22 Aralık 2020 Salı

Dinozor Genç Yarışmasında Dereceye Giren Yazılar - 1 / Eşref Karadağ "İhanet"

Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP), Hayal'et e-dergi ve Kayıp Rıhtım'ın işbirliğiyle gerçekleşen yarışmaya çizgi roman anılarını paylaşan yetişkinler katıldı.

Çizgi roman okumanın heyecanını, acısını, hüznünü, sanatla iç içe olmanın güzelliğini kaleme alan yetişkinler çocuklara bir sanat dalıyla ilgilenmenin, çizgi roman sanatıyla ilgilenmenin coşkusunu aktardılar. 

Yarışma birincisi sayın Eşref Karadağ'ın yazısı:

...

Eşref Karadağ

...

İhanet

70’li yılların ilk yarısında, 4. sınıftayken tanıştım çizgi romanlarla. Köyden kasabaya, ortaokula giden ağabeylerin birinde gördüm; duvarın üstüne oturmuş, hem okuyor hem de arada kıkırdıyordu. Ben de karşısına dikilmiş öylece onu izliyordum. Bir süre sonra bakışını bana yöneltip, bu İngiliz askerleri çok salak, dedi, Çelik Blek onları yine atlattı. Söylediklerinden bir şey anlamadığımı görünce, Teksas okumadın mı sen hiç, diye sordu, elindeki kitabı sayfa sayfa açarak gösterdi; bak bu Çelik Blek, bu Rodi, bu da Profesör Oklitus, dedi, bunlar da korkaklar sürüsü, İngiliz askerleri... Okumaya kaldığı yerden devam etti.

Kitap ilgimi çekmişti çekmesine ama ağabeyin durup durup gülmeleri, bazen hırsla, bazen sinirle kasılarak sayfadan sayfaya geçmesi daha ilginçti. Karşısında ne kadar durduğumu, onu okurken ne kadar izlediğimi bilmiyorum. Nihayet başını kitaptan kaldırıp, bitti, dedi, okumak istersen sana da veririm.

İsterim, dedim, elimi uzattım.

Ama bedava olmaz, dedi kitabın arkasındaki fiyatını gösterirken, bak ben beş yüz kuruş saydım buna, elli kuruş kira isterim senden. Bir gecede okur, yarın geri verirsin.

Param yok, dedim, yarın kitapla beraber getirsem olur mu? Hiç düşünmeden kitabı uzattı. Alacağım sırada, sayfalarına bir zarar gelmesin ha, dedi, yoksa beş yüz kuruş alırım senden. Kitabı kaptığım gibi evin yolunu tuttum. O akşam, gaz lambasının önünde iki kere okudum. Vereceğim elli kuruş boşa mı gitsindi?

Çizgi romanlarla tanışmam böyle oldu. Sonraki haftalarda aynı şekilde devam ettik okumaya, ağabey yenisini alıyor, okuduktan sonra bana kiraya veriyor, ben de elli kuruşa yeni serüvenlere giriyordum. Tommiks’le tanıştım daha sonra, Zagor’la, Kızılmaske’yle, Süperman’le, Batman’le... Okuduğum her kitabı sahibine geri vermek bana ölüm geliyordu. Onları öylece yastığımın altında, okul çantamda tutup, kafam estikçe okumak istiyordum. Bu kitaplardan benim de olmalıydı! Ben de kiraya verebilir, bir kitaptan yeni bir kitap parası çıkarabilirdim

Harçlıklarımı biriktirdikten sonra sahibi olduğum ilk kitap Kızılmaske’ydi. O ağabeyin yaptığı gibi ben de arkadaşlarıma kiralamaya başlamıştım. Paralar ellişer kuruş toplanırken, kitabı kiralayan üçüncü kişi kapağını yırtarak getirince üzüntüden deliye dönmüştüm. Neyse ki bulduğum bir bantla eski haline getirmeyi başarmıştım. Ancak kitaptaki o yırtık, kapakta değil de sanki yüreğimdeymiş gibi gördükçe acı çektim.

Nihayet ben de ortaokula başlamıştım. Çizgi roman tutkum öylesine büyümüştü ki içimde, elime geçen her harçlıkla kitap alır olmuştum. Ama bir türlü yetişemiyordum sayılara, birini alsam biri mutlaka kalıyordu. Sınıf arkadaşım Halil de aynı dertten yakınıyordu; şu sayıyı alamadım, bu sayıyı kaçırdım, diyerek okumak için benden eksikleri istiyordu. Birbirimizin eksiklerini bile tamamlamakta güçlük çekiyorduk. Sonunda ekmek paralarına diktik gözümüzü; günlük olarak bizden istenen dört ekmekten birini almayacak, böylelikle haftada bir kitap parası daha çıkaracaktık. Bunu öyle titizlikle yapacaktık ki kimse farkına varmayacaktı. Ancak günler sonra babalarımız, günlük dört ekmeğin yetmediğini düşünerek sayıyı bir daha arttırınca işimiz daha kolay olmuştu.

Ortaokulla kalmayıp lisede de devam ettim çizgi romanlara. Artık istediğim kadar kitap alabiliyor, okuduktan sonra kimseye vermeden, yatağımın altındaki kutuda biriktirebiliyordum. Üzerini ders kitaplarımla örttüğü için kutunun içindekilerden kimsenin haberi olmuyordu. Hele babam bir görse, ipe sapa yaramaz şeylere niye para veriyorsun, diyerek çok kızardı.

Kitap kutumda gizlice biriktirdiğim çizgi romanlarımı, yeteri kadar olduğunda tavan arasına çıkarıyor, annemin çeyizinden kalan kadife kaplı teneke sandığın içinde biriktiriyordum. Zamanla önce sandığı doldurdum, yetmedi, yanında iki çuval daha kitap biriktirdim.

Babamın işi kasabadaydı. O da benim gibi her gün gelip gidiyor, yol yorgunluğundan yakınıyordu. Gününü doldurur doldurmaz emekli oldu. Aldığı ikramiyeyle kasabadan bir ev alınca köydekini kiraya verip taşındık.

Çocukları olmayan yoksul bir çifte vermiştik köydeki evi. Bazen kirayı zamanında getiriyor, bazen de parası olmadığını söylemek için geliyordu. Ancak her gelişinde evle ilgili yaptığı işleri anlatarak, kira veremesem de evinizi gözüm gibi bakıyorum, mesajını vermek istiyordu. Birinde budadığı ağaçlardan söz ediyor, birinde yıkılan bahçe duvarını tamir ettiğini söylüyor, bir başkasında her yeri kireçle beyaza boyadığını müjdeliyordu.

Bir bahar günü kirayı getirdiğinde, tavan arasını güzelce temizledim emmi, dedi gururla, ne kadar eski kitap, defter varsa doldurmuşsunuz. Tam dört çuval kitap indirdim aşağıya. Avluda bir güzel yakıverdim eskileri.

Babam, iyi etmişsin Faik, derken, benim içimde yüzlerce kahraman öldü o anda. Kavurucu bir ateşte çığlık çığlığa yok olup gittiler. Çizgi romanlarımı değil çocukluğumu yakmıştı kiracı, düşlerimi, serüvenlerimi yakmıştı.

O günden sonra nerede bir çizgi roman görsem içim cız etti hep. Beni büyüten kahramanlara sahip çıkamamış, onları koruyup çocuklarımla tanıştıramamıştım. İhanet değilse neydi yaptığımın (yapamadığımın) adı?

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails