2 Ekim 2008 Perşembe

Çizgi Roman Piyasasından Manzara-ı Umumiye

Çizgi Roman almak için artık daha çok uğraşmamız gerekiyor. Gazete bayilerindeki dağıtımların sona ermesine ilaveten çoğu kitabevinde de çizgi romanların yeni sayılarını bulmak hemen hemen imkansız. Ankara'nın dev alışveriş merkezi Armada'nın içinde Remzi Kitabevi var. Büyükçe sayılabilecek bir çizgi roman bolumu de var. Ancak içlerindeki en yeni sayı nerden baksanız 2-3 aylık. Hatta kendi yayınları olan Asterix'in tüm sayıları yok ellerinde. "Abi siz İstanbul'dan geliyorsunuz. Bize de oradan geliyor zaten. Orada bulamadıysanız burada hiç bulunmaz" diyor adam. Güler misin ağlar misin... Böyle çok örnek var. Çizgi roman almak için ya Kadıköy başta olmak üzere büyük şehirlerde bulunan Çizgi roman dükkanlarının müdavimi olacaksınız ya da internetten yararlanacaksınız. Bunların da negatif tarafları var. İnternetten ne zaman bir şeyler alsam ya sayfa eksik çıkıyor, ya baskı hatası vs bir tarafı bozuk çıkıyor. Alırken elleyip koklayamıyorsunuz ki . Buna karşın internetten % 20'lere varan oranlarda indirimlerden yararlanabiliyorsunuz. Kadıköy pasajında bu indirimler % 25 civarına çıkarken İzmir'deki Baykuş gibi dükkanlarda maalesef etiket fiyatından almak zorunda kalıyorsunuz. Baykuş'un sahibi çok sevdiğim Levent kardeşim bu durumu ödediği kargo bedeliyle açıklıyor. Oysa ayni şehirde Sevgi Yolu'ndaki Ceyhan'da yeni sayıları satıyor. Ama etiket fiyatının % 20'nin altında. Nasıl oluyor derseniz ben bilmiyorum aklim ermez böyle şeylere. Geçen ay iki defa Kadıköy ziyareti yaptım. Büyük mağazalardan birinde alışveriş yaparken "yüklü miktar alırsam taksit olur mu" diye sorduğumda "olmaz" dediler. Zaten batık durumdaymışlar. Aynı mağazadan daha önceleri de pek çok kez alışveriş yapmışlığım vardır. Bana verdiği fiyatın çok daha altında başka arkadaşlara verdiğini, bana yapmadığı taksiti başka insanlara yaptığını bildiğim bir arkadaştır.. . "Ben iyi para kazanan cenahtanım ya, hani Receb'in yolunacak tavuğu misali," adamına göre satış yapıyor akıllım. Eh mal onun mülk onun istediği gibi satar tabii.
Geçenlerde yine sürekli gittiğim ve bana taksit maksit her türlü kolaylığı gösteren asıl dükkanıma uğradım. Dükkanda, çalışan ikinci eleman vardı. "... nerde yahu hiç görüşemiyoruz?" diye sordum, eleman, "abi ... abi dükkana öğleden sonraları geliyor sadece. Ayrıca artık her yeni çıkan şeyleri almıyoruz, burada bulamadığınız sayılar için komşulara bakmanızı tavsiye ederim. Satışlar dibe vurmuş durumda" dedi. Kadıköy pasajında da durum böyle. Hangi dükkana girsen herkes batıyor, herkes bataklarda. Aslına bakarsanız yıllardan beri dinleriz bu masalları... da şimdiye kadar batanı pek görmedim ben. Hani ticarete aklim basmaz benim ama bir mekan batmışsa kapısına vurulmuş kilitten anlarsınız bunu. Mekan hala en cafcaflı haliyle arz-ı endam ederken bu batma hikayesi bana hiç samimi gelmiyor nedense. Eskiden Kadıköy pasajı diye bir yer yoktu. Eski postanenin arka sokağında kaldırım tezgahları vardı. Bu mağaza sahipleri oralarda arz-ı endam ederlerdi. İyi de para kazanırlardı. Pek öyle batan çıkan olmazdı. Çıkan yeni 3-5 yayın ve eski sayılarla idare ederlerdi. Fiyatlar da öyle bu günkü gibi bir cildin minimum 15-20YTL'den değil de bugünkü parayla daha makul fiyatlardan gittiği bir zamanlardı. O kaldırımlarda müthiş muhabbetler olurdu. İnsanlar sırf orada iki çift laf edebilmek için uzak şehirlerden bile gelirlerdi ve mutlaka bir iki bir şey alırlardı. Öyle ki Murat Sevgikuran o mekanlarda acayip müzayedeler yapardı. Sonra kutuplaşmalar başladı, I. ve II. Kadıköy Cem-Ilyas savaşları patlak verdi. Bu savaşların birincisi kaldırımlarda ikincisi pasaj dükkanlarında gerçekleşti. Öyle ki bir sure sonra tüm pasaj birer taraf seçerek dedikodu ve savaş alanı haline geldi. Ben müşteri olduğumun bilincinde olduğumdan satıcı seçmeyip işime gelen her mekandan alışveriş etmeye devam ettim. Bana yamuk yapmaya çalışan ya da fahiş fiyatla satış yapmaya çalışanın ne tezgahına ne dükkanına girmedim. Ama bazen kapıda ezik büzük duran bir müşteri görüyordum. Mekan sahibinden bir sayı istiyordu. Mekan sahibi de, "bende kalmadı arkadaşım ...'ya git orada var" deyince ezgin ve püskün müşteri "ya abi, kem kum, sen gidip alsan... yani" diye o bahsi geçen mekana girmekten korktuğunu belli ediyordu. Böyle manzaralara çok rast geldim. Pasaja girmeden korkudan alışveriş mekanından kitaplarını telefonla yukarıya isteyen pek çok müşteri de gördüm. Manzara-i Umumiye, asıl patronun müşteri olduğunun bilincinin silindiği, satıcıların karınlarını kendilerinin doyurduğunun farkında olmayan müşteri portföyü yaratılmış tuhaf bir mekan halindeydi. Son olarak gecen ay İzmit ziyaretinde bulunan sevgili Ömer Bahadır ve İlhan Yılmaz'ın başından geçenler ilginçti. Forumlarda olayın kabaği yayınevlerinin; özellikle de Rodeo'nun, başına patladıysa da aslında orada bahsi gecen satıcıların örnek(!) davranışlarının üstünde sevgili Murat'tan başka duran olmadı. Hakikaten bir zamanların muhabbetli ve güler yüzlü tezgahçılarının yerine şimdilerde içeri girdiğinizde yüzünüze bile bakmayan, başını bilgisayardan kaldırmayan, size bir hoşgeldini çok gören "kelli felli mağaza sahipleri" almış durumda. İstisnaları vardır tabii ama maalesef isin geneli böyle.
Bir gün kız arkadaşımı götürmüştüm mağazalarımızı(!) gezdirmeye. Çıkışta fena fırça yemiştim. "Ya o kadar ballandırarak anlattığın ortam bu mu senin? Güldürme beni, adamlar bilgisayardan başlarını kaldırıp yüzüne bakmadılar. Müşteriyi dövecek gibi davranıyorlar üstelik. Bir daha getirme beni buraya ne alacaksan al ben yukarıda beklerim..." gibilerinden fena halde haşladı beni kızcağız. Eh, haklı söze ne denir, bir şey demedim tabii... Şimdi gelelim tekrardan batma çıkma meselesine. Mağaza sahiplerinin (bu mağaza lafı bile bana bir zamanların o sıcak ortamından ne kadar uzaklaştığımızı düşündürtüyor) belirttiği gibi, eski sayıların satışı internete kaymış. Ancak netteki satıcıların da çoğu yine aynı kişiler. Ayni dükkan sahibinin 3 ayrı nickle gitti gidiyor'da satış yaptığını biliyorum. Çoğunun fiyatı kendi kendine yükselterek spekülasyon yaptığını da biliyorum. Gitti gidiyor, küçük çapta spekülasyon yuvası gibi duruyor. Yoksa 1,5 yetele fiyattan açılan kıytırıktan bir Venüs cildinin fiyatı nasıl olur da bir haftada 17,90yetele' ye çıkar Allah aşkına(o sayı satılamadan çıkmıştı açık arttırmadan: ))) ). Her şeye karsın satışların eskisi gibi iyi gitmediğini kabul etmek gerekir. Ama bu açıklanırken sanki müşteri artık almayı bırakmış ve tek suçluymuş gibi bir hava estiriliyor. Müşterinin kitap almaya neden yabancılaştırıldığından kimse bahsetmiyor. Adam enayi mi, sırtına vur parasını al muamelesi gördüğü yerlerden gidip alışveriş yapacak, üstüne üstlük bir de kazık yiyecek?.. Almaz olur biter tabii. Hazır dağıtım da çökmüş durumdayken, kimsenin de umurunda değil artık memleketteki çizgi romanın yaşayıp yaşamayacağı. Bilmem neremden aşağı... meselesi...

İşin yayınevleri kısmı ayrıca tartışılması gereken bir konu tabii. Zamanım ve de iştahım olursa o konuda da iki bi şey karalarım bir gün...

Selamlar,
Lami Tiryaki

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails