19 Kasım 2017 Pazar

Psikologlar Sanata Karışırsa Faşist Zihniyet Ne Yapar? Çizgi Roman Tarihinden Kısa Bir Ders!

Ümit Kireççi
...
Bugünlerde "psikologlar çocuk edebiyatına el atsın" kampanyası başladı ancak bu kampanyaya destek veren birçok kişi olası faşizan uygulamaların farkında değil. Çizgi roman sanatı bir psikiyatırın önderliğinde başlayan, cahil ve dindar kitleler tarafından desteklenen, totaliter bir iktidar tarafından sansürlenmesiyle ciddi travmalar yaşadı zamanında. Üstelik "pedagog" kimliği altında yapılan abuk saldırılara karşı kendini ancak yeni yeni savunabilir hale geldi. Bu tuzağa düşmeden geçmişten ders çıkarmakta fayda var. 

Bilindiği üzere çizgi roman kitle kültürü, yığın kültürü, popüler kültürün ucuz üretimi olarak damgalanarak yıllar yılı küçük görüldü ve aşağılandı. Elitist veya büyük "S"li Sanat eleştirmenlerince yerden yere vuruldu. Açıkçası tüm eleştirilerin haksız olduğunu iddia etmek sanat dalı olan çizgi romanı savunmak adına yapılabilecek en büyük hata olur. İlla ki bu eleştirilerin haklılık payları vardır ve/veya bu eleştirilerden ders çıkararak bazı estetik ve içerik değişikliklerine gitmek gerekir. Ancak her şey bir yana çizgi roman sanatı ve sanatçısının ne yapacağını konuşmaktan çok belki de en çok üzerinde durulması gereken konu okur kitlesinin kalitesini arttırmayı başarmanın yollarını bulabilmektir. Çünkü üretilen eserin niteliğinden çok alıcısının niteliği belirler satışları ve üretim formlarını. Öte yandan konu çocuk olunca ve bu nitelik artışı hemen sağlanamayacaksa anne ve babaların kendilerini geliştirmeleri üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeleri sağlanmalıdır.

Anne-baba olmak zor iştir ve ciddi mesai harcamayı gerekli kılar. İzlenecek filmler, çizgi filmler, tiyatrolar, okunacak kitaplar, oynanacak oyunlar, oyuncaklar... Bunların seçiminde yetişkinler büyük rol oynamaktadır. Toptancı bir anlayışla bu görevin birilerine devredilmesi sorunların artmasına neden olur. 

Bugün bir güruhun "kızıyla evlenmeye çalışan baba" içerikli çocuk kitabından yola çıkarak bütün bir çocuk-gençlik edebiyatını denetlesinler diye psikologların yardım etmesini beklemesi tehlike çanlarının çaldığının en büyük göstergesidir.

Örnek... Çizgi Romanın Başına Gelenler

Dönem 1940'ların sonu 50'lerin başı. Soğuk savaşa girilen ve komünist avına çıkan demokratik, fikir özgürlüğünün beşiği Amerika'da ortaya çıkan Psikiyatrist Frederic Wertham "Seduction of the Innocent" adlı kitabını kaleme almış, çizgi romanı abuk iddialarla itham etmiştir. Bu kitaba göre tayt giyen ve sıkı dost olan Batman'la Superman eşcinseldir. Aynı zamanda 14 yaşındaki yardımcısı Robin'e babalık yapan Batman aslında sübyancıdır. Amazon olup savaşçı kadınlarla dolu adada yaşayan Wonder Woman ise lezbiyendir. Ve daha neler neler...

Alanında deneyimli ve bilgili bir psikiyatristin bunları söylemesiyle totaliter hükumet çizgi roman yayıncılarını ablukaya alma fırsatı yakalamış, özgür söylemi zapturapt altına almak için hemen baskıya başlamıştır. Yayıncılar ve sanatçılar vatan hainliğine varan suçlamalarla karşılaşmış, kendilerini kurtarmak için arayışlara girişmiştir.

Bunun sonucunda da Comics Code Authority” (Çizgi Roman Yayın Kuralları- Sansür) oluşmuş, çizgi romanlarda neyin nasıl çizileceği ve gösterileceği bir şablonla ortaya çıkarılmıştır. Bu süreçte kapanan yayın evleri olduğu gibi kilise destekli anlamsız kampanyalar başlatılmış, meydanlarda çizgi roman yakma şenlikleri düzenlenmiştir.

Amerika'da başlayan bu sansür hareketi elbette sınırları aşmış, Avrupa'ya da atlamıştır. Fransa'da Tarzan'ın giydirilmesine karar verilmiştir örneğin. Almanya'da çizgi romanı ve okurlarını aşağılayan onlarca makale kaleme alınmıştır. Sonra Çizgi roman karşıtlığı o kadar ileri gitmiştir ki Almanya’da 1955 yılında çizgi roman karşıtlığı Neue Zeit adlı gazeteden “Vom Comic-leser zum Mörder” (Çizgi roman okurluğundan katilliğe) sloganı ile duyurulmuştur.

Bu da yetmemiş ülkemizde Wilhelm Hoppe adlı Avusturyalı bir pedagogun yazıları Gülten Dayıoğlu imzasıyla Cumhuriyet Gazetesinden paylaşılmıştır. Çizgi romanı itham edenlerle karşıtlarının görüşlerini bir araya getiren, Dayıoğlu bir sohbetimizde "koskoca pedagog diyorsa bir anlamı vardır diye düşünmüştüm o zamanlar" sözleriyle yazılarına açıklık getirirken farkında olmadan psikolog veya pedagog kimliği altında insanların ne saçmalıklar yapabileceğine de altını çizmiş oluyordu. Ne var ki şu abuk ve temeli olmayan ithamların yayılması gerçekleşmiştir: Çizgi roman “edebiyatın en ilkel türü”dür, çizgi roman okumak “Bild Idiotismus” (Resim aptallığı) yapar, çocuklara nitelikli eserler okutulmalıdır.

İşte bu "nitelikli arayış" kısmı bence bu saçmalıkların içindeki en sakıncalı kısımdır. Totaliter ve baskıcı (çok şükür bizde yok) bir iktidarın elinde bu arayış doğrudan doğruya "benim adamlarım araştırsın, biz nasıl düşünüyor veya nasıl yaşamak istiyorsak bir şekil çıkarsın, bütün memleket de bizim istediğimiz gibi yazsın"cı bir sansür hareketine girişebilir. 

Hatta dakika durmaz girişir. 

Elbette bazı yazarlar (!) sakıncalı kitaplar yazabilirler. Elbette bazı yazarlar (!) kendi ruhsal rahatsızlıklarını eserlerine yansıtabilirler. Elbette bazı yazarlar (!) doğru bir şeyi söylerken bile yanlış örneklerle saçmalayabilirler. Ve elbetteki o bazı yazarlardan (!) çocuklarımızı uzak tutmalıyız ama altını çizerek söylüyorum bunun yolu yanlışı düzeltmek için daha büyük yanlışa adım atmak olmaz. Ortada bir yanlış varsa devletin yetkili makamları o kişinin peşine düşmeli, kişi olarak o kişiyi tek başına soruşturmalıdır. Koskoca bir edebiyatı sansürleyebilecek bir harekete girişmek ve kontrolsüz bir kurum oluşmasına vesile olabilecek bir harekete balıklama atlamak yanlıştır. Sanat özgür irade ve fikir hürriyeti ister faşizan bir denetim değil!

Bunun dışında çocuğumuzu korumanın bir başka yolu daha var ki bence asıl yapılması gereken de budur: Çocuğumuzun ulaşacağı her tür sanat veya tüketim eserini önceden okumalı, izlemeli, gözlemlemeli, hakkında çıkan yazıları takip etmeli ve; varsa güvenebileceğiniz, uzmanların yazılarına bakmalısınız. 

Yoksa bu iş cadı avına döner ve özgür sanat bu cadı avıyla Harry Potter'ı yasaklamaya kalkışan, Pokemon'u popüler olduğu dönemde kötüleyen ama yıllar sonra tekrar yayınlandığında hakkında konuşmaya gerek görmeyen, zamanında çizgi romanın daha çabuk gelişme ve hatalarından ders çıkarma şansını geciktiren ezberci pedagog-psikologların (ve onları kullanmaya hazır fırsatçı bir iktidarın) insafına kalır. Bu tuzağa düşmeyin, çizgi romanın geçmişinden ders çıkarın ve kendinizi biraz yormayı tercih edin... Ha, bir de çocuklarınıza sorgulayıcı ve eleştirel okumayı öğretin. Kuzu, koyun yerine koç olsunlar keçi olsunlar... Hayatla, onlara dayatılanla, onları hizaya getirmeye çalışanlarla inatlaşarak bizden daha değerli insanlar olabilsinler.

1 yorum:

Gökçe Mehmet Ay dedi ki...

Hocam kalemine sağlık, çok güzel yazmışsınız.

Linkler

Related Posts with Thumbnails