19 Ocak 2008 Cumartesi

Betül Ulukut: 12 sene Örümcek Adam Çevirmek!



Birkaç bin okuyucu uzun yıllar Örümcek Adam’ı B yayınlarından zevkle ve merakla okudu. Bir çoğu kahraman Peter Parker’ı örnek alarak hayatına yön verdi. Her sayısı yurt dışında olduğu gibi ülkemizde de yalanıp yutularak okundu ve her sayısı sabırsızlıkla beklendi. Bir çok okuyucu Peter’ın sevgilisi ve sonradan eşi olan M. J.’e aşık oldu ve belki de onun gibi bir hatun aradı.

Peki kim çevirdi Örümcek Adam’ı dilimize tam 12 sene boyunca?

İşte o kişi, Betül Ulukut, aşağıda çizgi roman okurlarına çeviri yaptığı günleri, yaşadıklarını ve Örümcek Adam’a duyduğu hisleri internet üzerinden anlattı:


Ü – Bugün sohbette konuğumuz çevirmen Betül Ulukut. Betül hanım, okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız kısaca?

B. U. - Ben İzmir Amerikan Kız Kolejini (şimdi Amerikan Lisesi diyorlar) bitirdikten sonra, hemen lisanımı kullanacağım bir işe başladım, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığında (Aliağa - İzmir). Patronum bana Readers Digest'in ilavesi olan güzel bir derleme kitabi armağan etmişti. Ben boş zamanlarımda hobi olarak o kitaptaki belgesel kıvamındaki yazıları tercüme ederdim.

Ü – Çizgi roman çevirilerine geçmeden önce biraz daha kendinizden bahsetseniz.

B. U. - Türkiye Petrollerinde çalışırken, Lise’den bir arkadaşımın önerisiyle Gazetecilik Yüksek Okuluna gitmeye başladık. 3 senelik Gazetecilik Yüksek Okulunu bitirdim. “Bir köpek bir adamı ısırırsa, bu bir haber değildir” ama “ Bir adam bir köpeği ısırırsa bu haberdir”i ilk orada öğrendim. Daha sonra Peter Parker’in (Örümcek Adam) part time gazetecilik hayatında bu özdeyişe tekrar rastladım.

Ü – Hızla sohbeti çizgi romana getirdiniz. Tamam olur, engel olmayayım ben.

B. U. - Evlenip İstanbul’a yerleştikten sonra da iş ararken yine İngilizcemi kullanabileceğim bir iş aramaya başladım. Bu arada kardeşim Aytül de yazarlık hayatındaki ince uzun yola çıkmıştı. Hayat Dergisi için, Doğan Kardeş için bazı makaleler tercüme ediyordu. Zaman zaman elinde fazla iş olunca da bana getiriyordu. 4-5 yıl Tay yayınları için Mandrake, Kızılmaske tercümesi yaptıktan sonra, işlerinin yoğunluğu nedeniyle çizgi roman tercüme işinin bir kısmını bana pas etti. Ve benim çizgi roman serüvenim başlamış oldu.

Ü – Sizin serüveniniz bizim serüvenimiz Betül hanım. Siz yazıları çevirdikçe bizler sayfaları çevirdik. Komik espriydi değil mi? Çok ciddi gidiyor biraz gevşeyelim dedim… Demesem mi acaba?

B. U. - …

Ü – ÇEVİRMENLİK! Çizgi roman çevrisi!!!... Herhangi bir metnin tercüme edilmesiyle çizgi roman tercümesi arasında ne gibi farklar var dersiniz?

B. U. - İlk başlarda epey zorlandığımı söyleyebilirim. Çünkü yazılanları aynen tercüme etmek gibi bir kaygım vardı. Gerçi Mandrake çizgi romanlar içinde tercümesi en kolay olanıydı. Konuşmalar azdı. “Hey”, “Yoo!” ile sayfa bitiyordu.. Ama dediğim gibi, bire bir tercüme etmek çok zor, hatta imkansızdı. Sonra sonra aslında makbul olanın bire bir degil, kendi dilimize ve kültürümüze uygun şekilde tercüme etmek olduğunu öğrendim. Örneğin Amerikalılar sevgi ifadesi olarak “pumpkin” kelimesini kullanırlar. Yani “balkabağı”. Ama bunu aynen uygularsak “benim canım balkabağım” demek gerekir ki bu Türk halkı için hiçbir anlam ifade etmez. “Benim canım, balım veya canım şekerim” daha çok şey ifade eder. Ama ne yazık ki birçok kelime ve deyiş aynen tercüme edile edile, dilimize yerleşti. “Kendine iyi bak” – (take care) gibi. Halbuki Türk kültüründe böyle bir şey yok. Belki de “ Hoşça kal” demek daha doğru olur. Aslını düşünmek gerekirse aynı ifadeyi de içinde barındırıyor. Hoş kal, iyi kal…

Ben bir dönem de DVD ve VCD’ler için film tercümesi yaptım. 1980’li yıllarda. Hani şu TV’deki filmlerin yetmeyip te DVD veya VCD’lerin seyredildiği dönemlerde. Eşim Warner Bros’un Türkiye Temsilciliğinde Muhasebe Müdürlüğü yapıyordu. Benim tercüme yaptığımı duyunca bana da teklif yaptılar, part time olarak film tercümesi için. Ben de kabul ettim hemen. Sanıyorum 1987-1989 yılları arasında 2-2.5 sene falan Warner Bros’un filmlerini tercüme ettim. Yine getirmeler götürmeler eşime aitti. Yalnız bir kere film tercümesinin incelikleri hakkında ufak tefek bilgiler vermek üzere çağırdılar beni: işte tercümeyi mümkün olduğu kadar ağız hareketlerine uyduracaksın falan. Eğer tercümesi söylenenden uzun sürüyorsa, olmuyordu. Senkronizasyon uymuyordu. Onun için en uygun cümleyi bulmak zorundaydınız.

Doğrusu çok keyifliydi. Herkesten önce filmi sen seyretmiş oluyordun. En keyifle yaptığım tercümelerden biri de “Risky Business” idi. Tabii Tom Cruise’nin payını da unutmamak gerek. Film tercüme ederken önce senaryoyu okuyordum. Kafama takılan yerleri not ediyordum: anlamsız bir söz, konuya uymamış gibi görünen bir cümle. Sonra filmi seyrediyordum. O zaman çoğu kez her şey yerli yerine oturuyordu. Tabi bazen konuşmalar anlaşılmıyordu. Ya dialekt nedeniyle, ya ağzında yuttuğu için falan. O zaman da senaryo metni imdada yetişiyordu.

Çizgi roman mı daha kolaydı, film mi dersek galiba çizgi roman diyeceğim. Çünkü çizgiler durağandı. İstediğin kadar uzun süre inceleyebilir, sözlük, ansiklopedi açabilirdin ama film öyle mi ? Geçip gidiyordu. Çok fazla duraklatmak ta pek sağlıklı olmuyordu. Ama filmlerin heyecanı da bir başka oluyordu. Tercümesi en kolay filmlerden biri de Mad Max II idi. Adamlar nerdeyse hiç konuşmuyorlardı. Nükleer facia sonrası dünyanın halini gösteren bir filmdi. İnşallah ismini yanlış hatırlamıyorumdur. Bir de İçimde Biri Var’ı hatırlıyorum. O da çok ilginç bir filmdi.

Ü – Günlük dili elbette amerikan çizgi romanı oldukça başarılı bir şekilde kullanmakta. Gerçi bizde de mizahi çizgi romanlar aynı başarıya ulaştılar. Dileriz yabancı dillere çevrilirler de bizim dilimiz onların dilini etkiler. Dedikten sonra merak ettim, çevirileriniz Mandrake’yle mi sınırlı kaldı acaba?

B. U. - Mandrake'den sonra Superman'i tercume ettim bir kaç sene. Daha sonra da Örümcek Adam'a başladım ve tam 12 sene Örümcek adamın nerdeyse annesi oldum.

12 sene, dile kolay… Yat kalk Örümcek Adam ve Peter Parker’ın sorunları. Doğal bir şey olsa gerek annelik duygusu.

Ü – Aramızda kalsın ama benim de annem oldunuz desem yalan olmaz. 80’li yılların başından itibaren deliler gibi Örümcek adam okumuş biri olarak… Hatta eminim birileri olarak bir çok okuyucu benim gibi hissetmiştir. Peki anne… pardon, Betül Hanım, o günlere dönelim. Başka neler yaptınız. Herhalde sadece çizgi roman çevirmenliğinden kazanmadınız hayatınızı.

B. U. – Hatırlattığınız iyi oldu, ilk oğlum doğduktan sonra 4 yıl çalıştığım Yorkshire Chemicals Temsilcilik Firmasından ayrılmıştım. Evde yapabileceğim bir şeyler arıyordum. Aytül'ün arada sırada getirdiği, Doğan Kardeş için tercüme ettiğim, yeni keşif ve icatlarla ilgili, öğretici hikayelerle ilgili yazılar pek fazla vaktimi almıyordu. Ve bugünün ünlü masal yazarı Aytül Akal bana dedi ki (kendisi hatırlamıyor) : "Çocuk masalları konusunda büyük bir boşluk var. Masal yazsana". O zamanlar kollu daktilolar var. Her daim masamın üzerinde duran. Hemen oturdum başına. "Bir varmış bir yokmuş diye başladım ve durdum. Gerisi gelmedi bir türlü. Öyle düşündüm böyle kurcaladım beynimin kıvrımlarını ama yok, hiç bir şey gelmedi aklıma. Anladım ki bu bana göre bir iş değil. Kim bilirdi ki, bir kaç yıl sonra, kendi oğlu dünyaya gelince, kitapçılardaki masal kitapları oğlunun hayal dünyasını tatmin etmeyecek ve Aytül önce oğlu sonra bütün çocuklar için kitap yazmaya başlayacak.

Ü – Doğrusu Aytül Akal gibi bir yetenek ve enerjinin ablası olmak gurur verici olmalı. Kendisiyle tanışıyor olmak bile insana gurur verirken akrabası olmayı hayal bile edemiyorum. Kaldı ki enerjisiyle bir çok kişiyi harekete geçirebilen biri olarak Aytül hanımın sizi yönlendirmemiş olması zaten mümkün olmazdı kanımca.

B. U. – Aynen söylediğiniz gibidir Aytül haklısınız.

Ü – Peki çevirmenliğe dönelim. Nasıl bir yol izliyordunuz çalışırken? Bir çok genç çizgi roman aşığı arkadaşımız bazı ayrıntıları merak edebilirler. Bize bir zamanların tekniği hakkında neler aktarmak istersiniz?

B. U. - Ben ilk başlarda tercüme ederken önce müsvedde hazırlar, sonra onu temize çeker, ondan sonra da daktilo ederdim. Bir yanlışlık olduğunda, araya cümle sıkıştırmak gerektiğinde çok zorluk çekerdik. Onun için daktiloya çekmeden önce son halini hazır etmemiz gerekirdi. Sonraları, alıştıkça, doğrudan daktiloya yazmaya başladım. Ancak zor cümlelerde durup müsvedde hazırlar, sonra daktiloya çekerdim. Şimdilerde öyle mi ya… Araya kelime sok, paragraf sok, yazım denetimi yaptır… O zamanlar bir kelimenin doğru yazılışını bulmak için bazen dilbilgisi kitapları karıştırdığım bile olurdu. Öyle ya, bunu okuyan çocuklar yanlış öğrenmesin!

Ü – Biziz, bizden bahsediyorsunuz, o zamanların çocukları. Hepimiz harika şeyler öğrendik çevirilerinizi okurken, yanlış şeyler değil emin olun.

B. U. – Teşekkür ederim ama bazen öyle bir kelime, öyle bir cümle gelirdi ki önüme…ne sözlükler, ne dil bilenler içinden çıkmaya yetmezdi. Newyork’un zenci mahallelerinde konuşulan argo dili az çok çözmeye başlamıştım ama bazen içinden çıkamadığım yerler oluyordu. O zaman çizgiler, mimikler, karakterin iyi ya da kötü adam oluşu, amacı, daha önceki ve sonraki sözleri o balonu çözmeme yardımcı oluyordu. Yani bazen uyduruyordum açıkçası.

Ü – O zamanki akılla çözememişiz tabii “uydurmaları” ama olsun, iyi uydurmuşsunuz, uymuş ki göze batmamış…

B. U. - Bazen çok ağır küfürleri tırpanlardım, bunları çocuklar okuyacak, kötü sözler öğrenmesinler diye. Yani bir anne baba o kitabı eline aldığında, çocuğuna zararlı bir şey görmemeliydi. Yoktu da işin gerçeği. Yani “çizgi romanlar çocuklara kötü şeyler öğretir” savı yanlıştı aslında.

Ü – İnanın biz çizgi roman okurları da aynı düşünceyi paylaşıyor ve anlatmaya çalışıyoruz ama çok da başarılı olduğumuz söylenemez. Halbuki okuyucular çok şey öğreniyor çizgi romandan.

B. U. – Haklısınız, mesela ben Örümcek Adam’ı tercüme ederken çok şey öğrendim dersem yalan olmaz. Örümcek adam diğer karakterlerden çok daha farklıydı. Mandrake sadece sihirbazdı, Süpermen dünyayı kurtaran adam, Kızıl Maske ile çok az beraberliğim oldu herhalde onu pek hatırlamıyorum. Ama Örümcek adam öğrenciydi; fizikle kimyayla ilgisi vardı, gazeteciydi veya daha doğru bir deyimle part time foto muhabiriydi; habercilikle, fotoğrafçılıkla, dünyayla ilgisi vardı, iyi bir yeğen, iyi bir eşti; akrabalık ilişkileri vardı. Zaman zaman felsefe bulabilirdiniz Örümcek adamda, zaman zaman hayat öğretisi, zaman zaman astroloji, fizik, kimya, biyoloji v.s. v.s. Ne mi öğrendin derseniz….

Ü – Aslında civcivcilikten piliçliğe geçiş dönemindeki bir gencin hikayesi Örümcek Adam. Belki de onu bizlerin çok sevmesi de onunla özdeşlik kurmamızdı. İnandırıcı ve gerçekti. Bizler gibi. Bizler de koca dünyada küçücüktük ve bir ton sorunla boğuşuyorduk. Hatta hiç unutmam…

B. U. - Ne mi öğrendin derseniz…

Ü – Ben de benimle röportaj yapıyor olsaydım arada iğneleyici tonlama yapardım yani ne deseniz haklısınız….

B. U. - Ne mi öğrendin derseniz… Klonlamadan başlayabilirim. Yeşil Cin eski sevgilisini yüksek bir binanın tepesinden aşağı attıktan sonra Peter Parker uzun süre sevgilisini kurtaramamış olmanın vicdan azabını yaşar. Sonra bir gün bir şekilde hücrelerinden birinin klonlanması ile sevgilisi yeniden ortaya çıkar. Klonlama kelimesinin karşılığını bütün sözlüklerde aramış ama tam karşılığını bulamamıştım. Anlatım vardı sadece. Ama balonların ebadı malum, en kısa kelime ile anlatmak zorundasın derdini. Şimdi klonlamanın ne olduğunu herkes öğrendi Dolly sayesinde ama o zamanlar ben ilk kez duymuştum. Şimdi kopyalama diye de tek kelime ile ifade edilebiliyor ama açıkçası ben o zaman ne kullandığımı tam hatırlamıyorum. Sanıyorum klonlama demiştim. İnsanlar okuya okuya öğrenir nasılsa diye.

Ü – Klonlamaydı. Gwen Stacy bahsettiğiniz sevgili. Sarışın güzel şey, şöyle uzun dalgalı…

B.U – Hah ağzınıza sağlık. Unutmuştum o sarışın güzelin adını. Hatırlatmış oldunuz!

Ü – Bence siz devam edin öğrendiklerinizi aktarmaya Betül hanım, ben dinliyorum….

B. U. - Sonra başka bir ilk… Internet daha yaygın olarak ülkemize girmemiş. Sadece bilgisayarı biliyoruz. Ama internet korsanları, ki bunlar çizgi romanda da çocuk yaştaydı, hesaplara giriyor, banka soyuyordu. Örümcek adam da her zamanki gibi olayı çözmeye çalışıyordu. Yani ATM hırsızlığını, internet korsanlığını ben ilk Örümcek Adam’da duydum. Keşke hala duymamış, görmemiş olabilseydik (sadece korsanlık konusunda)…

Ü – Tabii bir de… Yok bir şey…. Siz devam edin ben sessiiiiiiiiiiiizce dinliyorum…

B. U. - Bir de şu meşhur bluma hastalığı. Örümcek adamın mankenlere özenen bir akrabası genç kız yediklerini hep çıkarıyor sonra da yiyememe hastalığına tutuluyordu. Örümcek adam ona iradesi ile bu hastalığı yenebileceğini telkin etmişti. O hastalık daha 1980 yıllarında meşhur olmamıştı, hatta duyulmamıştı bile. Tabi o hastalığı tercüme ederken de zorlanmıştım. Şimdi olsa manken hastalığı de çık.

Ü – Mary Jean’in kuzeni o küçük kız. M. J. Manken olduğu için ona özeniyordu ve öylece hastalanıyordu. Didaktik bir figür ve kızcağızdı o. Kahramanla veya güzel eşiyle özdeşleşen gençlere ders veriliyordu kaş göz arasında. Hatırlıyorum da bu konuda bir makale yazmıştım zamanında. Gerçi biz daha çok “büyük güç büyük sorumluluk ister” sözlerini dikkate alırdık Örümcek Adam’ın ya o başka.

B. U. – Bir de “Hiçbir şeyi başkasından bekleme. Her şeyi kendin yapabilirsin. Her şey sana bağlı” demişti Örümcek Adam sanıyorum bu kız için ama onun daha sonraki söylemlerinden de anlaşılacağı üzere bu onun hayat felsefesiydi. Daha sonra benim de felsefem olmuştur.

Ü – Peki başka nelerde zorlandınız? Ya da zorlandınız mı? Yan karakterler, diğer kahramanlar….

B. U. - Örümcek Adamı yıllarca tercüme edince Peter Parker’in seceresini öğrenmiş oluyorsunuz.

Ü – İnanmayacaksınız ama okuyunca da öğreniyorsunuz o dediğinizi…

B. U. – Tercüme etmeden önce okuyordum tabii.

Ü – Değil mi ya…! Laf ettim gene.

B. U. - Peter Parker’in anne babası ölünce onu May Halası ve Ben Eniştesi yanına alır. Halası, çünkü babasının kız kardeşi. Ama ilk kez karşılaşıyorsanız Aunt May ile, onu rahatlıkla May Teyze diye tercüme edebilirsiniz, çünkü Aunt aynı zamanda Teyze anlamına gelir. Uncle Ben’in Ben Amca olarak ta tercüme edilebileceği gibi. Birkaç kez karşılaştım May Teyze kavramıyla ve saçımı başımı yoldum.

“Peter Parker beni hiç yanıltmadı, hep doğru olanı, kendinden beklenileni yaptı. Hep başkalarına iyilikte bulundu, şehri kurtardı, ülkeyi kurtardı hatta dünyayı kurtardı. Hiçbir kötü alışkanlığı yoktu.”

Ü – Peki başka neler söylemek istersiniz Örümcek Adam Peter Parker’la ilgili?

B. U. - Peter Parker beni hiç yanıltmadı, hep doğru olanı, kendinden beklenileni yaptı. Hep başkalarına iyilikte bulundu, şehri kurtardı, ülkeyi kurtardı hatta dünyayı kurtardı. Hiçbir kötü alışkanlığı yoktu. Kötü kahraman haline dönüşen aslında iyi insanlara hep yardımcı olmaya çalıştı. Hulk için de, şimdi adını hatırlayamadığım, sakat kolunu tedavi etmeye çalışırken kertenkele haline dönüşen doktor için de hep engelleyici oldu yok edici değil, çünkü sonuçta eğer onu öldürürse bir yerde arkadaşını da öldürmüş olacaktı. Örümcek adam aynı zamanda sevgi doluydu. Kendisini büyüten Halasına ve Eniştesine hep saygılıydı, onları çok severdi, değer verirdi. Sonra sevgili eşi Mary Jane’e karşı da her zaman dürüst ve sevgi dolu olmuştur. Onun bir tek hatası olmuştur, Ben Eniştesinin ölümüne neden olan; onu da ömrü boyu unutmamıştır zaten, cinayettir. Bu olayla sorumluluk bilincinin önemini o zaman tam olarak kavramış ve bir daha hiç sorumsuzluk etmemiştir. Evet, hırsızlık yapan soyguncuyu durdursaydı, Ben Eniştesi yaşıyor olacaktı. (Ben Enişte bana bir tuhaf geliyor yoksa ben de mi Ben Amca demiştim ilk başta ve sonra da değiştirememiştim ?)

Ü – Ben, amcayı da enişteyi de hatırlıyorum galiba. Peki çok sıkı bir soru geliyor şimdi hazır olun. 12 yıl Örümcek Adam tercümanlığı yaptınız ve neredeyse onun annesi gibi oldunuz! Peter’dan bahsederken sevgiyle, evladınızdan bahsediyor gibisiniz. Peki çocuklarınız bu sevgiyi paylaşmayı nasıl karşıladılar? Kıskandılar mı Peter’ı?

B. U. - Çocuklar kıskandı mı? Doğrusu bu soru nereden aklınıza geldi bilmiyorum. Sormasaydınız asla bahsetmeyecektim yıllardır içimi kemiren kurttan. Çocuklar çok küçüktü. Ben masamda daktilo başında çalışırken onlar etrafımda dolanır durur benden ilgi beklerlerdi. Zaman zaman acaba onları ihmal mi ettim diye çok düşündüm. Yetiştirilmesi gereken çizgi romanlar çocuklardan daha mı önemliydi! Ve sizin sorunuz üzerine dün bunu direkt olarak kendilerine sordum. Bugün 25 yaşında olan küçük oğlum “Evde hep okunacak çizgi roman olması güzel bir avantajdı” dedi. 29 yaşında olan büyük oğlum ise “Ben hep gurur duyardım, Örümcek Adamı tercüme eden bir annem var diye” deyince bu soruyu sorduğunuz için size teşekkür etme ihtiyacını duydum.

Ü – Açıkçası ben de 12 sene boyunca zevkle okuduğum çizgi romanlara harcadığınız emek adına size teşekkür etmek isterim yeri gelmişken belirteyim. Aklıma geldi, eşinizin konumu neydi peki bu çeviri sürecinde? Kolay değil 12 sene boyunca “yavrucak bu sayıda ne yaptı acaba” diyerek yeni sayıları beklediniz ve belki de üstünü örtmek istediniz, ya da ne bileyim belki de kendinizi tutamayıp “Peter yavrum arkanda Gulyabani (Hobgoblin) var” falan demek istemiş olabilirsiniz. Sürekli endişe hali Örümcek Adam okuyanlara bulaşıyor bildiğim kadarıyla.

B. U. - Eşim hep destek olmuştur bana. Çocuklar küçüktü: tercümeleri benim alıp, sonra teslim etmem zordu. Samet Bey sağ olsun eşime gönderirdi orijinal çizgi romanları, ben de tercüme ettikten sonra yine eşime verirdim ve Samet bey ondan aldırırdı.

Ü – Peki çeviri piyasası nasıl işlerdi o zamanlar?

B. U. - Şimdilerde nasıl bilmiyorum ama bizim zamanımızda çizgi roman tercümesi sayfa hesabı olarak yapılırdı. O sayfada tek bir “Günaydın” kelimesi de olsa, bir balonda beş cümle olmak üzere nerdeyse bir A4sayfa yazıya da denk gelse bir sayfa (orijinal çizgi roman sayfası) ücreti alınırdı. Ücretler çok düşüktü ama bir hobi gibi kabul edilirse zevkle yapılırdı. Şimdi metin tercümeleri karakter sayısına göre yapılıyor ama çizgi romanlarda nasıl bilmiyorum.

Ü – Peki hikayeleri tam olarak takip edebiliyor muydunuz? Comicsler genelde birkaç dergiye yayılırlar. Hani bazı kelimeleri uydurmuş olabilirsiniz ama hikayelerin eksik kısımlarını oturup çizmediniz herhalde?

B. U. – Yok çizmedim. Örümcek Adam’ı tercüme ederken zaman zaman Fantastik Dörtlü, X-Men gibi ayni yayınevinin (Marvel) değişik serilerini de gönderirdi Samet Koçyiğit (yayınevi sahibi).

Ü – Peki başka neler aktarmak istersiniz…

B. U. -Bazen hikâyeler çakışır, bir dizide Örümcek Adam’ın öğrencilik günleri anlatılırken, diğerinde Mary Jane ile evliliği konu edilirdi. Konular şimdiki dizilerdeki gibi hem devam içerir, hem de her kitap kendi içinde bir bütündür. Ama bazen konuyu en heyecanlı yerinde kesip devamı bir dahaki aya diye okuyucuyu heyecan içinde bıraktığı da olurdu. O zamanlar çizgi romanlar bizde renksiz olarak saman kâğıda basılırdı. Boyutları da orijinalinden daha küçüktü. (Şimdi sanırım aynı boyutta ve renkli). Benim görevim sadece tercüme etmekti, devamlılığı sağlamak, bir romana kaç dizi sığdırılacak; bunlar yayınevinin göreviydi.

Ü – Bu aralar çizgi roman uyarlamaları pek bir revaçta. Hatta her iki günde bir tv’de yayınlanır oldular. Mesela manevi annesi olarak Peter’ın cismani yorumunu nasıl buldunuz filmde? Oğlan hayal ettiğiniz gibi miydi?

B. U. - Örümcek Adam filminde Peter Parker ve Mary Jane hayalimde kaldığı gibi değildi. Fiziki benzerlik tam kurulamamış gibi geldi bana. Ama gazete müdürü aynen… bu kadar olur benzetmek..

Örümcek Adam’a ara ara konuk olan kahramanlar da vardı hatırlarsanız. Dün gece de onlardan birinin, Daredevil’in filmi vardı: Avukat Murdock.. Senaryo icabı Kingpin’i de anmış olduk böylece… Kingpin zenci olmuştu filmde ama olsun…

Ü – Peki 12 sene süren birlikteliğiniz nasıl sona erdi? Nasıl ayrıldınız evladınız Peter’dan. M. J.’le evlenip kendi evine mi çıktı çocuk… Öyle mi bitti sıkı fıkılığınız? Oğlan geline gitti sevgi bitti… Ne oldu yani?

B. U. - Ben Örümcek Adamı hep severek tercüme etmişimdir. Bir gün gelip bu iş biterse ne yaparım diye düşünmüştüm hep. Ya bir gün “artık hizmetinize ihtiyacımız kalmadı” derlerse. Buna dayanamam diye düşünüyordum. Ama 12 yıl önce ben kendim veda etmek zorunda kaldım Örümcek Adam’a. Çünkü devamlı bir işe girmiştim. Her ikisini birden yürütmeme olanak yoktu. Samet Bey yeni birini bulana kadar birbirimizi idare ettik bir süre daha. Sonra tamamen bıraktım.

Ü – Betül hanım, belki hiçbir kapakta emek harcayan kişi olarak adınız yazılmadı, belki hiç kimse çevirileri başarıyla yapan kişi olarak sizinle görüşmedi bugüne kadar ama emin olun “hizmetiniz hala devam ediyor”. Bugün hala o sayıları toplayan yüzlerce genç ve okuyan binlerce kişi için “hizmetinizin bitmesi mümkün değil”. Peki son bir şeyler söyleyecek olsanız, neler söylerdiniz? Röportajımızı nasıl noktalamak isterdiniz?

B. U. - Aradan o kadar uzun zaman geçti ki, Ümit bey. Bırakalı 12 yıl oldu. Bir 12 yıl da tercüme süresi. Haliyle bazı şeyleri tam olarak hatırlayamıyorum. Acaba Ben Amca mı Ben Enişte mi demiştim diye bir bakayım dedim. Ama o da ne… Sadece 2 tanesini bırakmışım hatıra olarak. Gerisini kim bilir ne yaptım. Ama şu an Enişte kulağıma o kadar garip geliyor ki… Sanırım Ben Amca olarak başladım, sonra da değiştiremedim. Tıpkı “punisher”a yaptığım gibi. Daha karakterin kimliğini, amacını öğrenmeden kıyafetine bakarak bir isim vermiştim. Ve galiba “Mavi Kaplan” demiştim. Sonra bir daha isim verirken acele etmemeye karar verdim.

Ü – Örümcek Adam’la bütünlemişsiniz ve o çevirileri gerçekten çok sevmişsiniz Betül hanım. Son olarak ne söylemek istersinizin karşılığı özeleştiri ve okurları doğruya bilgilendirmek oldu. 24 yıldır süren çeviriye ve bu röportaja, bize, çizgi roman okurlarına zaman ayırmanıza teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails