Şu sıralar Türk çizgi romanında cesaret verici gelişmeler oluyor. Türk yazar ve çizerler bir yolunu bularak önce sabırla çizmeyi alışkanlık haline getiriyor, ardından ortaya eserlerini koyuyor, sonra da bir yolunu bularak okuyucu karşısına çıkıyorlar sırayla. Mizah dışı türlerde gerçekleşen bu süreç umut verici. Çünkü mizah dergisinde yayınlanmamış, okuru hazır, satış garantisi olmayan bu yapıtların her biri gelecekte Türk çizgi roman tarihi yazıldığında adlarının geçmesini alınlarının haklarıyla kazanmış olacaklar.
Meryem Çimen, Oğuz Kağan Destanı adlı yapıtıyla bu eserler arasında sayılacaklardandır:
Yakın zamanda Kurtuluş Savaşı’nı konu alan bir dizi çizgi
roman basmış olan yayınevinin sahibi “Bunlar gerçek kahramanlardır, bizim
Örümcek Adam gibi hayali kahramanlara ihtiyacımız yok” demeci vermişti
gazetelere. Onun görüşüne göre çizgi roman kahramanı sadece ve sadece gerçek
karakterlerin hikayesini anlatmalıydı. Bu görüşü destekleyen onlarca gazeteci
ve yazar da ellerine geçen her fırsatta aynını tekrar ederek muhteşem
saptamalar yaptıkları inancındaydılar muhtemelen. Oysa bir bakıma çizgi roman
tekniğini kullanarak belgesel yapıyor olmaları ürettikleri şeyi çizgi roman
yapmıyordu. Bunun farkında değiller. Dahası, kurgu kahramanlar kötülenirken
kendilerinin de kurgu yaptığı gerçeğini görmezden gelmekteler. Kurtuluş Savaşı
kahramanı bazı kayıtların dışında ne demiş, nasıl demiş, sesi nasılmış, ifadesi
nasılmış bunların hepsi eldeki bazı verilerden yola çıkılarak tamamlanmaktaydı.
Bu durumda belgesel olarak ele aldığımızda bile bu çizgi romanlar gerçekten
belgesel niteliği taşıyor muydu, yoksa kurgunun işin içine karıştığı kurmacalı
bir belgesel türü müydü?
Burada bir yayınevini kötülemeye çalışmıyorum. Bu girişle
ülkemize hakim olan çizgi roman algısının nasıl sığ olduğuna vurgu yapmak
istiyorum sadece o kadar.
Çizgi roman hangi kültürde üretiliyorsa elbette o
kültürün etkisini taşır. Bilerek veya bilmeyerek o eseri üreten sanatçı kendi
kültürünün propagandasını yapar, örnek olur. Ülkemizde çizgi romanın çok az
üretildiğinden daha çok çeviri eserler okunmakta, bu nedenle de başka ülkelerin
idealleri ve kültürel değerleri okura ulaşmaktadır. Elbette buna karşı çıkmak
birçok insanın en doğal hakkıdır. Ancak bu karşı çıkışta sanat eserini yaratan
sanatçının özgür dimağının aşağılanmaması, yaratısının hor görülmemesi,
kurgusal olarak hangi evrensel değerdeki mesajları vermeye çalıştığı inatla göz
ardı edilmemelidir. Sanat eseri her ne kadar bazı yayınevlerinin yayın
politikasına uygun olarak üretilse de neticede bir sanatçının eseridir ve bu
sanatçı-ları sadece ve sadece bazı politikaların maşası olarak görülmesi yanlış
bir tutumdur.
Çizgi roman hikayeleri, yerel veya küresel düzeydeki
dünya kültürü malzemelerini kullanan sanatçının görüşüne ve bakış açısına göre
yorumlamasıyla ortaya çıkar çoğunlukla. Bir mitolojik veya tarihi karakter her
sanatçı tarafından isteğe bağlı olarak yorumlanır ve isteğe bağlı yönüyle ele
alınabilir, görselleştirilebilir. Bu eserler için belgesel olma zorunluğu
bulunmamaktadır. Hatta eldeki bütün verilere uyma zorunluğu da yoktur. Sanatçı
malzemesini yorumlar, mesajına, dünya görüşüne, politik-siyasi bakış açısına
göre değiştirir, modernize eder, istediği düzleme uyarlayabilir. Bu, özgür bir
sanat yapıtının ruhuna en uygun uygulamadır ve sığ bir bakış açısıyla da taban
tabana zıt olduğundan ilericidir, sorgulayıcıdır, eleştireldir. Okurunu başka
düşünce biçimleri ve açılarla tanıştırır.
Meryem Çimen’in ele aldığı “Oğuz Kaan Destanı” bu bağlamda son derece cesur bir denemedir. Elinizdeki eseri bu gözle okuyarak değerlendireceğinizi, serüven ve ciddi konuları ele alan az sayıdaki Türk çizgi roman örnekleri arasında yer alışına hak ettiği değeri vereceğinizi umarım.
Ümit Kireççi
3 yorum:
Bence Oğuz Kağan'a fena halde ayıp olmuş...
Nedir bu yeteneksizlik abidesi çizimler, türk çizgi romanı bu kadar mı düştü ya, bir de bunu basmışlar, madem tarihi bir konuyu çiziyorsun, insan azıcık düşünür de utanır, ben bu işin adamımıyım diye. Kendilik farkındalığı denen bir şey var.. Yazık, çizgi roman meraklısı biri olarak kendim utanıyorum ya..
Ayhan Yolsever.
Oğuz Kahan, mezarında ters dönmüştür. İlk okul talebelerimi çizmiş bunları?
Yorum Gönder