Ümit Kireççi
...
“Bazen güçlülerin bile yaptıkları haksızlıklar yüzünden
cezalandırılmaları gerekiyor” diyor Zagor 233. sayfada.
Ve Ken Parker (Alaska)
okumanın keyfine varmış olan herkes yazar Moreno Burattininin iki kahramanın
söylemini birbirine yaklaştırdığını; hikaye benzemiyor olsaydı bile, hemen
anlardı.
Çizgi Düşler Yayıncılık tarafından çizgi dünyamıza
kazandırılan Maxi Zagor dizisinin 12. kitabı “Umut Yolculuğu” belki de son
yıllarda okuduğum en güzel Zagor maceralarından biri olma adayıydı ilk 30
sayfayı geçtiğimde. Büyük maceraların yaşanmadığı, doğaüstü olayların
gerçekleşmediği, Baltalı İlah’ın ilahlığını konuşturmadığı son derece yalın bir
hikaye başlangıcıydı. Bir hortum, zorda kalan bir aile ve bu ailenin düzlüğün
ortasında toparlanmaya çalışmaları... İç çatışmaların yoğun yaşandığı, aile bağlarının
sorgulandığı ve geçmiş sorgulanırken geleceğe atılan endişeli bakışlar...
Tam olarak hangi noktaydı bilmiyorum ama aklım birden
başka bir hikayeye atlayıverdi. Bir kum fırtınası, yardıma muhtaç bir aile,
hasta bebek, aile ilişkilerinin sorgulanması...
Ve her iki hikayede de kahramanın kahramanlık peşinde
koşmak yerine muhtaç olana karşılıksız yardım etme isteği içinde oluşu ve... ve
daha bir sürü şey...
Derken 161. sayfanın 2. karesinde benzerliklerin
tesadüfen olmadığını öğreniyordum. Moreno Burattini saygı duruşunda bulunduğu
çizgi romanı okurlarına hatırlatmak için özellikle seçmişti bence bu ifadeleri:
“Yoksa seni Uzun Tüfek diye çağırmamı mı tercih edersin?”
İşte o andan itibaren daha da sevmiştim hikayeyi. Çünkü "Uzun Tüfek" olarak çağrılan tek kahraman vardı o da insan öldürmekten çok avlanmak için modern ve hızlı silah yerine ağızdan dolmalı eski tip tüfek kullanan Ken Parker'dı. Her hikayesi sanat eseriydi ve Zagor’un bu macerası olduğu gibi Giancarlo Berardi’nin “Öncüler” (eski ismiyle
Göçmenler) hikayesinden alınmıştı.
Kapak - Aslan Şükür / Tay Yayınları
Her iki hikaye de göçmen aileleri konu alıyordu. Her
ikisinde de ailesinin iyiliği için çabalayan ancak talihsizlerle boğuşan bir
baba yer alıyordu. Her ikisinde de eşinden şüphe eden bir eş, babasından şüphe
eden bir oğul, bakıma muhtaç savunmasız bir bebek hayata tutunmaya çalışıyordu.
Zagor’un hikayesinde fazladan ailenin bir genç kızı vardı o kadar.
Bu iki aile de geleceklerinin batıda olduğu inancıyla
küçük bir toprak parçası almış veya almak üzere yola çıkmıştı. Ancak
talihsizlikler peşlerini bir türlü bırakmamıştır.
Ken Parker’da kum fırtınası içinde kaybolan babayı
kurtarır kahraman. Zagor ise kendi hikayesinde hortuma kapılan atlı arabanın
içindeki küçük oğlanı kurtarır. Her ikisinde de idealist, fedakar, ama başarısız
ve silahla arası olmayan barışsever bir baba figürü vardır. Bu baba figürü
başarısızlığının üstesinden gelmeye çalışırken eşleri çektikleri sefalet için onları
suçlamaktadır.
Bunun dışında kurgu da aynıdır. Kum fırtınası yerine
hortum. Ken Parker’daki kuraklık yerine kaybolan küçük dana sürüsü; ki ilk
çiftçilik denemelerinde tarla işi yine var Zagordaki ailenin. Kabadayıların saldırısı.
Kahramanın barışsever babayı kurtarışı. Kızılderili saldırısı. Ailedeki bir
kadının kahramana aşık oluşu. Babanın cesaretinin anlaşılmasıyla aile
bireylerinin onun etrafında kenetlenişleri. Ve bir western çizgi romanında
inatla kitaba ve okumaya verilen değerin gösterilmeye çalışılması.
Evet, Moreno Burattini “Öncüler” hikayesini alıp olduğu
gibi kullanmıştır. Bunu yaptığını da son derece zarif bir şekilde itiraf da etmiştir. Hatta bu şekilde aslını
yüceltmiştir. Ancak sanılmasın ki birbirinin ayı olan iki öyküden bahsediyorum.
Hayır, Burattini, son derece başarılı bir iş yaparak Zagor’u Ken Parker’a
yaklaştırmış olsa da hikayeyi kahramanına uygun uyarlamıştır. Bu macera Zagor’un
başından geçseydi tam da böyle olurdu dedirtmiş. Ama kendinden de bir şeyler ilave
etmiş hikayeye. Bu ilavalerle de hikayenin mesajını aktarmanın incelikli bir
yolunu bulmuş.
Aslında okuyanlar bana hak verecektir, Zagor gibi masalsı
maceralar yaşayan bir karakterle Ken Parker gibi olayları “ajit prop” tadında
gerçekliğe bağlı kalarak aktaran bir karakteri birbirine yaklaştırmak hiç de
kolay değildir.
Zagor bildiğimiz gibi iktidar, politik veya ekonomik çıkarlar için
insanlara zarar vermeye çalışanlara karşı çıkar ve hep kazanır. Buna karşın
aynı çıkarların peşinde koşanlara karşı çıkan Ken Parker her daim başarılı
olmayı amaçlamaz. Hatta kahraman da olmaz. Olaylara sadece küçük ve sıradan bir
insanın bulaşabileceği kadar bulaşır. Ancak ilkelerinden dolayı olaylara kayıtsız
kalmaz, doğruluk adına mücadele eder, hayatın masalsı olmadığını bilir,
çoğunlukla sadece hayatın akışına kapılmış bir yaşam olarak öykülerde yer alıp
zamanı geldiğinde kendi yoluna gider, olanlardan uzaklaşır. Geriye de okura bir
başarı hazzı yaşatmadığından gösterdiği sorunları sorgulamayı bırakır.
Özünde her iki çizgi roman dizisinde de aynı bakış açısı
varmış gibi görünse de Zagor’un masalsı alt yapısı onu beylik erdemlerin her
daim kazanacağını söyleyen ve okurlarını rahatlatan bir çizgi romana
dönüştürür. Tıpkı amerikan sineması gibidir Zagor. Kahraman hep kazanır ve
kötülük kaybeder. Oysa gerçek hayat daha çok sanat filmleri gibidir. Acıdır.
Her zaman kazanan iyiler olmaz. Zaten iyinin kim olduğu da belli değildir çoğu
zaman. İzleyici katharsis olup ayrılamaz ekran/perde karşısından. Tam tersine
aklında binbir soru belirir ve bu onu daha da huzursuz yapar. Ken Parker işte
tam bu noktada hayatın sorgulanmasında aynı işlevi görür. Klasik kahraman
tanımlamasının dışına çıkarak bir ideolojinin, bir görüşün, bir toplumsal bakış
açısının temsilcisi olmaktan sıyrılır. O sadece hayatta kalmaya çalışan,
okuyan, araştıran, gözlemleyen, mutlu olmaya çalışan, başkalarının dini haklarına
saygı gösteren, asla zenginleşme peşinde koşturmayan, ahlak ilkelerine sıkı
sıkıya bağlı olmasını umduğu okurun kendisi oluverir. Peki Zagor’da da aynı
prensipler yer almıyor mu? Şüphesiz yer alıyor. Ancak bunların sunuluş şekli
okurun hayatı sorgulamasını engelliyor. Kahraman,her daim okur yerine başarılı
olarak onun gerçek hayatta mücadele etmeye hazırlanmasını bir nebze de olsa
kırıyor.
Ama fakat lakin konumuz tek başına karakterlerin
karşılaştırılması değil. Konumuz “Umut Yolculuğu” hikayesiyle “Öncüler
(Göçmenler)” aynı oluşudur ve Zagor’un belki de ilk defa sosyal konulara son
derece ayakları yere basarak değinmesidir. Zagor’un “Bazen güçlülerin bile
yaptıkları haksızlıklar yüzünden cezalandırılmaları gerekiyor” sözü de
hikayenin sonunda Ken Parker lezzetindeki bir tokat gibi çarpmasa da öncesinde
ve sonrasında mesajın iletilmesinde yaşananlarla bu çabanın başarısını
yansıtabiliyor.
Ancak yine de küçük bir eleştiri yapmadan bırakmayayım
sizi. Burattini her ne kadar iyi niyetle davranmış ve son derece zor bir işe
kalkışarak ciddi bir iş yapmış olsa da çizer Oliviero Gramaccioni aynı ölçüde
başarılı olamamış gibi geldi bana. Elbette onu “Öncüler”in çizeri Giorgio Trevisan’la
kıyaslayor değilim. Her ikisinin de kulvarı farklı. Burada yetersiz bulduğum
şey tamamen teknik çizimle ilgili.
Bunun dışında ve ötesindeyse önerim her iki çizgi romanın
da kitaplığınızda yer alması yönündedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder