Günlerden Salı, tarihlerden 4 Mart 2007.
Yer, Can Yayınları Beyoğlu. Hava açık ve yumuşak, temiz bir bahar öğleden sonrası. Saat 17.30 gibi seyirciler söyleşiye katılmak üzere akın akın tribünleri, pardon, söyleşi salonunu doldurmaya başladılar.
17.30 öncesi ısınmak için salona giren ilk kişi ağabeyimiz, hocamız Halit Kıvanç oldu. “Beklerim ama bekletmem hayat felsefemdir” diyen Kıvanç salona ve deplasman atmosferine hakimiyet kurdu. Biraz gecikmeyle de olsa ilk seyirci-taraftar Ümit Kireççi girdi salona. Mücadeleye hazırlanan Kıvanç’la kısa ve keyifli bir tanışma ve sohbete başladırlar.
17.45 gibi mücadelenin başlama vuruşu yaklaşırken içeriye HOZ Comics’in sahibi Haşim Öz ve Fatih Okta girdi. Çok sıcak bir selamlaşmanın ardından Okta ile Kıvanç taktik ağırlıklı bir sohbete başladılar. Bu sırada Zeynep Akkuş’un öğrencileri de birer birer oturma alanlarını doldurmaya başladılar. Ümit Kireççi, Fatih Okta, Halit Kıvanç, Haşim Öz
Yer, Can Yayınları Beyoğlu. Hava açık ve yumuşak, temiz bir bahar öğleden sonrası. Saat 17.30 gibi seyirciler söyleşiye katılmak üzere akın akın tribünleri, pardon, söyleşi salonunu doldurmaya başladılar.
17.30 öncesi ısınmak için salona giren ilk kişi ağabeyimiz, hocamız Halit Kıvanç oldu. “Beklerim ama bekletmem hayat felsefemdir” diyen Kıvanç salona ve deplasman atmosferine hakimiyet kurdu. Biraz gecikmeyle de olsa ilk seyirci-taraftar Ümit Kireççi girdi salona. Mücadeleye hazırlanan Kıvanç’la kısa ve keyifli bir tanışma ve sohbete başladırlar.
17.45 gibi mücadelenin başlama vuruşu yaklaşırken içeriye HOZ Comics’in sahibi Haşim Öz ve Fatih Okta girdi. Çok sıcak bir selamlaşmanın ardından Okta ile Kıvanç taktik ağırlıklı bir sohbete başladılar. Bu sırada Zeynep Akkuş’un öğrencileri de birer birer oturma alanlarını doldurmaya başladılar. Ümit Kireççi, Fatih Okta, Halit Kıvanç, Haşim Öz
17.50 gibi sayın Zeynep Akkuş teşrif ettiler. Hayalsaati.com’dan Ahmet Yüksel de bu sırada geldi. Çev-Bir başkanı Tuncay bey konuşmacıları ve seyircileri tetkik etti. Bu sırada YKY Doğan Kardeş’ten Deniz hanım şeref tribünündeki yerini aldı. Tuncay bey taraflara başarı diledi veee…
Saatine bakan Tuncay bey giriş konuşmasının ardından başlama düdüğüyle saat tam 18’de “Çizgi roman çevirisinde yerelleştirme” mücadelesini başlattı.
İlk atak sağ kanattan, Fatih Okta’dan geldi. Mütevazı ataklarla laf çeviren Okta çevirmen olarak başta Halit Kıvanç olmak üzere diğer iki konuğun yanında yeri olup olmadığını sorguladı başta.
Ardından yerelleştirme ekseninde “serbest uyarlama-çeviri” taraftarı olduğunu belirterek örnekleri kaleye bir bir sıraladı.
Teksas’a nasıl “Hieeeeyyyyt” diye bağırttığını anlattı önce. “Film izliyordum çeviri yaparken ve Malkoçoğlu tarzı bir fildeki sahneyle Blek’in kapıyı omuzlayarak kırdığı kare örtüşür gibi olunca bir deneme yapmaya karar verdim” diye özetledi durumu. O dönem çoook eleştirilince ve bunu yapanlardan biri yakın bir arkadaşı olunca “Hokahey” diye bağıran Kızılderililerin bağırtısını “Wada” arkadaşının ismini değiştirerek ekleyince de “wadameloooo” yaptığını anlattı. Çeviride çevirmenin bakış açısı ve yorum katma durumuna iyi bir örnek oldu bu.
Lafı çeviren ve salonda izleyiciye görsel şov yapan Okta, çalımlar arasında topu taca atarak “Zagor’u iki boyut okur, üç boyut rüyasını görürdüm çocukken, bir gün karşılaşmayı umardım ama gerçekleşecek gibi değil” sözleriyle bir de üzüntüsünü dile getirdi.
Topu tekrar oyuna sokan, Okta geçmiş ve bugünkü okuyucu arasında profil karşılaştırması yaparak tezahüratlar arası farklara değindi ve ofsayta düştü. Ancak hemen toparlandı ve çeviride klişe ve kalıpların yerleşmesine karşı olduğunu, serbest çeviriyle okuyucuya daha kolay ulaşılabilineceğinin şutunu çekti ve “GOOOOL” sayın okuyucular. İlk gol Okta’dan geldi.
Bu çoşkuyu fırsat bilen Tuncay bey düdüğünü çalarak orta yuvarlağı gösterdi ve ÇR çevirmenliğine dair kısa bir soru sordu. Onun bu yüreklendirmesinin üzerine Ümit Kireççi “seyirciler oyuna müdahale edebilir mi?” diye sordu olumlu yanıt alır almaz sahaya fırladı sırtında ÇR formasıyla “Sizce Çizgi Roman Çevirmeni sanat dünyamız tarafından ciddiye alınıyor mu? Edebiyat ve sanat dergilerinde roman, film, öykü çevirmenliğine dair onlarca eleştiri yazısı çıkarken Çizgi Roman’daki çeviri dili ile ilgili yazıya rastladınız mı hiç?” sorusunu sordu. Zeynep Akkuş başıyla “yok” işareti yaptı umutsuzca, Fatih Okta doğrudan “Yok” diyerek durumun vahametini ortaya koydu.
Saatler 18.30’u gösterirken Halit Kıvanç koşu yoluna uzatılan pası gördü, sol kanattan ilerledi ve topa sahip oldu.
Geçmişle günümüz arasında bağ kurmayı amaçlayan, Kıvanç yeşil çizgi roman sahalarının bir çok usta oyuncusunu andıktan sonra “çizgi”nin gücünü ortaya koymak amacıyla örnekler sıraladı. İzleyici eskilere saygı duruşunda bulundu oturduğu yerden. Maç Halit Kıvanç’ın şovuyla gittikçe hareketlendi. Akbaba dergisinin nasıl da çok okunduğu konusunu anlatırken her berberde bir dergi olmasının nasıl da önemli olduğunu vurguladı. Tabii dergi sahibinin “adamlar tek dergi alıyor ama dergiyi günde 135 kişi okuyor, satışlar azalıyor” serzenişini de eklemeyi unutmadı.
Seyirci coşkulu bir şekilde şovu izlerken Kıvanç orta çizgiye gitti ve çizginin gücünü bir kez daha hatırlattı. Dilimize “mizahi çizgi” anlamına gelen “karikatürün” girişinde zorluk yaşandığını, “çizgi” kelimesinin işte o dönem ortaya çıkışını ve çizgi sanatları iletişiminde nasıl da kolaylık sağlandığını aktardı. Bu şekilde “çizgi” mizah yoluyla her tür düşüncenin aktarımında daha da etkin bir işlev yüklenmiştir. Çizgilerin dışına top atmak iyi değildir yani.
Veee çizgiye verilen önemi vurgulamak isteyen Kıvanç sahadan tribünleri işaret etti. Tribünde spor yazarları, spor muhabirleri, spor yorumcusu, spor fotoğrafçısı olduğu gibi bir de spor karikatüristi bulunduğunu gösterdi seyirciye bir dönem. İşaret ettiği o dönemin karikatür sanatçısı bugünün üstadı Bedri Koraman…
İkinci Gooool seyirciler ayakta…
Saatler 18.45’i gösterirken orta sahayi rakibe dar eden Zeynep Akkuş Halit Kıvanç’tan gelen kafa pasını aldı ve doğrudan kaleye ilerledi.
Asıl mesleği İngilizce Öğretmenliği olan Akkuş sırf çizgi romanı orijinal dilinden okumak için İtalyanca kursuna gittiğini ifade etti ve “30’umdan sonra dil öğren deseler yapmam, çr yaptırdı” diyerek çizginin gücüne atıfta bulundu. Dili öğrenmesinin ardından Oğlak/Maceraperest’te çevirmenliğe başlayışını anlattı. Bu rövaşata seyirciden alkış aldı.
Akkuş, sahaya baktı ve sahanın darlığından dem vurdu. Yeri dardı. Çizgi roman çevirilerinde belki de en çok yaşanan sıkıntının “balon alanının darlığı” olduğuna işaret etti. Bu nedenle uzun paslar yerine çoğunlukla kısa paslarla oynamak gerekmekteydi. Kısa, etkili, anlamlı, güçlü cümleler kuracak kadar dillere hakim olunması gerektiğini hatırlattı. Sahanın her metrekaresine ayak basmak, etkili basmak gerektiğini topu sürerek gösterdi.
Sonra topu durduran, Akkuş “Çizgi Romanın kendi dilinin olduğunu” söyledi. Çizgi romanın evrensel bir anlatım dili olduğu, bunun da belli bir ritm, gramere sahip olduğunu, herhangi bir lisan üzerinde uzman olunsa da çizgi romana ve diline hakim olmayanların çevirmede yetersiz kalacağına dikkat çekti.
Ancak koşullar ne olursa olsun dilin yozlaştırılmasının önüne geçilmeliydi.
Dilin yozlaşması ve çr çevirisinde olumsuz rol oynayan etkenlerden birinin “editör”ün yetersizliği olduğuna dikkat çekti Akkuş. Özellikle çr okuru olmayan editörlerin anlamadıkları bir alanda “iş yapmaya” çabalamalarını ve zorlama editör yazıları yazdıklarını örnek gösterdi. Ege Görgün’ün başarılı bir örnek olarak bu “editör yazılarını” başlattığını ama sonrakilerin çoğunun başarısızlıklarının çr okurunu nasıl rahatsız ettiğini izah etti.
Akkuş, çizgi romanlardan bir çoğunun tarihsel bir skala içinde yaşandığına dikkat çekerek özellikle western çevirilerinde kullanılan “karizma, üzerimden tank geçti, 3. dünya savaşı çıkardı” gibi kelime ve deyimlerin dönemsel farklılık sebebiyle esere zarar verdiğini belirtti.
Yine kahramanı tanımayan çevirmenin kahramanın karakterine uygun çeviri yapması gerekliliğini dile getiren, Akkuş TEX gibi maço bir kahramana “ayol” dedirten bir çevirinin var olduğunun altını çizdi.
Ana eksene, Çizgi roman Çevirisinde yerlileştirme konusuna dönen Akkuş mizah çizgi romanının bunu kaldırabildiğini ama ciddi olma iddiası taşıyan çizgi roman eserlerinin bunun kaldırmadığını öne sürdü. Rodi’nin “ufak tefek görünce beni Karamürsel sepeti mi sandın?” sözünü de buna örnek gösterdi. Her çizgi romanın kendine has jargonu olduğunu, çevirmenin bunu bozmamaya çalışmasına dikkat çekti.
Editörlerin ve hatta matbaa’da dizgicinin bile yeri geldiğinde yapılan çeviriye bilgileri kadar müdahale ederek yanlışlar yapılmasına neden olduğu da dile geldi bu kısımda.
Bu noktada pas mas beklemeden kendi oyuncusunun ayağından topu alan Okta kenarda tuttuğu yedek notu oyuna sokarak “balon yetersi kalınca, özellikle bant çr’lerde ek kareler çizilirdi” dedi. Ek kareye çalılar v.s. devam ettirilir, ek balon konur metin bu şekilde tam aktarılırmış. Ama tabii bunun tam tersi durumda, yani kısa çeviri fazladan boş balon sorunu da olurmuş. Kızılmaske’de ha bire karşımıza yerli yersiz çıkan “Kızılmaske Ormanda On Kaplan Gücündedir” yazılmasının sebebi de boş balon bırakmama gayretiymiş. Boş kalan balonlar doldurulmaya çalışılırmış.
19.30 sıraları sayın Halit Kıvanç konuşmasının ikinci bölümüne başladı. Tekrar topa sahip olan Kıvanç serbest çeviriyle uyarlama arası bir çeviriyi tercih ettiğini belirtti. Taktik maktik dinlemediğini belirten Kıvanç şahsi oynayarak bireysel yeteneğiyle çeviri yaptığını belirtti.
Ancak bunun için ciddi bir mesai harcadığını da ekledi. Önüne gelen çr’deki isimlerin daha anlaşılır olması için günlerce isim aradığını belirtti. Ona göre eserin hedeflediği kitlenin beklenti ve algısına uygun dil, isimlendirme ve vurgu yapmak gerekmekteydi. Bu elbette okuyucuların kültürel motiflerini de kapsamalıydı. Nitekim Asterix’de “oy oy eminem” türküsünün söylenmesi de böyle bir şeydi.
Kıvanç, uyarlamayı az ileri taşıyarak “yeniden yazma”ya dönüştürmüştür. Bilmediği kelimeleri başkalarına çevirten Kıvanç onları metnin yanına koyar, eseri tam anlar, sonra eserin yapısını, mesajını, bütünlüğünü bozmadan tekrar yazarmış.
Mesela gündemi takip eder, ilginç ve önemli olayları hemen çevirdiği metnin bir yerine sıkıştırıverirmiş. Sözgelimi Zehir Hafiye’de bir köprü görünce hemen o dönem gündemde olan Dolap Osman’a atıfta bulunurmuş.
Bu sırada seyirciden “editörünüz var mıydı?” tezahüratı duyulunca sayın Kıvanç “editör dediğiniz nedir, yemekten önce mi alınır, sonra mı?” sözleriyle yanıtladı. Elbette seyircinin sağ duyusu mesajı aldı.
Tam da bu sırada saat 20.00’de Tuncay bey maçın bitiş düdüğünü çaldı, maç sona erdi.
Kişisel notlar:
1. İki saat böyle bir konu ve böylesi konuklar için azmış onu fark ettim herkes gibi.
2. Dağılışta Doğan Kardeş’ten Deniz hanımla ayak üstü sohbet etme imkanı yakaladım. Enerjiyse enerji… Deniz hanımda bu var. Doğan Kardeş daha uzun yıllar çıkacak gibi.
3. Haşim Öz, Ahmet Yüksel, Fatih Okta, Zeynep Akkuş ve Ben çay içmek üzere yer aradık bulduk. Arslan Eroğlu’nun da tesadüfi katılımıyla çok sıcak bir sohbet sürdürdük bir saat kadar daha.
5. Fotoğraflar, Haşim Öz’ün makinesiyle bizzat benim tarafımdan çekildi. Fotoğrafları bana hemen ulaştıran Haşim Öz’e teşekkür ediyorum.
5. Çevirmenlik üzerine konuşan Fatih Okta arabasını park ettiği yeri şaşırınca bizlerle evire çevire araba aradı. Çeviri dolu bir geceydi açıkçası.
6. İzlemeye gelenler çok azdı. Çoğu Zeynep Akkuş’un öğrencisiydi. Kalanlar Çev-Bir’dendi. Çr okuruyum diye gelenlerin sayısı 5-6 idi. Acaba Çr’miz neden gelişmiyor?
7. Maç anlatmak çok zormuş. Hele içinde mizah yapmaya çalışmak ayrı bir dert. Halit Kıvanç hocamıza özenerek giriş yaptım ama yok, benden bu kadar oluyor. Kusur ettimse af ola.
Muhteşem Bir Söyleşiyi Özetleyen: Ümit Kireççi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder