Yurtiçinde ve yurtdışında edebiyat dergileri ruhen en çok beslendiğim, seyahat ederken muhakkak yanıma almak istediğim kitapları sorduklarında, edebiyatın neredeyse klasikleşmiş onca meşhur yapıtının yanı sıra bir de bir çizgi romandan bahsediyorum.
Böylece Doris Lessing, Paul Auster, Iris Murdoch, Joyce Carol Oates, Kazuo Ishıguro, Jose Saramago ya da Türklerden Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Meriç, Sevgi Soysal, Oğuz Atay, İhsan Oktay Anar, Selim İleri... gibi hep severek okuduğum, yazımda ışığı olan gayet saygın isimleri sayarken arada bir de çizgi roman yapımcısını söyleyiveriyorum. Müdavimleri bilir: Neil Gaiman'ın Sandman serisi. (Şimdilerde piyasaya 1993-1996 arası eski sayıların koleksiyonu çıktı. Tam bir Sandman şöleni oldu.) Bu cevabı alan gazeteciler bazen boş boş bakıyor suratıma, bazen de hayretlerini saklamıyorlar: "Yani siz çizgi roman mı okuyorsunuz?"
"Çizgi roman okuru tiplemesi" tam olarak nedir, kimdir bilemiyorum ama ben o tiplemeye uymuyor olmalıyım ki epey yadırgıyor, inanmaz gözlerle bakıyorlar. "Evet," diyorum, bir kabahat işlemişçesine, yarı mahcup. Bir seferinde bir kadın gazeteci kusurumu mazur görmek istercesine anlayışla gülümsedi: "Tabii çocuklar olunca siz de çizgi filmlere, çizgi romanlara merak saldınız herhalde!" Ama başımı salladım: "Yok öyle değil. Bendeki çizgi roman sevgisinin anne olmamla bir ilgisi yok. Hayal kurmayı seven biri olmamla ilgisi var."
Çizgi roman okuyorum. Hem de nasıl. Senelerdir, büyük bir keyifle, azalmayan bir sevgiyle. Çocukluğumdan kalma bir huy belki de. Yazının çizgiyle buluştuğunu görmek, oradaki hayal gücü, sonsuzluk, sınırsızlık, akışkanlık.... Çizgi romanın dünyası sudur. Dönüşür, akar, her şeyi mümkün kılar. En asosyal çocukların çizgi romana düşkün olmaları tesadüf değildir. Bizim yapamadıklarımızı bizim için çizgi romanlar yapar. Eve kapanır, bir köşeye oturur, dış dünyanın hoyratlığından sıyrılır ve başlarsınız okumaya. Fantastik çizgi romanlar daha ilk kareden sizi alır başka bir dünyaya taşır. Ve bu dünyada süklüm püklüm dolaşanlar, hatta dışlananlar bile çizgi roman dünyasında kahraman olabilir. Yalnız çocukların ruhunun merhemidir çizgi roman. Bunu bilen bilir...
Doğu'nun Batı'yla, geleneklerin moderniteyle, en kadim efsanelerin en gelişmiş teknolojiyle nasıl buluşabildiğini merak ediyorsanız çizgi romandan öte mecra mı var? Kadın ve erkeğin eşitlenebildiği, kadınların da erkekler kadar aktif, yaratıcı ve başat oldukları ender alanlardan biridir çizgi roman. Orada bedenin sınırları, varoluşun sınırları değildir. Irk, cinsiyet, sınıf temelli ayrımcılıklar dışarıda kalır. Hayal gücü herkesi eşit ölçüde kucaklar. Beyin ön plandadır. Düşüncenin gücü. Bu sayede evrensel bir damar yakalar çizgi roman dünyası. Meksika'daki bir delikanlı da Sandman serisini okur, anlar. Lübnan'daki de Rusya'daki de, Çin'deki de... Zengin de anlar orta hallisi de. Kadın okur da anlar, erkek okur da. Ve size bir sır vereyim. Yaş ilerledikçe azalmaz çizgi roman düşkünlüğü. Genci de sever orta yaşlısı da yaşlısı da.
Neil Gaiman, Batı'da edebiyat ve sanat dünyasının çok iyi bildiği bir isim. Bizde de inanılmaz iyi sanatçılar var ama böylesi bir kabul gördüklerinden emin değilim. Popüler kültüre ilişkilendirilmiş bir tanımı var bizde çizgi romancılığın. Daha hafife alınıyor ve bir gençlik özelliği, "geçici bir mevsim" gibi algılanıyor. Başlı başına bir entelektüel dünya, apayrı bir sanat alanı olarak kabul görmüyor henüz. Ama müdavimleri bu önyargıyı umursamıyor. Onlar aralarında eski sayıları bulup değiş tokuş yaparak, koleksiyonlarının üzerine titreyerek okumaya devam ediyorlar. Okumaya ve çizgi romanın evrensel kucaklayıcılığında, önyargısız ve sınırsız kubbesi altında buluşmaya... Bir sır daha: Tekrar dünyaya gelsem, başka bir kabiliyet bahşedilmiş olsa çizgi romancı olmak isterdim.
Kaynak - Zaman
10 Şubat 2009, Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder