18 Kasım 2011 Cuma

Tenten bir sabah uyandığında...

Son haftalarda, özellikle yabancı basında karşılaştığım Tenten’le ilgili yazılarda bir tuhaflık var: İnsanlar Tenten’i hep başka kahramanlarla benzerlikleri üzerinden tanımlamaya çabalıyorlar. Ülke ülke dolaştığı için James Bond’a benzeten mi istersiniz, maceradan maceraya atladığı için İndiana Jones’a benzeten mi dersiniz –bizzat Spielberg mesela!-; Tenten’i tanımlarken insanlar bir tek Tenten’den söz etmiyorlar... Oysa İndiana Jones’u ya da James Bond’u tanımlarken bırakın benzetmeyi, Tenten kimsenin aklına bile gelmiyor! Ama tabii Tenten gibi renksiz, şeffaf –olabilecek en olumsuz anlamda, sanki hiç yokmuş gibi arkasını gösterecek kadar şeffaf!- kahramanlarla karşılaştığınızda başka seçeneğiniz yoktur, onları tanımlayabilmek ancak başka bir şeylere benzetmekle mümkün olabilir. Peki nasıl oluyor da bu kokmaz bulaşmaz karakter bu kadar seviliyor?
Lev Grossman geçen hafta Time’da yayımlanan yazısında Tenten’in her oğlan çocuğunun kolayca özdeşleşebileceği bir kahraman olarak portresini çizerken şunları söylüyordu: “Yaşını kestirmek çok zor: Ergen gibi görünüyor, fakat tek başına yaşıyor ve okula gitmiyor. Nerede ve ne zaman yaşadığını kestirebilmek daha da zor: Yeşil çimenleri, eski kent manzaraları ve üç şeritli caddeleriyle yaşadığı yer Avrupa, yaşadığı dönemse 20. yüzyılın başları olarak tanımlanabilir. Fakat haritada belli bir noktadan ya da takvimdeki belli bir sayfadan bahsedemiyorsunuz. Ne egosu var ne de haksızlıktan hoşlanmaması dışında herhangi bir politik duruşu. Ailesi olmadığı gibi romantik bağları da yok. Mesleği gazetecilik ama, mesela tıpkı Clark Kent gibi, onu nadiren gazetecilik yaparken görebiliyorsunuz. Belirgin sima özelliklerine sahip değil... İster Köln’de, ister Karakas ya da Kalküta’da olun, kendinizi Tenten olarak hayal etmeniz çok kolay.” Fakat ne tuhaftır ki, tam da bu özellikleri yüzünden Tenten kolayca özdeşleşilebilecek bir karakter değil aslında. Çünkü bu genç kahraman, Aristo’dan bu yana kuramsallaştırılan tragedya ve özdeşleşme (mimesis) kurallarının çoğuna uymuyor. Hatta Tenten’in kaba-saba macera arkadaşı Kaptan Haddock bile daha özdeşleşilebilir bir karakter olarak belirginleşiyor. Ama okurlar Tenten’i seviyorlar, çünkü tam da bu haliyle bir tür insanüstü süper kahramana dönüşüyor; 1929 ekonomik buhranı sonrası ABD’nin ürettiği Süperman’e karşı Avrupa’nın pelerinsiz cevabı! Hem daha inanılır, hem de Süperman’den daha etkin, çünkü onun gibi tek kıtada etkinlik göstermekle yetinmiyor!
Tenten anlatısının belki de en ünlü eleştirmeni olan Jean-Marie Apostolides 2010’da yayımladığı The Metamorphosis of Tintin: or Tintin for Adults adlı çalışmasında Tenten’in nasıl bir dönüşüm geçirdiğini şöyle çözümlüyor: Savaştan önce yayımlanan ilk dört macerada Tenten, döneminin politik ortamında verili düzeni yeniden üretecek biçimde tavır alır, ki bu düzen kolonyalizmdir –bkz. meşhur Tenten Kongo’da macerası. Savaştan sonra yayımlanan maceralardaysa Tenten’i bir ‘süper-izci ergen’den ziyade bir dedektif olarak görürüz. Artık ırkçı söylem biçimleri üzerinden işleyen bir politika da söz konusu değildir. Ama Apostolides’e göre bu dönüşümün getirdiği yeni bir şey vardır: Tenten politik bir şeyler yapacağı zaman aksiyon mekânı daima egzotik diyarlar olmaktadır!
Çözümlemesine Herge’in işgalle birlikte Nazi işbirlikçisi Le Soir gazetesinde çizmeye başlaması, çalışmalarını konformist Paul de Man’ın yazıları ve Jam’ın Yahudi düşmanı karikatürleriyle yan yana yayımlamaktan hiç imtina etmemiş olması gibi netameli konularla başlayan Apostolides, kitabını şöyle bitiriyor: “Kökü biraz da kahramanlık mitolojisine dayandığı için Tenten farklı okuma ve yorumlamalara daha açık, daha müsait. Eğer gelecek kuşaklar da onun maceralarına ilgi duyacaklarsa, büyük ihtimalle Tenten’i bambaşka bir şeye çevirecekler. Belki de Tenten’in metamorfozu henüz başlıyor!” Apostolides’in bu metamorfoz tespitini doğrular nitelikteki Spielberg-Jackson filmi de gösteriyor ki bu, bir sabah uyandığında kendini dev bir hamamböceğine dönüşmüş bulan Gregor Samsa’nınki gibi varoluşsal değil, daha beyaz-daha temiz-daha hijyenik yani kısaca ‘uzak durulası’ bir dönüşüm olacak...

ugurkutay@birgun.net
Kaynak - Birgün
Paylaşım - Özge Sevindir

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails