14 Ocak 2014 Salı

"Güngezgini" ve "Y Son Erkek" hakkında güzel bir yazı

Yılmaz Özer...
*
Fablo Moon’un yazdığı, Gabriel Ba’nın çizdiği "Güngezgini", toplum içinde yalnızlığını yaşayan melankolik modern insanı anlatıyor. “Son Erkek” alt başlığıyla okura sunulan "Y" ise ilginç bir sorgulamayı gündeme taşıyor: Eğer ataerkil sistem yıkılırsa, kadınlar dünyayı daha güzel bir yer haline dönüştürür mü? Kitapları Yılmaz Özer değerlendirdi...

'Y: Son Erkek'

ATAERKİL SİSTEMİN YIKILDIĞI YER

“Son Erkek” alt başlığıyla okura sunulan bu çizgi romansa, ilginç öyküsünün yanı sıra son derece ilginç bir sorgulamayı da gündeme taşıyor: Eğer ataerkil sistem yıkılırsa, kadınlar dünyayı daha güzel bir yer haline dönüştürür mü?

Biraz daha açık konuşmak gerekirse hikâyemizde ironik olarak, “Y” kromozomu taşıyan insan ve hayvanlar dahil tüm memeli canlıların erkekleri aniden ölüveriyor. Daha doğrusu iki erkek dışındaki tüm erkekler. Birisi hikâyemizin kahramanı Yorick, diğeri de maymunu Ampersand (& işareti).

Muhtemelen sıradan bir eserde bu kurgu cennete düşen adam olarak sunulur, vasat altı bir kaliteyle erotik bir çalışma olarak sunulurdu okura. Burada yazar Brian K. Vaughan daha zor bir işe girişerek okuru, dünyanın öteki ucundaki sevgilisine ulaşmaya çalışan romantik ve idealist, gerçek bir aşık, gerçek bir şövalye olan Yorick ile yolculuğa çıkarmayı tercih etmiş.
Ancak işi burada bırakmamış, kadınların eline kalan dünyanın nasıl işleyebileceğini de arka plandan aktarmış. Bu noktada da karamsar bir mesaj sunmuş dense yalan olmaz çünkü sistemin katılığının kadınlarca sürdürüldüğüne tanık oluyoruz, içimiz acıyarak. Kadın eli, kadın yumuşaklığı, duyarlılığı, annelik… Devletlerin ilişkileri, din ve yönetim şekilleri gibi unsurları iktidarı ele geçiren her cinsiyeti kendine entegre eder diyor yazar hayli pesimistçe. “Dünya kadınlara kalsa da değişmez…”

Farklı üç çizerce yorumlanan 60 sayılık ödüllü çizgi roman ciltlerde toplanarak okurlara sunuluyor.

'Güngezgini'  

Montaigne bir zamanlar “Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim,” demişti. İşte Güngezgini adlı grafik romanın kahramanı Bras de Oliva Domingos’un kurgusal melankolik hayatı da aynen bunu yansıtıyor. Kahraman dediğimiz Bras’ı ayrıca genç bir adam, bir yazar, gazeteci, gezgin, maceraperest, annesinin küçük mucizesi, babasının gurur duyduğu bir oğul, gerçek bir dost, bir âşık, koca, baba, hayalci ve insan olarak da tanımlayabiliriz. O yaşamının her evresinde ölümü düşünen ve her an bir köşeden fırlayarak onu sevdiklerinden, hayallerinden, rüyalarından alıp sökecek ölümü bekleyen gerçek insanların temsilcisi bir anlamda.

Çizgi romanın karelerinin içinde dostu Jorge’yle sohbet ederken “Hep hayatı yazmak isterdim, ama işe bak sadece ölümü yazabiliyorum” diyor bir yerde. Sonrasında ailesini sorgularken “İnsan ailesini seçemiyor ki,” diye yakınıyor başka yerde. Aklında sayısız soruyla yaşamını sürdürürken, yeni tanıştığı güzel bir kadına “Kimse yalnız olmak istemez,” demesinin ardından “Peki neden çok yalnız insan var o halde?” yanıtını alıyor ve elbette bu yanıtı yanıtsız bırakmak zorunda kalıyor.Babasının ona “Yabancıların oluşturduğu bir toplumda yaşıyoruz,” dediğini hatırlıyor.

Oysa Jorge, insanların yaşarken dikkat etmeleri gerektiğine ve anı yaşamanın önemine vurgu yapıyor, geleceği, hatta ölümü çok fazla düşünmemek gerektiğini söylüyor: “Hayatı sırayla yaşa, acele etme, anı yaşa ve hayatın ne getireceğine bak.”

Karısıysa hayatını gerçekliğe sımsıkı tutunarak sürdürmeye çalışırken bir yandan da ona “Ben yaşantımızdan bahsediyorum sen rüyandan,” diye serzenişte bulunuyor. Oysa Bras, tanık olduğumuz hikâyesinde kendini ve yaşantısını “Rüyalarım kim olduğumu tanımlıyor,” sözleriyle özetliyor. Sonra da hep ölüyor… Yaşamının en güzel noktalarında hayatın tadını çıkaramadan ölüyor. Her defasında…

Fablo Moon’un yazdığı, Gabriel Ba’nın çizdiği Güngezgini Bras De Oliva Domingos’un hayatının farklı evrelerini anlatıyor gibi görünmekle birlikte, aslında toplum içinde yalnızlığını yaşayan, rüyalarının peşinden koşturan, hayatın güzelliklerinden tat almak yerine ölüme odaklanan melankolik modern insanı anlatıyor. Aslında bu eserin değerlendirilebileceği tek kategori Gabriel García Márquez’in öyküleriyle yan yana durduğu raflardır. Çünkü aynı şekilde Güney Amerika sanatının acısı, ruhu ve şiiri, bu hikâyedeki neredeyse her çizgiye yayılmıştır.

Ölüm ve yaşam merkezli hikâyesiyle Güngezgini, okunduğunda tamamlanan bir kitap. Okuyanı kendi anılarında bir yolculuğa çıkarıp, o anılarla bütünleşiyor ve ancak o zaman tamamlanıyor; tam oluyor. İnsana daha önce hiç yaşamadığı bir okuma deneyimi yaşatıyor. Tarifsiz bir deneyim. Kitap bittiğinde nasıl bir ruh hali içindeyseniz, sonuyla ilgili algınız da öyle oluyor. Hayatınızda o an her şey yolundaysa, mutlu bir sonu var kitabın. Sıkıntılı, endişeli bir dönemse, kitabın da sonu hüzünlü geliyor. Ama şunu fark ettim ki, kitap bittikten sonra bile, okuyanın yaşamına eklenen deneyimler ve yeni anılarla bütünleşmeyi sürdürüyor. Sanki asla gerçekten bitmiyor. Bu yüzden kitap bittiğinde ne düşündüğünüz, ne hissettiğinizinden çok, kitabın bir bütün olarak verdiği his ön plana çıkmaya başlıyor.

GüngezginiYazan: Fablo Moon/ Çizen: Gabriel Ba/ Çeviren: Cenk Könül/ Çizgi Düşler Yayıncılık/ 256 s.
Y: Son ErkekYazan: Brian K. Vaughgan, Piar Guerre/ Çizen: Jose Marzan, Jr./ Çeviren: İlke Keskin/ Çizgi Düşler Yayıncılık/ 128 s.

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails