16 Ocak 2008 Çarşamba

YENİÇERİ Çizgi Romanı ve Siyaset Arenası


Yeniçeri çizgi romanıyla ilgili bu yazı ilk defa 2004 senesinde www.cizgiroman.gen.tr ‘de yayınlandı. Daha sonra sırasıyla Radikal gazetesinde küçük bir haberi yapılırken Akşam gazetesinde tam sayfa olarak ele alındı. Bu haberleri takip eden süreçte Metal Fırtına ve Çılgın Türkler kitaplarıyla birlikte hemen her akşam bir televizyonun haber programında dile getirildi. Yine alınan duyumlara göre Arkabahçe Yayıncılık tarafından Türkçe’ye kazandırılan Yeniçeri çizgi romanına özellikle Akşam gazetesi incelemesinin sebep olduğu söyleniyor.

AMERİKAN ÇİZGİROMANI, TÜRK POLİTİK HAYATININ AYNASIDIR !

Ocak 2004, ÜMİT KİREÇÇİ


Bugün eminim ki, Amerikan Comics’ i okuyan okumayan, İtalyan çr’sini daha çizgiroman bulan, Fransız-Belçika ekolüne hayran olan herkes şu ya da bu ekolden kaynaklı bir Türk çr kahramanının hayalini kurmuştur.Geçmişteki ve günümüzdeki bir takım yerel kahramanları da göz önüne alsak, arzu edilen kahramanın hala bulunamamış olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Maalesef kitleleri peşinden sürükleyecek popstar bir kahramanımız hiç olmamıştır. Evet bir çok kahraman çizildi ve beğensek de beğenmesek de sevgi ve saygıyla anarız onları. Ama kitle imha kahramanımız yok, yok, yok, olmadı....

Bu Türk kahraman özlemimiz hiç tek yönlü olmadı bunu da belirtmek gerekir hemen. Gönlün istediği bizde basılan bir kahramanın öyküleri olduğu gibi dünya çr’sinde de birilerinin mitolojimizi ve tarihimizi işleyerek kahramansal düzeyde kullanmasıydı. Birileri bizi işleyecek, biz de farkımıza varılmışlığımızın tadını çıkaracaktık.

Sonunda 2000 yılında bu isteğimiz gerçekleşti. Amatör çizerlerimizin Türk bayraklı kahraman tasarımlarına hiç benzemese de bir Kahraman Amerikan comics’inde yer buldu ve tek sayılık da olsa kendi dergisine kavuştu. DEDECTİVE COMİCS, PLANET DC adı altında çıkardığı seri içerisinde olayın TÜRKİYE / İZMİT’te geçtiği ve kahramanının gerçek adıyla SELMA TOLON, hero kod adıyla “YENİÇERİ” olduğu Türk kahramanın öyküsünü yayınladı. Bu sayede Türk okuyucularının yıllardır özlemini çektiği bir düşü gerçekleştiren DC, diğer yandan tarihiyle, diniyle, politikasıyla, mitolojisiyle, bayrağıyla amerikan okuyucusuna hayli doyurucu bir Türkiye öyküsü sundu.

Hikayeye geçmeden önce bu yazının yazılmasına neden olan “farkımıza varılmışlığımızın” yarattığı psikolojiye; yüzeysel de olsa, değinmek istiyorum.

Yıllarca iki tür ele alınış şeklimiz oldu ve biz onları ya sevdik ya da nefret ettik. Bunların ilki propaganda ve karalama amaçlı (çoğunluğu sinema) üretimler oldu. İçin için bu filmlerde (en larçımız bile), canııım memleketimizin kötülenişini eleştirdik, konuştuk ve çoğunlukla da kırıldık. Neyse ki bu kırgınlığın verdiği gazla bugün çok güzel işlerle sesimizi hak ettiğimiz kalitede duyurmaya da başladık. Bu, yanlı farkımıza varılmışlığımızın kısa öyküsüdür.

Bir de gururumuzu okşayan şeyler oldu tabii. Belki bunlar bir avrupalı için anmaya bile değmez şeylerdir ama biz günlerce çene patlattık bu mevzulara. Mesela “DOĞU EXPRESİNDE CİNAYET”’in son durağı İstanbul’du. Sonra o dönem çekilen filmlerin bir çoğunda İstanbul mekan ya da konu oluyordu. SAS romanlarında bir de İstanbul casusiyesi vardı. Son olarak “JAMES BOND” ve “JACKİE CHAN” filmleri burada çevrildi. Hem “ARMAGEDDON” filminde Ortaköy camii ve Boğaz köprümüz göründü. “BATMAN” filminde POISON IVY bir TÜR HAMAMINI üs yaptı. Sonra daha bir sürü ucibik, minicik şeylerde şey olduk.Yani bunlar ve benzerlerinde bizler anılmışız diyerek mutlu mesut bilmeyenlere anlattık, bilenlerle de karşılıklı övüştük.

İşte bu minik “aaaa, oradaymışız”ların beş-on tık üstüne çıkıldı dostlar ve Türk kahramanlı bir çr yapıldı.

Şimdi öyküye girmek gerekir belki ama, iki başlığı daha şöyle bir elden geçirmek gerekiyor:

1. Comics endüstrisi
2. American politikası ve sanat

***
1. Bildiğimiz üzre comics endüstrisi seri halde üretim yapmaktadır. Bu üretim için de işlenen konuların bir kısmı yeni yaratımken çoğunluğu dünya yazılı ve sözlü edebiyat geleneklerinden elde edilmektedir. Bunun sebebi de seri üretim sırasında hızlı bir tüketimin söz konusu olmasıdır. Comics dünyasını yakından takip edenler bilir, öncelikle Amerika tarihinin kısacık öyküleri ele alınmıştır. Sonra dünya klasikleri, sonra II. Dünya savaşı, İncil, Kızılderililerin masalları, ana kıta avrupadan aktarılan tarih, şu, bu...

Tüketim öyle hızlıdır ki bir anda dünyaya musallat olan comics endüstrisi, kıyıda köşede kalmış bütün kültürlere saldırır oldu.

Bir anda Samson, Gılgamış, Kimeyra aslanı, Aztek, Shiva, Amazon, Thor vs. gibi dünya mitolojisi kahraman ve kişileri comicslerde karşımıza çıkmaya başladı. Zaman içinde de bütün dünyanın aslında Amerikalı oluşunu kanıksanır olduk (ya da hala Amerikalı olamadığımız için biraz hayıflandık).

2. Ve Amerikan politikasıyla, comics’i arasındaki sıkı ilişki... Bu bölümde çok uzun şeyler yazacak değilim. Yazılanlar çizilenler ortada. Amerikan sinema, edebiyat ve ç.r’sinde amerikan politikasının mutlaka iletildiği bilinen bir gerçek.

Bu bir yanlış mıdır? Çr sanat ise içinde politika barındırması doğru olmaz mı? Olur, olmakta. Onaylasak da onaylamasak da comics - politika sanat kaynaşmasını kendi yorumunca gerçekleştirmektedir.

Gelelim DC’nin PLANET DC serisine: Seri 2000 yılında 8 ayrı derginin annual’i olarak yayınlandı (JLA, BATGİRL, SUPERMAN, THE TİTANS, THE FLASH, GREEN LANTERN, JSA, BATMAN)

Seri, “Kahramanlık memlekette ve tüm kürede” başlığıyla reklamize edilerek,”Dünyanın diğer kahramanlarının (süper-hero) başlangıcıyla tanışan” alt başlığıyla okuyucuya sunuldu.

Seri konseptine göre DC’nin kahramanları, Arjantin, Tunus, Yunanistan, İngiltere, Meksika, Türkiye, Japonya da yerel kahramanlarla birlikte kötülere karşı savaşmaktalar.

Öyküler kurgulandığı ülkenin mitolojik alt yapısı üzerine kurulmuş olup yine yerel gelenekler içerisinden üretilmiş herolarca yaşanmıştır.
Japonya da Bushıdo, Yunanistan da Nemesis, Türkiye de Yeniçeri, Tunus’ta Sala, Arjantin ve Meksika da gruplar halinde herolar ortaya mistik yollarla çıkmış, ülkelerinin mistik kötüleriyle amerikan yardımı alarak savaşmışlardır.

Seriye bu şekilde baktığımızda Yeniçeri’nin öyküsü de diğerleri gibi sıradan görünebilir ilk başta. Ancak Yeniçeri öyküsü haricindekiler yüzeysel kurgulanırken, Yeniçeri öyküsü amerikanın Türkiye, balkanlar ve orta-doğu politikasının izlerini taşıyor olması bakımından inanılmaz derece yoğun ve derinliklidir.
Diğer öykülerde kurgu basittir. Kötü bir mistik güç açığa çıkar, kahraman da karşıt bir mistik güçle donanarak american herosuyla onu engeller. Bizi ilgilendiren bir tek nokta vardır o diğer sayılarda.

Yunanistan’da kurgulanan öyküde geçen bir bilgi:

Nemesis adlı kahraman adayı genç kızın babası Yunanlıdır, annesi ise 1918 yılında “büyük soykırım”da katledilmiş bir Ermenidir. Seride Türkiye’ye fazlaca özel bir politik alt yapı kurulurken, Ege’nin karşısına yapılan kurgudan gizli bir mesaj da gönderilmiş gibidir.

Yeniçeri’yi tanımak üzere harekete geçelim ve Kahramanın çıkış öyküsünü sonraya saklayarak (dergide de öyle yapmışlar) hemen özete başlayalım:

Malatya’da adı Anka Kazım olan bir general askeri darbe gerçekleştirip Türkiye de İrtica temelli bir idare kurmak için ayin yapar ve İblis’i yardıma çağırır.

İblis, kendi deyimiyle bir tür şeytan değil “Onurlu bir melektir”.(Daha sonra Yeniçeriden öğreneceğimiz üzre, Allah önünde secde etmemiştir). (sayfa 4-kare 1)

Anka Kazım, Türkiye’nin irtica lideri olmak isterken iblis ona bütün dünyayı önerir.

Ve olaylar başlar. Türkiye’nin her yanından Osmanlı askerlerinin zombileri dirilerek saldırıya geçerler. Gerici bir zihniyetin açtığı yolda geçmişin kötülüğü (modern Türkiyenin unutmak istediği) dirilmiştir. (sayfa 4-kare 5)

Dahası İblis, şişelerde yaşadığı bilinen cinlerin uzak akrabası, ateşten yaratılmış olan Kur-ansal cinleri de Türkiye’ye salmıştır. Bunlar ateşten yaratıklardır ve yıkım getirmişlerdir.

Yeniçeri müdahale eder,ama tek başınadır...!

JLA ay üssü:General Anka Kazım’ın tv’deki konuşması Batman, Green Lantern, Aquaman, Wonder Women tarafından dinlenmektedir.

Kazım: “Vatandaşlar Türkiye yerle bir oldu!Zafer dolu bir çağ başladı. Milletimiz eski güçlü ve haşmetli yerini almak üzere küllerinden doğuyor. Bize katılanların korkması gereken bir şey yok, ama karşı duranlar yok edilecektir.(Karede ateş yaratığı bir cin ortalığı yakmakta). (sayfa 8-kare 2)

Aquaman: “Müdahale edecek miyiz?” (sayfa 8- kare 4)

Batman: “Başka çaremiz yok. Osmanlı imparatorluğu Balkanlardan,Orta-doğuya ve Kuzey Afrika’ya kadar genişti. Yani bu sorun Türkiye’yi aşacak kadar büyük”.
(sayfa 8-kare 5)

JLA,Yeniçeriyle tanışır. Birlikte savaşırlar. Derken yeni bir haber. Gerici, irticacı, şeriatçı generalin çağırdığı İblisin cinleri, Atatürk barajını yıkmak için harekete geçmişlerdir. Ve Atatürk barajı güneydoğuyu yok edebilecek bir gücün önünü kesmektedir. O yıkılmamalıdır. Kahramanlar yola çıkarlar. (sayfa 19-kare 1-5)

Baraj kurtarılır.

Bu arada, Batman ve Green Lantern, İsrail-Türkiye yakınlaşması nedeniyle ayaklanmış olan aşırı islamcı ordu mensuplarıyla savaşır, karargahlarına girerler. (sayfa 17-kare 5)

Batman bir askeri sorgular. Asker devamlı olarak “Batman, Batman,Batman” der. Olay çözülmüştür. General Kazım Batman’dadır. (sayfa 21-kare 4)

Batman (şehir olanı), alevler içindedir ve general bu yıkımı bir camiiden yönetmektedir.


Yeniçeri: “Nasıl olur da günahı camiiden yönetirsin? Sen müslümanlık inancı ve memleketin için bir utançsın Anka Kazım!” (sayfa 24-kare 2/3)

Diyen Yeniçeri buna şaşkınlığını dile getirir.

Ve sürpriz, İblis, inanç adı altında sapkınlaşmış generalin bedenini ele geçirmiştir. Ve heroları saf dışı ederek Yeniçeriye bir teklifte bulunur. Buna göre Yeniçeri bedenini İblis’e sunacaktır,masumların ölümü duracaktır.


Yeniçeri anlaşmayı kabul eder. Ancak son anda vatan ve din aşkıyla İblis’i bedenine alan Yeniçeri intihar edecekken Batmanın yönlendirmesiyle en doğru hareketi yapar ve camiide Allah’ın huzurunda secde eder. (sayfa 35-kare 4)

İblis, şeriatçi birinin çağrısıyla geldiği dünyada Allah’ın huzurunda secde edildiği için hayal kırıklığı içinde kopar gider. Ordusuyla birlikte...
Kahramanlar mutludur. Aquaman, Yeniçeri’ye JLA üyesi olmayı teklif eder, ama o önce ülkem diyerek ret eder ve şunu der: “Teşekkür ederim ama önce vatanım. Gün gelecek Türkiye doğu ile batı arasında köprü vazifesi görecek. Bunu (ideali) korumakla zaten ben JLA’NIN HERGÜN YAPTIĞINI YAPIYORUM. Daha iyi bir gelecek için çalışıyorum”.
(sayfa 37-kare 5)

Öykü böyle. Bilmem size tanıdık gelen şeyler var mı? Doğu batı arası köprü,irticacı subaylar, Atatürk’ü yıkmak isteyen aşırı islamcı askerler, camiiden yönetilen yıkım ve felaket, inanç adı altında kötülük, inanç karşıtı gibi görülen ama camiide Allah önünde secde eden laik insanlar, Balkan ve Orta-doğuya yayılabilecek savaş, gericilik, için için kaynayan güney – doğu...

Açıkçası öyküyü parçalara ayırdığımızda karşımıza Amerikanın Türkiye politikasına dair güçlü veriler çıkıyor. Ya da iyi yumuşak bir deyişle bizim yaşadıklarımızı yansıtıyor. Ancak kesin olan Türkiye’nin AB’ye girme sürecinde Amerika’nın desteği, şeriatçı kesime karşı mücadelesine yardımları, PKK vs... tepkisi, Apo’nun yakalanması, Irak ve Kıbrıs konularında bariz bir şekilde yanımızda oluş mesajları bu öyküde karşımıza çıkıyor.

Dahası Bosna üzerinden bütün Balkanlar ve Kuzey Irakta Türk nüfusu gerçeğiyle dinsel bağların olası bir Türkiye karmaşasında dünyayı nasıl etkileyeceği öngörüsü öyküye yine aynı oranda yansımış durumda.

Bu nedenle ben bu öyküyü basit bir kurmaca olarak ele alamıyorum. Hele ki serinin diğer öyküleriyle kıyaslanınca bu hiç olmuyor. Kaldı ki takip edenler MARVEL’ın yayınladığı “ELECTRA” dergisinde, orta-doğuya dair birtakım mesajların verildiğini ve hatta o dönem Başbakan olan Bülent Ecevit’in birebir çizilerek ağzından yazılar yazıldığını hatırlarlar.

Bununla beraber aynı günlerde JLA’nın 2000 yılı temmuzunda başlayan, 43 – 46 sayıları arasında yine çok yakın bir öykü ele alınmıştır.

Ortadoğulu terörist Ra’s al Ghul (Batman’nın ezeli düşmanı)barış görüşmelerinin sürdüğü bir dönemde eyleme geçer. Öykü adı BABİL KULESİ.
( Öykü İncilden: Hani Babilliler tanrı katına ulaşmak için kule inşa ederler. Hani Tanrı kızar ve kuleyi yıkar. Dahası dünyada tek lisan varken insanların dillerini de karıştırır... İletişim sorunu yaratır ya... Öykü ona öykünmüş.(Babil Iraktadır duyurulur).)

Ra’s al Ghul, dünya lisanlarını yok eder. Kendisini engellemesin diye heroları da bir bir bertaraf eder. Sonra da hazır barış görüşmeleri durmuşken Rhapastan (hayali ülke) sınırından Türkiye’ye kimyasal bomba atmaya kalkışır. Arapsı esmerlikteki insanların yaşadığı bu ülkeyle Türkiye’nin gireceği bir savaş dünyayı içine çekecektir. Neyse ki kahramanlar toparlanır, içeriden ihanete uğramalarına rağmen Türkiye-Rhapastan savaşını durdurarak dünyayı orta-doğudan başlayacak savaştan kurtarırlar.

Şimdi derin bir nefes alarak okuduklarınızı sindirin derim ben...!

İki Türkiye öyküsü, ikisi de yaklaşık aynı mesajları veriyor ve ikisi de DC’nin en çok satan dergisi JLA da yayınlanıyor, aynı yılda. Bu kadarı tesadüf olamaz, sanırım...


Bu öykünün politik alt yapısı hakkında sizleri ikna etmek adına daha fazla şey yazmaya niyetim yok. Zaten bu tezime dair elimde somut kanıt da mevcut değil. Ancak göstergeler bize şu ya da bu şekilde (her sanat eserinde olduğu gibi) bir takım veriler sunuyor. Yorumun doğru olup olmadığı okuyanların sayısının artması ve düşüncelerini paylaşmalarıyla doğru orantılı.

Biraz düşününce ortaya şu olasılık da çıkıyor:

DC demiş ki haydi üç-beş ülkeden hero yaratalım. Sen, sen, sen araştırın-yazın. Bu derginin yazarı BRIAN K. VAUGHAN, araştırmış ve belki basından, belki internetten, belki de yetkili ağızlardan derlediklerini toparlamış, biraz da kendi düşüncelerini serpiştirmiş ve senaryoyu yazıvermiş. Olamaz mı? Hem de hiç politik bir gönderme yapmak istememiş? Yani olur olur ya....

İçeriğinde ne bulunursa bulunsun, hayal ettiğimiz olay gerçekleşti. Nihayet bizim, amerikan comics evreninde, ay-yıldızlı bayrağımızı taşıyan heromuz var artık. Hatta bu hero JLA’e davet bile edildi. Hem de bizi görmek istedikleri kriterler ölçüsünde bir temsilci söz konusu. Laik, çağdaş, idealist, modern, inançlı, vatansever ve başarılı...

Gelelim Yeniçeri heromuzun güçlerini kazanma öyküsüne:

1566 yılında DC’nin belalı demon’u Etrigan, İzmit’e yaratık ordusuyla saldırır. Kanuni Sultan Süleyman şanlı ordusuyla karşı koysa da başarısız olur. Bu sırada Merlin ortaya çıkar ve Arthurvari bir Excalibursal buluşla, Kanuninin kılıcını taşa saplar, bir büyü kitabını da yanına bırakır. Etrigan avucunu yalr ve gelecekte dönmek üzere gider.

Yıl 1999 İzmit depremi. Doktor Selma Tolon, depremzedelere yardım ederken yeraltına düşer. Kılıcı ve kitabı bulur, çarşaflı şalvar karışımı, kırmızı üstüne ay-yıldızlı kostümlü Yeniçeri’ye dönüşür, ilk icraat olarak da Türkiye Başbakanını teröristlerin suikastından kurtararak vatanseverliğini açıklar.

Aslında dergiyi okuma imkanı bulanlar benimle hem fikir olacaklardır. Çıkış öyküsü fazla basit ve fazla zorlama kurmaca; ancak yer yer türkçe konuşmaların geçmesi, isimlerin türkçe olması inanılmaz bir zevk veriyor. Bir de hayal ettiğimiz gibi kahramanlık merkezi olarak İstanbul yerine İzmit merkez alınmış. Dahası şanlı ülkemi temsil eden bir kadın olmuş (Ben çok hoşlandım ama acemi çizerler nedense hep erkek bir bayrak kostümlü çizdikleri için hayal kırıklığına uğramış olabilirler).
Kısacası artık Amerika’da varız arkadaşlar. Ora okuyucusu Türkiye’yi duydu. Hem de bayrağıyla, kişiliğiyle ve en önemlisi politik kimliğiyle.

Merak edip okumak isteyenlere ek bilgi:
Janissery
PLANET DC ANNUAL 2000
JLA AUGUST 2000 ANNUAL 4
Yeniçeri – Arkabahçe Yayıncılık


Ümit Kireççi

3 yorum:

JAMES WHITE dedi ki...

Öffffff. Amerikalı'nın aklı anca bu kadar çalışıyor işte. Çizdikleri, bize yakıştırdıkları karektere bak! Kırmızı çarşaf giymiş ay yıldız bayrak desenli ve peçeli Türk kahraman. Aman ne yaratıcısınız. Hayran kaldım. Biri Amerikalılar'a ne kadar aptal olduklarını söylemeli.

Cihan dedi ki...

Yeniçeri ile ilgili bu tür yorumlara daima katılmadığımı belirttim, ne kadar iyi yazılmış olsa da yine katılmıyorum. Şu an herhangi birimiz, çok iyi bilmediğimiz bir ülkeyle ilgili bir şeyler yazıp çizecek olsak o ülkeyle ilgili TV`den gazetelerden gördüklerimizle ilgili oluşturduğumuz imgelerin üzerine bir yapı kurarız. O yıllarda dışa bu şekilde görünüyorduk, sıradan bir çizgi roman yazarı da bu şekilde yazmış geçmiş.

JAMES WHITE dedi ki...

Tüm dünyada saygı gören bir sektörün yaratıcısı Amerikalı yazarların daha profesyonel ve araştırmacı yaklaşmasını tercih ederdim. Bu zihniyetleri askeri siyasi ticari her dalda aynı ve dünyanın yanmasına sebep oluyorlar.

Linkler

Related Posts with Thumbnails