Özellikle Amerikan çr’leri süper kahraman çr’leri olduğundan , arka plan önemsizdir, karakterler ön plana çıkar. Ama Avrupa çr’leri genellikle bilim kurgu, savaş ve korku öğeleri üzerine kurulduğundan arka plan çok önemlidir.O yüzden Avrupa çr’lerinde çok derin ve ince işlenmiş arkaplanlara rastlarsınız. 90lı yılların sonunda , özelikle yazarlarda başlayan “Amerikan çr’lerinde İngiliz işgali” nden çizerler de etkilenmişler ve İngiliz çr’lerinden gördükleri arka planları kendi hikayelerine eklemeye başlamışlardır.
Bu yazımda bazı etkileyici çr arka planlarından ve oldukça üstünde düşünülerek tasarlanmış şehirlerinden bahsedeceğim.
Gotham Şehri
Batman franchise serisinin geçtiği meşhur şehir. Tim Burton’un filminde ilk defa bilgisayar üzerine çizilen şehir , daha sonra çizgi filmlerinde ve diğer devam filmlerinde sürekli işlendi ve genişledi. Daha sonraları Gotham şehrine katılan diğer kahramanlarla ( Huntress, Catwoman, Robin, Azrael, Nightwing, Hitman vs…) Gotham Şehri daha da derin işlendi,bu şehirde İrlanda, Çin, ve İtalyan mahalleleri olduğu ortaya çıktı. Ondan sonra da filmleriyle çr uyumlu hale getirilmesi için Gotham şehrinde çıkan yangınlar ve depremlerle , şehir iyiyden iyiye kasvetli bir hale getirildi. Ama şu anda Gotham şehir artık “Batman’ın şehri” olmaktan çok uzak. Tamamen kendi kişiliğine sahip olmuş , ve her çr meraklısının bildiği bir şehir.
Marvel evreninde geçen New York Şehri
DC’nin aksine , Marvel sürreal şehirler yerine gerçek şehirler kullanmayı tercih etti. New York şehrnde özellikle Daredevil, Spider-man ve de Punisher’a rastlanır. 80li yıllarda Daredevil çr’si büyük bir değişimden geçti ve okuyucular bir kahramanın düşüşüne ve çöküşüne tanık oldular. Bu çöküş esnasında New York’un arka sokakları, dökülen binaları ve fakirhaneler bol bol çizildi. Punisher’ın New York’ta aktif olduğu zamanlarda ise arka sokaklar, İspanyol mahalleleri ve batakhaneler sıkça kullanıldı. Spider-Man biraz daha “ailenizin kahramanı” tadında olduğundan biraz daha kalbur üstü sınıfın yerleri ( özellikle Mary Jane’in top model olduğu zamanlarda ) hoteller, villalar ve de New York’un büyük sinema ve tiyatro salonları çok ince ince işlendi. Sonuç, canlı arka planlar ve gerçeğe çok yakın yaşayan bir New York şehri ortaya çıktı.
SINCITY
Ne kadar bir yazar olarak fikirlerini aşırı Amerikan Milliyetçisi olarak bulsam da ; “Sincity” filmi çekilirken karakterlerde hiçbir oynamaya müsadee etmemesine rağmen çektiği “Spirit” filminde karakterleri tamamen değiştirerek büyük bir ikiyüzlülük yaptıysa da ; yine de getirdiği değişik ışık-gölgeleme tekniği ve arkaplanlarla Frank Miller’in çr dünyasına büyük bir yenilik kattığı bir gerçek. Yarattığı Sincity ( gerçek ismi Basin City) de , günahlardan boğulmuş bir şehirdir . Tamamen yozlaşmış ve bozulmuş bir polis sistemiyle , fahişelerin ele geçirdiği birkaç blokluk sokaklarıyla, Roark ailesinin her yerde bulunan parmaklarıyla ( valilik binası, kilise, mezarlık vs… ) ; kabuslardan fırlayan bir şehir izlenimi vermektedir. Zaten çizgi romanın ismi Sincity, yani belli bir kahraman ya da karakter yok, maceralar karakterden bağımsız, tamamen Günah Şehriyle ilgili.
Tenten
Büyük üstad Herge, Tenten’in maceralarında arka planlara çok önem vermiştir. Tenten’in ilk maceralarında Herge sadece sağdan soldan duyduğunu çizmiş bu yüzden belli çevrelerden çok tepki almıştır. Tenten ve Mavi Lotus’u çizmeye planladığında bir üniversite profesörünün ricasıyla, Tenten bir Çinli çizerle arkadaş olmuş ve ondan sonra da onun getirdiği fotoğraflar ve bilgilere dayanarak hikayesini çizmiştir.Bu hikayeden sonra konuya bakışı tamamen değişmiş ve çizeceği herşeyi belgelendirmeye başlamıştır. Bindiği gemilerde bulunan cankurtarma filikalarından, kamaralar içindeki ayrıntılara kadar ; gittiği şehirlerde arka planda bulunan seyyar satıcılardan manastırdaki camların desenlerine kadar hepsi fotoğraflar çekilerek, ve fotoğraflardan esas alınarak modelleme yapılarak çizilmiştir. Bu yüzden Tenten’in arkaplanları her zaman gerçekçiliği ve düzgün resmedilmesiyle ortaya çıkar.
Transmetropolitan
Ünlü İngiliz Warren Ellis’in uzun süreli bir bilim-kurgu hikayesi yazacağı duyulduğunda , ilk başta kimse çok ciddiye almamıştı. Warren Ellis , bilinen ve meşhur bir yazardı, fakat yazdığı hikayeler 15-20 bölümü aşmazdı, genelde 2-3 bölümlük hikayeler yazardı. O yüzden kimse ondan uzun süreçli bir çr beklemiyordu. Fakat Transmetropolitan’a o kadar büyük bir ilgi ve şevkle sarıldı ki, deneme amaçlı onda çizmeye başlayan Darick Robertson , özel izin alarak 5 sene boyunca sadece Transmetropolitan’ı çizdi, ve hem transmetropolitan’da bir sürü ilginç durum ve yaratığın yaratıcısı oldu , hem de ondan sonra İngiliz yazarların farkını anlayıp onlarla çalışmaya devam etti. Transmetropolitan, yakın gelecekte bir dünya şehridir. Tam bir tüketim toplumu olmuş ve paranın alabileceği herşeyi alabilen, ahlak seviyesleri tamamen çökmüş bir toplumun oturabileceği , tuhaf ama canlı ve gerçekçi bir şehirdir Transmetropolitan. Arkaplanlar ve arka planlardaki karakterlerse muhteşemdir.
Metropolis
Şehirlerden bahsedecek olduktan sonra, Süperman’in şehri Metropolis’ten bahsetmemek olmaz. Gotham şehri ne kadar karanlık ve ne kadar karamsarsa, Metropolis’de tam tersi o kadar aydınlık ve ışıl ışıldır. Dev ve masmavi bir okyanus yanına kurulmuş, aydınlık ve güneşli bir gökyüzüne sahip; modern fakat temiz ve dumansız bir şehirdir Metropolis.Herkesin çok çalıştığı, gökdelenlern devasa olduğu, kafanızı kaldırdığınıza Süperman’ı uçarken gördüğünüz ; metro ve otobüs sorunu bulunmayan bir şehirdir. Ama eğer tehlikeyi seviyorsanız , Gotham’a gidin; hem orası daha karanlık hem de oradaki süperkahramanlar bu kadar tehlikeli değil.
Astrocity
Ve son zamanlarda adından tekrar bahsettirmeye başlayan Kurt Busiek’in yarattığı muhteşem şehir Astrocity. “Süper kahramanlara normal bir insan gözünden bakmak” konsepti ile yazıp çizilen bu çr, gerek çizimleri gerek yazım tarzıyla bayağı bir yankı uyandırmıştı. Ama şehir olarak hiçte kötü tasarlanmamıştı.
Astrocity , süper kahraman müzesi, bazı süper kahramanların özel turlarla dolaşılabilen karargahları, barları , restaurantları, karanlık sokakları ve tuhaf mahalleleri ile birlikte , gerçek bir şehir gibidir. İçinde süper kahramanlar yaşamasa, gerçek bir şehir olduğuna bile inanılabilir.
Sky Doll
Alessandro Barbuci ve Barbara Caneppa’nın , diğer işlerine göre çok daha “yetişkin” temalı olan bu işi, aslında çok tipik bir Avrupa çr’sini gösterir. Karmaşık ve sürükleyici bir konu, fakat buna rağmen temiz çizimler, canlı renkler ve de muhteşem arka planlar. Sky Doll’da spesifik bir şehir ya da gezegen olmamasına rağmen, gittikleri gezegenler ve bulundukları binalar inanılmaz detaylı ve rengarenk çizilmiştir. Arkaplanlar anında göze batmakta , ve ana karakterleri gölgede bırakmaktadır.
Mega City One
Son olarak ta bir İngiliz çr'sine bakıyoruz. Mega City One oldukça ihtişamlı ve arkasında devasa bir tarih yatan bir şehir. Judge Dredd karakterinin yaşadığı gelecekte bir şehir olan Mega City One, çok “ara” bir yerde kalıyor. Katillerin, hırsızların ve dolandırıcıların kol gezdiği bu dünya ne Metropolis kadar ışıltılı, ne Gotham kadar kasvetli, ne Transmetropolitan kadar kötümser ne de Sincity kadar keskin hatlara sahip. Yazarların ve çizerlerin bu şehri yaratırken , kafalarında tek bir düşünce hakimmiş. Her şehirden daha büyük, daha görkemli olmak. Bu yüzden Mega City 1 , birbirleri arasında geçişler bulunan devasa gökdelenlerle, göz alabildiğince uzanan ve birbirinine dolanan yollarla çevrili.Judge Dredd ne kadar ruhsuz ve monoton gözükürse gözüksün, yaşadığı şehir bir o kadar cümbüş dolu.
1 yorum:
sitece dil kullanımı ve imlaya gösterdiğiniz özen beni yaşarttı.
Yorum Gönder