"Yeni Dünya Düzeni" olgusu bir zamanlar pek modaydı. "Amerika'nın dünyaya empoze etmeye çalıştığı bu yeni doktrinden JLA'da nasibini almış" diye düşünmüştüm albümü aldığımda. Daha nadir okuduğum bir tür olduğu için albümü bir kaç yıl bekletmişim arşivde.
Karadeniz tatilinde alıp okuyasım geldi, aldım elime okudum. Amerika'nın dünyaya empoze ettiği yeni dünya düzenini tersine çevirmeye çalışmışlar gibi bir hava seziliyor ilk bakışta. Uzaylı Hyperklan'lar dünyayı istila ediyor yeni düzen getirmeye koyuluyorlar. Adalet Ligi'ndeki dostlarımız da engelleyip asıl Yeni Dünya Düzeni diye bildiğimiz olgunun sürekliliğini sağlıyorlar. Böylece hikayede ABD kendini inkar ederek, kendisi olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu tuhaf yaklaşım bir yana albümün güzel yakalanmış bir konusu var. Ancak işlenmesi comics standartlarını aşmadığı için olsa gerek, konu değil JLA karakterlerinin güçlerinin tarfileri daha ön planda duruyor. Marvel'da da altmetin olarak tekrar edilip durur ama DC'de bu çok belirgin bir şekilde can sıkacak kadar çok tekrar ediliyor. Ben filanca mesafeyi bilmem kaç salisede aldım, sen o sırada nal topluyordun, yok suların altında bilmem neler yaparım, arkadaşım da şunu şunu yapabilir diye geçilen metinleri toplasak albümün önemli bir bölümünü kaplar herhalde(Batman'i bunun için seviyoruz galiba. Anlatacak gücü yok garibimin). Karakterlerin birbirleriyle didişmesi, güçlerini anlatarak böbürlenmeleri ve neden bimem oldukça karmaşık yapılmış çizimler hikayeye konsantrasyonu çok zorluyor. Bu kadar kompleks çizimlerin altını dolduracak güçlü bir senaryodan yoksun macera, süper kahramanlara özgü ışık hızıyla ilerliyor. Hyperklan ne zaman dünyayı uyuttu, her yere ne zaman yayıldılar, mevcut süper kötüleri ve de kahramanları ne zaman ele geçirip idam etmeye başladılar hikayede hiç verilmiyor. Bir bakıyorsunuz, iki kare arasında sanki yıllar geçmiş gibi. Bir ara başlıkların olduğu yerlerde sayı tarih vs bilgi aradım acaba arada bazı sayılar atlanmışmı diye. Okurken sanki bir kaç albümlük maceranın içinden kesitler verilerek oluşturulmuş bir albüm hissine kapılarak bitiriyorsunuz öyküyü. Comics'lerde macera içlerinde her kahramanın kimliği, geçmişi, güçleri vs tekrar tekrar gözümüze sokularak verilmese de daha çok macera yazılıp çizilse de biz aynı sayfa sayısında daha çok macera okumuş olsak daha iyi olmaz mıydı?
Albümün edisyonuna gelince. Arka Bahçe'nin o dönem çıkardığı tüm albümlerde olduğu gibi okumaya başladıktan bir kaç sayfa sonra albüm kapaktan ayrılarak elime geldi. Kapağı düzeltmeye çalışmaya boş verip içinden tutayım dedim ama bu seferde dipteki yapışkan elime bulaştığı için rahatsız oldum. Arka Bahçe'nin Year One, JLA vs tüm bu dönem albümleri kapaktan ayrılıp parçalanıyor. Tutkalla yapıştırmak ta fayda etmiyor, gene ayrılıyorlar zamanla. Yeni yayınlarda bu ayrıntıya dikkat edilmesini rica ederim. Ve mümkünse JLA gibi sıkıcı albümler yerine Batman yayınlansın
Selamlar,
Lami Tiryaki
3 yorum:
merhabalar, türün meraklısı olmadığınız yazının her yerinden belli oluyor. Türün meraklıları genelde bu cildi aksine sıkıcı olmamakla, sırf eğlence için yazılmış olmasından dolayı eleştirir. anlamadığınız şeylere birini daha eklemiş olduk.
Açıkçası ben baskı konusunda Lmai'ye katılıyorum. Bir çok baskıları kötüydü o ara o yayınevinin.
Ancak JLA'nın 1988 serisinde fazlasıyla insansı ve zıpır kahramanların olmasının ardından "ikon"lara dönüş yapılması noktasında tanrısal kahramanların dönüşü için bu dört ilk sayılar harikaydı.
Bundan sonrasında yaklaşık ilk yüz sayıda tanrısal mevzuularla uğraşıldı, yüzlü sayıların bazı sayılarında aslında insansı yanımız da var öyküleri yazıldı, paralelinde Alex Ross'lu çizimli "tanrı" öyküleri albüm olarak sunuldu okuyucuya.
Ben bu yüzden çok tutarlı ve başarılı bulmuştum bu ciltle devamını.
Bu tanrısallık mevzuunu dördüncü sayıda da sorgular gibi olmuşlardı hatta. THEM adlı grubun Sahra çölünü verimli hale getirmesinin yanılsama olduğunun anlaşılması üzerine kahramanların biz tanrı değiliz ki tarzı konuşması da vardı. Gerçi serinin devamın öyle gelişmediydi ya o ayrı.
Yorumunuzu Lami beye iletiyorum, teşekkürler.
Açıkçası ben baskı konusunda Lmai'ye katılıyorum. Bir çok baskıları kötüydü o ara o yayınevinin.
Ancak JLA'nın 1988 serisinde fazlasıyla insansı ve zıpır kahramanların olmasının ardından "ikon"lara dönüş yapılması noktasında tanrısal kahramanların dönüşü için bu dört ilk sayılar harikaydı.
Bundan sonrasında yaklaşık ilk yüz sayıda tanrısal mevzuularla uğraşıldı, yüzlü sayıların bazı sayılarında aslında insansı yanımız da var öyküleri yazıldı, paralelinde Alex Ross'lu çizimli "tanrı" öyküleri albüm olarak sunuldu okuyucuya.
Ben bu yüzden çok tutarlı ve başarılı bulmuştum bu ciltle devamını.
Bu tanrısallık mevzuunu dördüncü sayıda da sorgular gibi olmuşlardı hatta. THEM adlı grubun Sahra çölünü verimli hale getirmesinin yanılsama olduğunun anlaşılması üzerine kahramanların biz tanrı değiliz ki tarzı konuşması da vardı. Gerçi serinin devamın öyle gelişmediydi ya o ayrı.
Yorumunuzu Lami beye iletiyorum, teşekkürler.
Yorum Gönder