Sabri Gürses, Everest Yayınlarının bastığı Manga Shakspaere'lerin çevirmeni. Kendisiyle kısa bir söyleşi yapma olanağı bulmaktan dolayı çok mutlu oldum. Hem de ev taşımaları arasında. Sohbetimizin bir yerinde Sabri Gürses kendini "...birkaç yıldır Çrop'u, sessiz bir üyesi olarak da izliyorum..." diyerek tanımlıyor. Sevgili Sabri Gürses'e, "Sessizliğinizin sonrasında çizgi roman için patlamacasına işler yapacaksanız, yazı grubundaki sessizliğiniz bize ancak onur verir" demek istiyorum.
***
Kireççi - Kimdir Sabri Gürses onu biraz tanıyabilir miyiz?
Gürses - 1990'larda şiir, öykü ve bilimkurgu temalı romanlar yazdım. Ama kuşağımın büyük kısmı gibi, benim de çizgiyle ilişkim sürekli oldu: Boşvermişler adlı romanda, çizgili bölümler vardı, Sevişme adlı romanın resimli kısımları da vardı, Martin Mystere karelerinin kullanıldığı bir bölümü de. En son 1995'te yazıp geliştirdiğim yayınlanmamış bir tanesi çizgiroman formatında tasarlandı: Maceraperest Turan Sözlüğü. Yaklaşık on beş yıldır, yani yirmi üç yaşından beri de kitap çevirmenliği yapıyorum. Genellikle ilgi duyduğum alanlarda, Rusça ve İngilizceden benim sevdiğim, yayınevlerinin de ilgi duyduğu kitaplar üzerinde çalışıyorum.
Kireççi - Çizgi roman okuru olarak neleri seçiyor?
Gürses - Çizgiromanı çok küçük yaşlardan beri okuyorum. En tutkulu okuduklarım o eski, siyah beyaz Örümcek Adam'lar oldu, ama Süper Korku'lar, Conan'lar, Tom Miks, Çelik Blek, Kinova, Rom, Atlantis-Martin Mystere.. 70'lerden sonra çıkan ne varsa okumuş olmalıyım. 2000'e doğru piyasanın yasallaşmasını, lüks baskıların ortaya çıkmasını biraz hayal kırıklığıyla karşıladım: benim gençliğimde harçlık yetiyordu bolca çizgiroman okumaya, artık lüks olarak görünüyor. Fakat bu son p2p paylaşımı sayesinde, dünya çizgilerini çok daha rahat izlemek mümkün oluyor.
Kireççi - Çevirmenliğe nasıl başladı? Hangi yayınevleriyle hangi eserlerde çalıştı?
Gürses - Çevirmenliğe, dediğim gibi, çok önce başlamış olsam da, çizgiroman çevirmem yeni bir şey. Fakat bunun için çabalamam yeni değil: 90'lardan bu yana, anime ve mangaya ilgi duyup Frederick Schodt'un Manga! Manga! kitabının yayınlanması için, deyim yerindeyse, epey bir lobicilik yaptım. Plan B Yayınları ilgilendi, ama daha iyi bir seçimle daha güncel bir kitap yayınladılar: Manga: Japon Çizgi Romanının Tarihi. Aynı dönemde, Rus edebiyatı üzerinde çalıştığımdan, Osamu Tezuka'nın Suç ve Ceza mangası çok ilgi çekici geldi, yıllarca internette izini sürdüm, küçük parçalarını buldum ve etkilendim, yıllardır onu öneriyorum yayınevlerine. Kabul edilmediği bir sırada kendim bulup yayınlamaya da çalıştım, hatta İngilizce çevirmeni Schodt'la yazıştık, kitabın onda da kopyası yoktu – ben de iki yıl kadar önce, yine p2p sayesinde bir Çince çevirisini bulabildim. Metni okuyamadım ama romanın geçirdiği dönüşüm gerçekten enfesti. (Bir rivayete göre, bu yıl bir yayınevinin çeviri programına girmiş.)
Kireççi - "Manga’yla boğuşmak" :) Bu konuda deneyiminizi paylaşmak ister misiniz?
Gürses - Bu açıdan Manga Shakespeare dizisi benim açımdan çok denk geldi. Klasiklerin çizgiroman uyarlaması yapılacaksa, bu artık yeni bir tarzda olmalı. Bizim kuşak Milliyet Çocuk, Tercüman Çocuk gibi dergilerde yayınlanan çok güzel ve hiçbiri de korunmamış olan, harika yerli ve yabancı klasik eserlerin çizgiroman uyarlamalarıyla büyüdü. Bu açıdan son günlerde yapılan tartışmaları hayretle izliyorum: çizgiromanla edebiyat arasında bir sınır falan yok, bunlar iki farklı medyum, bütün sanat medyası yaratıcılığın izin verdiği ölçüde içiçe geçebilir, şaşırtıcı sonuçlar doğurabilir. Aslında bu medya içinde ayrımlar olduğu fikri, çizgiroman Türkiye'de 90'ların ortalarından sonra ortadan kaybolmaya başladıkça belirdi herhalde. Bir döneme kadar harika çizgiromanlar vardı mizah dergilerinde, Kahraman Rıdvan gibi, Galip Tekin'in muhteşem işleri gibi. Fakat sonra bir şey oldu, çizgi-mizah dergileri yozlaştı, Timsah, Robinson&Cuma, Kötü Kedi Şerafettin gibi seks ağırlıklı absürd yapmaya başladılar (Robert Crumb gibi özgün örneklerin fazlasıyla geride kalan işler), ucuz taklitleriyle birlikte çoğaldılar ve çizginin asıl okuru olan ergenlik çağındaki gençleri uzaklaştırdılar ya da kötü işe alıştırdılar. Bunu şu nedenle söylüyorum: eğer 90'lardaki dalga ustaca yönlendirilebilseydi, çizgiromanda ihraç edilebilecek klasik uyarlamaları yaratılmış olurdu. İsmail Gülgeç'in enfes Yaşar Kemal uyarlamaları gibi örneğin. Klasiklerin klasik uyarlamaları da, yerli çizgiromandaki özgün eğilimlerle yeni anlayışlara yol açabilirdi: 90'larda, bence, manga anlayışına yakın, klasik çizgiyle anlatım yöntemlerini bozmaya başlamış çizgiler vardı.
Everest Yayınevi'nin genel yayın yönetmeni Sırma Köksal, 2008 başlarında, klasik eserlerin çizgi romanlarını yayınlama tasarısından bahsettiğinde çok şaşırdım, çünkü açıkçası, çizgiroman konusundaki umutlarımı yitirmiştim. Hemen hızla değişik dizilerin taranması, uygun olanının seçilmesi, Frankfurt Fuarı'ndaki görüşmeler beni heyecanlandırdı. Başka bir çok çizgiromanın da yayınlanacağı bu geniş proje içinde Manga Shakespeare dizisinin çeviri işinin bana önerilmesi de ayrıca sevindirdi. Doğrusu önce ürktüm, Shakespeare'in metninin uyarlanma biçimi, sadece çizgilerin metni çok değişik bağlamlara (21. yüzyılda mutant Macbeth, Kızılderili Kral Lear vb.) götürmesi açısından değil, metnin yorumlanma tarzı açısından da değişik geldi: Richard Appignanesi, özgün oyun diyaloglarını, dışardan herhangi bir ekleme yapmayıp sadece eksiltmelerle çarpıcı bir biçime sokmuş. Bu yüzden çeviride hem Shakespeare'in özgün söylemini, hem yeni biçimi, hem de yeni bağlamını aktarabilecek bir dil belirlemeye çalışıyorum. Dolayısıyla metne göre yapılan çeviri çizgiye göre yeniden işleniyor genellikle, olabildiğince ikisinin dengesi aranıyor. Manga, bildiğiniz gibi, fazlasıyla dinamik ve alaycı bir medyum: aksiyonu verirken karakterin duruşuna göre metni, metne göre duruşunu bozabiliyor, dil de bu şekilde yerleşiyor ikisine.
Kireççi - Çizgi roman ve diğer çeviriler arasındaki fark nedir teknik olarak?
Gürses - Çizgiromanla diğer edebi çeviriler arasındaki fark, teknik olarak bu bence. Edebi metin çevirisinde düşünülmesi gereken şeylerden biri aktarılan dili kullananların genel dünya görüşü, algısı, o dili harmanlayan normlar; çizgiromanda çizginin dünyası öne geçiyor yer yer, çünkü sözle aktarılamayan öğeleri doğrudan aktarabiliyor çizgi ve sözü daha başka şeyler söylemeye serbest bırakıyor. Örneğin, benzer bir durum, Romeo ve Juliet'in 1996 tarihli film uyarlamasında da sözkonusu, modern görüntüler eşliğinde Shakespeare metni akıyor, fakat görüntüler o metni başka bir dil haline getiriyor. Çizgiroman çevirisi bu yüzden bir söylem çevirisi belki de ve bunun en iyi örneklerinden biri, “Hopdediks” ya da “Oburiks” demekte: düz bir metinde çeviriyle okuru kandırmak kolay olabilir, ama çizgiromanda çeviriyle okuru kandıramazsınız, ona gördüğünü daha berrak göstermek zorundasınız. Fakat bunlar benim dışarıdan düşündüğüm, yeni yaşadığım şeyler, bu alanda daha deneyimli kişilerin yorumu daha önemli elbette.
Kireççi - Çizgi roman çevirisinin piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gürses - Çizgiroman çevirisinin piyasası derken çeviri ücretlerini kastediyorsak, anladığım kadarıyla, çizgiromanın az satması, pahalı olması gibi nedenlerle durum çok parlak değil. Fakat bu klasik dizilerinin bu ortamı canlandırması da umut edilebilir. Piyasayla, eğer okurları kastediyorsak, bence çizgiromanı keyifle benimsemiş, benimseyecek bir okur var Türkiye'de – niye olmasın: tek gereken şey, onu büyük şehirlerin dar marjinal ortamlarından çıkarıp ülkeye yayabilecek çizerler ve onları destekleyecek büyük medya sahipleri. Sözgelimi Türkiye'de NTV'nin sadece bir versiyonunu yayınladığı tam metin çizgi romanlar, aslında Classical Comics tarafından bir tür eğitim aracı olarak, üç versiyonla yayınlanıyor: Shakespeare'in sadeleştirilmemiş metni, sadeleştirilmiş metni, günlük-basit İngilizce üç ayrı versiyon. Ayrıca bunlar için kurulan sitede yan malzemeler yayınlanıyor, çizgiroman klasik bir metni rahatça okumanın bir aracı değil, onu inceleyip eğitimde kullanmanın bir aracı daha çok. Buna karşılık Self Made Hero'nun Manga Shakespeare dizisi, kültürel amaçları içerse de, çizgiroman özelliğini öne çıkaracak bir şekilde yayınlanıyor. Türkiye'de de 100 Temel Eser için, klasikler için bunu deneyebilirler: sözgelimi Müfide Ferid Tek'in Pervaneler'i, Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal'ı özgün metin, sade metin gibi en az iki versiyonla yayınlanabilir. Bir süre, yabancılarda da olduğu gibi, kötü çizimler çıkabilir bile, ama iyileri ortamı canlandıracaktır.
Kireççi - Türkçemize kazandırılan çizgi roman çevirilerini nasıl buluyorsunuz?
Gürses - Son dönemdeki çeviriler eski dönemdeki yaratıcılığa sahip mi, emin değilim, artık eski özgürlük alanı yok sanki. Sadece çizgiroman alanında da değil bu, ama orada daha yoğun yaşanıyor sanırım: marka korunsun diye Ice Age demek, Spiderman demek zorunda kalıyorsanız, çizgiromanı emperyalizm olarak yaşamaya başlıyorsunuz. (Bizim çocukluğumuzda Ariel Dorfman'ın bu konuda parlak bir incelemesi yayınlanmıştı.) Ben Hulk'a Hulk diyerek büyüdüm, iri, biçimsiz bir yaratığa “Halk” demek (anlamlı bile olsa) gülünç geliyor doğrusu. Fakat çeviribilimciler bu alanda yeni çalışmalar yapmaya başladı, çevirilerin niteliği, özellikleri,yaratıcılıkları konusunda yakında ayrıntılı bilgi ortaya çıkar gibi geliyor bana.
Kireççi - Son olarak hangi çevirileri yaptınız, önünüzdeki projeler neler?
Gürses - Manga Shakespeare dizisinin ilk beş kitabını tamamladım, şimdi Othello, Bir Yaz Gecesi Rüyası gibi yeni kitaplarla yola devam ediyorum. Biraz naif biri olduğum için, iki kitap var yayınlanmasını arzuladığım: Scott McCloud'ın Reinventing Comics ve Will Eisner'in Comics and Sequential Art adlı kitapları.
Kireççi - Geleceğe dair çizgi roman ve kişisel beklenti ve umutları nelerdir?
Gürses - Yazar arkadaşlarla sohbet ettiğimizde, birçoğu yerli çizgiromancıların pek verimli, girişimci olmadığını söylüyorlar. Ben karşı koymak istiyorum, fakat örneklerle, yerli eserlere ilgi duymadıklarını, çizgiroman üretme konusunda çalışkanlık sergilemediklerini anlatıyorlar. Belki bir piyasanın oluşmamış olması, yaratıcılıklarını geniş kitlelere sergileyememelerindendir bu. Bir şey diyemem, ama klasiklerin çizgiroman uyarlamalarının ucuz çizgilerle, ticari kaygılarla yapıldığı, bayağı olduğu gibi yorumları çizerlerden duymak irkiltiyor insanı. Kendi adıma, bu yıl böyle bir yayın hareketliliği başlamadan önce, tanıdığım çizerlere klasikleri çizmeyi önerdim. Sözgelimi Gogol'ün Palto'sunu niye yerli birinin çizemeyeceğini anlayamıyorum. Geçmişte bunu küçümsemeden deneyenler olmuş, neden şimdi çıkmıyor? Halkın ilgi göstermeyeceği düşünülüyorsa, neden halkı bayağı bir sinik çizgi bombardımanına tutuyorlar? Gerçekten yok mu bu ülkenin edebiyatında çizgiye uyarlanacak nitelikli eserler? Huzur'u ya da Tutunamayanlar'ı çizgiromana uyarlama işini de küresel şirketlere mi bırakacaklar? Benim için dert değil, çizemediğim için çeviririm, ama yine de üzüyor doğrusu bu. Her şeye rağmen, son yıllarda sizin gibi inatçıların çıkması bir umut kaynağı: Hakan Alpin, Zeynep Akkuş, Levent Cantek, Ümit Kireççi gibi isimler bu konuda ısrar edileceğini düşündürüyor. Her koşulda, bu işler devlet desteği olmadan yapılamaz, TRT gibi resmi kurumların yurtdışına, özel ajanslara özel siparişler vermek yerine, yurtiçinde pazar ve saha yaratmaya yönelmesi; yerli sermayenin de buna destek olması gerekiyor. Örneğin özel çocuk kanallarına yerli çizgifilm şirketi kurma, yerli çizgiroman sektörünü destekleme gibi yaptırımlar getirilebilir. Tabii, bir yandan, küresel şirketler dünyasında belki de çok geçtir – o zaman ona eklemlenme yolları bulmakta yarar var.
Manga Shakespeare dizisinde beni etkileyen şeylerden biri de, bir medyumun kültürlerarası seyahatinin geldiği nokta: Japonya'ya savaşla gelen çizgiroman mangaya dönüştükten sonra İngiltere'ye, Shakespeare'i anlatmak için dönüyor. Shakespeare bu mangalarda bir bakıma her zamankinden daha evrensel bir şekilde karşımıza çıkıyor: hal böyleyken, neden Türkiye'ye gelip Eflatun Nuri'ler, Oğuz Aral'lar yaratan çizgi kültürü yeniden hareketlendiren motor güç olmasın?Sözgelimi neden İskender Pala Leyla ile Mecnun için çizgiroman senaryosu yazmasın, neden Orhan Pamuk Gizli Yüz'ü bir de çizgiromana dönüştürtmesin, neden Binbir Gece Masalları'nın çizgiromanı (Hollywood'laştırılmış bir biçimini yapmaya başlamışlar Amerika'da) burada çizilmesin? Dede Korkut Hikayeleri'nde yok mu Kral Arthur kadar bir karakter? Manga Shakespeare'deki metin uyarlama ve çizgi işbirliği, çizerlerin yaşamöyküleri bu açıdan da tam bir esin kaynağı doğrusu: dilerim, sadece Shakespeare uyarlamaları olarak değil, iyi çizgiromanlar ve güçlü esin kaynakları olarak da okunurlar.
not - Sabri Gürses "macbeth'teki siyah beyaz alıntı şu açıdan ilginç: çizer, öykünün başında krala hainlik eden lordu maskeyle çizmiş, lord yenilince bu maske yere düşüyor ve kral lordun ölüm emrini verirken, elinde bu maske var ve ölüm emrinin verilmesiyle birlikte uçuruma atılıyor - bana, tümüyle çizere ait, çok iyi bir görsel yorum gibi geldi. Bir uyarlamanın ne olacağını güzel anlatıyor." Çevirmenin kuramsal yazıları için: http://www.ceviribilim.com/
1 yorum:
Ellerinize sağlık. Keyifli bir röportaj olmuş her zamanki gibi...
Yorum Gönder