11 Şubat 2012 Cumartesi

Büyüleyenlerden Misiniz Yoksa Büyülenenlerden Mi?

Bugün evdeydim. Bir ara camdan dışarıya baktım. İnce ince kar yağıyordu. Kar yağışını seyretmek büyülemez mi insanı? Elbet büyüler. Aklımdan "Kim döküyor bu beyaz şeyleri?" demek geçer. Büyükannem... Ruhuna rahmet... Ben böyle sorunca... "Melekler silkeliyor. İyice bak bakalım görecek misin melekleri?" derdi. Kar yağışı nasıl mucizevi bir olaydır öyle değil mi? Bugün canım film seyretmek ya da kitap okumak istemedi de Zagor maceralarında şöölee bir dolanmak istedi. Geçen sene Kocaeli Kitap Fuarı'nın sahaflarından satın aldığım eski Zagor maceralarından Büyücü Avı ve devamı Kraken elime geldi. Kimbilir kaç kere okumuştum.
Zaten ben Zagor'un romantik maceralarına oldum bittim bayılırım. Kraken adlı maceranın ön sözünde Figen Turna'nın bir giriş yazısı vardı. Büyünün yüzyıllardır insanları meşgul ettiğini, büyünün maddi ve manevi olarak ikiye ayrıldığını, gerçekten yapılan-yaptıran-yaptırılanın olduğu gizemli ve bilinmezlerle dolu bir büyü gerçeği olduğunu, elle tutulur bir şey olmadığı için isteyenin büyüye inanıp isteyenin ise inanmadığını anlatıyordu. Büyünün bu tarafı doğrusu hiç mi hiç ilgi alanıma girmiyor. Amaaa... Bırak anlamını büyülenmek kelimesinin bizatihi kendisi bile beni büyüler. Ben güzellikler karşısında her daim büyülenen bir bünyeye sahibim. Kimi görüntüler... Kokular... Hisler... Sebebiyle... Aklım başımdan gider. Kimse fark etmez. İcabında kılım dahi kıpırdamaz. Ohooo!.. Ruhum çoktan havalanmıştır... Ruhum resmen büyülenmiş gibi bedenimden firar eder gider. Figen Turna'nın yazıda dediği gibi "bu, yaşamı katlanılır, sevilmeye değer kılan olumlu bir büyüdür. Büyü doğada vardır. Büyü sevgide vardır; aşkta vardır." Zagor'dan bahsedecekken neden büyü muhabbeti yapıyorum değil mi? Çünkü bu iki macera "büyü"nün insan yaşamındaki önemini vurguluyor. Bilim kurgu bir macera bu... Macerada, Dragon Mührü denilen bir nesne ile genetik değişimlerle hücrelerle oynanmış. Bu genetik müdahale insanların biyolojik saatlerini geriye doğru çalıştırıp onları ilkel bir hale dönüştürüyor. Aslında bu iki macerasında Zagor çok mühim bir soruna parmak basıyor. İyi niyetli olduğunu düşünmek istediğimiz bu tip genetik oyunlarla insanlar, özlediğimiz, istediğimiz, savaşmayan, barışçıl toplumlar oluşturacağına, günümüzden daha da fazla insanı yiyen, yok eden canavarlara mı dönüşecek? Acaba bilim adına yapılan genlerin kurcalanması, "savaştan yana" genleri yok edeceğine bilakis bileyliyor mu? Acaba Alfred Nobel'in insanlığa hizmet için bulduğu dinamitin, sonrasında insanın insanı öldürdüğü savaşlarda kullanıldığı düşünülünce... Keşke dinamit bulmasaydı dediğimiz gibi... Gelecekte ise, "keşke genlerle oynanmasaydı"mı? diyeceğiz acabayı sorgulatıyor. Bir çizgi romanın bunları düşündürmesi hoş değil mi?

Devamı: Hayalkahvem

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails