12 Temmuz 2013 Cuma

TAPINMA - The Cult / Batman klasiği

Ülkemizde DC Comics kahramanlarının çizgi romanları basılsın okuyalım diye bekleşirken Superman New 52 haberi özellikle beklenen Batman serilerine kapı açmış gibiydi. YKY Temmuz ayı içinde Superman'i basacağını duyurduysa da henüz bir gelişme olmadı. Bununla birlikte okurlarımızın heveslerini ayakta tuttuklarını söylemek yanlış olmaz.

Örneğin ben Batman'i eskisi kadar beğenmiyor olsam da başta No Man's Land olmak üzere bazı uzun veya kısa öykülerini çok sevmekle birlikte basılmalarını bekliyorum, umuyorum. Bu basılmasını umduğum hikayeler arasında 4 ciltlik THE CULT başı çekiyor. 

The Cult, 1988 yılında 4 sayı olarak yayınlanmış bir hikayedir. Jim Starlin'in yazdığı Bernie Wrightson'ın çizdiği çizgi romanda yer altında örgütlenen bir tür tarikatın Gotham şehrini ele geçirmeye kalkışmasını anlatıyor. 

Batman hayaller dünyasından sıyrılarak gerçeklere dönünce bir mağarada bağlı olduğunu fark eder. Kendisini tutsak alanlar onu hırpalamış, uyuşturucu vermiş, iradesini kırmak için her tür numaraya başvurmuşlardır. Aşağıdaki ilk üç resimde bunu yapanların peşinden gittikleri bir tür peygamberin hikayesini görmektesiniz. Deacon Blackfire adlı peygamber kızılderililer arasına yollanmış bir mesihdir güya. Bir kabilede şamanlık yapan Deacon bir gün kendisini çok eleştiren şefi öldürünce savaşçılar tarafından saldırıya uğrar. Ağır yaralansa da ölmez, işkence direğine bağlanır, sonra bir mağaraya kapatılır, ardından da dinsel ikonu yapılır. Dikkatli bakarsak şefe uyguladığı şiddeti saymazsak hikaye hayli İsevidir aslında. İşte bu Şaman güya geri dönmüştür ve inançlı insanları toplamaktadır.  




Deacon'ın topladığı insanlar sefiller, yoksullar, düşkünler, mazlumlardır. Yine Hz. İsa'nın takipçilerini hatırlatmaktadır gidişat. Hatta Romalıların İsa için "Fareler Kralı" adını vermesi de bu lağımlarda geçen hikayede yerini buluyor. Yine inançlıların kaçmak için Kapadokya gibi bölgelerde yer altında yaşam mücadelesi vermesi de bu lağım örgütlenmesine uyuyor desek yanlış olmaz.

Ancak zaman değiştiğinden olsa gerek bu sefer inançlı tayfa biraz daha açığa çıkmaya ve şiddet göstermekten kaçınmamaya meyillidirler. Bu süreçte özellikle TV ekranı yorumları ve sistemi yıkmak için örgütlenme modelinin Dark Knight Returns tarzına yakın olduğunu söyleyebilirmişiz gibime geliyor. Hatta finale doğru kullanılan araç ve tarikat üyelerine karşı verilen mücadele sahneleri kesinlikle bu esere gönderme yapmaktadır.

Ve evet, şiddet, palalı, sopalı, baltalı bu inanç tayfası geceleri deliklerinden çıkarak suçlu olarak gördükleri insanları doğramaya başlarlar.


Ancak daha sonraları görüleceği üzere bu şiddet kendilerine uymayan herkese yönelecektir. Zaten Deacon Blackfire bunun sebebini açıklar: Tanrı ona kötülükleri temzileme ve yok etme görevi vermiştir.

Mesela çizgi roman çizeri olmak isteyen bir sanatçı adayı da kötüdür ve...:

Tarikatın planları ilerlemeye başlar. Şehirde sivil insanlar öldürülmekte, polis yetersiz kalmakta, medya olayların çözümlenmesini istemektedir. Deacon ise medyayı istediği kıvama getirmek için uğraşmış sonunda başarıya ulaşmıştır.

"Biz ezildik, bize kötü davrandılar, mazlumuz biz" edebiyatıyla taraftarlarına seslenen Deacon onları artık lağımlarda tutmaktan vazgeçerek sokağa döker:


Bu arada Batman kanına karışan uyuşturucularn etkisinden kurtulmakta zorlanmaktadır. Robin olmasa o da diğer beyni yıkanmış inançlılar gibi sokaklara çıkarak adam öldürecektir az daha. Ama neyse ki iradesi güçlüdür, bir süreliğine kapıldığı inanç dünyasından sıyrılır: 

Deacon ise olayı çözmüştür. Din her şeyin yanıtıdır! "Peki ya kan bunun neresinde yer alıyor?" diye sorar yardımcısı... Yanıtını da alır:


"Kafanızı çok takmayın, sizin için neyin olduğunu ben bilirim, sizi koruyacağım çocuklarım...!"

Olacak şey değil, Amerikan çizgi romanında bu fanatiklerin dehşetini engellemek için askeri güç sahneye çıkar:

Oysa Deacon çok mutludur, çok:

İnançlıları sokağa şiddet uygulasın diye sokağa salan, kendisi gibi düşünmeyenleri öldürten Deacon Blackfire'ın elemanlarından biri TV'den adamın iç yüzünü, aklını kaybedişini ve şiddetten nasıl beslendiğini anlatırken onu bir tür ölüm meraklısı olarak tanımlar. Deacon'ın da yanıtı "Elbette ölmek istiyorum, şehit olmak istiyorum!" olur.


Sonunda Batman'la karşı karşıya gelen Deacon şehitlik mertebesine ulaşacak olmanın heyecanıyla mücadeleye başlar. Kendisine uymayan düşünceleri temsil eden kahramanın onu alaşağı etmesini, öldürmesini, bu ölümün takipçilerinin gözünde şehit kabul edilmesi için yeterli olacağı beklentisi içindedir.   

Kahraman onun beklentisini boşa çıkarır. Ne yaparsa yapsın onun oyununa gelmez. Onu döver, yorar, sinirlendirir ama asla istediği düzeyde şiddet uygulamaz. Sadece saf dışı bırakır... Deacon hayatının hatasını yapar ve "yalvarır"...

Bu da takipçilerinin inancını sarsar. Ve inancın sarsılması ciddi bir şiddet gösterisine dönüşür, sahte peygamberi takipçileri yok eder.

Batman'in en sevdiğim hikayelerinden biri The CULT. Bir gün türkçesini kitaplığıma koyabilme umuduyla beklemeye devam ediyorum...


Ümit Kireççi

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails