Işıl Öz / T24
Ordinary Things (Sıradan Şeyler) çizgi günlüğü başta olmak üzere, yaptığı her çalışma ile dikkat çeken Northwestern Üniversitesi’nin Radyo Televizyon Film Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olan Dr. Özge Samancı, otobiyografik çizgi romanı (Dare to Disappoint) için kolları sıvadı.
Farrar Straus Giroux yayınevi ile sözleşme imzalayan Dr. Samancı’nın kitabı, Türkiye’nin 80’ler ve 90’lardaki politikasının kendi çocukluğu ve gençliği üzerindeki etkisini anlatıyor:
“Okul ve dersane arasında mekik dokunarak geçen çocukluk ve gençlik yılları, üniversitede doğru düzgün bir yere girme endişesi ile geçen yıllar. Doğru düzgün denilen yerler de mühendislik, doktorluk, ekonomi bölümleri. Bunların dışında bir yere gönlünün kaymasının imkansızlığı. Geleceğin garantide olsun, sen önce iyi bir okula gir, o istediğin şey neyse onu hobi olarak yaparsın sesleri arasında içinden gelen sesi duyma çabası. Ülkenin politik koşulları içinde ve toplumun, öğretmenlerin, ailenin dört bir yanımızdan gelen sesleri arasında içimizden gelen sesi duyabilir miyiz? Duysak da o sesi izleyebilir miyiz?”
- Hikâyenin şekillenmesi çok sürdü mü?
8 aydır kitabın hikâyesini şekillendiriyorum. Editörle aramızda taslaklar gidip geliyor. Burada en büyük zorluk Türkiye’de geçen bir hikâyeyi Amerika’lı okuyuculara anlaşılır kılmak. Kitap 14 yaş ve yukarısını hedeflediği için bahsettiğim her kültürel referansı didaktik olmadan açıklamam ve hikâyeye dahil etmem gerekiyor.
- Aklıma Persepolis geldi. Öncelikle kitabı ve sonrasında filmiyle İran hakkında söylenebilecek her şeyi söylemişti. Sizin kitabınız da bir boşluğu dolduracak mı?
Persepolis’in yaratıcısı Marjane Satrapi’nin içinde yaşadığı koşullar Türkiye’nin koşullarından çok farklı. Orada savaş, İslam devrimi gibi devasa koşullar var. Türkiye’de henüz iş o raddeye varmış değil. Türkiye hakkında söylenecek her şeyi söyleyebilmek çok iddialı olur. Orta sınıftan gelme bir öğretmen çocuğu olarak kendi büyüme tecrübemi anlatıyorum.
- Ordinary Things (Sıradan Şeyler)’de geliştirdiğiniz çizgi kolaj estetiğini çizgi romanda da görebilecek miyiz?
Evet, Ordinary Things’de 6 yıl boyunda geliştirdiğim çizgi kolaj estetiğini çizgi romanda kullanıyorum. Ordinary Things’e başlamadan önce Türk mizah dergilerinden gelen klasik bir çizgi çizme biçimim vardı. Bir çerçeve çizersin, içinde komik karakterler olur. Tepelerinde konuşma balonu vardır. Bu formun dışına çıkmak istedim. Ordinary Things’e başlama amacım kendime ait bir çizgi kolaj estetiği geliştirmek içindi. Asıl yapmak istediğim otobiyografik çizgi romandı. Ama bu fikri kafamda mükemmelleştirdiğim için bir türlü başlayamıyordum. Madem öyle, ben de daha deneme formunda bir şey yaparım orada ve kitapta ne yapmak istediğimi deneye yanıla bulurum dedim. Çok güzel bir kararmış. Aynen düşündüğüm gibi oldu.
- Ordinary Things deneme tahtası olma amacından çıktı bence…
Haklısınız, başlı başına bir projeye dönüştü. Dünyanın her yerinden takipçisi var ve her yıl işlerin orjinalleri ile bir sergi açıyor ya da sergiye katılıyorum.
- Dare to Disappoint’in kitapçılarda raflarda belirmesi çok vakit almaz umarım...
Hikâye şekillendikten sonra çizimlere ve kolajlara başlayacağım. O aşamayı dört gözle bekliyorum. Kitapçılarda raflarda belirmesi bir ya da bir buçuk yıl sürecek sanıyorum.
- Peki, Türkiye ve ABD okurlarının profili hakkında neler düşünüyorsunuz?
Türkiye’de çizgi roman okuma geleneği karikatür yada mizah dergisi takip etme geleneği kadar gelişkin değil. Mizah dergilerinde sivrilen çizerler karikatür kitapları yayımlıyor ve genellikle lise, üniversite gençliği bu kitapları ve mizah dergilerini okuyor. İnsanlar üniversite ortamından çıkıp iş güç sahibi olduktan sonra mizah dergisi almayı bırakıyorlar diye biliyorum. Türkiye’de otobiyografik çizgi roman çok tercih edilen bir tür değil.
Amerika’da ise genelde okurlar internet üzerinden webcomicleri (online çizgi bant) takip ediyorlar. Manga tarzının yoğun bir takipçisi var. Amerika’da çizgi roman ağırlıklı okunan bir tür. Özellikle otobiyografik çizgi romanın çok sevilen güzel örnekleri var. Persepolis, Fun Home, Blankets, Cancer Vixen, Maus I-II, Lynda Barry’nin son kitapları gibi. Daha pek çok örnek var.
- “Okur her zaman güçsüzün, çaresizin, acı çekenin yanındadır” diye genel geçer bir yorum var, ne kadar doğru?
Ne kadar doğru onu bilmiyorum. Ancak güçsüzün, çaresizin, acı çekenin hikayesini anlatmanın şöyle bir zorluğu var. Anlatıcının sesi kolayca ağlak, şikayet eden, mızmız, kendisine acıyan bir tona bürünebiliyor. O zaman da okuyucu karakterle empati kurmak yerine kitabı kapatıp başka dünyalara yol alıyor.
- Çizgi işlerinin yanında elektronik sanat ile uğraştığınızı da biliyorum…
Hatta ekmeğimi oradan kazanıyorum. Northwestern Üniversitesi’nin Radyo Televizyon Film Bölümü’nde etkileşimli sanat desleri veriyorum. Geçen yıla kadar yaptığım bütün elektronik etkileşimli sanat işlerini çeşitli mühendisler ile işbirliği yaparak oluşturmuştum. İşbirliği eğlenceli bir süreç ve daha kapsamlı işlerin yapılabilmesini sağlıyor. Son dönem şu soru ile meşguldüm: Acaba tek başıma bir elektronik sanat projesinin altından kalkabilir miyim?
- Örnek vereceğiniz bir çalışma var mı?
Son bir yıl içinde iki tane elektronik iş yaptım. Biri On the Air (Yayında) diğeri Relative Friend (Göreceli Arkadaş).
- On the Air için nasıl bir malzeme kullandınız?
On the Air yerleştirmesi için eski bir radyo, yakınlık sensoru, Arduino mikro işlemcisi, mini projektor, bilgisayar ve processing ortamını kullandım.
- Etkileşimli yanını anlatabilir misiniz?
Radyo beyaz bir duvarın önünde duruyor. Küçük animasyon müzisyenleri tam radyonun yanına duvara yansıttım. Radyonun yakında kimse yokken bu animasyon müzisyenler enstrümanlarını taşıyarak radyoya doğru yürüyüp radyonun içine giriyor. Radyoya eğer bir sergi ziyaretçisi yaklaşırsa yakınlık sensoru bunu algılıyor. Müzisyenler hızlanıp radyonun içine saklanıyor, müzik
başlıyor.
- Bu fikir nereden aklınıza geldi?
Açıkça anlaşılacağı üzere bir çocukluk hayali olan radyonun içinde küçük insanlar var fikrinden esinlendim. Bir yandan da teknolojilerin üzerine bir ara yüz geçirdiğimizde teknolojilerin görünmez olması ve cihazın yaptıklarının sihir gibi algılanması beni bu işi yapmaya yönellti.
- Relative Friend?
Relative Friend çok daha detaylı ve uzun uğraşılı bir iş oldu. 13 tane duvar, masa, ve sarkaçlı saatin mekanizmalarını modifiye ettim ve bunları 2 metre büyüklüğünde bir insan formu olarak birleştirdim. Bu işte de yakınlık sensoru kullandım.
- Sergiye gelen birisine ne şekilde tepki veriyor?
Eğer bu heykele birisi yaklaşırsa bütün saatler hızlı dönüyor. Bu işte de iletişim sürecinde zamanın göreceliliği düşüncesinden esinlendim. Çok sevdiğimiz birisiyle beraberken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Yakınlık sensoru, var olma olmama durumunu tespit ettiği için çok sevdiğim bir araç.
- Bu işleri sergilemeyi düşünüyor musunuz?
Bu iş şubat-nisan arasında Evanston Art Center’da (Evanston Sanat Merkezi) Crossing Wires: Technology and Play (Teknoloji ve Oyun) adlı bir sergide görülebilecek.
- Saatli proje?
O proje beni çok zorladı. İşin elektronik ve programlama kısmı zor değildi. Ancak o küçücük saat mekanizmalarını açmak devreleri modifiye etmek, dişlileri yerli yerine oturtmak ve küçücük lehim yerlerine kabloları lehimlemek çok zorluydu. Ellerim küçüktür şanslıyım ama malesef bu minnacık saatlerle uğraşmak günler aylar sürdü. Kırdığım saatin haddi hesabı yok. Şu an yanımda kırık saatlerden oluşmuş bir dağ var.
- Bir sonraki çalışmanız ne üzerine olacak?
Henüz başlamadığım bir sonraki iş, kalabalık bir grubun hep beraber oynayabileceği halka açık bir alana yerleştirilebilecek bir iş olacak. Etkileşim yumruk ve tekmelerle yapılacak fakat işin içinde şiddet yok. Sürprizi kaçmasın diye daha fazla detay vermeyeyim. Tek başıma yapacağımı sanmıyorum. Kesinlikle işbirliği yapmayı düşünüyorum.
- Northwestern’de çalışmaya başlayalı çok olmadı sanırım. Eminim, öğrencilerin ilgisini çekecek projeleriniz de olacaktır…
Northwestern’de çalışmaya ağustos ayında başladım. Öğrencilerin ufkunu açacak yeni dersler tasarlamaya çalışıyorum. Bu dönem İnteractive Comics (Etkileşimli Çizgi) dersi veriyorum. Önümüzdeki dönemlerde bilgisayar kodu ile kendini ifade etme, okul kampüsünü bir oyun alanı ya da resim kanvası olarak düşünebileceğimiz bir oyun dersi vermek istiyorum.
O proje beni çok zorladı. İşin elektronik ve programlama kısmı zor değildi. Ancak o küçücük saat mekanizmalarını açmak devreleri modifiye etmek, dişlileri yerli yerine oturtmak ve küçücük lehim yerlerine kabloları lehimlemek çok zorluydu. Ellerim küçüktür şanslıyım ama malesef bu minnacık saatlerle uğraşmak günler aylar sürdü. Kırdığım saatin haddi hesabı yok. Şu an yanımda kırık saatlerden oluşmuş bir dağ var.
- Bir sonraki çalışmanız ne üzerine olacak?
Henüz başlamadığım bir sonraki iş, kalabalık bir grubun hep beraber oynayabileceği halka açık bir alana yerleştirilebilecek bir iş olacak. Etkileşim yumruk ve tekmelerle yapılacak fakat işin içinde şiddet yok. Sürprizi kaçmasın diye daha fazla detay vermeyeyim. Tek başıma yapacağımı sanmıyorum. Kesinlikle işbirliği yapmayı düşünüyorum.
- Northwestern’de çalışmaya başlayalı çok olmadı sanırım. Eminim, öğrencilerin ilgisini çekecek projeleriniz de olacaktır…
Northwestern’de çalışmaya ağustos ayında başladım. Öğrencilerin ufkunu açacak yeni dersler tasarlamaya çalışıyorum. Bu dönem İnteractive Comics (Etkileşimli Çizgi) dersi veriyorum. Önümüzdeki dönemlerde bilgisayar kodu ile kendini ifade etme, okul kampüsünü bir oyun alanı ya da resim kanvası olarak düşünebileceğimiz bir oyun dersi vermek istiyorum.
Kaynak - T24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder