Hay Allah! Nasıl yaptım bu hatayı. Krizden çıkmakta olduğumuzun öncü göstergesini nasıl da kaçırdım. Hepinizden özür dilerim. Dilerim de, neden özür dilediğim daha açık olsun diye, biraz geçmişe gitmeme izin veriniz lütfen.
Tarih 13 Ağustos 2006. Çok önemli bir tarih. Öncü göstergeler literatürüne bu ‘satırların yazarının’ yaptığı en mümtaz katkılardan birini gün yüzüne çıkardığı tarih. Efendim, şöyle yazmışım: “Ekonomik krizin ulaştığı boyut ya da krizin artık geride kalıp kalmadığı hakkında bir fikir edinmek için şüphesiz çok çeşitli göstergelere bakılabilir. Mahcubiyetin bir anlamı yok; itiraf edeyim. 2001 krizi sırasında ve sonrasında bir dostumla (adı lazım değil; istiyorsa kendisi açıklasın) birlikte baktığımız göstergelerden birisi de ‘Tex-Zagor endeksi’ydi. Buna ‘çizgi roman endeksi’ de diyebilirsiniz.”
Eski kriz - eski gösterge
Gerçi böyle bir mümtaz katkıyı unutan sayısı azdır ama ben yine de hatırlatayım. Bu gösterge şöyle çalışıyordu. O yazıdan: “Krizin yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte maceraların en heyecanlı yerlerinde ortadan kayboldu bu çizgi romanlar. Böylelikle, bizim gazete ve ekmek bayiinden “bir yoğurt, bir ekmek, Radikal, aaa bak burada çizgi roman varmış; bizim çocuklar bir okusunlar bakalım” türü eveleyip gevelemelerden kurtulduk. Ne de olsa ‘koca adam’dık. Gerçi, bu evelemeler de bir işe yaramıyormuş; bizim bayii eşimi gördüğünde “abimin romanlarının yeni sayısı geldi” dermiş meğerse.
Sonra, birden mantar gibi çıkmaya başladı çizgi romanlar. Hem de aynı kahramanlara ait farklı dizilerle: Klasik, efsanevi, özel gibi başlıklarla. Üstelik kriz sırasında maceranın ortasında pat diye kesilen sayıların devamı da yayımlandı (buradan teşekkür ederiz yayımcıya). Çok şükür, krizden çıkmıştık nihayet.”
Bu kadar alıntı yeter. Aradan geçen sürede çizgi roman satın aldığım yeri değiştirmek zorunda kaldım. İki nedenle. Birincisi, gazete bayii bizim sitedeki ufak bir çarşıda yer alıyor. Yanında manav, kasap, şarküteri falan var. Özellikle kasaptaki arkadaşların olduğu yerde sürekli televizyon açık. Ekonomi kanalı izliyorlar. Birkaç kez ‘bu satırların yazarını’ seyrettikleri kanallarda ahkam keserken görmüşler. Ne zaman gitsem “Hocam ne olacak, bu memleketin hali değil de, avro-dolar paritesi nasıl gelişir? Çin ne yapacak?” falan gibi oldukça derin konulara giriyorlar. Bizim küçük çarşıda az çok bir şöhret sahibi oldum. Özellikle kalabalık saatlerde gidiyorum ki, alış veriş eden çok olsun, bizim arkadaşlar da ‘Hocam...’ ile başlayan sohbeti açsınlar, ben de bir iki laf edebileyim. Ama bu beraberinde bir risk de getirdi: Kasabın iki yanındaki gazeteciden elimde çizgi romanlarla çıkarken görülmek var. Karizmayı çizdirmek işime gelmedi elbette. Yer değişikliğinin arkasındaki ilk neden bu.
İkinci neden de aslında benzer bir psikolojiye dayanıyor. Gazete bayiinde çizgi romanları kamufle edecek fazla bir malzeme yok. Kaç gazete, ekmek, süt falan alacağım ki? Üstelik, ekmek ya da sütün yanında çizgi romanlar renkleriyle hemen fark ediliyorlar. Kaldı ki çoktan deşifre etmiş o tarihi yazıda belirttiğim gibi beni, bizim gazete bayii. Bu durumda biraz daha uzaktaki kitapçıya gitmek iyi bir seçenek olarak karşıma çıktı. Gerçi orada da şöyle bir durum ortaya çıktı: Bir de polisiye kitap merakı var. Hem çizgi roman, hem de bol polisiye kitap; onları da kamufle etmek gerekir: Onların yanında, bir iki ekonomi kitabı, roman, ne bileyim işte ne bulursam alıyorum; fatura arttı.
Yeni kriz yeni gösterge
Neyse efendim, sizleri dertlerimle daha fazla uğraştırmayayım. Bizim kriz göstergesine döneyim. Ağustos ayında uzun bir tatil, sonra iki iş seyahati falan derken kitapçıya uğrama fırsatım olmadı. Perşembe günkü yazımda sözünü ettiğim Brüksel’deki toplantıdan döner dönmez koşturdum kitapçıya. Gitmeden genellikle not alıyorum okuduğum son çizgi romanların sayılarını, tekrar satın almayayım diye. Bazen de bu işi aceleyle yapıyorum. Çizgi romanlar hep başvuru kitabım olduklarından (unutmayalım önemli bir gösterge onlar), çalışma masamda, kitaplıkta, ya da yatak odasında başucumda olabiliyorlar. Bu durumda, her tarafa bakmak gerekiyor; bazen vakit olmuyor, son kitabın numarasını yanlış da not edebiliyorum. Neyse, benim notta bir tanesi için 96 yazıyordu. Gittim, rafta 100 numaralı sayı var. Hoppala, ben şimdi dört aydır bu romanlardan almıyor muyum? 100’ü aldım, ama 97-99, cesaret edemedim; en iyisi ben bir daha kontrol edeyim dedim.
Kontrol sonucunda kitapçıya bir daha gitmek zorunda kaldım. Evet, ayda bir sayı yerine iki sayı çıkarmaya başlamış bir yayıncı. İşte bu, bal gibi krizden Türkiye’nin çıkmakta olduğunun göstergesidir. Ağustos ayındaki seyahatler olmasaydı, bu müjdeyi size çok daha önceden vermek mümkün olacaktı; ona yanarım.
Elbette, sorabilirsiniz: “Krizden çıkışın göstergesi olarak çizgi romanların yayın sıklığının artmasını gösteriyorsun. Pek iyi de, krize girerken 2001 krizinde olduğu gibi neden bu kitapların yayını kesilmedi?
Nasıl inanacağız bu müjdeye şimdi?” Şüphesiz daha derinlemesine araştırmak gerekir. Ama şimdilik hipotezim şu:
Bu kriz, daha önce defalarca belirttiğim gibi 2001 krizinden çok farklı. Bu farklılık krizin algılanmasını zorlaştırdı. Krize karşı Türkiye’de pek bir ekonomi politikası tepkisi verilmemesi, ‘büyüklerimizin mutlaka bir bildikleri vardır’ anlayışını doğurdu. Bu krizin algılanmasını daha da zorlaştırdı. Algılanan zorluklar da geçici olarak düşünüldü. Ha şimdi bitecek, ha yarın diye. Bu durumda kriz sırasında işler eskisi gibi sürdürüldü. Pek de algılanmayan, ya da zaten kısa süreceği ve belki de teğet geçmekte olduğu düşünülen kriz sırasında bizim çizgi romanları zamanında yayınlayan yayıncılar, işler o duruma kıyasla düzelince yayın politikalarını gözden geçirdiler. Yayın sıklığını artırdılar.
Dolayısıyla, bu sefer asimetrik bir davranış söz konusu bizim çizgi roman endeksi için. Tabii bu hipotezi sınamak için birkaç krize daha ihtiyaç var. Ekonomi bilimi böyle işte, laboratuar yok, deney yapamıyorsunuz. Olayların tekrarlanması gerekiyor ki, sınama yapabilesiniz...
FATİH ÖZATAY
Kaynak - Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder