Elemge, Canan Akyüz’ün ilk romanı. Kurgusuna genel olarak baktığımızda; Bekir, Dilber, Uraz, Mave, Yazgı, Nefer isimli altı karakterin iç içe geçmiş hikâyelerinin bütünlüklü olarak anlatıldığını görüyoruz. Roman, bu karakterlerin ağzından bölüm bölüm anlatılıyor. Her bölümden önce, tanrısal bakışla yazılmış birer sayfalık anlatılar yer alıyor. Karakterin, kendi hikâyelerini tanrısal bakışa sahip olan yazara anlattığını hissedebiliyoruz.
Mario Levi
“Daha
ilk okuyuşumda çarpılmıştım: Bir ilk kitapta çok az rastlayabildiğimiz bir dil
(özellikle argo) hâkimiyeti, teknik ustalık, capcanlı (anti)kahramanlar: Canan
Akyüz için zarımı atıyorum.”
Selahattin Özpalabıyıklar
“Serpil
göbeğimi yalamaya başlayınca kendime geliyorum. En son yanımda uyuyan karı,
hangi ara kıvrıla kıvrıla aşağı inip iş görmeye başladı acaba? Taşağımı ağzına
alırken şeyhini görmüş derviş gibi inlediğine göre bir şey isteyecek belli ki.
Karışmıyorum. Uğraşsın orada. Hem o debelenirken kafam dağılır belki. Aklıma
gelenleri unutturur biraz. Tüm ölülerim dirildi sanki. Kafamın içi mahşer yeri.
Ölünce gitmiyorlarmış demek.”
Romandaki herkes bir trajedinin kurbanı. Annesiz babasız hayatın sert,
saldırgan arka bahçesinde büyüyen, satan, satılan, kan ve cinayetle burun
buruna yaşayan, uyuşturucuya bulaşan ama hep temiz bir dünyanın hayalini kuran,
çıkış yolu arayan…
Hacimsel olarak küçük olan –88 sayfa– olan Elemge’de, yazarın sıkıştırılmış, özenle işlenmiş dili dikkat
çekiyor. Canan Akyüz’ün eril dili bu kadar ustalıkla kullanması ve argo
hâkimiyeti ise üzerine konuşmaya değer bir konu.
Arka
malallelerde çürüyüp giden hayatlar. Satılan bedenler. Öldürmek üzere eğitilmiş
köpekler. Uyuşturucu. Annesiz, babasız büyüyen çocuklar. Cinayetler.
Canan Akyüz Elemge’de bunları anlatıyor.
Birbirine geçen hikâyeler, elemgeye sarılan bir ip gibi birbiri
etrafında dönüyor.
...
Çin İmparatoru bir kara mizah romanı. Tilman Rammstedt – Çin İmparatoru – Dedalus Kitap – Çeviren:
Esen Tezel
Çin
İmparatoru’yla 2008'de Avrupa’nın en prestijli ödüllerinden olan
Ingeborg Bachmann Ödülü'nü kazanan Tilman Rammstedt, Alman edebiyatının en
parlak yazarları arasında gösteriliyor.
Huysuz bir ihtiyara,
torunlarından umulmadık bir hediye verilir: İstediği her yere gidebileceği bir
tatil!
Çılgın yaşlı adam “Çin”
diye tutturunca işler beklenmedik bir hal alır…
Dedesiyle gitmesi gereken
Keith, onu kararından döndüremez. Büyük bir talihsizlik sonucu kendi seyahat
parasını kumarda kaybeder ve dedesini bu imkânsız yolculuğa tek başına
gönderir. Herkes onu dedesiyle beraber Çin’de sanırken, Keith evinde
saklanmaktadır.
Roman Keith’in, dedesinin
seyahat sırasında öldüğünü haber almasıyla açılır. Keith hem suçluluk duygusu
hem de dedesini kaybetmenin acısıyla karşı karşıyadır.
Roman bundan sonra
flashbacklerle ve Keith’in yazdığı mektuplarla ilerlemeye başlar. Dede ve
torunları arasındaki sıcak ve bir o kadar eğlenceli ilişki romanın alt yapısını
oluştururken. Keith’in mektupları, dede ile Çin’de yaşadıkları hayali
maceraları anlatır. Bu mektuplarda kullandığı Çin’e dair bilgileri ise bir gezi
kitabından araklar. Tilman Rammstedt bir röportajında “Daha önce hiç Çin’e
gittiniz mi?” diye sorulduğunda, “'Hayır asla. Aslında Çin
İmparatoru’nu yazabilmek için
ülkeyi tanımamanın çok önemli olduğunu düşündüm. Görüyorsun, ben araştırma
yapmaya çok hevesli biri değilim. Çin hakkındaki bilgim Keith'inki gibi
bir rehber kitapta okuduklarımdan ibaretti,” diyor.
İki farklı koldan
ilerleyen roman tıpkı Coen Kardeşler’in filmlerinde olduğu gibi, kara mizahın
üst seviyeye ulaştığı aynı zamanda duygusal bir alt yapısı olan bir yapıt.
Türkçeye daha önce Franz
Kafka, Stefan Zweig, Thomas Mann, Emine Sevgi Özdamar, Cees Nooteboom gibi
yazarların eserlerini çeviren Esen Tezel ise, Çin İmparatoru’nu Almanca
aslından çeviren isim.
Kitabın çevirisi oldukça
akıcı. Okumaya başladığınız an, insanı içine çeken bir yapıya sahip. Çin İmparatoru okuyucuya iyi edebiyat,
eğlence ve yepyeni bir okuma deneyimi vadediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder