Uğur TATAR
---
Sanatın
her dalında olduğu gibi, çizgi roman söz konusu olduğunda da, kalıplaşmış
formüllerden sıyrılıp yeni bir şeyler ortaya koymak pek zordur. Mesela alışılagelmiş
çizimleri, çarpıcı illüstrasyonlarla değiştirsek ve konuşma balonlarından
tamamen kurtulsak ortaya nasıl bir çizgi roman çıkardı sizce?
Söz konusu Shaun
Tan olursa eğer, “The Arrival” ya da nam-ı diğer “Uzak” gibi, garip, heyecan
verici ve kuşkusuz fazlasıyla etkileyici bir çizgi roman ortaya çıkar! Tabi bu
işin sadece cila kısmı; “Uzak”, yalnızca farklı bir görselliğe sahip olan “sessiz”
bir kitap değil. Bu özelliklerinin yanında, toplumsal bir sorunu, distopik bir
dünyayı kullanarak, vurucu bir şekilde anlatan “eşsiz” bir çizgi roman…
Avustralyalı
çizer Shaun Tan, 2000 yılında yayınlandığı “The Lost Thing / Kayıp Şey” isimli
çizgi romanını, tam 10 yıl sonra -çizgi romanın özünü bozmadan- bir animasyona
dönüştürerek Oscar’ı kucakladı. Elbette ki bu onun ilk ödülü değil! Shaun Tan kariyerine,
-çocuk edebiyatı alanında en büyük ödül olarak kabul edilen- Astrid Lindgren
Anma Ödülü (ALMA) ve HUGO Ödülü dâhil pek çok ödülü sığdırmış bir sanatçı. Kendi
çizim ve yazılarından oluşan yaklaşık 20 çocuk kitabı bulunan Shaun Tan'ın, ülkemizde
“Kayıp Şey”, “Kızıl Ağaç” ve “Uzak” olmak üzere toplamda üç kitabının yayınlandığını
da notlarımız arasına ekleyelim.
Genel
olarak Shaun Tan'ın çizgi romanlarında ‘yalnızlık’, ‘yabancılaşma’, ‘ötekileştirme’
ve ‘bir yere ait olma hissi’ gibi olmazsa olmaz bazı temalar vardır. Bu vazgeçilmez
temalarını kullanarak hikâyeyi oluşturan sanatçı, çizdiği her sayfaya ve hatta her
bir kareye, inanılmaz derecede fazla detay sıkıştırmayı da başarır. Ayrıca “Kayıp
Şey” ya da “Kızıl Ağaç” çizgi romanlarında cümlelere pek fazla ihtiyacı
olmadığını, “Uzak”ta ise cümlelere hiç ihtiyacı olmadığını ispatlar! “Kayıp Şey”
ya da “Kızıl Ağaç”, “Uzak” çizgi romanına göre daha basit, kısa ve çocukça bir
bakış açısına sahiptir. Elbette ikisi de başarılıdır, görsellikleriyle göz
doldururlar ama “Uzak” ile yan yana koyduğumuzda maalesef biraz yavan kalırlar!
“Uzak”
sessiz bir film ya da en ufak detayına kadar çizilmiş ayrıntılı bir storyboard
gibidir… Kitabın ilk sayfasını açtığımızda bizi, onlarca insanın yüz çizimleri
karşılar. ‘Gerçeküstü’ bir dünyada gerçekleşen bu hikâyenin, ‘gerçek’
olabileceğinin en iyi kanıtı, işte bu insan yüzleridir!
Hikâye,
-kötülüğün vücut bulmuş hali gibi gözüken- dev ahtapot kollarının her yanı
kapladığı bir şehirden, para kazanmak ümidiyle ‘ayrılan’ bir adamı merkeze
alır. Bu isimsiz adam, kızını ve karısını ardında bırakarak, hiç bilmediği bir
şehre doğru yola çıkar. Buradaki insanlara, kültüre ve en önemlisi dile yabancı
olan bu adam, şehrin sokaklarında, önce yatacak bir yer, sonrada yiyecek bir
şeyler bulmak için dolanıp durur. Son derece düzenli gözüken bu yer, New York’u
andıran gökdelenleri, sürrealist dev heykelleri ve mekanik onlarca eşyası ile insanı
rahatsız edecek cinsten kaotik bir düzene sahiptir… Steampunk geleneğini,
sürrealist tasarımlarla harmanlayan Shaun Tan, gerçekten de ortaya hayran olunası
bir şehir çıkartmıştır!
Yalnızlık
ve yabancılaşma sorunlarıyla boğuşan kahramanımız, sorunlarını bir kenara
bırakarak, bu şehre asıl geliş sebebi için, yani iş bulmak için kapı kapı
dolaşmaya başlar. Bu sahnelerde, İtalyan yeni gerçekçilik sinemasının en önemli
temsilcisi olan, Vittorio De Sica'nın yönettiği “Ladri di biciclette / Bisiklet
Hırsızları (1948)” filmine yapılan göndermenin çok hoş olduğunu belirtmem
gerek. Kahramanımızın bulabildiği ilk iş, tıpkı Antonio Ricci gibi afiş
yapıştırma işi olacaktır!
Şehirde
gözümüze çarpan onlarca garip yaratık, aslında bir Shaun Tan saplantısıdır.
Neredeyse her kitabında, karşımıza benzerleri çıkan bu garip zoomorfik
yaratıklardan bahsederken, “Kayıp Şey” isimli çizgi romanı hatırlamamız
gerektiğine inanıyorum. “Kayıp Şey”e baktığımızda yalnızlık çeken
baş karakterimizin garip bir varlıkla olan dostluğu dikkatimizi çekecektir. İşte
“Uzak” çizgi romanında da, kahramanımız yabancısı olduğu bu yerde, yalnızlığını,
odasında bulduğu bir hayvan ile paylaşır. Shaun Tan, ‘ötekileştirme’
eleştirisini de genelde bu farklı dostluk hikâyeleri üzerinden yapar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder