27 Temmuz 2020 Pazartesi

Yiğit Kocagöz (Yiğilante) Röportajı: Çizgi Roman Üretirken Aksiyonda Sürüklenmek

Can Berk Angı

...

Bugün size Karadut Ekspres’in doğuş hikayesini anlatacağım. Yiğit Kocagöz (aynı zamanda arkadaşım olur) ile bugün yaptığımız sohbetten bazı parçalarla başlangıcı yapmak istiyorum izninizle


Can Berk Angı


Merhaba Yiğit öncelikle bana vaktini ayırdığın için çok teşekkür ederim. Öncelikle Karadut Ekspres’in başlangıç hikayesinden önce bize kendini tanıtır mısın?

Yiğit Kocagöz ( Yazar )


Eskiden gelen bir çizgi roman (çr) okurluğum hep vardı. Ancak üretime dönük ilk aktivitelerimin çeşitli web sitelerinde tanıtım ve eleştiri yazmakla başladığını söyleyebilirim. Çizgi roman incelemenin tadı ayrı, ancak hikaye üretme konusunda her zaman içimde bir ukte kalmıştı. Bunun ilk adımlarını 2014’te Dirençizgiroman projesi ile attım. Gezi Dönemi’nin hemen ardından girişilen bu projede çizgi roman editörlüğü ve yazarlığı konusunda deneyim elde ettim. Büyük uğraşların ardından sonunda doğumu gerçekleşen Karadut Ekspres ( KE ) ise aslında 3-4 senelik bir emeğin bir ürünü. Hem yerel öğelerin içinde olduğu, gündelik hayatımızda azımsanmayacak kadar büyük bir yer kaplayan otobüs yolculuklarını mesken edinen, hem de fantastik öğelerin yer aldığı bir sentez. Batılı popüler kültür eserlerle büyümüş/büyüyen okuyucuların  ilgisini çekmeyi hedefleyen bir iş. Bu yönde atılmış adımlar şüphesiz var, fakat yerel üretimimiz aslında hala çok taze, işlenmemiş cevherler bol. 


100 sayfalık bir cildi kotaracak kadar deneyime sahip olmadığımdan KE projesi uzun bir süre sadece fikir aşamasında kaldı. Bir de işin ekonomik boyutu vardı. Arkadaşlarla çalışmaya başladığımızda iş planladığımız gibi yürümedi. Çünkü çok yoğun bir süreç. Yani her sayfanın saatler, günler isteyen bir emeği var. İlk başlarda , gençlik hevesiyle 1-2 hikaye taslağı yapmıştım. Bu hevesim devam ederken çizim yeteneği olan birkaç arkadaşımla konuştum. Hepsi ilgilendi fakat hiç kimse uzun vadede  topa girmek istemedi. Çünkü hem yorucu bir süreç, hem de üzerinde uzun süre ve en önemlisi düzenli olarak çalışılması gerek. Ayrıca diğer bilinmezler de rol oynuyor. “Bunun ticari bir karşılığı olacak mı? “, “İlgi görür mü?” vb. Ayrıca fantastik bir eseri tanınmamış yerel bir kadroyla hangi basımevinin çıkarabileceğine dair bir fikrimin (o dönemde) olmaması da cabası.

                                   

Can Berk Angı


Bahsettiğin geçici hevese aşinayım. Anlık bir hevese kurban giden bir çok FRP ( Fantasy Role Playing/ Masaüstü Rol Yapma Oyunu ) ile karşılaşmıştım.

Yiğit Kocagöz


Evet bu her alanda  olur. Hani lisede bir müzik grubunun birkaç ay gazla işe giriştiği sonra infilak etmesi gibi. Sadece konunun güzelliği, bu uzun soluklu motivasyonu korumaya yetmiyor. Arkada belirli bir maddi gücün olması da gerekiyordu. 2016 başında hem üniversite de çalışmaya başlamam hem de aile yanında kalmaya devam etmem ile ufak bir birikim oluşturmaya başlamışım. Bunun bir kısmını bu işe yatırayım dedim.Ancak proje ilk planladığımdan daha maliyetli ve daha uzun bir işe dönüştü. Bunu da burada itiraf edeyim.


Zira ilk başlarda 24 sayfalık bir “fasikül” yaparım diye düşünüyordum sonra bu fasikül, “frankofon”  formatta 48 sayfalık bir şeye dönüştü. Daha sonra Deniz (Ozan Coşkun) ile çalıştıkça hikayeler uzadı ve kendimizi bir anda 100 sayfalık bir cilt hazırlarken bulduk. 



Yiğit Kocagöz


KE sürecinde temas ettiğim ve zihnimi açan çok isim oldu. Mesela üniversitede çizgiroman analizi konusunda dersler veren Gazi Mehmet Adanalı bana sohbetleriyle çok şey katan, değerli isimlerden. Kendisi çizgi roman üretiminin ciddi bir iş olabileceğini ve profesyonel düzeyde yürütülebileceğini bana gösteren ilk kişilerden. İşin komik yanı bu proje sürecini ona çok geç açtım. Hani insan utanıyor “bir proje hevesiyle işe başlarsın ve infilak etmeye mahkumdur” diye düşündüğümden dolayı bu kadar geç kaldım.


Can Berk Angı


Bu tip çekincelerinin seni projeden yıldırmaması takdire şayan , doğrusunu söylemem gerekirse


Yiğit Kocagöz

Devrim Kunter’in bir lafı vardır bunu da çok seviyorum ve arada bir paylaşıyorum:  “Çizgi roman yapıla yapıla öğrenilen bir şeydir” İşte gerçekten işe dair hiçbir şey bilmiyorsun. Çevremdeki çr (çizgi roman) meraklılarından daha fazla külliyat tamamlamış biriydim, buna rağmen bu yetmiyor. Çünkü bir sayfanın yazılış süreci bayağı zaman alıyor. Onun çizgide hayat bulmasının bilinmeyen bir dolu aşaması var. Yapıyorsun, düzeltiyorsun, yeri geliyor baştan yapıyorsun. Hepsi yoğun iş yükü.


Yiğit Kocagöz


Yakın arkadaşlarımla bu işe girişme denememde pek yol alamadım. Sonra dedim ki biraz daha profesyonel tarzda ilişkiye başlayalım ve bazı çizim forumlarında ilan vermeye başladım. İlanımda “ben böyle bir proje yapmak istiyorum ve buna yönelik olarak belli bir ödenek ayıracağım”  dedikten kısa bir süre sonra Deniz ile tanıştım. İlk başlarda temelde iş odaklı bir ilişkimiz vardı. Beraber çalıştıkça yakın arkadaş olduk. 


Başıma gelenler ise ilginçtir Can Berk. İlk başlarda “ Her çizerin kendine ait bir programı vardır. Vakti olur yakalayamam. O yüzden farklı çizerlerin yer aldığı bir antoloji şeklinde olmalı” şeklinde düşünüyordum. Çizer başına düşen yük azalır hesabı. Çünkü örnek aldığım Levent Cantek’in “Deli Gücük” serisiydi. Deli Gücük, bundan 10 ya da 13 sene önce Levent Cantek ve Murat Başekim’in birlikte yaptıkları, Osmanlı zamanında geçen karanlık-fantastik bir işti. Eserin cilt hali Flaneur tarafından basıldı. 10 yahut 20 çizerle çalışmış olmalılar. Osmanlıda gizemli ve gezgin bir karakterin doğaüstü varlıklarla çatışmasını anlatıyordu. Biraz bu hikayeler ile motive oldum. Türkiye de bu tip işler yapılabiliyormuş dedim.


Can Berk Angı

Bu tip bir malzemenin hala keşfedilmemiş ve değerlendirilmemiş bir alan olduğunu söyleyebiliriz sanırım.


Yiğit Kocagöz

Tabii ki. Fakat toprağı işleyemiyorsun. En hüzünlüsü, ilk engellerin bu işi yapacak insanlardan gelmesi. Hikaye taslağını öne attığımda sosyal medya da 20-30 belki 40 kişi “biz bu işe gireriz” dediler. Ben sadece şunu istedim. “Sizin çizim kalitenizi anlamam gerekiyor varsa devianart sayfanızı yani çizim sayfanızı yollayın. Ve bu işe gönül koyacaksanız bir tane muavin eskizi çizin ve gönderin” O 40 kişiden sadece üçü geri dönüş yaptı. Büyük çoğunluğu “ Sen bana hikayenin tamamını at. Ben çizerim” demişti.


Böyle uçucu bir heves var ortamda. İlk taslak istenir istenmez ise çoğunluk havlu attı. 


Can Berk Angı


Başvuruların çeşitliliğinden bahseder misin?

Yiğit Kocagöz


Aralarında lise öğrencileri , güzel sanat mezunları ve resim öğretmenleri vardı. Bu insanlar yetenekli ve yeteneğini sergileyebilecekleri bir alan arıyor.


Sonra Deniz ile tanıştık. O da o sırada özel şirketlere animasyon yapıyordu. O da çizgi roman aşığı birisi zaten. Belirtmem gerekir, taslak istediğimde gayet disiplinli ve düzenli biçimde bir çizimlerini gösterdi. İşine verdiği önem anlaşılıyordu. Dedim ki, diyaloğa açık olursa ben de kafamdakileri şekle sokar, gerekirse fikirlerimi yeni formlara sokarım ve güzel bir şey ortaya çıkarırız.



Yiğit Kocagöz


İlk başlarda daha kara mizah gibi bir şey tasarlıyor, daha komedi-grotesk bir havanın olmasını istiyordum. Fakat üretim sürecinde planlar çok değişti. Mizahın yerini dramdan beslenen bir yapı aldı.


Deniz’in çizgisi oldukça esnek. Sana göndermediğim çalışmalar var. Mesela cilde karikatürize bir tarz verebilirdi ama o realistik çizmek istedi. Öyle olunca bende kafamdaki yapıyı değiştirdim. Örnek vermek gerekirse; kitaptaki “Taşlık Evin Hikayesi”, benim kafamdaki ilk yaklaşımla gerçekleşemezdi. Deniz’in çizgisinden dolayı ben öyle bir hikaye yazmaya karar verdim. Tapınakta geçen hikayede ise daha çok Indiana Jones tarzı komedi planlıyordum. Filmlere gönderme yapan bir parodiydi kafamdaki. Zamanla hikayeyi değiştirdim, parodiden çıkıp daha Conan the Barbarian havasında bir şeye dönüştü. Çıkan sonuçtan gayet memnunum. Deniz , bütün yorumlarımı hassasiyetle değerlendirdi ve ona da alan verdiğimde daha evvel planmadığım şeylere sürüklendik beraber. 


Can Berk Angı


Deniz ile tanışman büyük şans o halde


Yiğit Kocagöz


Evet. Deniz benim için ayrı bir şans ve onun disiplini de hepimiz için önemliydi. Kendisi her ay tamamlanmış 10-12 sayfa verdi bana. Bu şekilde 100 sayfa çıktı ortaya. Hatta bazı dönemlerde daha hızlı çalıştı. Ben de onun emeğinin karşılığını her fırsatta vermeye çalıştım.Sadece maddiyattan bahsetmiyorum, kitapla ilgili kendisine her vakit hızlı geri dönüşlerde bulundum. Karşılıklı saygı ve hızlı geri bildirim bizim işimizde esas oldu. Bunu sağlamak önemli. Çünkü çoğu insan yapamıyor bunu. Daha önce de bahsettiğim gibi kısa film çekmeye çalışıyorlar daha üçüncü günde kavgayla ayrılıyorlar.

 

Can Berk Angı


Neredeyse makineleşmiş bir tempo da ve saygı çerçevesinde kalmak çok önemli kısacası


Yiğit Kocagöz


Evet. Yoksa başkası  “ben bunu böyle istiyorum, istediğim gibi yapacaksın” da çekebilirdi. Ben ikimiz arasındaki şeffaflığı her zaman korumaya çalıştım. Mesela çizimler hakkında bir yorum yapıldığında bunu direkt Deniz’e iletiyordum ya da editörler tarafından bir şeylerin değiştirilmesi istendiğinde hemen Deniz’e danışıyordum. Yani kendi kafama göre iş yapmadım. O da keza aynı şekilde. Aslında bu da farklı şekilde zor bir yaklaşım; zira süreci yavaşlatıyor, diğer tarafın onayının/yorumumun gelmesini bekliyorsun haliyle. Ancak bu uzamalar göze alınabilir şeylerdi. Aramızdaki, geri beslemeye ve şeffaflığa dayanan ilişki bazı şeylerin daha sağlam oturmasına imkan tanıdı. Süreç çetin bir süreç, yeri geldi bazı sayfalar defalarca çizildi. Bu tip bir şey sadece para vererek çözülecek iş değil. İki kişinin de birbirine güvenmesi gerekiyor. O benim taleplerime saygı duyuyor, ben de onun taleplerine saygı duyuyorum. 


Bu arada biz ilk birkaç hikayeyi yaptıktan sonra Deniz ile birlikte bir de suç hikayesi yazdık. “Domuz avı” başlıklı “221B” de yayınlanan 4 sayfalık bir hikayeydi. Biraz motivasyon amaçlı bir girişimdi. Hem Deniz’e hem kendime. Bir kısa hikayeyi 4 sayfalık bir formata soktuk. Onlar da beğendiler. Bu hikaye aramızdaki yazar-çizer kimyasını okura ilk kez sunma girişimimiz idi, olumlu karşılıklar da gördük.


Kitap tamamlandıktan sonra neresiyle görüşeceğimizi iyice araştırdık. Karadut Ekspres’teki hikayeler şehir fantezisi denilen, modern fantezi olarak değerlendirilen türe dahil edilebilir, kimyamıza en iyi uyacak yayınevini bulmamız gerekiyordu. Daha sonra İzmit’te “Prestij Yayınları” ile görüştük. Onlar da yıllardır beklediğimiz hikayeydi dercesine bizi benimsediler ( gülüyor ) Proje gerçekten çok hoşlarına gitti. İşin enteresan tarafı çalışma tempolarımız benzerlik gösteriyordu. Yeri geliyor saatlerce telefonda fikir alışverişinde bulunuyorduk. Bu salgın günlerine rağmen karşılıklı bolca uğraş gösterildi.



Can Berk Angı


Yayınevi konusunda piyasa araştırması yapmak zorunda kaldın mı?


Yiğit Kocagöz


Evet. Etrafta hangi tarz hikayeler yazılmış ne tür basılmış gibisinden araştırma yapmak gerekiyordu. Çizer arkadaşlara da sordum. Onlardan birkaç yönlendirme, birkaç yayıncı arkadaştan da Prestij’in bu projeyle ilgilenebileceği haberi geldi. O zaman projeyi mail attım ve görüştüm, onlar da hemen dönüş yaptılar. Fakat şu durum önemli; alakasız yayınevlerine gittiğin zaman boşa harcanan enerji seni yoruyor, motivasyonunu kırabiliyor. Saha araştırması çok önemli. “Prestij” ile karşılaşmadan önce bir de Patreon’u düşünmüştüm. Fakat Türkiye’de bu “Patreon” sistemi işlemiyor. Yabancı takipçiler için bütün hikayelerini ingilizceye çevirmen gerekiyor ve sayfa başı ödeme talep etmen de gerektiği için süreç zor işliyor. Diğer bir zorluğu ise o sayfaya bütün bir iş günü ayırman gerekmesi. Ve bunu istikrarlı bir şekilde yapman gerekiyor. Biz geçmişte Dirençizgiroman projesini  “kickstarter” ile yaptık. O sıralarda işin maddi kısmına dahil değildik. Maddi kısmıyla Can Yalçınkaya ilgileniyordu. Gezinin yarattığı ortam sayesinde gerekli desteği insanlar hızlı bir şekilde sağlıyordu. “Patreon” ise Türkiye’de bugün pek karşılık görmüyor. Eğer yabancı pazara yönelik ürünler çıkarıyorlarsa karşılık görebiliyorlar.


Biz ise “Prestij” den dönüş olduğu için bu seçeneğe ihtiyaç duymadık. “Kickstarter” ya da “Patreon”a girsen ilan sayfanı animasyonlar, çıkardığın ürüne yönelik videolar kısacası insanın ilgisini çekecek pek çok şeyle doldurman ve güncel tutman gerekiyor. Temelde yapım süreci bir sabır sınavı, ancak kitabı tamamladıktan sonra insanlara sunmak ise bambaşka bir olay. Kitabı kimlere, nasıl sunman gerektiğini öğrenmen gerekiyor. Kim, nerde, ne yapıyor ve bu işlerle kim ilgileniyor sorularının peşine düşmen gerekiyor.Neyse ki dosya taşıyarak kapı kapı dolaşmak yerine mail ile hallediyorsun. Fakat onu da sunmayı bilmen gerekiyor. Eski bir projemi ilk defa eski usulde dosyayı sırtlanıp yayınevine götürdüğümde yanlışlarla dolu bir başlangıç yaptığımı çok sonradan öğrendim. Kötü, A4’e basılmış şekilde götürmüştüm, sadece bakana fikir versin diye. Karşı taraf işi tamamlanmış sandı, özensiz ve kötü buldu haliyle. Renkler tam çıkmamış, kalite düşük vs. Bu tamamen benim hatamdı. Sonradan bunu bir şekilde öğreniyorsun. Kime, nasıl sunacağını öğreniyorsun vs. Yapıtının imajını sergilemekle beraber kendinin de tanıtımını doğru şekilde yapman gerekiyor. Mesela projeyi götürdüğüm kişilerden biri bana şunu demişti “Sen çizgi romanlarla ilgili değilsin galiba. Bunun filmini yapamayacağını anlayıp çizgi romana dönüştürdün herhalde”. Buna şaşırdım mesela. Oraya gittiğimde “Ben şunları severim. Bunlardan etkilendim” dememişim. Adam çok doğru bir analiz yaptı. “Siz bu hikayeyi sunarken nelerden beslendiğinizi bilmem gerekli” demeye çalışıyordu. Sen kulağa özgün gelmez diye düşünürken onlarda kafalarında bir şey kurmak istiyorlar işin aslında. İnsanlara rehber olarak sunabileceğin şeyler vermen gerekiyor ki onlar da “bunlar da demek buralardan beslenmiş” diyebilsinler. Bundan sonra yayınevleriyle profesyonel konuşmaya başladığımda “Biraz Lovecraft esintisi var. Biraz Gaiman esintisi var. Bir yandan da Galip Tekin’e benzer” gibi cümleler kurmanın önemini anladım. Bunlardan bahsetmek senin yapıtını değersizleştiren bir şey değil, aksine insanlara fener olması için önemli bir şeymiş

Can Berk Angı

Bana zaman ayırdığın ve bu macerayı benimle paylaştığın için çok teşekkür ederim Yiğit.

Yiğit Kocagöz

Asıl ben teşekkür ederim.


Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails