Gerçeklerle arası iyi olmayan edebiyat fanzini Marşandiz’in Ocak – Şubat 2014, 4. sayısı çıktı!
Bu saatten sonra yağmur yağsa n’olur? Sel, çamur bizi esir alsa n’olur? Sayfalarımız ıslanır, kirlenir mi sanıyorlar? Günlerimizi akan mürekkebin içinden çıkmaya çalışarak geçireceğimizi düşünüyorlar. Yüzümüzde gözümüzde asla çıkaramayacağımız lekelerle ömrümüzü heba edeceğimizi, bir daha kabul görmeyeceğimizi, elimizi kimsenin tutmayacağını, gözlerimizin bir daha gülmeyeceğini düşünüyorlar.
Öyle ya, onlar otobiyografileri okumayı çok kolay öğrendiler; böylece biyografiler yazdılar, yazdırdılar. Oysa otobiyografileri yazmak anları yaşamaktan da zordu. Yazarlar zamanı dondurup yazdılar, bir pencere pervazındaki pervasız saksının bile duygularını anlattılar. Yalnızca öylesine yürümüşlerdi o sokaklarda. Ya da bir dairenin ziline basıp kaçmışlardı. O zil paragraflarca anlatıldı, o yavaşça titreşen ses, o koşuşturmacalar.
Şairlere gelince; onlar zamanı lastik yaptılar, uzattılar kısalttılar, hislerince eğlendiler onunla. Onu hayatın kendilerine bahşettiği bir oyuncak gibi kullandılar. Kardeşleri olsa ve oyuncaklarını paylaşmak zorunda kalsalar, yalnızca lastikleşmiş zamanı alır ve başka hiçbir şey istemezlerdi. Çünkü şairler otobiyografilerini de zamanın içine yazdılar. Bu okyanusta boğulmayı, altındaki çölde kavrulmayı göze alarak.
Bizler biliyoruz ki tüm anlarımızda, zamanımızın uzun ya da kısa hiçbir sokağında kürek çekecek kayıklarımız yok. Varlığımıza, yaslanacak duvarlardan başka hiçbir şey sunmadılar. Biz de yoruldukça yaslandık; ancak arkamızda gözlerimiz yoktu, bilmiyorduk. Yaslandığımız yalnızca kendi gölgemizdi. Bildiğimiz dünya sona ererken bile kimse aynı gölgeye yaslanmayacaktı. Bunun bilincinde olduğumuzu geçip giden bir yılın ardından burada, işte hiç de beklemediğimiz bir senenin keskin avuçlarında, sizlere itiraf ediyoruz.
Ve farkındayız ki bizleri okumaktan keyif alan, sayfalarımıza bakarak bizi onurlandıran, dünyamızda gölgelerimizi bizimle paylaşan okuyucularımızın hiçbiri bu yeni yılı beklemiyordu. Şaşırıyoruz ki dünya iki sene önce son bulmadı. Sayıyla 2 yıl önce dünya son bulacakken Marşandiz başparmaklarla raylar üzerine indi. Dünya bir kez daha yaratılana kadar, sancı geç saatlerde tekrar ve tekrar ortaya çıkacaktı. Bu sancınızı pekiştirmek istemiyoruz. Biliyoruz, edebiyat en utanmış duygularınızı harekete geçirecek, yastığınızı yumruklatıp dişlerinizi dökecek güce sahip. Bu gücü elimizde tutmanın dayanılmaz ağırlığını üstümüzde taşıyorsak da, sizin de bilmenizi istiyoruz ki yalnız kalmayacaksınız.
Unutmayalım. Karşınıza çıktığımızda acınızı dindirecek bir gülümseme, yalnızlığınızı giderecek bir sarılma yaşatamasak da burada, bu donmuş zamanda, kelimelerimiz çaresizce dökülürken hepimiz biriz ve aynı amacı taşıyoruz. Bizim iki ayımız, sizin üç ayınız; bizim bir günümüz, sizin bir yılınız; diğer tüm dünyalıların felekten bir gecesi.
Ve fotoğraflara bakın. Gülümseyin, öpün, sarılın ve ellerinizi havaya kaldırın. Günler raylarda öyle hızlı ilerliyor ki yerimizden bir an bile zıplarsak, zamanlarca geriye çakılmamız mümkün.
Zamanın kıymetine uyanın, ileri gidelim!
Şiir:
Ömer C. Saroğlu – Roma Bahçesi
Orkun Destici – 5635
Can Karatek – YUM
Eren Okur – Birinci derece’den
İlker Saguj – Kroytberg siti kotsuba tor
Kaan Koç – Ezbere Nadya
Öykü:
Özgürcan Uzunyaşa – Birinci Kişinin Sessizliği
Emirhan Burak Aydın – Hilal-i Ahmer
Onur Selamet – Körkütük Yarasa Karası
İç Çizimler:
Emre Öksüz
Erman Karakaya
Gökhan Akbaba
Fanzinin yeni sayısına Kadıköy ve Taksim’deki tüm noktalarından ulaşabilirsiniz! Dağıtım noktaları ve daha fazlası için buraya tıklayabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder