Bu yazı Çizgi Düşler Yayıncılık tarafından basılan Dampyr dizisinin 8. cildi için kaleme alınmıştır - Ümit Kireççi
...
Dampyr’de
İnsanlık Ve Bireysel Arşivlerde Gezmek
2000 yılında İtalya’da, ülkemizdeyse 2002 yılında vampir
avcılığına başlayan Mauro Boselli – Maurizio Colombo ikilisinin yaratısı Dampyr
/ Harlan Draka’nın çizgi roman dizisi İtalya’da 208. sayısına ulaşırken bizler
Dampyr’in 100. sayısını nihayet okuma fırsatı yakalıyoruz. Ve beklenildiği
üzere gibi bu sayı renkli basılıyor.
Böylesine özel ve hayranlarının sabırsızlıkla beklediği bir
sayıya ne yazılır diye kafa yorarken şu ayrıntılar geçti gözümün önünden:
Tarihte yolculuklar, ülkelerde yolculuklar, ruhlar
dünyasında yolculuklar, dinlerde yolculuklar, insanları sömüren sistemlerin
böğrüne inen yolculuklar… Yolculuklar!
Harlan Draka’nın arkadaşı, can dostu, yoldaşı Kurjak ve
Tesla’yla çıktıkları zorlu yolda ilerleyişleri ve karşılaştıkları sorunlarla
mücadeleleri…
Belki en güzeli Dampyr’le ilgili kısa bir özet çıkarmak
olacaktı ama hayranlarının zaten defalarca okumuş olabileceği maceraları
özetlemek ne derece mantıklı olacaktı bilemedim. Bunun yerine hem bu sayının
içeriğine gönderme yapmak hem de en çok etkilendiğim bazı maceralarının
kapılarını biraz daha aralamaya karar verdim.
Bu ciltte ilk okuyacağımız hikâye geçen sayıda kaldığımız
yerde, Polonya’da geçiyor. Boselli’nin yazdığı, Majo’nun çizdiği “Büyülü Köy”le
birlikte çizgi romanın bana yaşattığı maceranın dışına taştım. İki macerayı bir
arada yaşadım. Biri Dampyr’in hikâyesiydi, diğeri ünlü Rus yazar Nikolai
Gogol’ün eseri “Taras Bulba”sıydı.
Ukrayna Kazaklarının Polonyalılarla giriştikleri savaşın ve
o toprakların kısa bir yansımasıdır Taras Bulba. Romanın konusu at sırtında
yaşayan, at sırtında sevişen, at sırtında ölen Kozak (Kazak) savaşçı kültürünün
bir babanın, Taras Bulba’nın gözünden; ama oğulları üzerinden, yaşantısı,
muhafazakârlığı, değişimi, gelişimi ve yozlaşmasıdır.
İşte bu romanı hatırlatan, yer yer de sinema
uyarlamalarından sahneleri hatırlatan “Büyülü Köy” öyküsünü okuyan herkese iki
film önerim olacak: Birincisi başrolünde ünlü oyuncu Yul Brynner’in yer aldığı
1962 yılı Amerikan yapımı, ikincisi 2009 Rus yapımı olan Taras Bulba filmidir.
İlk film romantizmi ön plana çıkaran keyifli bir Hollywood filmiyken ikincisi
yer yer propaganda havasının sıktığı ancak ilkinden kat kat daha destansı bir
hava yarattığı romana daha bağlı bir uyarlamadır. Belki de; şimdi düşündüm de,
bu önsözü okuduktan sonra önce filmleri izlemeniz sonra hikâyeyi okumanız daha
büyük bir keyfi faklı bir bakış açısıyla almanızı sağlayacaktır. Seçim sizin…
Bu cildin ikinci hikâyesinin adı “Dünyanın Kralı”.
Boselli’nin yazdığı Andreucci’nin çizdiği hikâyede Dampyr’in 1942 yılından
başlayan hayatının bilinmeyen ayrıntılarını konu alıyor. Gerçi Harlan Draka
1945 yılında doğmuştu da hayatı neden 1942’de başlıyor diye soracaksınız… İşte
bu sayıya ilişkin hiçbir şey yazamıyor olmamın sebebi de bu… Öyle ayrıntılar
var ki şimdiye kadar merak ettiğimiz neresine dokunsam okumaya heveslenenlere
fazlaca ipucu vermiş olacağım.
…
Dampyr’in en çok etkilendiğim hikâyelerinden bazılarına yer
vermek istiyorum bu bölümde. Gözden kaçan, sayfalar arasında, cildin bir
köşesinde yitip giden, hatırlanması gereken, hafızaya kazınması zorunlu olan…
Faccela’nın yazdığı Russo’nun çizdiği “Ölümle Dans” hikâyesi
bunların başında gelir. Arjantin’in bir sokak arasında, gece başlar bu sayı.
Sokağın köşesinde yer alan bir kafeteryanın kapısına ilerleyen puslu karanlıkla
birleşmiş bir siluet görürüz. Uzun saçlı siyah paltolu bir adamdır, kapıyı
aralar, dışarı müzik notaları akar. Masalar üzerinde dükkanın kapalı olduğunu
işaret eden sandalyeler arasında dans eden çiftleri görürüz. Çalan parça Ruben
Garello’nun 1977 yılında bestelediği “Buenos Aires Conoce”dür (Bildiğimiz
Buenos Aires).
Adam kendisini ifadesi gözlerle süzen kalabalığa aldırmadan
güzel kadına ilerler. Yanından geçtiği çiftlerin yüzleri yavaş yavaş ölüm
halini alır. Çift onlar yokmuş gibi dansa başlar. Sonra “Müzik susar” kadın
kaybolur. Mekân yıkıntıya dönüşür. Adam “Hayır” diye haykırır. Aslında adamın
ve Arjantin’in içindeki hayale, hayal kırıklığına tanık olmaktayızdır.
“Ölümle Dans”, Arjantin’de 1976 yılında gerçekleşen askeri
darbenin izlerinin halen sürdüğünü anlatan bir maceradır. Amerika’yla NATO’nun
işbirliğiyle gerçekleşen askeri darbenin bitimi 1983’dür. Bu darbe döneminde
faili meçhul cinayetlere kurban giden insan sayısı resmi rakamlara göre 13 bin,
gayri resmi kayıtlara göreyse 30 bindir. Üstelik bu dönemde insanlara yapılan
işkenceler bu kayıtlarda yer almıyor.
Ancak bu işkenceleri Dampyr sayfalarından okumanız mümkün.
Ayrıca insanlara Nazilerden kalma işkence yöntemlerinin doktorlar eşliğinde
nasıl yapıldığı ve elleri bağlı tutukluların uçakla Atlas okyanusuna canlı
canlı nasıl atıldığı da resmedilmiştir. Bir de burada muhaliflerin bebeklerinin
ve çocuklarının ellerinden alınarak darbe yanlılarına verilişinin kısa bir
özeti de yer almaktadır.
Bugün ülkemizde evlatlarının en azından cansız bedenlerini
isteyen “Cumartesi Anneleri”nin bir benzerinin yine Arjantin’de ortaya
çıktığına tanık oluyoruz: “Mayıs Meydanı Anneleri”.
Arjantin… Arjantin Tango’nun, acının ve sevginin ülkesi… Ve
darbenin, yitirilenlerin… Bir de komşusu Şili var… Dampyr’in “Akbaba’nın
Günü”yle “Atacama Çölü’nde” maceraları tam da sınırın diğer tarafında geçer.
Bir başka darbenin hesaplaşmasıyla…
Tarihler 1973’ü gösterirken Arjantin’İn kapı komşusu
Şili’de Salvador Allende yönetimdedir ve Amerika’yla bundan memnun değildir.
Bulutsuzluk Özlemi protest-rock grubunun “Şili’ye Özgürlük” şarkısında da
belirttiği gibi ITT-Shaub Lorenz firması aracılığıyla General Augusto
Pinochet’e ulaşılır ve askeri darbe gerçekleşir. Çocuk tacizcisi Nazilerle
yapılan işbirliği… 1990 yılına kadar sürer darbe dönemi. İşkence, tecavüz,
katliam, kalıcı sakatlıklar, beyin yıkamalar ve çocuklarla kadınların kahramanlaştığı
direnişler. Ve tabii ki de sanatın…
Boselli’nin yazdığı Dotti’nin çizdiği “Akbaba’nın Günü”yle
“Atacama Çölü’nde” maceraları Güney Amerika’da gezinen Harlan Draka ve ekibinin
darbelerle hesaplaşmanın zorunluluğuna dikkat çekmeye çalışıyor. Ama daha çok
da askeri darbelere, Amerika’ya, uluslararası şirketlerin güçlerine, NATO’nun
işlevine karşı önlem almanın zorunluluğuna…
“And Dağları’nda Katliam”la ise her ülkenin kendi tarihiyle
yüzleşmesinin gerekliliğini vurguluyor. Faggella’nın yazdığı Dotti’nin çizdiği
macerada sömürü dönemlerinden askeri darbeye, askeri darbeden günümüzde geçilen
“sözde” demokrasinin çizmesi altında ezilen halkların durumu gözler önüne
seriliyor. Bu defa da hafiften bir “Yedi Samuray”, “Yedi Silahşörler” filmleri göndermesiyle
üstelik.
…
Dampyr benim gözümde hala Ken Parker’dan sonra ülkemizde
yayınlanmış en önemli çizgi romanlardan biri olma özelliğini taşıyor. Şu
sıralar Lilith de bu klasmana girerken altını çizerek belirtmek isterim ki ben
sıkı bir comics okuruyum. Çizgi romanlar arasında ayrım yapmadan hepsini kendi
ekolü içinde değerlendirmeyi ve o gözle okumayı severim. Ama olay “sanatsal sorgulama
ve estetik arayışa” geldi mi bu üçlü hemen zirveye oturuveriyor.
…
Yüzüncü sayıyı gördük Dampyr’de… Nice yüzlere…
2 yorum:
Paylaşım için teşekkürler.
Guy Delisle hakkında yazdığım denememi okumanızı tavsiye ederim.
https://forestofnoreturn.blogspot.com/2018/08/pyongyang-burma-kudus-ve-shenzen-ortak.html
Merhaba, yazınızı dün facebook hesabımızdan üyelerimizle paylaştık. Okuyanınız bol olsun, çizgi roman yazılarınızın artması dileğiyle.
Yorum Gönder