ÇİZGİ ROMANIN ALGILANIŞI
Çizgi romanı sadece maceralardan oluşan kurgular olarak görmek okumayanların çoğunlukla kolaylarına gelmektedir. Vurdulu-kırdılı bölümleri ön plana çıkararak asıl anlatılmak istenenleri bir yana bırakmak nedense işlerine gelir. Şiddet öğesi ise tamamıyla öne çıkarılarak asıl hikaye göz ardı edilir.
Oysa macera kurguları her “dramatik yazın”da olduğu gibi “heyecan yaratan olaylar dizgesi”dir. Şiddet olarak gösterilen şey ise mesajın aktarılması noktasında basit bir araçtır ve çoğunlukla hedef yaş gruplarına göre ölçülü verilmektedir. Dahası genel olarak masalsı bir alt yapının üzerine kurulu olan çizgi roman dünya-evrenleri masalsı bir şiddeti kullanırken mesajı anlatmakta “metaforik şiddet” olarak adlandırılan tekniği her sayfasına yerleştirmektedir. Bu şekilde şiddet asıl mesajı tamamlayan unsur olmaktadır.
Teksas-Tommiks diye adlandırılan türlerde çoğunlukla ortaokul seviyesindeki çocuklara masalsı erdemler anlatılmaktadır. Dürüstlük, yasaların üstünlüğü, vatanseverlik, doğruluk v.s. bunlardan bazılarıdır. Ölümler, yaralanmalar, şiddet gerekli görüldüğü kadar sunulur okuyucuya. Kanlı sahneler ve cinsellik yok denecek kadar azdır.
Amerikan comics’inde de şiddet daha modernize edilerek ön plana çıkarılır. Ancak fantastik zemin üzerine kurulu aksiyon gerçekçi bir dünyada, westernden ve tarihten uzak bir ortamda gerçekleşince çizgi roman okumayanlara “şiddet” dozu daha fazlaymış gibi gelir. Empati dozu bu noktada artar ve çizgi romanın anlattığı değil anlatımda kullandığı araca yönelir gözler.
ÇİZGİ ROMANDA MESAJ
Belki de çizgi romanın en çok eleştirilen ve kusur bulunan kısmı “mesaj” vermiyor oluşudur. Özellikle de toplumsal olaylara ve sosyal konulara ışık tutmaması iddiası daha entelektüel kesim tarafından vurgulanır. Sanki böyle bir mesaj kaygısı olması gerekiyormuş gibi!
Sanatın sadece beceri ve tekniğin öne çıkarılarak satışa sunulanı da vardır oysa mesajlı sanat kaygısı taşıyanı da. Çizgi roman da işte bu geleneğin tam içinde yer alarak yaratıcılarının ve yayınevlerinin hayata bakışları veya yayın politikalarının gereklerini yerine getirirler. Mesaj vereni de vardır, olayları olduğu gibi resmeden de, ti’ye alan da, sadece buluşları okuyucuya sunarak hayal gücü yüksek ufuklar sunanı da. Kitap, sinema, müzik seçiminde olduğu gibi sanatseverin ili alanına uygun olan çizgi romanı bulmak için araması gerekmektedir.
“Prensi bulmak için bir çok Kurbağa öpmek gerek”… Ülkemizde neyse ki çok çizgi roman seçeneği yok da dudaklarda isilik çıkacak vakit bulamayacak.
İŞÇİLERİN SORUNLARI VE ÇİZGİ ROMAN
Sosyal yaraları ve sorunları ele alan çizgi romanlar denince akla ilk gelenler özellikle Cumhuriyet Gazetesinde yıllardır süren “bant çizgi romanlar” oluyor. Behiç Ak, Semih Poroy gibi ustaların aksatmadan yürüttüğü bu gelenek özellikle toplumsal olaylara ve siyasete göndermeler yaparak çizgi romanın bu alanda eksik kaldığı iddia edilen bir yanını kapatmaktadır.
Karikatürün daha büyük bir keyifle daldığı bu alan yine de mizahi çizgi romanlar vasıtasıyla defalarca kağıda aktarılmıştır. Gırgır geleneğini sürdüren ve Leman ekolü ve sonrası döneme kadar da mizahi çizgi roman bireysel arayışlardan çok toplumsal konuları ele almış okuyucuyla buluşturmuştur. Özellikle hedef kitlenin işçiler ve memurlar olduğu dönemlerde konular da onları ilgilendiren içerikleri kapsamıştır. Şimdilerde ise artık daha bireye ve bireyin sorunları ve arayışlarına yönelik çizgiler sayfalarda kendilerine yer bulmaktadır. Tabii mizah dergilerindeki gelenek gereği üçüncü sayfa karikatürleri hariç.
Ciddi çizgi roman yapma iddiasında olan çizgi romanlardaysa işçi sorunları çok az ele alınmaktadır.
Marvel’ın Örümcek Adam serisinde okuyucunun karşısına çıkan “kötü adamların” çoğu ya bilimi ve imkanlarını kötülük için kullananlardır ya da eğitimleri ve kazançları az kişilerdir. Bilim adamları ve kazançları iyi olanların verdiği mesaj Örümcek’in “büyük güç büyük sorumluluk getirir” felsefesini öne çıkarmakta başarı sağlanmasını sağlarlar. Buna karşın kazançları ve eğitimleri az olanların suç işlemeleri tamamıyla “cehalete” bağlanır ve alttan alta “öyle olmayın” denilerek çok para kazanmak için bilginin önemi ön plana çıkarılır. Comicslerdeki karakterlerin büyük çoğunluğu tiyatro ve edebiyatta "asil"lerin yerini alan "burjuvazi asilleri"yle aynı mesleklerdendirler. Gazeteci, iş adamı, bilim adamı, burjuva sanatçısı, doktor v.s. Bu bakımdan öğretilerinin de burjuva değerleri düzeyinde olması kaçınılmazdır.
The Wrecking Crew: Bulldozer, Thunderball, Piledriver, Wrecker
Her birinin isimleri inşaat yıkım araçlarından oluşan bu grup oldukça iyi bir örnektir.
Marvel Comics
İtalyan çizgi romanlarının ülkemizde yayımlanan temsilcileri ise politikacılarımızın ağızlarına pelesenk olmuş olan “mazlum halk” savunuculuğunu yaptıklarını görürüz. Özgürlükleri ellerinden alınmış, vatanları işgal edilmiş, sefalete sürüklenmiş zavallı halk kitleleri pis işgalcilerden kurtarılmaya çalışılır sürekli. Doğrudan herhangi bir sosyal yaraya parmak basanları az da olsa bu temaya dolaylı yollardan sırtını dayayan İtalyan çizgi romanı yine de genel olarak bu konuları daha fazla işlemektedir demek yalan olmaz.
Son dönemlerde ülkemizde basılan Julia, Nathan Never, Dampyr ve Büyülü Rüzgar serileri bu temalara doğrudan işaret eden, ele alan öyküleri eski kahramanlara nazaran daha fazladır.
ALASKA / Ken Parker
Asıl adı karamanının adını taşıyan ALASKA – Ken Parker serisi ülkemizde ilk kez Tay Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Birkaç kez kesintiye uğrayan seri bu kesintiler sebebiyle üç defa ilk sayıdan başlatılmıştır.
Yazar Giancarlo Berardi ile çizer Ivo Milazzo’nun ortak eseridir ve 1977’de okuyucuyla buluşmuştur. Belki bazı söyleşilerden yaratıcısının düşüncelerini bu yazıya koymak hoş olurdu ama ben daha çok kendi izlenimlerimi aktarmayı tercih edeceğim bu yazıda.
Ken Parker, 20. yy’ın entelektüel insanının çizgi romandaki yansımasıdır demek doğru olur. O ne bir çok yazarın iddia ettiği gibi anarşisttir ne de tek başına solcu olarak tanımlanacak biridir. O, hayatı soruşturan, araştıran, bilgilenen ve her karşılaştığı olağanüstü durumu yargılamadan sorgulayan, kesin ve kati bir karara varmamayı tercih eden biridir.
Berardi kahramanı vasıtasıyla antik tiyatronun yaptığı şeyi yapmakta, izleyici-okuyucuyu sorgulamaya itmeye çabalamaktadır. Hatta antik tiyatronun kesin erdem anlatma merakı vardır onu bir yana bırakırsak Brecht’in “izleyiciyi ajite etme, sorgulamaya sevk etme” tekniği kullanılmıştır.
Bir öyküsünde kasabaya musallat olan Kızılderili’nin peşine düşülür. Sonunda yakalanan Kızılderili adalete teslim edileceği yerde kurşuna dizilir. Oysa öldürülen Kızılderili’nin kimliği belirsizdir. Ken Parker arkasını dönerek gider ve okuyucu da merakta kalır.
Bir başka öyküsünde eşcinsel bar dansçısından yardım görür Parker. Öyküden çok insan kavramı ve önyargıların sorgusu ön plana çıkar öyküde.
Bir diğer öyküde tuzağa düşürülen yaşlı adamı kurtaran Ken Parker onun cellat olduğunu öğrenir. Bir cinayeti (adalet eliyle de olsa) gerçekleştirmek için bir başkasına engel olmuş olması onun hayattaki konumunu gözden geçirmesine neden olur.
Birkaç sıradan ve beylik hikayeyi bir yana bırakırsak serinin her kitabı üzerine tezler yazılacak kadar derin ve yoğundur.
ALASKA ve İŞÇİ SINIFI
Ken Parker serisinin en büyük başarısı bugünü anlamak için amerikan kapitalizminin ve sömürgeciliğinin zemin olarak kullanılmasıdır. Endüstri ilerliyor, iş adamları siyasetle iç içe işler çeviriyor, adalet güçlünün elinde oyuncak olmuş, fakirler piyon gibi oradan oraya sürülüyorlar, yobazlık ve din şantaj gibi kullanılıyor, sömürülecek devletler sonuna kadar sömürülüyor (Kızılderililer)…. Özetle bugün dünyada dönen dolapları anlamak için Alaska – Ken Parker serisine bakmakta büyük yarar var. Günümüz ve evrensel toplumsal ve siyasal temaların tümü bir dönemin üzerine kurularak anlatılabilmiş.
İşçi sınıfı işte bu serinin içinde (bildiğim kadarıyla) iki sayıda ele alınmıştır. Çoğunlukla vahşi topraklarda rehber ve avcı olarak hayatını kazanan Ken Parker’ın şehirde geçen öyküleri içinde yer alır bunlar. Bugünkü FBI’ın ilk hali olan Pinkerton teşkilatı için çalıştığı ve şehir gözüyle hayatı izlediği dönemidir. Bu iki öyküden “Grev” kahramanın bir polisi vurması nedeniyle ülkemizde yayınlanmamıştır.
Ancak “Donovan’ın Çocukları” (no: 15) adlı ikinci hikaye oldukça manidardır. Dünya klasikleri arasında yer alan bir çok romana ithaf edilmiş gibidir bu sayı. Yoksul işçi sınıfını çocukların gözünden anlatan bir öyküdür bu.
Yoksul işçi çocukları günlük sefalet, aile içi ve dışı şiddetiyle mücadele ederken çocukluk hayalleri ve büyüme sorunlarıyla da mücadele etmek zorunda kalırlar. Bir önceki sayıda yaralanmış olduğu anlaşılan Ken Parker işte bu çocuklardan birinin kurduğu çete tarafından bulunmuştur. Donovan bu çetenin çocuk yaştaki lideridir.
Çete, bu yaralıyla ne yapacağını düşünürken başka bir çeteyle savaşırken kendi aralarında gerçekleşen sorunlarla boğuşup “ihbar” ve “para” ve “hayattan yırtma” arasında gidip gelirler.
Yakın zamanda ülkemizde patlayan “kapkaç” bombası onların geçim-oyun kaynağıdır. Dürüst bir esnaf onların çaldıklarını ellerinden çıkarmalarına yardımcı olmaktadır. V.s.
Biz işçi ailelerine ve gerçekleşen olaylarına bakalım.
Sayfa 27 kare 4 – sayfa 28 kare 3
Jerry’nin yediği tokatla başlar sahne.
Çeteden Jerry’nin ailesi vardır. Babası fabrikada çalışırken sağ elini kazaya kurban vermiştir. Baba “…ya oturup kardeşlerine bak ya da madende çalış”. Jerry “Hayır, Madene gitmem…”. Baba “Senin yaşındayken (12 falan) fabrikada bir yerim vardı….Beni örnek alıp çalışmalısın!”. Jerry “sonunda senin gibi olmak için mi?” “Şak” Tokat.
Sayfa 29 kare 1 – 6
Çeteden bir başka çocuk evine yemek getirir. Kemikleri çıkmış anne elinden bohçayı kaparak beş çocuğuna paylaştırarak yer. Anne “Oh tanrım, sana bırakmadık”. Çocuk “Önemi yok, ben aç değilim…”.
Sayfa 30 -31
Bir başkası, Mario, sarhoş babasını sokaktan bularak evine taşır.
Sayfa 31 – 32
Tek gözlü gecekonduda yaşayan kalabalık ailenin babası çeteden bir tanesine hemen yatması için emir verir. Çocuk daha yatağa girer girmez anneyle baba iş pişirmeye başlarlar.
Sayfa 32 - 33 – 34
Polis tarafından arandığını gören Donovan bir fıçının içine girer ve sokak kedisine sarılarak uyur.
Bu sayfalar boyunca kahraman baygındır. Şehirdeki dünyayı çocukların gözünden yaşar okuyucu.
Sayfa 38’de hoş bir diyalog var. Bir kadının evini soyarak ameliyat malzemesi almaya karar vermiş olan çetenin en küçüğü yaşlı kadınla kısa bir sohbet eder. Kadın “ Kaç yaşındasın sen?” Çocuk “Yediyi bitirdim (yedi değil, sekiz değil, bir yaş daha büyüdüm bir yaşı geride bıraktım… Bu vurgu hoştur)”. Kadın “Dünya daha adil olsaydı şimdi okula giderdin.”. Çocuk “Okula çocuklar gider!” (bu noktada Necdet Neydim’in “Çocuk ve Edebiyat – Çocukluğun kısa tarihi, edebiyatta çocuk figürleri” kitabını incelemeyi önerebilirim sanırım).
Bu arada yapılan soygundan elde edilen paralarla alınan hastane malzemeleriyle, Parker bir doktorun yanında çalışmış olan Mario tarafından ameliyat edilir. Daha önce “ispiyondan” damgalanmış olan Mario’nun babası bu paradan haberdar olur ve oğlunu kemeriyle döver (sayfa 53 kare 3 – sayfa 55 sonu).
Sayfa 56’da fabrikada sağ elini kaybetmiş olan babaya dönüyoruz. Adı Leszek Kowalsky olan işçi fabrikayı dava etmiştir. Fabrikanın züppe avukatı izbe gecekonduya kibarca (!) misafir olur. Bundan sonrası kısa ve beylik bir merhabalaşmanın ardından şöyle sürer:
Sayfa 56 – 58
Avukat “… Aleyhine tazminat davası açtığınız “Ewans Çelik İşletmeleri”ni temsil ediyoruz. Bay Ewans fabrikada uğradığınız kazadan sonra neler hissettiğinizi biliyor.”
Leszek “Sahi mi?...”
Avukat “Her neyse İşçilerin dikkatsizliğinden şirket sorumlu değildir….”
Yasaların güçlüden yana olduğu bir sistemde sonrası tehdit tabii.
Ve mahkeme. Sayfa 66’da başlayan dava celsesi 68’de bitiyor. Ancak yankısından kurtulmak çok zor.
Vardiya şefine kulak verelim: Şef “…diğerleri gibi vasıfsız bir işçiydi. Eğer işçiler her zaman seri ve düzgün çalışsalar biz vardiya şeflerine gerek kalmazdı.
Davacı avukat “Fabrikada kaç saat mesai yapıldığını söyler misiniz?”
Şef “On altı saat… Sabah altıdan gece on’a kadar.”.
Avukat “…kaza saat kaçta meydana geldi?”
Şef “Paydosa aşağı yukarı yarım saat kala!...”
Avukat “Demek ki bu adam on beş saattir presin başındaydı ve korkunç gürültülü, dumanlı bir ortamda çalışıyordu… o yıpratıcı sıcakta her geçen saat biraz daha yoruluyor, hareketleri yavaşlıyordu… Kazaların çoğunun mesai saatinin sonlarına doğru meydana geldiği doğru mu değil mi?”
İtiraz gelir… Davalı avukatı “Sanayi makineleri doğal olarak tehlikelidir. İşçiler bunu işe girdiklerinde biliyorlardı…”
Ve sayfa 72’de mahkeme devam ediyor tek sayfa da olsa. Yalancı kayıtlar ve tanıklar işçiyi suçluyorlar.
Bu sırada Donovan’ın çetesi kendi bölgesini daha yetişkin gençlerden oluşan bir çeteden Parker’ın savaş deneyimleri sayesinde korurlar. Ancak ilerleyen sayfalarda gerçekleşen konuşma dikkat çekicidir.
Sayfa 78 - 79
Parker “…bu numaralrı Kızılderililerden öğrenmiştim…”
Davacı işçinin oğlu “Bildiğin diğer hileleri de bize öğretmelisin.”
Parker “Memnuniyetle. Ama insan her istediğini hileyle elde edemez.”
Çocuk “okumayı öğrenmeye başladık.”
Parker “İşte en önemlisi bu!”
Başka çocuk “İnsan okuyarak zengin olabilir mi?”
Parker “Hayır. Ama kendi haklarını öğrenebilir ve daha kolay elde edebilirler!”
Davacı işçinin oğlu “Babam deniyor… Patronunu mahkemeye verdi.”
Parker “Umarım kazanır. Bir gün gelecek herkesin bir evi, bir işi olacak, açlıktan kimse ölmeyecek ve çocuklar çalmak zorunda kalmayacak…”
Donovan “O zaman dünyayı yeni baştan yapmak gerekir! Buna bin yıl yetmez…”
Parker “Bütün insanlar el ele verirse o kadar beklemeye gerek kalmaz!”
Sayfa 79 kare 5 – sayfa 80 kare 3 arası mahkeme sürer.
Davalı avukatı “sokakları kana bulayan çatışmaları henüz unutmadık…büyük şirketlerinden birinin adına leke sürülmek istenmiştir… oysa bu kuruluş diğer birçokları gibi şehrimize refah ve zenginlik getirmiş, pek çok işçiye çalışma imkanı sağlamıştır… İşçiler patronlarına yapılan bu haksızlığı affetmeyecektir…”
Kararın açıklanacağı gün Polis Donovan Çetesinin sığınağını basar ancak Parker’ı yakalayamaz. İhbarcının kim olduğu araştırılır ve sürpriz final trajik bir sonla gelir. Okunmaya değer acı bir ön final.
Asıl final dava sonucudur.
Sayfa 96… Davacı işçinin evinin önünde polis ve meraklılar. İşçinin eşi kucağında bebeği polise “Bu sabah karar açıklanacaktı… Mahkemeden döndüğünde ben dışarıdaydım” (sayfa 96 – kare 3,4). Kare 5’te işçinin kendini astığı gölgesinden ve havada dönen bedeninden anlaşılmaktadır. Bence asıl final de budur.
Sonrası kısa bir konuşma ve vedadır. Öykü acı değil, umutla biter.
TUZLA…
Bu hikayede Tuzla tersaneleri nerede sorusunu soranlara uzun uzun yazmak istemedim. Ancak bence Tuzla ölümlerini anlamak için, ilgili bakanların açıklamalarını, iş adamlarının işçilerini suçlayışlarını, işçilerin ölen-yaralanan işçileri eleştirerek işlerini kaybetme korkusuyla patronlarını savunmalarını, sendikaların vurgularını basından takip etmek, yukarıda yazılı olan mahkeme diyaloglarıyla karşılaştırmak yararlı olacaktır. Berardi geleneğine uyarak okuyucunun sonuca kendisinin gitmesini uygun buluyor yazıyı bir anlamda yarım bırakıyorum. Okuyucu tamamlasın.
SONUÇ
Çizgi roman yeri geldiğinde çok ciddi sorunları ele almaktan korkmayan veya ciddi sorunlara kaygısız kalmayan bir sanattır. Kurbağa öpmek gerekir olay budur. Her zevke ve arayışa uygun çizgi roman mutlaka vardır. Halen sahaflarda ulaşılabilecek kadar çok sayısı olan Alaska - Ken Parker’a orijinal boyutları ve ismiyle basan Rodeo Yayıncılık sayesinde de ulaşılabilir. Dileriz ülkemizde basılmayan sayılarını da hep birlikte okuruz.
Son dönemlerde ülkemizde basılan Julia, Nathan Never, Dampyr ve Büyülü Rüzgar serileri bu temalara doğrudan işaret eden, ele alan öyküleri eski kahramanlara nazaran daha fazladır.
ALASKA / Ken Parker
Asıl adı karamanının adını taşıyan ALASKA – Ken Parker serisi ülkemizde ilk kez Tay Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Birkaç kez kesintiye uğrayan seri bu kesintiler sebebiyle üç defa ilk sayıdan başlatılmıştır.
Yazar Giancarlo Berardi ile çizer Ivo Milazzo’nun ortak eseridir ve 1977’de okuyucuyla buluşmuştur. Belki bazı söyleşilerden yaratıcısının düşüncelerini bu yazıya koymak hoş olurdu ama ben daha çok kendi izlenimlerimi aktarmayı tercih edeceğim bu yazıda.
Ken Parker, 20. yy’ın entelektüel insanının çizgi romandaki yansımasıdır demek doğru olur. O ne bir çok yazarın iddia ettiği gibi anarşisttir ne de tek başına solcu olarak tanımlanacak biridir. O, hayatı soruşturan, araştıran, bilgilenen ve her karşılaştığı olağanüstü durumu yargılamadan sorgulayan, kesin ve kati bir karara varmamayı tercih eden biridir.
Berardi kahramanı vasıtasıyla antik tiyatronun yaptığı şeyi yapmakta, izleyici-okuyucuyu sorgulamaya itmeye çabalamaktadır. Hatta antik tiyatronun kesin erdem anlatma merakı vardır onu bir yana bırakırsak Brecht’in “izleyiciyi ajite etme, sorgulamaya sevk etme” tekniği kullanılmıştır.
Bir öyküsünde kasabaya musallat olan Kızılderili’nin peşine düşülür. Sonunda yakalanan Kızılderili adalete teslim edileceği yerde kurşuna dizilir. Oysa öldürülen Kızılderili’nin kimliği belirsizdir. Ken Parker arkasını dönerek gider ve okuyucu da merakta kalır.
Bir başka öyküsünde eşcinsel bar dansçısından yardım görür Parker. Öyküden çok insan kavramı ve önyargıların sorgusu ön plana çıkar öyküde.
Bir diğer öyküde tuzağa düşürülen yaşlı adamı kurtaran Ken Parker onun cellat olduğunu öğrenir. Bir cinayeti (adalet eliyle de olsa) gerçekleştirmek için bir başkasına engel olmuş olması onun hayattaki konumunu gözden geçirmesine neden olur.
Birkaç sıradan ve beylik hikayeyi bir yana bırakırsak serinin her kitabı üzerine tezler yazılacak kadar derin ve yoğundur.
ALASKA ve İŞÇİ SINIFI
Ken Parker serisinin en büyük başarısı bugünü anlamak için amerikan kapitalizminin ve sömürgeciliğinin zemin olarak kullanılmasıdır. Endüstri ilerliyor, iş adamları siyasetle iç içe işler çeviriyor, adalet güçlünün elinde oyuncak olmuş, fakirler piyon gibi oradan oraya sürülüyorlar, yobazlık ve din şantaj gibi kullanılıyor, sömürülecek devletler sonuna kadar sömürülüyor (Kızılderililer)…. Özetle bugün dünyada dönen dolapları anlamak için Alaska – Ken Parker serisine bakmakta büyük yarar var. Günümüz ve evrensel toplumsal ve siyasal temaların tümü bir dönemin üzerine kurularak anlatılabilmiş.
İşçi sınıfı işte bu serinin içinde (bildiğim kadarıyla) iki sayıda ele alınmıştır. Çoğunlukla vahşi topraklarda rehber ve avcı olarak hayatını kazanan Ken Parker’ın şehirde geçen öyküleri içinde yer alır bunlar. Bugünkü FBI’ın ilk hali olan Pinkerton teşkilatı için çalıştığı ve şehir gözüyle hayatı izlediği dönemidir. Bu iki öyküden “Grev” kahramanın bir polisi vurması nedeniyle ülkemizde yayınlanmamıştır.
Ancak “Donovan’ın Çocukları” (no: 15) adlı ikinci hikaye oldukça manidardır. Dünya klasikleri arasında yer alan bir çok romana ithaf edilmiş gibidir bu sayı. Yoksul işçi sınıfını çocukların gözünden anlatan bir öyküdür bu.
Yoksul işçi çocukları günlük sefalet, aile içi ve dışı şiddetiyle mücadele ederken çocukluk hayalleri ve büyüme sorunlarıyla da mücadele etmek zorunda kalırlar. Bir önceki sayıda yaralanmış olduğu anlaşılan Ken Parker işte bu çocuklardan birinin kurduğu çete tarafından bulunmuştur. Donovan bu çetenin çocuk yaştaki lideridir.
Çete, bu yaralıyla ne yapacağını düşünürken başka bir çeteyle savaşırken kendi aralarında gerçekleşen sorunlarla boğuşup “ihbar” ve “para” ve “hayattan yırtma” arasında gidip gelirler.
Yakın zamanda ülkemizde patlayan “kapkaç” bombası onların geçim-oyun kaynağıdır. Dürüst bir esnaf onların çaldıklarını ellerinden çıkarmalarına yardımcı olmaktadır. V.s.
Biz işçi ailelerine ve gerçekleşen olaylarına bakalım.
Sayfa 27 kare 4 – sayfa 28 kare 3
Jerry’nin yediği tokatla başlar sahne.
Çeteden Jerry’nin ailesi vardır. Babası fabrikada çalışırken sağ elini kazaya kurban vermiştir. Baba “…ya oturup kardeşlerine bak ya da madende çalış”. Jerry “Hayır, Madene gitmem…”. Baba “Senin yaşındayken (12 falan) fabrikada bir yerim vardı….Beni örnek alıp çalışmalısın!”. Jerry “sonunda senin gibi olmak için mi?” “Şak” Tokat.
Sayfa 29 kare 1 – 6
Çeteden bir başka çocuk evine yemek getirir. Kemikleri çıkmış anne elinden bohçayı kaparak beş çocuğuna paylaştırarak yer. Anne “Oh tanrım, sana bırakmadık”. Çocuk “Önemi yok, ben aç değilim…”.
Sayfa 30 -31
Bir başkası, Mario, sarhoş babasını sokaktan bularak evine taşır.
Sayfa 31 – 32
Tek gözlü gecekonduda yaşayan kalabalık ailenin babası çeteden bir tanesine hemen yatması için emir verir. Çocuk daha yatağa girer girmez anneyle baba iş pişirmeye başlarlar.
Sayfa 32 - 33 – 34
Polis tarafından arandığını gören Donovan bir fıçının içine girer ve sokak kedisine sarılarak uyur.
Bu sayfalar boyunca kahraman baygındır. Şehirdeki dünyayı çocukların gözünden yaşar okuyucu.
Sayfa 38’de hoş bir diyalog var. Bir kadının evini soyarak ameliyat malzemesi almaya karar vermiş olan çetenin en küçüğü yaşlı kadınla kısa bir sohbet eder. Kadın “ Kaç yaşındasın sen?” Çocuk “Yediyi bitirdim (yedi değil, sekiz değil, bir yaş daha büyüdüm bir yaşı geride bıraktım… Bu vurgu hoştur)”. Kadın “Dünya daha adil olsaydı şimdi okula giderdin.”. Çocuk “Okula çocuklar gider!” (bu noktada Necdet Neydim’in “Çocuk ve Edebiyat – Çocukluğun kısa tarihi, edebiyatta çocuk figürleri” kitabını incelemeyi önerebilirim sanırım).
Bu arada yapılan soygundan elde edilen paralarla alınan hastane malzemeleriyle, Parker bir doktorun yanında çalışmış olan Mario tarafından ameliyat edilir. Daha önce “ispiyondan” damgalanmış olan Mario’nun babası bu paradan haberdar olur ve oğlunu kemeriyle döver (sayfa 53 kare 3 – sayfa 55 sonu).
Sayfa 56’da fabrikada sağ elini kaybetmiş olan babaya dönüyoruz. Adı Leszek Kowalsky olan işçi fabrikayı dava etmiştir. Fabrikanın züppe avukatı izbe gecekonduya kibarca (!) misafir olur. Bundan sonrası kısa ve beylik bir merhabalaşmanın ardından şöyle sürer:
Sayfa 56 – 58
Avukat “… Aleyhine tazminat davası açtığınız “Ewans Çelik İşletmeleri”ni temsil ediyoruz. Bay Ewans fabrikada uğradığınız kazadan sonra neler hissettiğinizi biliyor.”
Leszek “Sahi mi?...”
Avukat “Her neyse İşçilerin dikkatsizliğinden şirket sorumlu değildir….”
Yasaların güçlüden yana olduğu bir sistemde sonrası tehdit tabii.
Ve mahkeme. Sayfa 66’da başlayan dava celsesi 68’de bitiyor. Ancak yankısından kurtulmak çok zor.
Vardiya şefine kulak verelim: Şef “…diğerleri gibi vasıfsız bir işçiydi. Eğer işçiler her zaman seri ve düzgün çalışsalar biz vardiya şeflerine gerek kalmazdı.
Davacı avukat “Fabrikada kaç saat mesai yapıldığını söyler misiniz?”
Şef “On altı saat… Sabah altıdan gece on’a kadar.”.
Avukat “…kaza saat kaçta meydana geldi?”
Şef “Paydosa aşağı yukarı yarım saat kala!...”
Avukat “Demek ki bu adam on beş saattir presin başındaydı ve korkunç gürültülü, dumanlı bir ortamda çalışıyordu… o yıpratıcı sıcakta her geçen saat biraz daha yoruluyor, hareketleri yavaşlıyordu… Kazaların çoğunun mesai saatinin sonlarına doğru meydana geldiği doğru mu değil mi?”
İtiraz gelir… Davalı avukatı “Sanayi makineleri doğal olarak tehlikelidir. İşçiler bunu işe girdiklerinde biliyorlardı…”
Ve sayfa 72’de mahkeme devam ediyor tek sayfa da olsa. Yalancı kayıtlar ve tanıklar işçiyi suçluyorlar.
Bu sırada Donovan’ın çetesi kendi bölgesini daha yetişkin gençlerden oluşan bir çeteden Parker’ın savaş deneyimleri sayesinde korurlar. Ancak ilerleyen sayfalarda gerçekleşen konuşma dikkat çekicidir.
Sayfa 78 - 79
Parker “…bu numaralrı Kızılderililerden öğrenmiştim…”
Davacı işçinin oğlu “Bildiğin diğer hileleri de bize öğretmelisin.”
Parker “Memnuniyetle. Ama insan her istediğini hileyle elde edemez.”
Çocuk “okumayı öğrenmeye başladık.”
Parker “İşte en önemlisi bu!”
Başka çocuk “İnsan okuyarak zengin olabilir mi?”
Parker “Hayır. Ama kendi haklarını öğrenebilir ve daha kolay elde edebilirler!”
Davacı işçinin oğlu “Babam deniyor… Patronunu mahkemeye verdi.”
Parker “Umarım kazanır. Bir gün gelecek herkesin bir evi, bir işi olacak, açlıktan kimse ölmeyecek ve çocuklar çalmak zorunda kalmayacak…”
Donovan “O zaman dünyayı yeni baştan yapmak gerekir! Buna bin yıl yetmez…”
Parker “Bütün insanlar el ele verirse o kadar beklemeye gerek kalmaz!”
Sayfa 79 kare 5 – sayfa 80 kare 3 arası mahkeme sürer.
Davalı avukatı “sokakları kana bulayan çatışmaları henüz unutmadık…büyük şirketlerinden birinin adına leke sürülmek istenmiştir… oysa bu kuruluş diğer birçokları gibi şehrimize refah ve zenginlik getirmiş, pek çok işçiye çalışma imkanı sağlamıştır… İşçiler patronlarına yapılan bu haksızlığı affetmeyecektir…”
Kararın açıklanacağı gün Polis Donovan Çetesinin sığınağını basar ancak Parker’ı yakalayamaz. İhbarcının kim olduğu araştırılır ve sürpriz final trajik bir sonla gelir. Okunmaya değer acı bir ön final.
Asıl final dava sonucudur.
Sayfa 96… Davacı işçinin evinin önünde polis ve meraklılar. İşçinin eşi kucağında bebeği polise “Bu sabah karar açıklanacaktı… Mahkemeden döndüğünde ben dışarıdaydım” (sayfa 96 – kare 3,4). Kare 5’te işçinin kendini astığı gölgesinden ve havada dönen bedeninden anlaşılmaktadır. Bence asıl final de budur.
Sonrası kısa bir konuşma ve vedadır. Öykü acı değil, umutla biter.
TUZLA…
Bu hikayede Tuzla tersaneleri nerede sorusunu soranlara uzun uzun yazmak istemedim. Ancak bence Tuzla ölümlerini anlamak için, ilgili bakanların açıklamalarını, iş adamlarının işçilerini suçlayışlarını, işçilerin ölen-yaralanan işçileri eleştirerek işlerini kaybetme korkusuyla patronlarını savunmalarını, sendikaların vurgularını basından takip etmek, yukarıda yazılı olan mahkeme diyaloglarıyla karşılaştırmak yararlı olacaktır. Berardi geleneğine uyarak okuyucunun sonuca kendisinin gitmesini uygun buluyor yazıyı bir anlamda yarım bırakıyorum. Okuyucu tamamlasın.
SONUÇ
Çizgi roman yeri geldiğinde çok ciddi sorunları ele almaktan korkmayan veya ciddi sorunlara kaygısız kalmayan bir sanattır. Kurbağa öpmek gerekir olay budur. Her zevke ve arayışa uygun çizgi roman mutlaka vardır. Halen sahaflarda ulaşılabilecek kadar çok sayısı olan Alaska - Ken Parker’a orijinal boyutları ve ismiyle basan Rodeo Yayıncılık sayesinde de ulaşılabilir. Dileriz ülkemizde basılmayan sayılarını da hep birlikte okuruz.
Ümit Kireççi
http://liladuslertiyatrosu.blogspot.com/
Tuzla’da hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet ailelerine sabır diliyor diğer işçilerin akıllarını başlarına toplamalarını temenni ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder