Ümit Kireççi - umitlila@gmail.com
Çeviri - Nükhet Polat
...
LAL Kitap'ın azmi sayesinde 131 sayılık hikayesinin tamamını okuyabildiğimiz BÜYÜLÜ RÜZGAR (Magico Vento) çizgi roman dizisinin yaratıcısı ve yazarı Gianfranco Manfredi ile gerçekleştirdiğimiz röportaj bir süre çizgi romanın iç sayfalarında bölümler halinde yayımlanmıştı.
Manfredi, bize her tür emperyalist düşünceye, kapitalizme, dini sömürüye alet edenlere, gelenek olarak sunulan yanlışlara, kadın, çocuk ve yaşlı istismarına, ayrımcılığa, faşizme karşı
olan western kahramanını anlattı.
Herkese iyi okumalar dileriz:
ÇROP
- Büyülü Rüzgar’ı sizin ağzınızdan dinlesek. Nereden esinlendiniz, hangi
mesajları iletmek için onu yarattınız? Yoksa sadece bir fikir olarak ortaya
çıktı da sonradan mı mesajını buldu?
60’lı ve 70’li yılların İtalyan
spagetti-western’i Amerika’nın Kızılderililerine pek ilgi göstermiyordu. Benim
de Amerikanın yerlileri arasında yaşayan beyaz bir karakteri yaratma fikri
hoşuma gitmişti, üstelik kabile üyesi olmayan, şaman/savaşçı bir karakter.
Bunun yanısıra western türüne, onu “horror”la harmanlayarak yeni bir yorumun
getirilmesi gerektiğini düşünüyordum. Ancak bu yeniden yorumlama “splatter”
aracılığıyla değil de, 70’li ve 80’li yıllarda filizlenen yeni sinema türü olan
Kara Filmimin temel bileşenleri olan
kabus ve hezeyan öğelerinin eklenmesiyle yapılmalıydı diye düşünüyordum. Söz
konusu türe Sclavi’nin yarattığı Dylan Dog’da çokça gönderme olsa da, hiçbir
zaman western senaryolarıyla bir araya getirilmemişti (olsa olsa eski bir yapım
olan Jodo’nun El Topo filminde[1]
izlerine rastlanılabilir ve çizgi romanda da Jonah Hex karakterinde, fakat o da
oldukça eskimişti denilebilirdi. İşte başlangıçtakı esin kaynağım da bu
durumdu. İlk bölümleri yazdığım sırada sinemada Jarmusch’un yönettiği ve Johnny
Depp’in rol aldığı “Dead Man” filmi vizyona girmişti. Film tamamen siyah beyaz
çekilmişti (tıpkı Bonelli çizgi romanları gibi). Filmdeki karakterin pek çok
yönü Ned ile örtüşüyordu ve bu da beni oldukça cesaretlendirdi: Bu koşutluk,
benim “kara (noir) western”e ilişkin görüşümde yalnız olmadığımı kanıtlıyordu.
Sonraki zaman sürecinde ise Büyülü Rüzgar değişime uğrayarak başka şeylerin
yanısıra özellikle de Amerikan tarihinin uzun bir anlatısına dönüştü. Döneme ve
ülkeye ilişkin okumalarım ve araştırmalarım arttıkça/derinleştikçe, anlatacağım
veya esinlendiğim heyecan verici olgulara daha çok rastladım.
ÇROP
- Poe’yu nasıl anlatırdınız bize? Onun medya ve şehir hayatındaki yozlaşmışlığa
dair deneyimleri hayli fazla. Onu neler düşünerek koymuştunuz hikayeye?
Amerikan edebiyatının kökenlerine
baktığımızda, damgasını vuran iki yazar karşımıza çıkar: Fenimore Cooper (Son
Mohikan’ın yazarı) ve Edgar Allan Poe. Birbirinden bu denli farklı, hatta zıt
denebilecek bu iki yazar tipini Ned ve Poe’yu (Edgar’ın tıpkısı) karşılaştırarak
bir araya getirme fikri hoşuma gitmişti. Ancak benim Poe karakterim siyasi bir
gazeteci olduğu için durum daha farklı bir boyut aldı: Ned bir kâhindir, Poe
ise son derece realist bir adamdır ve geçmişte alkolik olması nedeniyle
kâbuslardan korkmaya meyillidir ve olayların siyasi ve sosyolojik boyutlarıyla
ilgilenmeyi tercih eder. Bu durum, aynı olayı iki farklı bakış açısıyla
anlatmama olanak sağladı: Bir yandan sembolik ve duygusal boyut (Ned), diğer
yandansa mantıklı ve rasyonel boyut (Poe).
ÇROP
– Kızılderililerin doğayla iç içe geçen yaşamlarıyla uygarlığın yozlaşmış
gelişmişliği karşı karşıya. Çok Rousseauvari bir “doğaya dönün” çağrısı var
gibi geldi bana. Var mıydı?
Kesinlikle vardı. Ben
felsefe tarihi bölümü mezunuyum ve bitirme tezim Rousseau üzerineydi.
ÇROP
- Western ve Şamanizm ve Büyü bunları harmanlamak ve gerçekçi bir düzlemde bir
araya getirmek ve okura bunu inandırıcı olarak sunmak zor bir iş. Özel olarak
Kızılderili mitolojisi üzerine çalışmalar yaptınız mı? Hangi bilgileri
kullandınız? Bunlara siz bir şeyler eklediniz mi?
Lakotaların dinlerine
ilişkin sahip olduğumuz tüm bilgileri içeren temel metinleri, yani James R.
Walker tarafından 1896 ile 1914 arasında yazılmış yazılmış olan ve Lakota
şamanlarına ait belgelerin derlendiği yazılar temel aldım. Bunların dışında, Amerikalı
kızılderililerin mitolojisine ilişkin daha güncel araştırmaları da temel aldım.
Ta ki kendime bu alanda özgürlükler de tanıyabileceğimi anlayana dek: Çünkü mitoloji
(organize dinlerin tipik bir özelliği gibi) “kapalı bir sistem” olarak değil, tek
tek kabilelerin içinde bile süregelen bitimsiz bir evrimleşme ve dönüşüm
halindeki imgelemsel ve sembolik bir düşünce olarak algılanmalıdır.
ÇROP
– Bir sayıda siz de değinmiştiniz: Kara Yön üzerinden Masonluk göndermeleri…
Var mı, yok mu?
Masonluğun simgeleri
Amerikan dolarların banknotlarına basılmıştır. Bu az ya da çok gizli örgütün
etkisi, Amerikan siyasetinde ve çok sayıdaki ABD Başkanının biyografisinde
yadsınamaz bir tarihsel gerçekliktir. Ve Vahşi Batı’nın sınır kentlerinde saloonların
dışında inşa edilen ilk kamu binası, Mason kulübünün binası olmuştur. Okullar,
kiliseler ve şerifin ofisi gibi binalar hep daha sonra inşa edildi.
ÇROP
- Kapitalizm karşıtı, meta karşıtı söylem metnin her yanına yayılmış durumda.
İşadamları, siyasiler, gazeteler, toprak sahipleri, çıkar için erdemsizlikler…
Metni doğru mu okudum, bu mesajlar var mıydı hikayede? Varsa, bu mesaj geçmiş
midir okuyuca?
Mesaj o kadar açıktı ki
yerine ulaştı. Ve eminim ki okurlara da geçti.
ÇROP
- Kadın, çocuk ve yaşlılar için hak arama, pozitif ayrımcılık, seslerini
duyurma çabası gördüm hikayelerinizin çoğunda. Belki de toplumun bu gözden
kaçan yanına en çok vurgu yapan karakter Büyülü Rüzgar. Bu vurguları biraz daha
örnekleyerek açabilir misiniz bize?
Buna ilişkin en iyi örnek George
Stevens’ın 1953 yapımı filmi Shane olabilir. Filmdeki yalnız silahşör figürünün
kadınları, yaşlıları ve haksızlığa uğrayan kurbanları, kısacası silahsız olan
ve kendilerini savunamayacak durumda olanları koruyan eski çağ şövalyesinin bir
mirasçısı olduğu çok açık. Buna benzer şekilde Muhteşem Yedili (The Magnificent
Seven) de, tıpkı Yedi Samuray gibi haydutlar tarafından yağmalanan bir köyü
korur. Aynı şekilde Vahşi Belde’nin (The Wild Bunch) eski kanun dışı
kahramanları sonunda Meksika rejiminin askerlerine karşı gerçekleşen intihar
çatışmasında kendilerini kurban eder. Ezelden beri westernde de, Tex’de de
kahraman halkın savunucusu olmuştur. İyi bir silahşör olmanın ve öldürmenin tek
gerekçesi silahını halkı korumak adına ateşlemektir. ASLA halka karşı değil. Bu
durum, kendi başına adalet uygulamaktan veya bugün Amerika’da (ve sadece orada
değil) sıkça yaşandığı gibi, kurşunları insan yığınlarına saçarak kan gölü
yaratmaktan çok daha farklı birşeydir. Günümüzde silahlar ticarete dönüşmüştür,
aslolan olan onları satmaktır, ve silahların küresel ticaretinde onların kime
karşı ateşlendikleri hiç önemli değildir, yeter ki ateşlensinler. Eski Batı’da
silah taşıyan kişi sayısı azdı. Silahşörün, bugün tamamiyle yozlaşmış olan bir
etiği vardı.
ÇROP
- Hayat kadınları ve kadına uygulanan toplumsal ve cinsel baskı yine birçok
şekilde karşımıza çıkıyor. Kadın kurban etme, içki karşılığı satılma, kadın
kaçırma ve işkence etme, tanrıçalar üzerinden kadının asıl değerinin
anlatılması çabası, kadın eşcinselliği, burnu kesilen kadın, erkeklere
başkaldıran kadın ruhu… Kadın cinselliğinde özgürlükçü düşünce metninize
Kızılderililerden mi girdi, yoksa siz mi daha ön plana çıkararak
Kızılderililerden aldığınız bazı şeylerle mi karıştırdınız?
Kadınlar 19. yüzyılda
toplumsal ve kültürel değişimin ilk başkahramanları oldular: Anne, eş, domestik
köle ve hayat kadını rollerinden özgürleştiler. Oy verme hakkını ve çalışma
hayatı aracılığıyla kendi yaşantılarının başkahramanları olma hakkını talep (ve
elde) ettiler, evlenme veya evlenmeme kararını özgür bir seçim olarak talep
ettiler ve iktidarda da etkin konumlar elde ettiler. Çizgi romanlarımda sıkça
19. yüzyılın sonunu anlatırım, yani Birleşik Krallığın başında Kraliçe
Viktoria’nın olduğu, Çin’de Dul imparatoriçe Cixi’nin hüküm sürdüğü ve
Etiyopya’da da İmparator II. Menelik’in eşi Taitù’nun yönetimde olduğu dönemi.
O yüzyılda kadınlar verdikleri pek çok savaşın ardından iktidarda muazzam
konumlar elde ettiler (iyi yönettiklerini söylemiyorum, ama elbette erkeklerden
daha kötü değillerdi). Kadınların modern dünyadaki etkin rollerini anlayamayan
modern dünyayı da anlayamaz ve tarih sahnesinden dışarı atılır.
ÇROP
- İktidar, hırs, büyü, ruhlar ve aşk… Shakespeare ve Büyülü Rüzgar… Birçok
sayıda ya tiyatro oyunları oynanıyor büyük ustanın, ya kitabı okunuyor ya da
atıfta bulunuluyor hatta göndermeler var sık sık. Bunun sebebini
okuyucularınıza örneklerle açıklamak ister misiniz?
Shakespeare, Batı’nın en
tanınmış ve oyunları en çok oynan tiyatro yazarıydı. Yani ona atıfta bulunmam
rastlantısal değildir. Bunun dışında Berardi’nin kaleminden çıkan Ken Parker’da
da sıkça Shakespeare’e atıfta bulunulur.
ÇROP
–Alıştığımız üzere kahramanların İtalyan çizgi romanında kahraman düşmanlarını
öldürmez veya düşmanları kaybolsalar da ortaya çıkarak kahramanın başına
defalarca bela açarlar. Ama Büyülü Rüzgar düşmanı olan kötü adamların hepsini
öldürdü (Aiwass ve Hogan hariç) bunun sebebi neydi? Seriyi 132. sayıda
bitirmeyi baştan mı belirlemiştiniz, yoksa tarz olarak bunu mu tercih
etmiştiniz?
Benim görüşüme göre
kahraman, kendisine diş bileyecek, kendi seviyesinde düşmanlarla karşı karşıya
olmalıdır, yani düşman çok kurnaz, çok güçlü olmalıdır, o ufak çetelerden
olmamalıdır. Kötü Adam, bana göre Büyük Adam olmalı, Kötülüğün Dahisi
olmalıdır. Bu türden bir kötüye karşı savaşmak zor olmalı, ama sonunda kötü adam
ölmek ZORUNDA. Ben hükümet tarafından dayatılan ölüm cezasına karşıyım. Karşı
olmamın bir nedeni, genelde güçsüzlerin ölüme mahkum edilmesidir, oysa bir
güçlüyü ortadan kaldırmak için öncelikle bir devrim gereklidir (ve genllikle
kanlı bir devrimdir bu). Devrimde kolektif bir kahramanlık vardır, ama iki
kişinin düellosunda da bir soyluluk vardır. Özellikle de iyi adam kişisel
intikam dürtülerinden hareketle savaşmayıp da çatıştığı kötü adam toplumsal
adaletsizliği, ötekini ezmeyi, zorbalığın gücünü temil ediyorsa. Biliyorum ki
böylesi bir durum sadece sinemada, çizgi romanda ve edebiyatta gerçekleşiyor
gerçekleşmesine fakat popülerleşmiştir. Çünkü hepimiz günün birinde ortaya
çıkıp adaleti sağlayacak, sonra da ne ödül ne de nişan talep etmeksizin çekip
gidecek ve ortadan kaybolacak bir kahramanı düşlüyoruz. Böyle bir şey gerçek
hayatta ASLA gerçekleşmeyeceğinden, bütün toplumun birlik olup adaletsizliklere
tepki göstermesi daha iyi olacaktır, ve bunu gerçekleşltirmek için de
güçlenmeli ve özerk iktidara sahip olunmalıdır ki silahlara dahi gereksinim
duyulmasın. Ama bu düşünce de insanlık tarihinde genellikle bir düş olarak,
tıpkı kurmacanın yalnız kahramanları gibi gerçekdışı kalmıştır. Bu iki düş de
evrensel bir ihtiyacı ve arzuyu belirginleştirir: Yarının dünyasının dünkü
dünyaya göre daha iyi olacağı yönündeki ihtiyaç ve arzu. Bu düşler olmaksızın
ve bu düşleri gerçekleştirmek için verilen mücadeleler ve yapılan fedakarlıklar
olmaksızın insanlık tarihi, dahası biz bireylerin kişisel küçük tarihleri de
anlamını yitirir.
ÇROP
- Kurgu ara ara kesintiye uğruyor gibiydi hikayelerde. Konuk yazarların elinde
Büyülü Rüzgarın kişiliği ve öyküleri de değişiyordu, içi boşalıyor, sıradanlaşıyordu
sanki. Bunun sebebi sizin yazmamanız mıydı yoksa editoryal bir tercih mi?
Zamansal nedenlerden ve kimi
zaman da (sinema veya edebiyat alanındaki) başka işlerimden ötürü tüm bölümleri
yazamadım, fakat başkaları tarafından yazılan bölümler çok azdır (sadece beş
veya altı). Başka senaristlerle ortak çalışmak hoşuma giderdi, fakat Sergio
Bonelli (kanımca haklı olarak) Büyülü Rüzgar’ın bir yazar serisi olduğunu ve bu
nedenle de sadece asıl yazarın diziyi sürdürebileceğini ve sürdürmek zorunda olduğunu
düşünüyordu.
ÇROP
– İtalya’daki okuyucunun ilgisi nasıldı, satışlar, okunma oranı? Büyülü Rüzgar
neden 132 sayıda sona erdi? Okuyucunun tepkisi ne oldu? Bizim okuyucumuz
şimdiden yasını tutmaya başladı mesela!
Büyülü Rüzgar güçlü bir
çıkış yaptı ve uzun yıllar yüksek satış seviyelerinde kaldı. Sonraları ise bir
yandan yeni western çizerleri bulmakta güçlük çekiyorduk (çünkü genelde daha
yüksek ücretlerin ödendiği Tex’te çalışmayı yeğliyorlardı), diğer yandan da ben
başka türden öyküler ve kahramanlar anlatmayı arzuluyordum. Dönüm noktası,
diğer projelerime daha fazla zaman ayırmak için Bonelli’ye ayda bir sayı yerine
iki ayda bir sayı çıkartıp çıkartamayacağımı sorduğum zaman gerçekleşti.
Bonelli okurların mutsuz olacağını söyleyerek beni uyardı. Ve haklı da çıktı,
her ne kadar yeni edisyonla 100. sayıdan sonra sayfa sayısını arttırmış olsak
da, derginin aylık yerine iki aylık olarak çıkması, bir daha geri
kazanamadığımız beş bin okurumuzu kaybetmemize neden oldu. Bu beş bin okur
büyük bir fark teşkil ediyordu: pozitif bilançolu bir seriden eşit bilançolu
bir seriye düşüş oldu. O sırada yeni serim Saklı Yüz (Volto Nascosto)
yayımlanmaya başlamıştı ve Büyülü Rüzgar’dan daha fazla satış yapıyordu,
neredeyse iki katı kadar. Sonunda bir karar vermem gerekiyordu: Hem Büyülü
Rüzgar’ı hem de yanında başka çizgi romanları yazmaya devam edemiyordum: tek
bir seriyi bile tek başına yazmak zaten yeterince zordu, iki tanesini düşünün
artık. Evet, İtalya’daki Büyülü Rüzgar okurları da yas tutuyor. Ama bu, uzun
yıllar süren bir çizgi roman sona erdiğinde sık sık olan birşeydir. Bu noktada
nostalji açığa çıkar. Ancak şu soru sorulmalıdır: Büyülü Rüzgar devam etseydi
neler olacaktı? Okurların sıkılmamış olacağından emin olabilir miyiz? Binlerce
başka okuru yitirmemiş olacağımızdan emin olabilir miyiz? Geriye kalan
okurların “Büyülü Rüzgar eskiden çok daha güzeldi” dememiş olacaklarından emin
olabilir miyiz? Büyülü Rüzgar’ı, hala iyi bir çizgi romanken sonlandırmanın
daha doğru olduğuna inanıyorum. Ve gerçekten de iyi bir çizgi romandı ki,
sonlandırılmış olsa da her sene bir yurt dışı edisyonuyla yeniden başlıyor. Bu
sene örneğin Finlandiya’da yayımlanmaya başladı. İtalya’da yazılmış bir western
çizgi romanın Finlandiyalı okurlarla buluşacağını asla beklemezdim. Kim bilir…
belki de yakın zamanda Büyülü Rüzgar’ın Amerikalı okurları bile olur.
ÇROP
– Milazzo, Frisenda, Parlov, Ortiz, Talami, Barbati, Mastantuono ve diğerleri.
Onları ayırmak kolay olmaz muhtemelen ama sizce Büyülü Rüzgar’ı en iyi
yorumlayan ve çizen kim oldu?
Çizerler arasında
sınıflandırma yapmak istemem çünkü hepsinin Büyülü Rüzgar’daki yorumu muazzam.
Yine de, çok kez söylemiş olduğum gibi, kanımca karakteri en iyi yorumlayan Parlov,
western ile “gotik” atmosferin
karışımını en iyi yorumlayansa Frisenda oldu. Hatta Sergio Bonelli’ye demiştim
ki, Parlov ve Frisendo Büyülü Rüzgar’ı çizmeye bırakırlarsa seriyi sona
erdiririm. Şaka yaptığımı düşünmüş olmalı. Sonra ise Parlov da, Frisenda da
farklı nedenlerden seriden ayrıldılar. Onların seriden ayrılmaları ve daha önce
açıkladığım diğer gerekçeler, aynı dönemde Darko Perovic gibi çok başarılı
çizerlerin ortaya çıkmış olsa da, verdiğim sözü tutmaya itti beni. Neyse ki
Perovic ile westernden farklı öyküler üzerinde de çalışabildim, yani: Saklı Yüz
(Volto Nascosto) ve Shangai Devil.
ÇROP
– Acaba Büyülü Rüzgar geri döner mi?
Hayır, en azından birkaç
sene için dönmez. Yeni uzun soluklu bir seri yazıyorum, 19. Yüzyıl sonunda
ekvatorun altında bulunan bir Afrika ülkesinde geçiyor hikaye. Bunun yanısıra
20’li yılların Coney Adası’nda geçen bir grafik novel bitirdim, bunda Barbati
ve Ramella çalışıyor. Ayrıca, yılda en az bir kez Tex için bir öykü yazıyorum.
Bunların dışında bir de profesyonel alanımla ilgilenmeliyim: çizgisiz edebiyat.
Önümüzdeki yıl yeni romanım yayımlanacak, 1500’lerin sonunda geçen Robin Hood
türü bir roman. Bunun dışında programımda bir roman daha var (aşk ve devrim
üzerine bir hikaye). Sonuç olarak: Büyülü Rüzgar’a dönmeyi engelleyen çok fazla
iş var.
ÇROP
- Röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder