Yerli malı haftaları düzenlenen yıllarda, ortaokullarda münazaralar yapılır, bir çocuğa eğitimin ailede mi yoksa okulda mı verilmesi gerektiği tartışılırdı. O zamanlar en çenebaz grubun fikri kabul görse de günümüzde çocukların tüm eğitimi dijital dünyada başlayıp tamamlanıyor. Anne babalar bir yandan evlerini envai çeşit dijital oyalayıcılarla doldurduktan sonra çocuklarının okuma alışkanlığı kazanmasını isterken, küçükler tanıştıkları Ratatui, Nemo, Örümcek Adam gibi karakterlerle kavrıyorlar dünyayı. Bu filmlerdeki iyi-kötü, haklı-haksız, doğru-yanlış ne şekilde ve ne kadarsa çocukların dünyasında da öyle yer ediyor. Çizgi filmlerle başlayan kültür istilası playstationlar ve üç boyutlu sayısız bilgisayar oyunlarıyla devam ediyor. Kitaplar raflarda bir aksesuar olarak tozlanıp giderken anne babalar dizileriyle, çocuklar küçük odalarda bilgisayarlarının onlara ulaştırdıklarıyla hayata ve birbirlerine yabancılaşıyorlar.
‘ÇAKTIRMADAN’ ÖĞRETİYOR
İnternet Canavarı serisinin ilk üç kitabıyla küçük okurlarının yüreğini fetheden Muharrem Buhara, her ne kadar internet canavarı Sezai karakterini ‘eğlenmek ve eğlendirmek’ için kaleme aldığını iddia etse de, Sezai’ye yüklediği bir misyon var. İnternet canavarı Sezai, internet başta olmak üzere her dijital imkanın yaşamak için bir amaç değil, sadece bir araç olduğunu çaktırmadan anlatıyor akranlarına. Ancak nihayetinde Sezai de bir çocuk, gün geliyor internetiyle hava atıyor, aşık oluyor, türlü muzipliklerle hayatın akışına bırakıyor kendini. Buhara bu durumu açıklarken ‘Çünkü çocuk olmak böyle bir şey’ diyor ve ekliyor: ‘Çocuğunuza en yakın olduğunuz an, onun alanında, onun nesneleriyle tıpkı onun gibi oyuna girdiğiniz andır. Devler, cüceler, şekerden evler... Bu simgeler çocuğun dünyasında çok önemli şeylere tekabül eder. Çocuk bunları inanamayacağınız kadar ciddiye alır. Dünyayı bu simgeler üzerinden algılarlar. Oraya ulaşamazsanız ya despot bir öğretici haline gelir, ya da anlaşılmaz uzaklıklarda kalırsınız.’ Çocukların yaşadığı teknolojik istilanın en kötü sonucunun onların hayal dünyalarının kısıtlanması olduğuna işaret eden Buhara, radyo yıllarından örnek vererek, hayalin bir çocuk için olduğu kadar yetişkinler için de ne kadar zenginleştirici bir unsur olduğunu şöyle anlatıyor: ‘Teknolojik ürünü var edenler artık hayalleri çocuklar adına kuruyorlar. Radyo yıllarında oyunlar yayınlanırdı. Dinlerken dil ve hayal vasıtasıyla canlandırırdık oyunu, kişileri ve ortamı. Kahraman biraz sert konuşuyorsa, sinirli bir çirkin adamı düşlerdik. Oyunu dinleyen herkes bambaşka hayaller kurarak oyunun iletisini çoğaltırdı. Şimdi televizyonda bire bir görüntüler var ama hayal yok! Hayallerimiz tüketim dünyasında birer birer yok ediliyor.
DEVAMI YOLDA
Buhara, her şeye rağmen hayali besleyen kitapların yerini hiçbir şeyin tutmayacağını, ama büyüklerin başta kendi hayatlarında olmak üzere çocukların dünyasından kitapları silmemeleri gerektiğini konusunda uyarıyor. Buhara, dijital evrenin kitaplara yenildiği noktayı şöyle açıklıyor: ‘O üç boyutlu filmleri seyrediyorsunuz ama sonuçta onlar bir ekran üzerinde ve aranızda bir mesafe var. Her ne kadar albenili bir dünya olsa da, çocuk sadece ona gösterilen kadar bağ kuruyor hikaye ile. Bunların hiçbiri çocuğun okurken oluşturduğu hayal boyutunun yanına yaklaşamaz. Kitapta sözcükler etkisini sizinle ilişki kurarak çoğaltır, hayal dünyanızın nerelere kadar uzanması gerektiğini siz belirlersiniz.’ Küçüklere internet canavarı Sezai’nin maceralarının dördüncüsünün yakında çıkacağını ve daha yazacağı dört cilt olduğunu müjdelerken küçük bir de uyarı yapıyor: ‘Bir an önce büyümek, kendi kararlarınızı kendiniz vermek istiyorsunuz. Ama bir an önce büyümek istemeden önce büyüklerinize son bir kez danışın!’
Kitap kurdu heykeli
KİTAP sevgisi çok küçük yaşlarda ediniliyor. Bunun çok hoş bir örneğini Paris’te bir sanat fuarını gezerken gördüm. Fuarda dünyanın birçok ülkesi stant açıp sanatını ve sanatçısını tanıtıyor. Ülkeler resim, heykel vs. gibi sanatsal ürünlerini sergiliyor. Parisli pusetinde bebekleriyle sergi gezmeye gelmiş. Keyifle stantları dolaşırken bir şey fark ettim. Önce ‘Ne güzel bir heykel’ diyecek oldum ama baktım ki yedi, sekiz yaşlarında kanlı canlı bir çocuk! O hengame içinde bir tabureye oturmuş kitap okuyor. Öyle dalmış ki kitaba, binlerce kişinin uğultusu bile rahatsız etmiyor onu. Manzara o kadar hoşuma gitti ki cep telefonuyla fotoğrafını bile çektim.
Küçüklere seçme özgürlüğünü verin
ANNE baba, çocuklarıyla birlikte kitap almaya gitmiyorsa, ona seçme hakkı tanımıyorsa küçüklerin okumayı sevmesi mümkün değil. Yıllar önce kızımla kitap almaya Cağaloğlu’na giderdik Cumhuriyet Kitap Kulübü’ne. O zamanlar böyle her semtte büyük kitapevleri yok. Bütün yayınlananları ancak orada görebiliyordunuz. Ama oraya varmadan önce köşede Tay Yayınları sergi açardı. Rengarenk çizgi romanlar, Red Kitlerle süslenirdi sokak. Kızım da daha küçük 3-4 yaşlarında. Biz daha Cumhuriyet Kitap’a varmadan kızım o renkli çizgi romanlara dalardı. Ben de hangisini seçerse alırdım. Çevremdekiler de kızardı bana, ‘Onun bakacağı şeyler mi bunlar’ diyerek eleştirirlerdi beni. Ama ben ne yaptığımı biliyordum. Çocuğuna seçme özgürlüğü verirseniz bir müddet sonra muhakkak doğrusunu bulacaktır.
SONER CAN
Kaynak - StarGazete
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder