Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP), Hayal'et e-dergi ve Kayıp Rıhtım'ın işbirliğiyle gerçekleşen yarışmaya çizgi roman anılarını paylaşan yetişkinler katıldı.
Yarışma ikincisi sayın Cüneyt Aksoy'un yazısı:
...
SOBADA RED KİT
Sobada yanan sayfalara bakakaldım. Ağlasam fayda
etmeyecekti. Kızgın değil, kırgındım. En sevdiği şey elinden alınmış çocuktum.
Soba yanıyordu. Elliden fazla Red Kit’le ısınıyordu ev. Beş dakika sürmeyecekti
alev. Oysa o ateş nasıl da saplanmıştı yüreğime. Soba yanıyordu. Yanan soba
mıydı yoksa çocukluğum mu bilemiyordum. Duvardan atlayıp bir yerlerimi
kırsaydım, bir uçurumun dibinde iki gün saklanıp babamı üzseydim, belki de
onunla bir daha hiç konuşmasaydım. Gölgemden
hızlı silah çekseydim, bulup bir yerlerden bir revolver çekiverip kurtarır
mıydım çizgi romanlarımı babamdan? Sanmıyorum. Babamdı o benim. Ama yanan?
İçimdeki şen şakrak hayaller.
Her şey geçer zamanla derdi babam. Çok zaman geçti, bu sızı
geçmedi oysa. Haksızdı çünkü. Adamın dediği gibi “Sevmek kısa sürdüyse de uzun
sürer unutmak”.
Her hafta bir bölüm veriyordu gazete. Her cumartesi bir
roman. Cumartesiler gelmek bilmiyordu. Acaba hangi macera bu hafta sonu. Sabah
erkenden gazeteciye gidip eki var değil mi diyordum. Her gazete alana
vermiyordu gazeteci. Sormayana kendiliğinden vermiyordu. Ya kendine saklıyordu
ya da eşe dosta ahbaba dağıtıyordu. Diyelim ki ek yok dedi. Bırakıyordum
sessizce gazeteyi ve aşağı mahalledeki satıcıya gidiyordum. Sessizce
gidiyordum. Ama hızla. Çünkü o da ek bitti, az gelmişti, diyebilirdi. Kim bilir
kaç kez üçüncü dördüncü gazeteciye gitmişimdir. Oysa geniş caddeleri tek başıma
geçmeme izin vermezlerdi. Kim bilir kaç geniş cadde geçmişimdir çizgi roman
için, Red Kit için.
Zamanla birikmişti fasiküller. Onar onar birleştirerek kitap haline getirecektik. Öyle vadetmişlerdi. Ve nitekim yine fasiküller halinde verilen bir başka gazete eki öyle birleştirilmişti. Cildi kırmızıydı. Dünyanın en yetenekli ve biraz da deli bilim adamının yaptığı robotun uzayda, bilinmeyen bir gezegende yaşadıkları, kötü yeşil derili imparatoru alt edişi, sonra bir virüs olarak küçülerek mikro dünyanın tiranlarıyla savaşı, patlayan yanardağlara dalışı, sesle insanları alt eden uzaylılara karşı dünyayı kurtarışı. Hepsi kırmızı cildin altındaydı. Red Kit’lerim de aynen öyle bir cilt olarak elimin altında duracaklardı.
Daltonlar, kovboyun her daim alt ettiği başlıca rakibiydi.
Boyları yaş sırasına göre uzayan, boyları uzadıkça saflaşan sivri karakterler.
Sayı dört olunca baştaki ve sondakinin adlarını hatırlamak kolay, ortadakilerin
adlarını hatırlamak zordu. Avarel’i ve Joe’yu herkes bilirdi. Unutsan
hatırlatırdı sağdaki soldaki arkadaş. “Calamity Jane”, “Şarkı Söyleyen Tel”, “Hayalet
Kasaba”, “Pat Poker’e Karşı”, “Oklohoma Çölü”, “Petrole Hücum” ve diğerleri
arada çizgi film olarak karşıma çıkar, çizgi romanı çıkarıp burasını
değiştirmişler derdim.
“Harp ve Sulh” du o zaman “Savaş ve Barış”ın adı. Gece
yatmadan önce o kalın kitabı okurdum. Okuldan dönüp, ödevlerimi yapıp yemeği
yedikten sonra ise Red Kit zamanıydı. Uzanıp, vitrini sırt kısmına
bitiştirilmiş konforlu divanda dalıp giderdim, kovboylar, kızıldereliler, Çinli
aşçılar…
Sonra bir gün sobada sona erdi hayaller, ta ki üç yıl sonra
taşındığımız evde üst komşumuz iş için gittiği Belçika’dan dönerken benim Red
Kit’ten bahsettiğimi hatırlayıp gittiği bir kitapçıda, oldukça pahalı olmasına
rağmen beş macerayı büyük boy alıp gelinceye kadar. Biraz daha büyüktüm.
Fransızca bilmiyordum. Ama Red Kit’i biliyordum. Şimdi Fransızca konuşuyorsam o
kitaplardan. Her çizgisi, her diyaloğu zihnime kazındı. Yanan sobadan bana
kırgın bir yürek kaldı o kesin. Ama bir yandan da küllerinden doğan ve
faydasını gördüğüm bir çizgi roman sevgisi.
Babamı affetmemekle beraber onu üzmemek için yaptığından bahsetmiyorum. Belki de gölgesinden hızlı silah çeker ve beni Teksas hapishanesine tıkar, ben de Rin Tin Tin’le tanışırım. Yemek kaşığıyla bir tünel kazıp, hapishane müdürünün odasına çıkarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder