4 Ağustos 2016 Perşembe

Zagor’dan Ken Parker’a Saygı Duruşu

Ümit Kireççi
...
“Bazen güçlülerin bile yaptıkları haksızlıklar yüzünden cezalandırılmaları gerekiyor” diyor Zagor 233. sayfada. 

Ve Ken Parker (Alaska) okumanın keyfine varmış olan herkes yazar Moreno Burattininin iki kahramanın söylemini birbirine yaklaştırdığını; hikaye benzemiyor olsaydı bile, hemen anlardı.

Çizgi Düşler Yayıncılık tarafından çizgi dünyamıza kazandırılan Maxi Zagor dizisinin 12. kitabı “Umut Yolculuğu” belki de son yıllarda okuduğum en güzel Zagor maceralarından biri olma adayıydı ilk 30 sayfayı geçtiğimde. Büyük maceraların yaşanmadığı, doğaüstü olayların gerçekleşmediği, Baltalı İlah’ın ilahlığını konuşturmadığı son derece yalın bir hikaye başlangıcıydı. Bir hortum, zorda kalan bir aile ve bu ailenin düzlüğün ortasında toparlanmaya çalışmaları... İç çatışmaların yoğun yaşandığı, aile bağlarının sorgulandığı ve geçmiş sorgulanırken geleceğe atılan endişeli bakışlar...

Tam olarak hangi noktaydı bilmiyorum ama aklım birden başka bir hikayeye atlayıverdi. Bir kum fırtınası, yardıma muhtaç bir aile, hasta bebek, aile ilişkilerinin sorgulanması...


Ve her iki hikayede de kahramanın kahramanlık peşinde koşmak yerine muhtaç olana karşılıksız yardım etme isteği içinde oluşu ve... ve daha bir sürü şey... 

Derken 161. sayfanın 2. karesinde benzerliklerin tesadüfen olmadığını öğreniyordum. Moreno Burattini saygı duruşunda bulunduğu çizgi romanı okurlarına hatırlatmak için özellikle seçmişti bence bu ifadeleri: “Yoksa seni Uzun Tüfek diye çağırmamı mı tercih edersin?


İşte o andan itibaren daha da sevmiştim hikayeyi. Çünkü "Uzun Tüfek" olarak çağrılan tek kahraman vardı o da insan öldürmekten çok avlanmak için modern ve hızlı silah yerine ağızdan dolmalı eski tip tüfek kullanan Ken Parker'dı. Her hikayesi sanat eseriydi ve Zagor’un bu macerası olduğu gibi Giancarlo Berardi’nin “Öncüler” (eski ismiyle Göçmenler) hikayesinden alınmıştı.
Kapak - Aslan Şükür / Tay Yayınları

Her iki hikaye de göçmen aileleri konu alıyordu. Her ikisinde de ailesinin iyiliği için çabalayan ancak talihsizlerle boğuşan bir baba yer alıyordu. Her ikisinde de eşinden şüphe eden bir eş, babasından şüphe eden bir oğul, bakıma muhtaç savunmasız bir bebek hayata tutunmaya çalışıyordu. Zagor’un hikayesinde fazladan ailenin bir genç kızı vardı o kadar.
Bu iki aile de geleceklerinin batıda olduğu inancıyla küçük bir toprak parçası almış veya almak üzere yola çıkmıştı. Ancak talihsizlikler peşlerini bir türlü bırakmamıştır.

Ken Parker’da kum fırtınası içinde kaybolan babayı kurtarır kahraman. Zagor ise kendi hikayesinde hortuma kapılan atlı arabanın içindeki küçük oğlanı kurtarır. Her ikisinde de idealist, fedakar, ama başarısız ve silahla arası olmayan barışsever bir baba figürü vardır. Bu baba figürü başarısızlığının üstesinden gelmeye çalışırken eşleri çektikleri sefalet için onları suçlamaktadır.

Bunun dışında kurgu da aynıdır. Kum fırtınası yerine hortum. Ken Parker’daki kuraklık yerine kaybolan küçük dana sürüsü; ki ilk çiftçilik denemelerinde tarla işi yine var Zagordaki ailenin. Kabadayıların saldırısı. Kahramanın barışsever babayı kurtarışı. Kızılderili saldırısı. Ailedeki bir kadının kahramana aşık oluşu. Babanın cesaretinin anlaşılmasıyla aile bireylerinin onun etrafında kenetlenişleri. Ve bir western çizgi romanında inatla kitaba ve okumaya verilen değerin gösterilmeye çalışılması.


Evet, Moreno BurattiniÖncüler” hikayesini alıp olduğu gibi kullanmıştır. Bunu yaptığını da son derece zarif bir şekilde  itiraf da etmiştir. Hatta bu şekilde aslını yüceltmiştir. Ancak sanılmasın ki birbirinin ayı olan iki öyküden bahsediyorum. Hayır, Burattini, son derece başarılı bir iş yaparak Zagor’u Ken Parker’a yaklaştırmış olsa da hikayeyi kahramanına uygun uyarlamıştır. Bu macera Zagor’un başından geçseydi tam da böyle olurdu dedirtmiş. Ama kendinden de bir şeyler ilave etmiş hikayeye. Bu ilavalerle de hikayenin mesajını aktarmanın incelikli bir yolunu bulmuş.

Aslında okuyanlar bana hak verecektir, Zagor gibi masalsı maceralar yaşayan bir karakterle Ken Parker gibi olayları “ajit prop” tadında gerçekliğe bağlı kalarak aktaran bir karakteri birbirine yaklaştırmak hiç de kolay değildir.  

Zagor bildiğimiz gibi  iktidar, politik veya ekonomik çıkarlar için insanlara zarar vermeye çalışanlara karşı çıkar ve hep kazanır. Buna karşın aynı çıkarların peşinde koşanlara karşı çıkan Ken Parker her daim başarılı olmayı amaçlamaz. Hatta kahraman da olmaz. Olaylara sadece küçük ve sıradan bir insanın bulaşabileceği kadar bulaşır. Ancak ilkelerinden dolayı olaylara kayıtsız kalmaz, doğruluk adına mücadele eder, hayatın masalsı olmadığını bilir, çoğunlukla sadece hayatın akışına kapılmış bir yaşam olarak öykülerde yer alıp zamanı geldiğinde kendi yoluna gider, olanlardan uzaklaşır. Geriye de okura bir başarı hazzı yaşatmadığından gösterdiği sorunları sorgulamayı bırakır.

Özünde her iki çizgi roman dizisinde de aynı bakış açısı varmış gibi görünse de Zagor’un masalsı alt yapısı onu beylik erdemlerin her daim kazanacağını söyleyen ve okurlarını rahatlatan bir çizgi romana dönüştürür. Tıpkı amerikan sineması gibidir Zagor. Kahraman hep kazanır ve kötülük kaybeder. Oysa gerçek hayat daha çok sanat filmleri gibidir. Acıdır. Her zaman kazanan iyiler olmaz. Zaten iyinin kim olduğu da belli değildir çoğu zaman. İzleyici katharsis olup ayrılamaz ekran/perde karşısından. Tam tersine aklında binbir soru belirir ve bu onu daha da huzursuz yapar. Ken Parker işte tam bu noktada hayatın sorgulanmasında aynı işlevi görür. Klasik kahraman tanımlamasının dışına çıkarak bir ideolojinin, bir görüşün, bir toplumsal bakış açısının temsilcisi olmaktan sıyrılır. O sadece hayatta kalmaya çalışan, okuyan, araştıran, gözlemleyen, mutlu olmaya çalışan, başkalarının dini haklarına saygı gösteren, asla zenginleşme peşinde koşturmayan, ahlak ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olmasını umduğu okurun kendisi oluverir. Peki Zagor’da da aynı prensipler yer almıyor mu? Şüphesiz yer alıyor. Ancak bunların sunuluş şekli okurun hayatı sorgulamasını engelliyor. Kahraman,her daim okur yerine başarılı olarak onun gerçek hayatta mücadele etmeye hazırlanmasını bir nebze de olsa kırıyor.

Ama fakat lakin konumuz tek başına karakterlerin karşılaştırılması değil. Konumuz “Umut Yolculuğu” hikayesiyle “Öncüler (Göçmenler)” aynı oluşudur ve Zagor’un belki de ilk defa sosyal konulara son derece ayakları yere basarak değinmesidir. Zagor’un “Bazen güçlülerin bile yaptıkları haksızlıklar yüzünden cezalandırılmaları gerekiyor” sözü de hikayenin sonunda Ken Parker lezzetindeki bir tokat gibi çarpmasa da öncesinde ve sonrasında mesajın iletilmesinde yaşananlarla bu çabanın başarısını yansıtabiliyor.

Ancak yine de küçük bir eleştiri yapmadan bırakmayayım sizi. Burattini her ne kadar iyi niyetle davranmış ve son derece zor bir işe kalkışarak ciddi bir iş yapmış olsa da çizer Oliviero Gramaccioni aynı ölçüde başarılı olamamış gibi geldi bana. Elbette onu “Öncüler”in çizeri Giorgio Trevisan’la kıyaslayor değilim. Her ikisinin de kulvarı farklı. Burada yetersiz bulduğum şey tamamen teknik çizimle ilgili.


Bunun dışında ve ötesindeyse önerim her iki çizgi romanın da kitaplığınızda yer alması yönündedir. 

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails