9 Ocak 2016 Cumartesi

Bir İç Savaş Panoraması: Kırlangıç Oyunu

Ümit Kireççi – umitlila@gmail.com
“Zavallı biz!”
“Zavallı Ülkemiz!”
Çizgi roman sanatının sığ macera hikayeleri dışında konuları ele aldığı, insan hayatını, toplumları, siyaseti, bireysel ve toplumsal arayışları sorguladığı gibi eleştirdiğinden artık herkes haberdardır diye umuyorum. Ama daha da önemlisi çizgi roman sanatının sığ macera hikayelerinde de özel grafik romanlarda da hayata ayna tuttuğunu iddia etmek çok da yanlış olmaz sanırım. Zeina Abirached “Kırlangıç Oyunu” grafik romanıyla bu iddiamı bir adım ileri taşıyarak gençleri ve çizgi roman okuyan herkesi “iç savaş” tehlikesine karşı uyarmayı hedefliyor.

Bir ülke düşünün veya o ülkenin izdüşümü olan ve onu her yanıyla temsil eden bir şehir. Hatta şehri bir yana bırakın, o ülkenin izdüşümü olan bir apartman düşünün. O apartman ki Müslümanlarla Hristiyanlar, Araplarla Avrupa kökenliler sonra Yahudiler, ateistler hep bir arada yaşıyorlar. Ülkenin farklı din ve kökenden gelen sakinleri, vatandaşları hep ortak kaygıyla geçiriyorlar günlerini. Hepsi de yarını görüp görmeyeceğini bilemeden karanlık küçük odalarda yaşıyorlar. Omuz omuza. Paylaşarak. Ve küçük odalarının dışından gelecek kurşunlarla bombaları bekleyerek. Gülümserken bile enselerindeki tüyler diken diken olarak, çatışma sesleri altında çocuklara bakıp her şeye rağmen hayal kurarak umut ederek…

“Kırlangıç Oyunu”nda iç savaş yaşayan Lübnan başkenti Beyrut üzerinden küçük bir apartman yaşantısı ele alınarak aktarılıyor. Hiç şiddet göstermeden, hiç silah göstermeden, hiç bomba, ceset, hiç kan gösterilmeden anlatılıyor iç savaşın acı yüzü. Küçük bir apartman dairesindeki sıkışmışlık, bunalmışlık, yaşama tutunma mücadelesi ve dayanışma üzerinden. Ve beklemek. Sabırla beklemek.

Hikayedeki Chucri “Hayır, en fazla bir sene içinde bitecek bu savaş” diyor umutla. Biraz beklemek yeterli olacaktır ona göre. Sonra ekonomi düzelecek, hayat normale dönecek ve yıllar önce bir akşam evine dönmek üzere yola çıktığını eşine telefonla bildiren ama taksisi yağmalanmış kendisi kaybedilmiş olan babasını beklemekten vazgeçişi gibi bir eda var üzerinde.

Sonra Farah ve Ramzi var. Onlar ilk fırsatta Kanada’ya kapağı atmayı hayal ediyorlar. Doğacak bebekleri için yurt dışına kaçabilecekleri fırsatı bekliyorlar.
Bir de Khaled’le Madam Linda çifti var. Onlar eski şaşalı ve varsıl hayatlarının dönmesini bekliyorlar. Madam Linda eski Lübnan güzeli seçilmişliğini bir kenara bırakarak mütevazı bir hayat sürerken eşi Khaled tekrar iş adamı olma hevesini sürdürüyor. Bir de Teksas adı verdiği yere huzur içinde yerleşebilmeyi… Hangi Teksas mı? Okuyunca göreceksiniz. Onun Teksas’ı.

Anhala… Yaşlı sadık Anhala. Kötü bir çocukluğun ardından kendisine kucak açan aileden üç kuşak kadını büyütmüş olan, Anhala. Son nefesini verene kadar iyi niyetini ve kendisine biçtiği görevini sürdürmeye kararlı olan, Anhala. O sakince nereden geleceği belli olmayan ölümü bekliyor. Hem de yaşama sımsıcak tutunarak.

Ve Ernest… Akşamları jeneratör çalışınca hemen komşuya inen, çocuklara Cyrano de Bergerac oyunundan sahneler canlandıran tatlı, Ernest. İkiz kardeşi Victor keskin nişancılar tarafından vurulmasının ardından gece boyunca sokakta bırakılmak zorunda kalınılan Fransız kökenli Ernest. O sanki gizliden gizliye tıpkı Cyrano gibi bir mücadeleyi bekliyor. İç savaşı değil, saklı kapılar, küçük delikler ardından açılan ateşleri değil, göğüs göğüse, göz göze, yüz yüze yapılan onurlu bir mücadeleyi bekliyor.

Çocuklar… Adları olmayan iki kız/veya erkek çocuğu. İsimsiz, cinsiyetsiz, kökensiz, sadece çocuk olan ikili. Hikayenin başından beri olayları gözlemleyen ve kendilerini eğlendirmek, korumak ve kollamak isteyen yetişkinlerin yanında mutluluk yaşayan iki isimsiz çocuk. Umut ve aydınlık geleceğin mirasçıları. Onlar, büyükanneye giden ve hala dönmemiş olan anne ve babalarını bekliyorlar. Bir yanda bombardıman, bir yanda silah sesleri, diğer yanda yılgınlığa kapılmadan, hayata küsmeden bekleyiş… 

Sami’yle Nour çifti. Onlar isimsiz çocuklarının geleceğini sağlama almayı bekliyor sadece. Evlerinin en sağlam en ulaşılmaz denilen odasına düşen ilk şarapnel parçasıyla hemen taşınmaları da bu yüzden. Onlar acıyı ve ölümü beklemiyor hemen kaçıyorlar. Kaçarken de yanlarına Hz. Musa’nın ve Musevilerin Mısır’dan kaçışlarını betimleyen duvar halısını alıyorlar yanlarına. Yıllar önce kutudan çıkarıp duvara astıkları halıyı şimdi başka bir duvara asmak için söküyorlar. Kaçış… Beklemeden kaçmak. 

Şiddet görmeden şiddeti yaşamak ve hissetmek… Zeina Abirached iç savaşı bu şekilde aktarmış “Kırlangıç Oyunu”nda. Sokaklardaki kum torbaları, konteynerler, ev duvarlarındaki kurşun delikleri, bombalarla yıkılmış binalar, yokluk, yoksunluk, endişeli sessizlikler, korku dolu bakışlar, sigara tüttürülürken çıkan sesin sağır edici gürültüsü, insanı ezecek gibi ses çıkaran saat… Ve ama yine de hayattan umudunu kesmeyen insanların korunmak amacıyla içine kum konmuş fıçılarda saksı bitkisi yetiştirmeleri…

Bu aktarılan tabloda size tanıdık gelen bir şey oldu mu bilmiyorum. Silahlı güçler arasında kalan masum vatandaşlar ve sokağa çıkma yasakları, delik duvarlı evler, sokakta, evinde vurulan ve naaşı vurulduğu yerden alınamayan her yaştan insan, elektriksiz, ekmeksiz hayatta kalma mücadelesi…

Genç ve yetişkin her okura hitap eden “Kırlangıç Oyunu” iç savaşın kaybettirdiklerini anlatıyor ve uyarıyor. Eğer hala okumadıysanız alın ve ailecek okuyun, kitaplığınızın baş köşesine yerleştirin. Hatta işi biraz abartın, ailenizi aşın komşularınızla okuyun, sonra biraz daha abartın şehircek, ülkecek okuyun, okutun.  

Kırlangıç Oyunu
Zeina Abirached
Çev. Candan Yasan
Sırtlan Kitap, Haziran, 2014

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails