Kaan Sezyum
Cezanın gerekçesi: Harakiri dergisi 'Türk halkını tembellik ve maceraperestliğe itiyor'...
Son zamanlarda Türk olmak ve Türkiye’de yaşamakla ilgili ‘Ah ulan iyi ki bu adamlar var; Türk olmasaydım bunları tanıyamaz, bu güzel çizgilerin, yazıların, ustaların kalemlerinin, tarama uçlarının, silgilerinin ve hayal güçlerinin farkında olamazdım. Ne güzel bir şey böyle güzel bir manzaraya bakarak bu adamları okumak’ dediğim ender anlardan birini bana yaşatmış olan çizgi roman dergisi Harakiri’ye hak görülen ve kesilen ceza, bence uygarlık ve insanlığa kesilmiş bir ceza, bir kültür ve insanlık ayıbıdır!
Bunun aksini düşünenleri de ikna edebileceğimi düşünüyorum. Şöyle ki: Zaten okuma yazmayla çok arası iyi olan bir toplum değiliz, bir de fiyatı 4 lira gibi normal gazete alışverişinizden ve alışkanlıklarınızdan daha yüksekte bir ücretle satılan bu dergiyi, bu işleri kovalayan birisi değilseniz zaten takip edemezsiniz. Yani sevmediğiniz bir filmi oynatan televizyon kanalını ısrarla seyretmeyip kanal değiştireceğiniz gibi. Ah! Ve sen, duyarlı ve rahatsız olan insan, sen onun rahatsızlığına sığ ve bulanık bakış açınla bakıp onaylayan hukuk kişisi, böyle bir cezayı böylesi bir değere nasıl reva görebilirsin?
Evet, Türkçe’de ‘Ve ile cümle başlamaz’ derler ama yaptım bir maceraperestlik, kötü mü oldu? Soruyorum, Türk halkını tembelliğe ve maceraperestliğe şu anda hangi güç itebilir? Kaldı ki, zaten sattığı önünde, satmadığı arkasında olan bir dergiyi okuyanların 100 katı tembelliğin buruntulu sularında sürüklense bile, bunun o tembellerden başka kime bir zararı olabilir?
Belki de gerçekten o kadar çalışmamız gerekmiyor olabilir... Belki de hafta sonu ve mesai dışında işlerimizle ilgili herhangi bir şeyi yapmamamız gerekebilir... Belki de yeterince çalışarak, kendimize ve ailemize bakabilecek kadar para kazanıyor olabiliriz. Ama nasıl bir ülkede? İnsanlara insan gibi davranıldığı, işçilerin ve vatandaşların haklarını alabilmek için sokaklarda yatmadıkları, polis tarafından coplanmadıkları bir ülkede.
Ülke zaten böyle bir ülke değil. Tembel olsak daha iyi, demek ki ihtiyacımız yok, yeterince karnımız doyuyor. Peki neden ‘Türk halkını tembelliğe itmek’ bir çizgi roman dergisini kapatmak için geçerli bir sebep olabiliyor? Türk halkı zaten daha fazla çalışmak zorunda. Türk halkı zaten geçinemiyor. Keşke daha az çalışsa.
Ayrıca tembellik de bir haktır, seçimdir! Biraz güneş, biraz su, biraz yemek, biraz çıplak ayak, biraz çimen, biraz deniz, biraz balık, biraz tuz, biraz ateşböceği izlemek, biraz kırlangıçların uçuşuna şaşırmak, biraz bulut, biraz rüzgar, biraz müzik, biraz da resimlerdeki ay ve yıldızlar kadar güzel kaç şey var?
Tüm yaşamımız boyunca yaz kış çalışıp sonra kıçı kırık bir hafta boyunca bu saydıklarımıza bakmak için bir yerlere gitmeyi düşünmüyor muyuz? Tatile çıkabilmek için çalışmıyor muyuz? Bu nasıl bir kölelik? Hesapta özgürüz. Tabii özgürüz ama kredi kartımızın limiti kadar özgürüz. O kartı kendimize bir ödül gibi görenin de kendimiz olması durumu biraz karıştırıyor.
Çevremde gördüğüm çoğu hali vakti aile düğünlerinde harcanan parayla, gelin ve damat en az bir yıl tembellik yapabilecekken, ailelerimiz ve kendimiz, görgüsüzlüğümüzü başkalarının görgüsüzlükleriyle tatmin etmiyor muyuz? Zenginler bile daha çok çalışıyor Türkiye’de. Zaten zengin kafası bambaşka bir şey, onu anlamak da imkansıza yakın, mükemmele çok uzak.
Yazının başına dönüp bir Moebius şeridi işine gireyim. Bilmeyenler için: Moebius şeridi resimdeki şeydir. Türkiye’de yaşamaktan en çok ne zaman keyif aldığınızı sorabilir miyim? Köprüde trafikte mi? Sıkıcı işyerinizde dandik bilgisayarınızın başında baygınlık geçirdiğinizde mi yoksa, iş dönüşü trafikte terlerken mi?
Sanırım bunlar değildir, aksi takdirde her sokak başında bir ‘sex shop’ olması lazımdı. Öyle bir şey de olmadığına göre, tatilde böyle şeyler düşünmüş olabilirsiniz. Yoksa aşırı kaliteli ileri demokrasimiz ya da dünyanın en pahalı arabalarına dünyanın en pahalı benzinini koymak, dünyanın en orantılı güç kullanan kuvvetlerinin sizi biber gazlarıyla fısfıslamasından keyif almak mı sizi mutlu ediyor?
İlhan İrem’in de dediği gibi: Seninle ayrı ayrı iki damlayız / Seninle geleceğe yağmalıyız / Ufukta bizi bekleyen günler var / Yeter ki aynı yöne koşmalıyız.
Sevgiler mevgiler işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder