Yarışma birincisi sayın Eşref Karadağ'ın yazısı:
...
Eşref Karadağ
...
İhanet
70’li yılların ilk yarısında, 4. sınıftayken tanıştım çizgi romanlarla. Köyden kasabaya, ortaokula giden ağabeylerin birinde gördüm; duvarın üstüne oturmuş, hem okuyor hem de arada kıkırdıyordu. Ben de karşısına dikilmiş öylece onu izliyordum. Bir süre sonra bakışını bana yöneltip, bu İngiliz askerleri çok salak, dedi, Çelik Blek onları yine atlattı. Söylediklerinden bir şey anlamadığımı görünce, Teksas okumadın mı sen hiç, diye sordu, elindeki kitabı sayfa sayfa açarak gösterdi; bak bu Çelik Blek, bu Rodi, bu da Profesör Oklitus, dedi, bunlar da korkaklar sürüsü, İngiliz askerleri... Okumaya kaldığı yerden devam etti.
Kitap ilgimi çekmişti çekmesine ama ağabeyin durup durup
gülmeleri, bazen hırsla, bazen sinirle kasılarak sayfadan sayfaya geçmesi daha
ilginçti. Karşısında ne kadar durduğumu, onu okurken ne kadar izlediğimi
bilmiyorum. Nihayet başını kitaptan kaldırıp, bitti, dedi, okumak istersen sana
da veririm.
İsterim, dedim, elimi uzattım.
Ama bedava olmaz, dedi kitabın arkasındaki fiyatını
gösterirken, bak ben beş yüz kuruş saydım buna, elli kuruş kira isterim senden.
Bir gecede okur, yarın geri verirsin.
Param yok, dedim, yarın kitapla beraber getirsem olur mu?
Hiç düşünmeden kitabı uzattı. Alacağım sırada, sayfalarına bir zarar gelmesin
ha, dedi, yoksa beş yüz kuruş alırım senden. Kitabı kaptığım gibi evin yolunu
tuttum. O akşam, gaz lambasının önünde iki kere okudum. Vereceğim elli kuruş
boşa mı gitsindi?
Harçlıklarımı biriktirdikten sonra sahibi olduğum ilk kitap
Kızılmaske’ydi. O ağabeyin yaptığı gibi ben de arkadaşlarıma kiralamaya
başlamıştım. Paralar ellişer kuruş toplanırken, kitabı kiralayan üçüncü kişi
kapağını yırtarak getirince üzüntüden deliye dönmüştüm. Neyse ki bulduğum bir
bantla eski haline getirmeyi başarmıştım. Ancak kitaptaki o yırtık, kapakta
değil de sanki yüreğimdeymiş gibi gördükçe acı çektim.
Nihayet ben de ortaokula başlamıştım. Çizgi roman tutkum
öylesine büyümüştü ki içimde, elime geçen her harçlıkla kitap alır olmuştum.
Ama bir türlü yetişemiyordum sayılara, birini alsam biri mutlaka kalıyordu.
Sınıf arkadaşım Halil de aynı dertten yakınıyordu; şu sayıyı alamadım, bu
sayıyı kaçırdım, diyerek okumak için benden eksikleri istiyordu. Birbirimizin
eksiklerini bile tamamlamakta güçlük çekiyorduk. Sonunda ekmek paralarına
diktik gözümüzü; günlük olarak bizden istenen dört ekmekten birini almayacak,
böylelikle haftada bir kitap parası daha çıkaracaktık. Bunu öyle titizlikle
yapacaktık ki kimse farkına varmayacaktı. Ancak günler sonra babalarımız,
günlük dört ekmeğin yetmediğini düşünerek sayıyı bir daha arttırınca işimiz
daha kolay olmuştu.
Ortaokulla kalmayıp lisede de devam ettim çizgi romanlara.
Artık istediğim kadar kitap alabiliyor, okuduktan sonra kimseye vermeden,
yatağımın altındaki kutuda biriktirebiliyordum. Üzerini ders kitaplarımla
örttüğü için kutunun içindekilerden kimsenin haberi olmuyordu. Hele babam bir
görse, ipe sapa yaramaz şeylere niye para veriyorsun, diyerek çok kızardı.
Kitap kutumda gizlice biriktirdiğim çizgi romanlarımı,
yeteri kadar olduğunda tavan arasına çıkarıyor, annemin çeyizinden kalan kadife
kaplı teneke sandığın içinde biriktiriyordum. Zamanla önce sandığı doldurdum,
yetmedi, yanında iki çuval daha kitap biriktirdim.
Babamın işi kasabadaydı. O da benim gibi her gün gelip
gidiyor, yol yorgunluğundan yakınıyordu. Gününü doldurur doldurmaz emekli oldu.
Aldığı ikramiyeyle kasabadan bir ev alınca köydekini kiraya verip taşındık.
Çocukları olmayan yoksul bir çifte vermiştik köydeki evi.
Bazen kirayı zamanında getiriyor, bazen de parası olmadığını söylemek için geliyordu.
Ancak her gelişinde evle ilgili yaptığı işleri anlatarak, kira veremesem de
evinizi gözüm gibi bakıyorum, mesajını vermek istiyordu. Birinde budadığı
ağaçlardan söz ediyor, birinde yıkılan bahçe duvarını tamir ettiğini söylüyor,
bir başkasında her yeri kireçle beyaza boyadığını müjdeliyordu.
Bir bahar günü kirayı getirdiğinde, tavan arasını güzelce
temizledim emmi, dedi gururla, ne kadar eski kitap, defter varsa
doldurmuşsunuz. Tam dört çuval kitap indirdim aşağıya. Avluda bir güzel
yakıverdim eskileri.
Babam, iyi etmişsin Faik, derken, benim içimde yüzlerce
kahraman öldü o anda. Kavurucu bir ateşte çığlık çığlığa yok olup gittiler.
Çizgi romanlarımı değil çocukluğumu yakmıştı kiracı, düşlerimi, serüvenlerimi
yakmıştı.
O günden sonra nerede bir çizgi roman görsem içim cız etti hep. Beni büyüten kahramanlara sahip çıkamamış, onları koruyup çocuklarımla tanıştıramamıştım. İhanet değilse neydi yaptığımın (yapamadığımın) adı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder