“Aslında basitmiş gibi görünen bir hikayeye bir araba laf
etmek doğru mudur?” diye sorulabilecek biliyorum ama “basit” gerçekten “basit
midir” ondan emin olamıyorum. Bir yandan da 1980’in gençleri “a-politikleştirme”
yılı olduğunu iddia edenlerin haklı olup olmadığını sorgularken “kahraman”
kavramının getirdiği soruyu da soruyorum “kime göre kimin kahramanı?”
DC Comics - Justice League of America’nın 1980 yılı 174. sayısı
üzerine tez yazılabilecek bir dönem comicsinin temsilcisi gibi görünüyor. Ben tez
yazamayacağımdan, buradan sadece kısa bir özet geçeceğim.
Gerry Conway’in yazdığı, Dick Dillin ile Frank McLaughlin çizdiği bu sayının adı “The Plague of Monsters”. Kapaktaki dev sıçanlarla başlayan alıştırmayla bu isim çift anlam taşıyor: Plague hem veba hem de bela olarak yorumlanabilir. Dev sıçanlar yönettiği anlaşılan kapaktaki kötü adamın “Bu şehir lanetlendi, bu sadece başlangıç, fırsatınız varken kaçın aptallar” sözü de tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Belli ki bir şehrin sokaklarında mücadele olacak.
Olacak ama aslında bu hikayeyi tek başına ele almak
yanlış olur. Bunun sebebi de 1960 yılında ortaya çıkan JLA grubunun söylem
olarak bir yerlere sırtını dayamasının zorunlu oluşudur. II. Dünya Savaşının
ardından dünyanın içine girdiği bunalım, kapitalizmin yükselmesi, Sosyalizm’le
girişilen soğuk savaş, sokak hareketleri, işçi hareketleri, öğrenci
hareketleri, çizgi romanın çocuk ve gençler üzerindeki büyük yönlendirici
etkisi ve yayınevlerinin isteyerek veya zorunluluktan devlet yanlısı mesaj
verme kaygısı… JLA’nın o dönem hikayelerinin büyük çoğunluğu “öyle yapmıyormuş”
gibi görünmekle birlikte aslında sistemin nasıl gençler istediğini söylüyor, düşünce
tarzlarını belirliyordu. Bu nedenle bu hikayeyi tek başına ele almak yetersiz
olacaktır çünkü dizinin arka plan tümden aynı.
174. sayıya gelesiye kadar yayınlanan öykülere
baktığımızda hep bir “zihin manipülasyonu” görüyoruz. Bu bir kişinin gruplara
veya kişilerin kendilerine uyguladıkları bir yanlış yönlendirme olabiliyor.
Kadınları erkeklere karşı kışkırtanlar, masum sokak gösterilerini şiddet
hareketine dönüştürenler, su,hava, güneş enerjisini düşman yapan çevreciler,
inançları kötüye kullananlar, adaleti yanıltanlar, çocuk-gençlerin üstün
güçlerini kötülük için kullanan kötü yetişkinler, kahramanların hafızasıyla
oynayanlar, yanlış düşlerle insanları oyalayan ve mahvına sürükleyenler,
kahramanı kahramana öldürtenler… Bu böyle akıp gidiyor. Neden-sonuç ilişkisi
kurulmayan yüzeysel öykülerde hep zihni ele geçiren-geçirilen insanlar
gösteriliyor, okura derinlikler gösterilmeden, dalıp da kum çıkarmasına izin verilmeden
eğlendiriliyor, istendiği alanlarda tutuluyor.
Ancak bu sayılara hepten boş diyemeyiz muhakkak. Bu
öykülerin birçoğunda hoşgörü, birlikte yaşamak, saygı, ırkçı olmamak gibi hayli
modern ve çağdaş mesajlar olduğu inkar edilemez. Sözgelimi 174. Sayıyı hazırlayan
ve okurları arzu edildiği gibi düşündürmeye iten görüş “siyahlarla beyazların”
bir arada yaşayabileceği görüşüne dayanıyor. Bununla birlikte bunun için
kullanılan kurgu ve içerik öyküyü ahmakça bir propaganda düzeyine indiriyor.
174. sayının oluşturulma sebebi JLA’nın siyahi bir kahramanı
gruba alma isteğidir. Bu kahraman varoşlarda öğretmenlik yapan Black Lightning
adlı kahramandır. 173. sayıda asi ruhlu Green Arrow’un önerisiyle gruba alınmak
istenen karakter bir dizi teste tabii tutulur. Kahramanlar kılık değişerek ona
saldırır ve neler yapacağını görmek isterler. Lihtning sınıfı geçse de gruba
girmeyi kabul etmez çünkü test olayını sevmemiştir. Muhtemelen zaten okurların
bir kısmı da bu fikre sıcak bakmamıştır ve ikna edilmeleri gerekmektedir.
Bu şekilde bir sonraki sayıya ve kendisine The Regulator
(Düzenleyici) diyen ve sıçanlarla haşereleri devleştirerek terör estiren adama
geliyoruz.
“The Plague of Monsters”
173. sayıda yanındaki minik sıçanlarla güvenliği bertaraf
ederek S.T.A.R. laboratuvarlarına sızan, The Regulator bu sayıda laboratuvarın
içindedir ve planını devreye sokmuştur.
Aslında The Regulator daha önce bu laboratuvarda çalışmış
sıradan bir bilim adamı olan Barnabas Boulton’dur ve bir meslektaşıyla konuşurken
anlarız ki yakın zamanda tımarhaneye tıkılmıştır. Delirme sebebi de haşereleri
kontrol etmek için kullandığı kendi icadı olan başlıktır. Ancak daha da ilginci
bu adamın hezeyanlar içinde oluşudur. Sözlerinden iyiliğini isteyen arkadaşının
kendisini kıskandığını, eşinin de onu akıl hastanesine yatırmaktan keyif
aldığını sandığını öğreniyoruz. Dahası hastaneden kaçmıştır ve artık dünyadan
intikamını alacaktır (Bu yüzleşme ve hezeyan sayfası Almanya – Ehapa Verlag
baskısında yer almamaktadır).
Sonuç olarak The Regulator-Düzenleyici’nin planı
basittir: Haşereleri devleştirecek, onlara bazı özel güçler verecek, başlığıyla
kontrol edece, dünyadan intikamını alacaktır.
Plan başarılı olur, laboratuvarın olduğu fabrika polis
ablukasındayken saldırı başlar ve kötü adam yüksek sesle emir verir: “Önce
polis çocuklarım ! Sonra politikacılar ve bankalar, ardından da basın!” bunu
bir sonraki karede şu sözler takip eder: “Biz yoksulları baskı altına alıp
haklarını vermeyen herkes ölecek! Gün Düzenleyicinin günüdür!”
Şimdi nereden çıktı bu “biz yoksullar” meselesi. İnsanın
birilerini kontrol edebilecek bir başlığı veya etkileyecek aklı olması onu
hemen şarlatanlık derecesinde terörist mi yapar yani? Yoksa karısıyla, işiyle sorunu olan bir akıl hastası hemen toplumcu, hak arayışçı mu olur? Burada oluyor.
JLA üyesi kahramanlar olaya müdahale etseler de başarılı
olamıyorlar. Derken ortaya çıkan bir yetkili bu sokak hareketinin önü alınmazsa
yayılacağını, şimdilik sadece adada olduğunu ama köprüyü aşarak şehre yayılırsa
haşere sayısının milyonlara, dünyaya yayılırsa milyarlara çıkacağını belirtir.
Durum ciddidir yani. Bu bilgiler verilirken Black Lightning de onlara katılır.
Bilgileri edinir edinmez de gider.
Kahramanlar ne kadar barikat, ne kadar güç, ne kadar su,
ne kadar gaz da kullansalar haşereler sokakta ilerlemeyi sürdürür. Kullanılan
yöntemler yetersiz ve yanlıştır. The Regulator bütün bu hareketi bir fabrika
bacasından idare etmektedir ve pek bir keyiflidir.Black Lightning gaza gelerek sokaklarda terör estiren haşerelerle uğraşmak yerine doğrudan bu yıkımın ardındaki beyne ulaşır. Fabrika bacasında manifestolar ve propagandalar arasında dövüş başlar. Düzenleyici, “sen de siyahisin, ezilenlerdensin, nasıl olur da onlara masum dersin, gel bana katıl” falan der. Siyahi kahraman karşı koyar. Sonra da hareketini yapar ve “şu varoşlara bak, onları kurtarmaktan söz ediyorsun ama haşerelerin ilk onları kemirecek, o insanları kurtarmak yerine zarar veriyorsun gerzekalı” türü bilinçlendirici bir konuşma yapar. Kötü adamı omuzlarından tutarak sarsar. Balonunun şeklinden ve yazılarının fontundan anlaşılacağı üzere sağlıklı düşünme yetisinde sorunu artan The Regulator-Düzenleyici “bunu düşünemedim, durdurmalıyım” abuklamalarıyla dengesizleşir ve fabrika bacasından içeri kayar. Tam bu sırada çıkan ateş onu öldürür. Haşereler artık yöneticileri olmadan terör estirmektedir.
Wonder Woman diğerlerinin yardımıyla haşereleri dev
borulara doldurur, ardından da dünya yörüngesine bir daha dönmeyecekleri
umuduyla fırlatır, dünya kurtulur. Ancak imha edilmeyen haşereler her an bir
manyağın idaresinde tekrar sokağa dökülebileceklerdir. Dikkatli olmak gerekir.
Haşereler Demokles’in Kılıcı gibi dünyanın tepesinde asılı durmaktadır.
***
Black Lightning bu hikayeyle birlikte JLA üyesi olur.
Hala ikilemde olan okur varsa ikna edilmiştir: Her siyahi tehdit değildir,
bazıları sistemin adamıdır!
Bununla birlikte kahraman dediğimiz kişiler kimin kahramanıdır
sorusu hala havada asılıdır ve yanıtlanmamıştır. Saçma hezeyanlarına rağmen kötü
adamın dile getirdiği ve aslında süregiden sistemin her daim karşısına dikilen
en önemli sorunlardan biri olan yoksulluk, hakların eşit dağıtılmaması ve hakların
kişilerin elinden alınması kısmı hiç irdelenmedi öyküde! Bu sözleri kullanan
deli veya aptal damgası yedi, hak arayışında izlenen yönteme dair alternatif
getirilmedi, o sözlerin altında hareket edenlere de haşere denildi, okur macera
içinde şartlandırıldı. Sorunları halının altına süpüren kişiler de hala
kahraman olarak biliniyor… Kahraman mı? Kimin kahramanı?
Ümit Kireççi
“Çizgi Roman Hayatın İçinde”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder