Aji Çalakalem
Kaynak - Şalom
...
Geçtiğimiz günlerde ABD’de ilginç bir anma töreni yapıldı: Jerry Siegel ve Joe Shuster adlı iki sanatkârın yüzüncü doğum günleri kutlanıyordu. Bu iki kişi aynı tarihte doğmuşlar, aynı okulda okurken arkadaş olmuşlar ve daha okulda iken bir çizgi roman kahramanını yaratmışlardı: SUPERMAN (ama biz onu hep ‘SÜPERMEN’ diye tanıdık).
İlk olarak 1938 yılında okuyucularının karşısına resimli roman olarak çıkan Superman, ABD toplumu tarafından süratle benimsendi ve bir sembol haline geldi. Ünü ABD sınırlarını da kısa zamanda aştı ve tüm dünyaya yayıldı.
O kadar ki 50’li yılların başında ben daha yedi veya sekiz yaşında iken Superman bizim de kahramanımız olmuştu. Okul bahçesinde koştururken belki biz de uçarız diye artık bir kolumuz sürekli havada idi.
Daha ileri yaşlarda birçok Süpermen filmi geldi geçti; hepsini büyük zevkle izledim.
(Birkaç gün evvel, TV’lerde geçen bir reklamın sahnesinde, sırtında pelerin ve sağ kolunu yukarı uzatmış 3-4 yaşlarında bir çocuk yatağının üzerinde zıplayıp duruyordu. Düşünün 80 yıl sonra hâlâ etkisini sürdürüyor.)
İlginçtir, son yıllarda, Joe Shuster ve Jerry Siegel’in ilham kaynaklarının neler olabileceği hakkında yazılar, görüşler yayınlandı, hatta bazı açık oturumlar yapıldı.
Ve neticeyi başlıktaki fotoğrafla özetleyebilirim.
Soldakini hemen tanıdınız: ‘10 Emir / The Ten Commandments’ filmindeki Musa rolünde, ünlü aktör Charlton Heston. Sağdaki ise, George Reeves. (80’li yıllarda Superman’i canlandıran ünlü Christopher Reeve ile karıştırmayın baba-oğul bile değiller, zaten soyadlarının sonunda bir ‘s’ farkı var!)
Resimler bize Superman’in aslında Yahudi geleneklerinden esinlenerek yaratıldığını düşünmeye sevk ediyor.
Nasıl mı?
Daha sonra Superman olarak tanınacak genç Krypton gezegeninde doğmuştur. İsmi Kol-El, babasının ismi Jor-El, annesinin Lara. Krypton hepimizin hayalini kurduğu ‘Utopia’ gibidir. Orada yaşayanlar tüm sorunlarını halletmişler, mutlak bir sulh ve sükûn içinde yaşamaktadırlar. Yaşam süreleri bakımından da bir problemleri de yoktur. Fiziksel ve bilimsel yetenekleri, dünyamıza kıyasla çok yüksektir. Kahramanımız sanki Tora’da bahsi geçen üstün insanların yaşamını tarif etmektedir. (Lütfen Bereşit’in 5. ve 6. bölümlerine bakınız: “Şet 912 yıl yaşadı, Enoş 905 yıl, Kenan 910 yıl vs” )
Ancak, gezegenin evrendeki ömrü beklenenden evvel sona ereceği anlaşılınca, herkes çare aramaya başlar; Kol-El’in anne ve babası bebeklerini bir uzay kapsülünün içine yerleştirirler ve dünyamıza yönlendirirler. Kapsül dünyamızın en gelişmiş ülkesi olarak kabul edilen ABD’nin bir eyaletine düşer. Onu bulan da Kent soyadında çocuksuz bir çiftçi ailesidir. Derhal bağırlarına basarlar, Clark ismini verirler ve kendi çocukları gibi yetiştirirler
Eh, buraya kadar yazdıklarımla Musa ile Superman arasındaki paralelliği hemen kurduğunuzu tahmin ediyorum. Ama iş bununla bitmiyor.
Clark Kent’in, yani Superman’in asıl adı, Krypton’daki ana babalarının ona verdikleri ismin ‘Kol-El’ in İbranicede anlamı ‘Tanrı’nın Sesi’dir. Musa’nın Tanrı’nın sesini dinledikten sonra yola çıktığını hatırlayınız.
İsim analizine devam edelim. ‘Kent’ soyadının bilhassa ABD’deki Cohen’lerin, arasında ikinci soyadı olarak tercih edildiği isimlerden olduğu çoğumuzun malumudur.
Nihayet, yaratıcıları Jerry Siegel ve Joe Shuster Yahudi’dirler. 20. yüzyılı başlarında ABD’deki Yahudi cemaatleri çok muhafazakârdırlar. İki gencin gördükleri ve yaşadıkları geleneklerden etkilenmemeleri herhalde düşünülemez.
Nitekim Superman, başlangıçta ve bilhassa çizgi romanlarında, Klu Klux Klan’la, antisemitlerle, Hitler’le mücadele ediyor. Daha sonraları ise, maceralarında ‘adalet, yardımseverlik ve gerçek’ prensiplerinin mutlaka korunması gerektiği mesajını veriyor.
Süpermen’in geçmişine ait yorumları burada noktalayarak değerlendirmenize sunuyorum.
Peki, Superman günümüzü nasıl öngördü? Sadece örnek olarak iki olayı sizinle paylaşmak isterim: yine hatırlayın Clark Kent duvarların ötesini görebiliyordu. Son zamanlarda, askerlerin miğferlerine takılan araçlarla duvarların ötesini görebilmenin mümkün olduğunu gazetelerde okuyoruz.
Superman bir bakışta karşısındakinin tüm şeceresini çıkarabiliyor hatta, “iyi adam mı, kötü adam mı” olduklarını hemen anlıyordu. Ünlü Japon fizikçisi, Michio Kaku, geçen ay İstanbul’da yaptığı konuşmada, Superman’ızikrederek çok yakında, gözümüze takacağımız lensle tıpatıp aynı melekelere sahip olacağımızı açık açık söyledi. Hatta şöyle bir espri yaptı: “Böylece kokteyllerde kimi hedefleyeceğimizi hemen anlayabileceğiz.”
Özetle, masallar, geleceğe dönük çizgi romanları, tamamen hayal mahsulü bulduğumuz filmler, bence bizlere ileriye dönük fikirler veya hedefler verebilir. İşte bu yüzden çocuklarımızı torunlarımızı hayal kurmaya teşvik edelim.
Yazımı yine Michio Kaku’nun sözleriyle bitirmek istiyorum: “Hayal gücü, yaratıcılık, müspet ilim, artık en üstün sermaye haline gelmiştir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder