Herge adına açılan müzeyi geçen hafta oğlum ve arkadaşı Ayşe ile gezdik. Herge’nin 1927 yılında Moldovan (Moldovalı) marka Türk sigaraları için yaptığı reklam afişini de gördük. Afişte başında fes, papyon takıp smokin giymiş, yakasında kırmızı karanfil bir Türk erkeği resmedilmiş. Türk sigarasını ağızlıkla içen boylu boslu adamın elleri arkadan bağlı, duruşu ise erişilmezliği ve üst sınıfa aidiyeti simgeliyor.
1927 yılında Türk, Avrupalıyla bu imaj üzerinden iletişim kuruyor. Bugünkü imajımızı ise deşmeye gerek yok, onu zaten biliyoruz. Tenten müzesine dönersek, Cumhuriyet’in henüz dördüncü yılı olan 1927’deki Türk imajı bugünkünden daha Batılı. Fes Batılı olmaya mani değil. Smokinli adamın kafasındaki fes, genç Cumhuriyet’in aslında geçmişle tam bir kopuş olmadığını, devamlık içerdiğini gösteren bir simge olarak da ele alınabilir.
Tam da burada durup, Cumhuriyet devrimlerinin düşmanları için de muhafızları için de önem taşıyan bir noktaya değinmekte yarar var. Devrimler bir günde oluşmadı. Harf devriminden kadın haklarına, kıyafet devriminden Medeni Kanun’a kadar hepsinin bir Osmanlı dönemi mücadele geçmişi vardı. Üstelik meslektaşımız Peyami Safa’nın 1930’lu yıllarda irdelediği gibi Türk inkılabının geçmişindeki Türkçülük, Batıcılık ve İslamcılık her zaman ayrışmış değil, birbirlerinin içine geçebilen fikir akımlarıydı. Biri diğeriyle el ele verebiliyor, aynı zincirin halkası konumuna geçebiliyorlardı. Günümüze geldiğimizde Erdoğan iktidarının Avrupa Birliği’ne üyelik yanlısı olması da bu iç içeliğin süren bir tezahürü sayılabilir.
* * *
Tenten müzesinin mimarı De Portzamparc burada zihinsel bir labirent yaratmak istemiş. Herge’nin dünyayı acar muhabir Tenten karakterine keşfettirmesi gibi bu Fransız mimar da sürekli değişen perspektifler yaratmış. Buna karşılık yeni bir üniversite şehri olan Louvain la Neuve’ün kendisi ise mimari olarak Amerikalı mimar Luis Kahn’a ait tarzın kötü bir kopyası. İnsana ahenk duygusu vermeyen her türlü mimar başarısız sayılmalı. Buna benzer bir cümleyi Türkiye’de pek çok eseri olan Berlinli mimar Bruno Taut söylemişti. Bruno Taut, Hitler döneminde sığındığı Türkiye’de 1938’de öldüğü için mezarı Alman elçiliğinin yazlığındaki mezarlıkta değil Edirnekapı’dadır.
Taut ya da Herge, bunlar dünyaya mal olmuş adamlar. Ankara Atatürk Lisesi’ne, Trabzon Lisesi’ne ya da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne yazılan çocuk, Taut’un eserinde okuduğunu bilmiyor, ama o ahenk duygusu dolaylı biçimde içine işliyor. Tıpkı Tenten okuyan çocukların seyahati sevip merak duygularının gelişmesi gibi.
* * *
Müzede Türkçe dahil her dilde Tenten romanları satılıyor. Benim çocuklar da ellerine birer Tenten romanı aldılar, dönüş yolunda Tenten sayesinde huzurlu bir tren yolculuğu yapmış olduk. Ta ki karşı koltuktaki adam hangi milletten olduğumuzu sorana kadar. Türk’üz deyince beyefendi pek şaşırdı.
Bir dahaki sefere kafamıza fes takıp gezeceğiz.
Zeynep Göğüş
Kaynak - Hürriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder