorum ilerleyen aylarda.
ÇROP
– Bizi kırmadınız, vaktinizi ayırdınız, çok teşekkür ederiz.
1 yorum:
Hayalim, hedefim... umuyorum ki bu konuda yeni bir devir acilacak ulkemiz bu cizgide ilerleyecek.. denildigi gibi hirslar hayalleri geciyor, buna dur demek lazim.. hirsla mutlu olamayiz..
Yorum Gönder