Bazan bloğa yazı yazıyorken, senle oturmuşuz da karşılıklı muhabbet ediyormuşuz gibi hissediyorum. Şimdi kış ya…Mis gibi kokan sahleplerimiz ellerimizde mesela. Ben oturuyorum büyük battal koltukta... Ayaklarımı göğsüme toplayıp, kollarımla ayaklarımı kucaklamışım hatta. Bilirsin ayaklarımı toplamadan duramam, muhabbet ederken bile ayaklarımın yerden kesilmesi gerekir illa. Sen ise tekli koltukta, ayaklarını sallaya sallaya, her zamanki gibi anlattıklarıma şaşıra şaşıra beni dinliyorsun. Bu kez, eski günlerden bahsetmiyorum. Paşa çayları, pötibör bisküviler, annemin çamaşır yıkama ve kabul günleri gelmiyor aklıma. Bilmediğini düşündüğüm bir konuyu usulca anlatmaya başlıyorum.
“Hani Flash Gordon diye bir çizgi roman vardır. Duymuşsundur. Hani 1930’ların ünlü çizgi romanıdır. Hayali bir kahramanın uzay maceralarını anlatır. Hatta sonra filmleri de çevrilmiş. Gazete okudum. Tekrar sinemaya uyarlanıyormuş. Yapımcılar, galiba Avatar’da baş rolde oynayan Sam Worthington’u bu filmde oynatacaklarmış.” diyerek anlatmaya devam ediyorum. Öyle boş boş bakıyorsun yüzüme. “Nerden girdim söze, değil mi? Böyle karlı bir günde, elimizde mis gibi tarçın kokan sahleplerimizle romantik romantik konuşacakken, şimdi Flash Gordon’un muhabbetimizin içinde yeri ne, diyorsundur.” Söylediklerimi duymamazlıktan geliyorsun. Uzanıp camdan dışarı bakıyorsun. “Bak şimdi.” diyorum. Bak, dinle beni. Acele etme. Bizim memlekette de çok meşhurmuş o yıllarda Flash Gordon. Hatta daha sonra, sinemalara filmi de gelmiş.” Benden farklı ilgilerin olduğunu, sözgelimi çizgi romanları pek sevmediğini biliyorum. Bildiğim halde… Yüzünü astığını gördüğüm halde, konuşmama bu minvalde devam ediyorum.
“Bana haksızlık yapıyorsun!.. Acele edip, sözüm nereye gidecek beklemiyorsun da, surat asıyorsun. Lütfen, yapma böyle!” diyorum. Elimdeki sahlebi kokluyorum önce... Hımm! Nasıl mis gibi tarçın kokuyor!.. Efsunlu tarçın kokusu sanki başımı döndürüyor. “Bak… Şimdi hayal kuralım mı birlikte?”diyorum. “ İzmir-Karşıyaka’dayız. Çöp gibi bir oğlanı aklımıza getirelim. 13-14 yaşlarında.. İpince bir şey. Bayılıyor Flash Gordon çizgi romanlarına. Sonra filmi gelince, koşa koşa sinemaya gidiyor. Filmden o kadar etkileniyor ki, hayatının ilk romanını yazıyor. Bir bilimkurgu roman bu. Sonraları memleketimizin en ünlü yazarlarından biri oluyor. Adı neymiş bu ilk kitabının, biliyor musun?” diyorum. “ Adı Merih’e Seyahat’mış… Bu romanında Türkiye’den insanların, uzaya gidişini hikaye etmiş. 1938’li yıllar. Ne hoş değil mi? Ben de Flash Gordon sebebiyle araştırınca öğrendim. Duyduğunda yazarın ismini inan ki şok olacaksın!” diyorum. Merakla yüzüme bakıyorsun. Gözlerini koca koca açıyorsun. Devam etmiyorum anlatmaya. Elimdeki sahlepten usulca bir yudum içiyorum. Koltuktan kalkıyorum. Camdan dışarıya bakıyorum. Karanlıkta bulutlar parçalanıyor. Sokak lambaları birden yanıyor. Kaldırımlarda yağmur kokusu... Yok.. Yok..Bu kez kaldırımlar kar kokuyor. Sen sessizce bir sigara yakıyorsun. Kirpiklerini eğip bakıyorsun. Üşüyorum, sanki içim ürperiyor. Eğer biraz daha surat asarsan... Felaketimin olacak ve ağlayacağım... Biliyorum. Birden yüzün mum gibi oluyor. Aslında konuşacaksın ama tereddüt ediyorsun. “Evet, “diyorum. “Yaa… Dinlemek istemedin beni. Sana anlatmak istediğim, Flash Gordon çizgi romanlarının ve filminin müdavimi, ilk romanını bir çizgi roman kahramandan esinlenerek yazan o ünlü yazar, senin en sevdiğin şairdi oysa. Attila İlhan!”
Vildan Ceyhan
http://hayalkahvem.blogspot.com/2010/01/hasbihal_23.html
Vildan Ceyhan
http://hayalkahvem.blogspot.com/2010/01/hasbihal_23.html
5 yorum:
Aman Allahım, benim yazımın ÇROP'ta ne işi var? Eyvah! Yandım, yandım...Acemi acemi çizgi roman yazısı yazınca, Çizgi Roman Okurları Platformuna yakalandım değil mi? Mahçup oldum işte,
kızardım:)
Bence harika bir yazı, ellerinize sağlık. Çrop olmasa bihaber olacaktım bu yazının varlığından. Her iki tarafa da teşekkürler.
Merhaba mit
Ben Yorgun Savaşçı'nın Günlüğünü, yakından takip eden biriyim. Hayal Kahvem'de aylardır, bloğunuzun lingi bile var hatta:)Yaaa:))
Teşekkür ederim içten yorumunuz için...Sağolun.
Vildancığım cok beğenmiştim bu yazını ama söyleyememiştim sana.
İşte şimdi.. burada itiraf ediyorum :) Tebrikler kardeşim.
Daha nice yazılarını burada yada bloğunda merakla bekliyorum
Sevgiler
Bu ne yahu, sevimli ve güzel insanlar yazışıyor fısır fısır :) Aşkın Güngör, aklınla bin yaşa bu hareketliliği sağladığın için (Aşkın'a ödev: Hayal Kahvem'den daha çok yazı çal :)
Güzel yazı Vildan hanım ellerinize sağlık.
Yorum Gönder