25 Ocak 2025 Cumartesi

Gianfranco Manfredi - Ümit Kireççi Röportajı

Bu röportaj 2014 senesinde gerçekleşti, Ümit Kireççi sordu, Gianfranco Manfredi yanıtladı, Nükhet Polat çevirdi, LAL Kitap parça parça yayınlarının içinde yayınladı.

Bay Manfredi Merhaba,

Öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Uzun zamandır sürdürdüğüm “Çizgi Roman Öyküleri Üzerinden Türk Siyaseti Eleştirisi” yazılarımda Büyülü Rüzgâr’dan son derece önemli örnekler kullanabildim. Şimdi sırada Volto Nascosto ile Shanghai Devil var. Daha onların öyküsüyle kesişen bir gelişme olmadıysa da eminim bugün yarın bir ortak öykü yaşanabilir ülkemle kurgularınız arasında. Siyasi gidişatımız çok da eğlenceli değil.

İzninizle sorulara geçmek istiyorum. Yanıtlarınız için şimdiden teşekkür ederim:

           Bay Manfredi, son röportajımızdan bu yana nasılsınız? Neler yaptınız, Volto Nascosto bittikten sonra dinlenebildiniz mi? Yoksa okurlarınıza sürprizler mi hazırladınız?

-          Volto Nascosto’nun ardından Shangai Devil isimli bir bir dizi yayımladım; orada Volto Nascosto’nun başkişisi Hugo Pastore Çin’e gider ve Boksör İsyanı’na karışır. Yakında ise (ekim ayında) öykülerin Afrika’nın subekvatoral iklim bölgesinde geçeceği yeni çizgi roman dizim Adam Wild yayımlanacak.

-          Büyülü Rüzgar (Magico Vento) Amerika’da basılmaya başlamış. Üstelik renkli. Ayrıca kapakları son derece etkileyici buldum. Hayırlı olsun. Okunma sayısı, okur ilgisi nasıl, bu konuda size bilgi ulaştı mı?

Bir değerlendirme yapmak için henüz erken ama yayımcı gayet olumlu bakıyor. Büyülü Rüzgar temmuz ayında Hindistan’da da yayımlanmaya başlayacak.

-          Büyülü Rüzgar’da Aleister Crowley’in Hermetic Order of the Golden Dawn romanındaki Aiwass karakteriyle tanıştırmıştınız bizi. Shanghai Devil’de karşımıza Çin’in sözlü veya yazılı edebiyatından kimse çıkacak mı acaba?

-          Shangai Devil’deki tarihsel Çinli karakterler imparatorluk sarayı bünyesindeki kişilerden, Batılı karakterler de dönemin yabancı elçilerindendir. Geri kalan kişilerse kurmaca ürünüdür. Şu anda bir roman üzerinde çalışıyorum; çizgi roman değil, yazınsal bir metin. Romanım 1920’li ve 30’lu yılların Şanghay kentinde geçiyor ve burada dönemin Çinli entelektüellerine bolca yer veriyorum. Beni en çok etkileyen Çinli yazar ve düşünür, Lu Sin’dir. Gerçi onu bir karakter olarak doğrudan romanıma almıyorum; ama Lu Sin’in denemelerden oluşan ilk kitabının İtalya’da yayımlandığı tarihten beri, yani ta 1968’den bu yana onun büyük bir hayranıyım. Lu Sin, içinde yaşadığımız dönemde de geçerliliğini koruyan çok temel şeyleri ifade etmiş, son derece modern bir yazardır. İleriye bakmasını bilen düşünürlerden.     

-          Biraz hızlı gidiyor olabilirim ama Büyülü Rüzgar’la başlayan emperyalizm eleştirinizi Volto Nascosto, sonra da Shangai Devil üzerinden aynı doğrultuda sürdürüyorsunuz. Her tür emperyalizme eleştirinizin yanı sıra kapitalizmin işleyişini de gözler önüne seriyorsunuz. Okurlarınızın bu yöndeki görüşleri size ulaştı mı? Ne diyorlar?

-          Bu, okurların aklına yatan, onları ikna eden bir çizgi. Adam Wild’da özellikle kölelik konusunu, Güney Afrika’daki sömürgeciliği mercek altına alıyorum. Başka bir ifadeyle kökeni ırkçılık olan meseleleri; çünkü ırkçılık ideolojisi kölecilikten gelmektedir. Irkçılığa karşı savaşmak için kölelik ekonomisine içkin olan ekonomik ve toplumsal etkenleri –günümüzde de - ortadan kaldırmak için çabalamak gerekir.

-          Ken Parker’dan bu yana sosyal sorunları ele alan ve ciddiyetle çizgi roman sayfalarına taşıyan Bonelli Editore karakteri yoktu eskiden sanki. Daha yumuşak iyi-kötü çatışması olurdu maceralarda. Şimdilerdeyse Büyülü Rüzgar, Lilith, Dampyr gibi karakterler son derece sert mesajlar taşıyorlar. Bu eğilimin sebebi nedir sizce?

-          Yazarların ağırlıklı olarak toplumsal sorunsallara yönelik duyarlılıkları.

-          Başta western türü olmak üzere çoğu karakterler Amerikalı veya İngiliz. İlk İtalyan Bonelli Editore karakteri mi Hugo Pastore?

-          Hugo ilk midir bilmiyorum ama eskiden Bonelli Editore’deki hemen hemen tüm çizgi roman karakterlerinin Anglosakson olduğu doğru. Ancak bu durum son yıllarda değişti. Örneğin Ambrosini’nin Napoleone karakteri İsviçreliydi. Anlayacağınız, değişim çabaları var. 

-          Emperyalizmle mücadele Afrika’dan Uzak doğuya uzandı. Hem de İtalya üzerinden. Bu acaba İtalya’nın geçmişiyle yüzleşmesi gerektiği şeklinde yorumlanabilir mi? Sizin böyle bir kaygınız var mı?

Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda, bizim “emperyal” rolümüz son derece kısıtlanmış durumda; fakat İtalya kendi modern tarihine ilişkin pek çok şeyi unuttu. Okullarda bununla ilgili az şey okutuluyor ve dünyada yaptıklarımızla ilgili bilinç düzeyi çok düşük.

-          Hugo Pastore, zamanına göre son derece açık fikirli ve hoşgörülü, aydın bir genç. Zamanını, ülkesinin politikasını, savaşı ve sömürüyü irdeliyor. Büyülü Rüzgar gibi o da ait olduğu söylenen bir milliyete değil dünya vatandaşlığını tercih ediyor. Düşman bir öteki yerine evrensel haklının yanında yer alıyor. Bu son derece olumlu bir rol model bence. Okurlar bu örneklerden etkileniyor mudur sizce?

-Öyle olduğunu umuyorum, ben küresel dünyadan yanayım ve özellikle de Avrupa’nın, küçülmekten ziyade genişlemesi gerektiğini düşünüyorum. Avrupa’nın kültürel birliği Rusya’yı ve Türkiye’yi dâhil etmelidir; çünkü XVIII. yüzyıla kadar Avrupa buydu. Bizim kuşağımız ve bizden sonraki kuşak, büyük bir Avrupa yaratmak için çabalamalı ve savaş ve sefaletten başka bir şey getirmeyen nasyonalizmin geri dönüşüne karşı savaşmalıdır. Yeni kuşakların en iyi kesimi zaten uluslararası bir kültüre sahip;  ayrıştırılmış kültürlerin özlemine kapılmak artık tarihin dışında kalıyor. Dünya geriye dönmüyor. Bugün büyük kıta ülkeleri arasında boy ölçüşülüyor. İnsanlar ya kıta olmanın yollarını öğrenirler ya da kendilerini toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel marjinalliğe teslim olurlar.

-          Maskeler üzerine araştırma yaptınız mı? Her iki öyküde de maske takan karakterler ve onların halkın gözündeki kurtarıcı rolü göze çarpıyor. Bu maskeleri bilinçli mi seçtiniz?

-Evet, maskelerin sembolik değerleri evrensel nitelikte. Tüm kültürlerde var. Maskelere yüklenilen binlerce anlamı araştırmak son derece heyecan verici. Bununla birlikte, Alan Moore’un da V per Vendetta’da çok net gösterdiği gibi, maskeli kahramanda barınan kurtarıcı sembolü çok yalın şekilde yorumlanabilir. Maskeli kahraman, kişilik ve liderlik kültünün karşıt kutbudur. Bu, otoriter bir külttür. Maskeli kahramansa anonimdir, kendi şanı ve iktidarı için eyleme geçen biri değildir; halktan biridir. Kendi misyonunu yerine getirdikten sonra maskeyi bir başkasına devredebilir.

-          Hugo’nun Afrika’daki maskesi Haçlı Seferleri’nde yer alan Kral IV. Baldwin’in maskesine benziyor. Hatta Volto Nascosto’nun da kral gibi cüzamlı oluşu da dikkat çekici. Bu bilinçli bir alıntı mıydı? Tesadüf mü? Maske o dönemlerde cüzam hastalarının taktığı geleneksel bir maske miydi?

-Borges’in Alçaklığın Evrensel Tarihi adlı kitabında öykülediği bir Arap efsanesinden esinlendim. Senaristlerin de o metinden esinlendiğine inanıyorum; çünkü tarih, Kral IV. Baldwin’in maske taktığına ilişkin yeterince veri sunmuyor. Efsane, Haçlı Seferleri döneminden çok öncesine dayanıyor. Konuyla ilgili araştırmalarım sırasında antik Sudan geleneklerinde bu efsanenin izlerine rastladım.

-          Hugo’yu uzak doğuda Afrika’dakinden daha karmaşık bir toplum ve gelenekler örgüsü karşıladı. Bu da işini hayli zorlaştırıyor gibi. Hugo’nun başarılı olacağını bekliyoruz. Siz bu coğrafyayı seçerken ne gibi araştırmalar yaptınız?

-Çok sayıda tarihsel metin inceledim; ama özellikle de o dönemde yaşamış insanların güncelerini okudum. Tarih, bizlere genellikle olaylar ve analizler sıralar; fakat sadece biyografiler, o olayların insanlar tarafından ne şekilde deneyimlendiğini anlamamızı sağlar.

-          Hugo’yu özellikle ele aldığınız tarihi olayların içinde mi tasarladınız en baştan? Yani hem Afrika’da hem de Uzak Doğuda ele alacağınız konuları baştan mı seçtiniz? Yoksa sırayla bakıp uygun bir yer olarak mı Uzak Doğuyu belirlediniz? Bunu özellikle genç yazarlara örnek olabilmesi açısından soruyorum. Geniş bir planlama da kısa süreli planlamalar da etkili olabiliyor sonuçta. Sizin tercihiniz hangisiydi?

-Hayır, çok fazla plan yapmam. Tohumları ekmeyi ve onların sonrasında nasıl özgürce filizlendiklerini, nasıl geliştiklerini izlemeyi; onların tüm gelişme sürecini gözlemlemeyi severim. Her şey baştan planlandığında tüm hikâyeler öngörülebilir ve tekdüze olur; hikâyeler bu durumda tek bir şemayı izler. Oysa şemayı izlemeye gerek yok; aslolan, karakterleri izlemektir. Karakterlerse hayat koşullarının fırtınalarına göre değişir.   

-          Çin olayı bitti. Hugo’yu bir başka ülkede, başka bir olayda tekrar okuyabilecek miyiz? Planlarınız var mı?

-Şimdilik yok. Kendimi Adam Wild’a adadım ve bu serinin Büyülü Rüzgar kadar uzun soluklu olmasını umuyorum.

-          Adam Wild! Yeni projenizi anlatır mısınız bize. Adam Wild nasıl bir karakter?

-Adam Wild, coğrafi keşiflerden ziyade kabilelerle ilgilenen İskoçyalı bir kâşif; yani ilk antropologlardan. Fakat aynı zamanda bir eylem adamıdır ve köleliğe karşı savaşanlardan biridir. Son derece pozitif bir karakterdir; Hugo gibi kuşkulara boğulmaz ve Büyülü Rüzgar gibi acı çekmez. Kendinden ve yaptığı şeyden son derece emindir. Dostlarıyla olmayı sever, kadını da Afrikalıdır, Bantu’lu bir prenses. Wild, dostluktan ve aşktan feragat etmeyen bir kahraman. Tehlikeli yaşamayı sever ve korku duymaz, dahası macera yüklü olmayan bir hayatı yaşayamaz o.

-Kahramanlarınız alışık olduğumuz kahramanlar gibi mutlu sona ulaşamıyorlar hiç. Hayatta kaldıklarını görüyoruz ama davalarında bir yenilgi, daha doğrusu hüzünlü bir başkaldırıya rastlıyoruz. Okuru düşündürmeye teşvik eden, hırslandıran bir amaç sezinliyorum bu tercihte. Sizin amacınız ne bu finallerle?

-Bitişler hep aynı olmak zorunda değil. Herkesin kendi yaşam yolu vardır. Ama en başarılı kahramanın bile yenilgilerden geçmek zorunda olduğunu düşünüyorum; çünkü yenilgiler, zaferlerden daha çok şey öğretir daima. Sonrasında daha iyi olmayı başarıp başka hatalar yapmamayı öğreniyorsak, yenilgilerimizden gurur duymalıyız. Her birimiz yenilgilerimiz sayesinde büyüyoruz. Yenilgiler bizlere daha derin olmayı, yenilemez olmadığımızı, her zaman haklı olmadığımızı, düşlerimizin içinde yanılsamaların da barındığını ve çabalarımızın sonuçlanması için emeğe, çalışmaya ve araştırmaya gereksinim olduğunu öğretir. Bu bir şans meselesi değildir. Hata yapan, bedelini öder. Daima.

Grazie,

Ümit Kireççi

 

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails