25 Şubat 2009 Çarşamba

Politikacılar yoksa çizgi romanlardan mı ilham alıyor

14.02.2009 Nur Demirok

Bazı politikacıların çizgi roman kahramanlarıyla özel ilişkileri vardı. Bazıları ise çizgilerin öznesi haline gelirler. Fransızların efsane devlet adamı Charles de Gaulle de bunlardan birisi. Türkiye'de ise Adnan Menderes ve Süleyman Demirel ilk akla gelenler.

Fransızların 2. Dünya Savaşı'ndaki büyük askeri Charles de Gaulle aynı zamanda savaş sonrasının ünlü politikacısıdır. Yaşamını inceleyen bir yazar olarak De Gaulle benim için daima ağırbaşlı devlet adamlığının simgesi olmuştur.
Her ne kadar 68 gençlik hareketinde "Sorbonne" ve "Nanterre" öğrencilerini epey küstürmüşse de dünya siyaset tarihinde davranışlarıyla örnek alınacak roller oynamıştır.
Geçenlerde okuduğum bir hatıratta "Beşinci Cumhuriyet"in sert tabiatlı liderinin kendi özel yaşamı içinde şeker tadında alışkanlıklara sahip olduğunu da öğrendim. Kahkahayla güldüğünü pek gören olmamış ama en bunalımlı günlerinde kendinden beklenmeyen hareketlerle ruhunu gevşetmeyi bilirmiş.
Denir ki 68 olaylarının hararetli günlerinde önüne gelen Fransız gazetelerini son satırına kadar okur, acımasız eleştiri oklarının özellikle "Le Figaro", "Le Monde" ve "Liberation"dan gelmesine pek dayanamazmış. Bu gazetelerin sadece başlığına bakmakla yetinir, pikaba hemen bir opera parçası koyup dikkatini dağıtırmış.
Olaylara çizgiyle gülüp geçmek
Bir alışkanlığı daha varmış ki onu çoğu kimse bilmezmiş: Bunca yaşına rağmen "Tenten" çizgi romanlarına arada şöyle bir göz atarmış. "Karakter olarak benim tek rakibim ‘Tenten'dir, ikimiz de kendini büyük sanan insanlardan asla korkmayız" ifadesi de ona aitmiş. Bu lafın onun ağzından nasıl çıktığına Fransızlar bugün bile şaşıp kalmaktaymış.
De Gaulle kendi etrafında ördüğü otorite duvarına rağmen çocuksu bir coşkuyla "Tenten"i ve onun yanındaki yardımcı karakterleri gizlice inceler, çizgi romanın tüm kahramanlarını o günün politikacılarına benzetirmiş. Bu rol dağıtımında en çok "Kaptan Haddok" (Capitaine Haddock), Bayan Kastafiore (Bianca Castafiore) ve Profesör Turnösol (Professeur Tournesol) reyting alırmış. Beceriksiz politikacıları ise romandaki çifte karakter "İkizler"e (Dupont et Dupond) benzetirmiş
Maceralarda geçen yer isimlerini, uydurma ülkeleri de kıyas yoluyla açıklayıp anlatırmış yakınlarına. Hatta bir keresinde çizgi roman esintisiyle Churchill'le bile dalga geçmiş. Bu yüzden De Gaulle yanlıları "Tenten"in karakter olarak aslında Belçikalı değil, Fransız olduğunda ısrar etmişler bugüne kadar.
Aslına bakarsanız "relax" olmanın açığa çıkmış halidir bu. Belli ki amaç, uydurma serüvenler izleyip hayal dünyasında gezinmek değil. Rahatlarken biraz analoji yapmak, biraz da hayal zenginliğiyle hem kendini hem de çevresini eleştirmek!

Büyük adamlar hayal zenginliğiyle yaşar
Generalin böylesi saf yaklaşımlarının altında yakın çevresine ders vermek arzusunun olduğu da görülüyor. Zaten çizgi dünyasının yapaylığına hatta karikatürlere toleransla yaklaşmanın devlet adamlarının bilgeliğinden kaynaklandığı söylenmiştir hep.
Örneğin De Gaulle'ün en çok hoşuna giden şey hemen tüm Fransız karikatüristlerin kendisini sadece bir "burun" olarak çizmeleriymiş. Ender attığı kahkahalarından birini koyuverir, gülüp geçermiş bu görüntülere. Zaten iki şeyiyle çok övünürmüş ünlü devlet adamı: Daima yukarıda tuttuğu Fransız ölçülerindeki burnuyla ve en az onun kadar muhteşem boyuyla!
Günümüzde Obama'nın da seçim kampanyasında kendisini halden hale koyan karikatürlere çok güldüğü söyleniyor. Sanatçılar adamcağızı kara bir böcek haline bile sokmuşlar. En çok da kendisini büyücü gibi gösteren karikatürlere gülüp geçmiş. Söylentilere göre o da bir çizgi roman hastaymış.
Tüm bu öykülerden yola çıkarak bir şeyi keşfettiğimi sanıyorum: Popüler kültürün yarattığı çizgi romanlar ağır görev yüklenmiş insanlar için psikolojik bir boşalma işlevi görüyor. Devlet adamı payesine erişmiş olanlar bir çocuk gibi çizgi roman kahramanlarına bakıp ya kendisiyle dalga geçiyor ya da çevresiyle!
Ben Türkiye'nin en büyük topluluklarından birinde dahi çizgi roman müptelası iki kişi tanıdım. İkisi de başkanlık koltuğuna oturmuş mizaç olarak ağır sıklet adamlardı. Biri önemli stratejik toplantılardan önce "Asterix" okur, diğeri ise öğle arasında kestirmek için "Zagor"un baltalarına bakıp uykuya dalardı. Kendisini bir gün yine bir istirahat anında "Martin Mystere" okurken yakalamıştım da "Şu ‘Zagor' denen tip beni artık gevşetmiyor ki be birader" demişti bana.

Arif adam kendisiyle dalga geçer
Şu burun meselesinden laf açılmışken rahmetli Menderes'i de hatırladım birden. Zamanın ünlü çizerlerinden Ratip Tahir, ünlü mizah dergisi Akbaba'da Menderes'i muhteşem bir burunla çizer, neredeyse De Gaulle'e taş çıkartırdı. Söylenir ki Adnan Menderes bu kallavi burunla resmedildiğini görünce önce hafiften alınmış, sonra da burnun karikatüre çok yakıştığını görüp tebrik etmiş Ratip Tahir Burak'ı.
Demirel de karikatür söz konusu olduğunda hemen gevşeyenler arasındadır. Ve hâlâ da öyledir. Kendisini ne kadar çirkin çizerlerse çizsinler gülüp geçer, her bir karikatürün aslında birer reyting ölçüsü olduğunu söylermiş. Nitekim rahmetli Özal da karikatürünün çıkmadığı gün "Acaba bir hata mı işledik ki şu karikatürler aniden kesiliverdi" dermiş etrafındakilere.
Kısacası her devirde politikacılar çizgi kahramanlarla ve karikatürlerle iç içe olmuşlardır. Hemen şöyle etrafınıza bir bakın, geçmişin çizgi romanlarını ya da bugünkü ekranların yarattığı "anime" tiplerden çoğunu siyasette zaten göreceksiniz. Huy, davranış, mantık ve reaksiyon olarak! Bunların bir bölümü asıl kahramandır bir bölümü ise yardımcı karakterler sınıfına girer.
Ama kimse kendini "esas oğlan" dışındaki tiplere pek benzetmez. Hele ana karakterde biraz mizah kokusu varsa popüler kültürün gönlüne taht kurmuş olsa da bu tipleri reddeder. Örneğin "Abdülcanbaz" olmayı her politikacı istemez. Batı'nın "Ret Kit"i de öyledir! Nedense bu türden karakterlerle tanımlamaz kendini bizim politikacı.
Bu analojik yaklaşımı biraz daha genişletip Amerikan popüler kültürünün yarattığı başka "kahramanlara" baktığımızda da görürüz. Hiçbiri kendini ne "Örümcek Adam"a benzetir ne de "Sihirbazlar Kralı Mandrake"ye! Herkes doğuştan "Süpermen"dir çünkü! Daha aşağısı idare etmez! Milli çizgi kahramanlarımız için de geçerlidir bu kural. Her politikacı bilinçaltında "Tarkan", "Malkoçoğlu", "Kara Murat" olarak dolaşır Meclis koridorlarında. Rahmetli "Karaoğlan Ecevit"e biraz da bu yüzden gizli hayranlık duyulmuştur.

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails