11 Mayıs 2009 Pazartesi

Küçük Prens ve İmgelerin Kalıcı Etkisi Üzerine

Sevgili Aşkın Güngör'ün "Küçük Prens" değerlendirmesine vesile olan Çocuk-Yazını öbeğinde ben de üyeyim ve o sohbette Turkuaz'ın bastığı çizgi romanın çiziminden hoşlanılmaması üzerine konudan uzak kalamadım. İster istemez bazı değerlendirmeler yapmak durumunda kaldım. Ancak ona geçmeden önce eskilere dönmek istiyorum. Alman edebiyatının en önemli isimlerinden Lessing'den bahsetmek istiyorum. Lessing bir çok yeniliğin öncüsü olmuş bir yazardır Alman ve sonrasında dünya edebiyatının. Belli ki hangi dönemde olursa olsun "uyarlamalara" karşı; bazı kesimlerin duygusal bağlamda; eleştirisi oluyor, Lessing de böylesi bir konuda kitap yazmak zorunda kalmış. 1766 senesinde ünlü "Laokon Heykeli" üzerine yazdığı "Über die Grenzen der Malerei und Poesie" (Resim ve Şiir'in sınırları üzerine) adlı kitabı şiirsel bir sahnenin heykel uyarlamasında tam aktarılamaması eleştirisine cevap vermiş. Kitapta, Lessing her sanat dalının kendi iletişim mecra ve öğeleri olduğunu aktarmış, buna göre de sanatçıların yorum ve sunum haklarını açıklamıştır.

Şimdilerdeyse sinema-roman, öykü-sinema, dizi-roman/öykü uyarlamalarına bir de çizgi roman-roman, çizgi roman-sinema, çizgi roman-dizi uyarlamaları katılarak farklı çağlarda aynı tartışmaları yapıyoruz. Çizgi romana uyarlanan bir eserin aslını yansıtıp yansıtmadığı veya çizgi romandan dizi veya sinema filmine uyarlanışında aslına sadık kalınıp kalınmadığı tartışılan bir konu son zamanlarda. Halen sürmekte olan Smallville, son uyarlama Wolverine yine aynı tartışmaların göbeğinde yer alıyor ve bu galiba sürecek bir tartışma konusu olacak: Bizim beklentimiz ve sanatçının yaratımındaki yorum farklılığı!

İşte Çocuk Yazını Öbeğindeki "Bu Küçük Prens Benim Küçük Prensim değil"lere yorumum:

"Sanırım bu tartışma konusunu bir kaç başlıkta ele alabilirim

1. Herhangi yazılı bir eserin sinemaya, diziye uyarlanmasının yaşattığı hayal kırıklığının aynısı çizgi romanda da yaşanabiliyor. Bu bakımdan "bu bizim küçük prens'imiz değil" sözü daha çok böyle bir şey olsa gerek. Yazılı eserin varyasyonu (sergilenen tiyatro oyunu da dahil) üzerine fanatik okuyuları tarafından bile neredeyse objektif sayılabilecek yorumlar gerçekleştirilirken görsel içeren sanatlarda bu biraz rafa kalkabiliyor edindiğim izlenimlere göre.

2. Çizerin yaşadığı ortama-medyuma gore yorum hakkı mevcuttur. Bizde bir türlü gelişemeyen çizgi romana karşın oralarda bir yerde çocuk-yetişkin okuyucunun doygunluğa ulaşmışlığına bir kaç bin farklı çizgiyle ulaşma çabası soz konusudur. Çizgide arayışı, çizgide yeniliği-yorumu, çizgide veya metinsel yorumda biraz da bunu aramak gerekir. Kaldı ki görsel metin çok özel şiirsel bir konuyu ele almıyorsa ve belli bir yaşa hitap ediyorsa akışkan olmayı tercih eder. Sürükleyici bir okutma amacı güder. Bu da çizgilerin durağan değil daha sivri veya yuvarlak olmasına sebep olur. Sivri çizgiler çizgi romanda daha saldırgandır- ataktır ve köşeli yüzler, anatomiler bedenin veya objelerin köşenin bitiminden gözün bir sonrasına aktarılmasını sağlar trafik işaretleri gibi. Yuvarlak çizgilerse neresinden bakılırsa yuvarlanan, hareketli bir okumaya sevk eder okuyucuyu. Sonuçta soldan sağa okunur çizgi roman ve akıcı olmak durumundadır. Bu da belli bir sayfa sayısında en etkili biçimde başarılmalıdır.

3. Çizgi roman sinema veya dizi film gibi görsel bir alan kaplar ve belli bir uzunluğa sahiptir. Sinema 90 dakika, dizi 25-45 dakika, çizgi roman basan ülke geleneği ve yayınevine göre sayfa sayısı sürer. Bu noktada yazarın ve çizerin çizgi roman uyarlamasında bir çok ayrıntıyı atlamayı tercih etmesinin kaçınılmaz olmasını sanırım kabul ederiz. Çizgi roman yazarı Peter David bir soyleşisinde "diyelim bir sepet elma döküldü ve yokuş aşağı düşüyor hepsi... elmaları tek tek durana kadar çizersek omur yetmez. Sepet düşer, bir-iki elma yuvarlanır, bir de durur... üç karede biter anlatımı" örneğini vermiştir. Elbette uyarlanacak eserin içeriğinin yoğun ve muhteşem oluşunu aktarmada dikkat etmek gerekir denecektir ama... Yazar veya çizer etmek zorunda da değildir kanımca. Yorum hakkı vardır ve onu kullanır.

4. Yazılı sanatlarda belli bir hoşgörü olmakla birlikte nedendir bilinmez içinde görüntü olan sanatlarda hoşgörü bir yana bırakılıyor gibi. Beynimizdeki görsel merkezimiz nedense ilk gördüğünü daha çok sahipleniyor gibi. Çocukken veya gençken izlediğimiz bir sinema filmi yıllar sonra tekrar çekildiğinde (ve belki de muazzam olduğunda) "eskisi daha güzeldi"yi duyarız bir çok ağızdan. Dizi için de geçerlidir bu. Çizgi romandaysa had safhadadır. Bugün yaşı kaç olursa olsun bir çok yetişkin okuyucunun hala 12-17 yaş arasındakı çizgi romanları okumayı tercih ettiği bilinen bir gerçek. Farklı veya aynı kahramanın yeni uyarlamaları tercih edilmez hiç. Kızılmaske okuyanlara sorun onlar sadece siyah-beyaz eski basımları tercih ederler yeni renkli ve kuşe versiyonlari çirkindir onlar için. Galiba Küçük Prens'in çizgilerinin yadırganmasında bir de böyle bir yan var.

Yıllar önce Milliyet Çocuktaydı galiba Küçük Prens yayınlanmıştı parça parça. Nahif ve samimi bir çizgisi vardı ve açık söyleyeyim "hiç okumadım". Bazı çizgi romanlara yaptığımı yaptım ve o sayfaları çocukken "hızlı" geçtim (hatta okumadım). Şimdi dönüp bakınca okur muyum diye düşünüyorum. .. Yanıtım "zor biraz" oluyor. Yeni versiyonu ayak üstü inceledim ve daha tam manasıyla okumadım. Ancak ne yalan söyleyeyim ne romanından kutsallaştıracak kadar hoşlanıyorum ne de eski çizgilerinden hazediyorum... Ama bu yeni çizgi roman versiyonunu da kendimce sıcak bulmadım. Fazla aksiyon ve fazla sabun köpüğü olmuş gibi. Elbette bu benim öznel yorumum. Yine de Küçük Prens'le ilk tanışacak çocuklar için hoş olabileceği gibi eserin farklı versiyonlarından tad almak isteyebileceklere ilginç bir açılım da diyebilirim."

not - Muhtemelen kısa bir süre sonra eserin çizgi roman uyarlamasını okuduktan sonra daha detaylı bir değerlendirme yazısı yazarım, şimdilik genel değerlendirmede kaldım.

Ümit Kireççi

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails