Bir öykü anlatım aracı olarak
çizgi roman, özellikle bazı yazar ve çizerlerin kadınları pek de istenmeyen
şekillerde sunması sebebiyle nesillerdir kızgın yorumlara sebep olmuştur.
Eleştirmenler, sırf erkek
karakterin öyküsünü ilerletmek için kadın karakterin öldürülmesi ya da aciz
duruma düşürülmesi anlamına gelen “buzdolabındaki kadın” tekniğinin aşırı
kullanımını sık sık eleştirmişlerdir.
Bu tarz bir öfkenin sebeplerinden
biri de kadın karakterlerin önemli bir kısmının feci şekilde yaralanmadıkları
ya da tecavüze uğramadıkları zaman erkek okurların göz ziyafeti çekmesinden
başka bir işe yaramamaları. Bu karakterler, kocaman göğüsleri, dümdüz
kişilikleri, anatomilerini sımsıkı saran, saçma bir şekilde tasarlanmış
kostümleri ve anlamsız rolleriyle tam birer şakaydılar.
Kick-Ass’in yaratıcısı Mark
Millar ve Spawn serisinin babası Todd McFarlane gibi çizgi roman endüstrisinin
devleriyle yapılan röportajlar çizgi romanlarda kadınlara karşı cinsiyetçilik
üzerine hararetli şikayetleri bir kez daha canlandırdılar.
Çizgi romanlarda tecavüz konusu üzerine Mark Millar’ın yorumları
Çizgi romanın önde gelen
isimlerinden biri olan aykırı Mark Millar, New Republic tarafından kendisi ile yapılan
bir röportajda çizgi romanda tecavüz konusunda söyledikleriyle oldukça tepki
topladı: “Bir kötü adamın ne kadar kötü biri olduğunu göstermek için
kullanılabilecek en büyük eylemlerden biri ve büyük bir tabu olarak
görebileceğimiz şey birine tecavüz etmesidir. Büyük bir olay değil bence.
Birinin kafasını kesmekle aynı seviyede. Birinin kötü bir adam olduğunu
gösteren korkunç bir eylem sadece.”
Comics Alliance’ın eski yazı
işleri müdürü ve Wired’ın eski baş editörü Laura Hudson, Mark Millar’ın çizgi
romanlarındaki tecavüz sahnelerini iğrenç buluyor.
“Tecavüz sahneleri Millar çizgi
romanlarında sadece tek bir amaçla kullanılıyor; o da erkek karakteri
öfkelendirmek,” diye belirtiyor Hudson. “Kesinlikle anlamadığı bir travmayı
sonuçlarını kesinlikle anlayamadığı bir şekilde kullanıp sonra da birinin
kafasını havaya uçurmakla aynı şeymiş gibi bahsediyor. Hayır değiller. Bu iki
şey birbirinden çok farklı ve eğer bunu anlayamıyorsan tecavüz sahnesi
yazmamalısın.”
Tecavüz ve cinsiyetçilik: Sıradan mı?
Millar’ın tecavüz hakkındaki tartışmalara
sebep olan sözlerinin üzerine Examiner’dan Jen Bosier; tecavüzün, bir kurbanın
yaşayabileceği en acı verici fiziksel deneyimlerden biri olmasının yanı sıra bir
kişinin psikolojisi üzerinde de zarar verici ve uzun süreli etkilerinin
olduğunun altını çiziyor.
Bosier’e göre Millar’ın, tecavüzü
sıradan bir şiddet eylemi olarak yorumlaması onun çizgi romanlarında kadının
sadece arzulanan ya da öcü alınan bir obje olarak var olmasını açıklıyor.
Millar’ın bu son sözlerinin yarattığı şoka rağmen görünüşe göre ünlü yazar
yıllardır benzer görüşlere sahip.
2011 yılında, çizgi romanlardaki
cinsiyetçilik ve kadınların gerçekdışı bir şekilde yansıtılmaları üzerine bir
tartışmada şu fikirleri sunmuş: “Bence oldukça anlamsız. Bir kaşık suda fırtına
koparılıyor. Ve on yıl sonra bu tartışma tıpkı on sene önceki gibi tekrar su
yüzüne çıktığında bu argümanları yine sunacağım. Gerçek şu ki şu anda çizgi
roman okuyan kadın sayısı benim hayatımda görmediğim kadar yüksek ve çizgi
romanları herhangi bir şekilde aşağılayıcı görmedikleri aşikar.”
Comics Alliance’a göre ABD’de her
altı kadından biri, başarılı olan ve girişim halinde kalan tecavüzler de dahil
olmak üzere cinsel tacize uğruyor. Bu vakaların sadece %16’sı polise
bildiriliyor ve sıkı durun: Bunların sadece %5’i yakalanıyor ve/veya hapse
giriyor.
Ve tüm bunlar Millar’ın
eserlerinin çoğunun basılıp satıldığı ülkede gerçekleşiyor.
Millar’ın evinin olduğu İskoçya’da
tecavüz girişimleri 2011-2013 yılları arasında %15 arttı. Bu sayılar ki
kafaları uçurulan kişilerden kat kat fazladır, bunun sıradan olmaktan çok uzak
olduğunu ortaya koymaktadır.
“Tecavüzün bir parçası olduğunun
yadsınamayacağı bir kültürde Millar’ın, üretimlerinin potansiyel anlamlarını bu
kadar kesin bir şekilde reddetmesi hayret verici, sinir bozucu, sorumsuzca ve
üzücü,” diye yazmış Comics Alliance’tan Joseph Hughes. “Popüler kurgudaki
tecavüz ve cinsel saldırıların, bu konulardaki istatistikleri görmezden gelmeye
son derece istekli bir kültürde hiçbir rolü olmadığını iddia etmek en iyi
ihtimalle kasıtlı bir cehalet ve bir yaratıcı olarak gerçekten gelişmektense
kendi cebini doldurmayı daha fazla önemseyen bir yazarın tarifidir.”
Çizgi romanlardaki ayrımcılık konusunda McFarlane, Conway ve Wein
Üç efsanevi çizgi roman
yaratıcısı, “Süper Kahramanlar: Hiç Bitmeyen Savaş” adındaki PBS’in yeni
belgesel serisinde Television Critics Association’da sahne alarak soruları
yanıtladılar. Bunlar; 90’ların ünlü anti kahramanı Spawn’ın yaratıcısı Todd
McFarlane, Wolverine’in yaratıcılarından biri olan Len Wein ve Punisher’ın
yaratıcılarından olan Gerry Conway idi.
McFarlane çizgi romanlarda
kadının basmakalıp kullanımı konusunda “Çoğu kişi yüksek testosteronlu hikaye
anlatma tarzını tercih ediyor, biz de fantezilerimizi sayfalara akıtıyoruz.” dedi.
“Kadınları basmakalıp bir hale getirdiğimiz gibi aynı şeyi erkeklere de
yapıyoruz. Erkeklerin hepsi de yakışıklı; çirkin görünümlü pek fazla süper
kahraman yoktur. Hepsinin saçları geriye taranmıştır. Mükemmel vücutları
vardır. Göğüslerinde kıl yoktur. Yani hepsi de steroid kullanmış Ryan
Goslingler gibi görünürler, değil mi? Hepsi güzeldir. Yani aslında bu
basmakalıplaştırmayı iki cinsiyete de uyguluyoruz. Sadece söz konusu kadınlarsa
biraz daha fazla ten gösteriyoruz.”
Conway’e göre çizgi romanlardaki
bu tek tipleşmenin sebebi toplumun bir aynası olmaları. “Çizgi romanlar toplumu
izler. Onu yönlendirmez.”
Conway’in bu konuda kurduğu
mantıklardan biri de çizgi romanların tarihi yansıtmaları. “Bence süper
kahramanları böylesi sınıflandırmak ya da onlara çok fazla anlam yüklemek bunun
kendi başına bir tür olduğu gerçeğini yadsımak oluyor. Yani bir nevi ‘Neden
kadın şövalyeler üzerine ortaçağ öyküleri yok?’ diye sormak gibi bir şey. Çünkü
sadece bir tane kadın şövalye yaşadı ve o da Jeanne D’Arc’tı. Bu süper kahraman
janrının yarattığı bir sınırlama değil.”
McFarlane, kendi kızları bir
motivasyon kaynağı ararlarsa onları çizgi romanlardan uzağa yönlendireceğini
söylüyor. “Doğru kaynak bunlar olmaz,” diyor. “İki kızım var ve bir kadını
yüreklendirecek bir şey yapmak istersem büyük ihtimalle bu mesajı iletmek için
süper kahraman çizgi romanlarını seçmem. Bunu bir TV programı, bir film, bir
roman ya da bir kitapla yaparım. Süper kahramanları seçmem çünkü çoğunlukla
testosteronla güdülen ve belirli bir tür insana hitap eden eserler olduklarını
biliyorum. Çizgi roman, bu tarz bir mesajı alabileceğim bir yer olmadığından
doğru ortam olduğunu düşünmüyorum.”
Think Progress’ten Alyssa
Rosenberg, McFarlane ve Conway’in görüşlerini eleştiriyor. “Süper kahraman
çizgi romanlarının üretimi aslında nasıl bir bedenle doğduğumuzla belirlenen
biyolojik bir işlev değil,” diye yazıyor Rosenberg. “Orta çağ askerî yapısında
soyluların saflarındaki eşitsizlik Tamora Pierce’ın kadın şövalyeleri içeren
düzinelerce roman yazmasını engellemedi çünkü kurgusal eserlerde bu
yapılabilir. Süper kahramanlar gerçekten var olsalardı ve safları sadece
erkeklerden oluşsaydı bile kadınların böylesi bir gücü nasıl yorumlayıp
kullanacakları ve dünyanın buna nasıl bir tepki vereceği konusunda fantastik
kurgusal eserler üretmek süper kahraman kurgusu içerisinde irdelenebilecek
muhteşem bir konu olurdu.”
Üstüne şöyle ekliyor; “Kendi fantezilerinizin dar şeritlerinde kalmak
biyolojik bir determinizm değil bir seçimdir.”
Conway, çizgi romanlardaki bu tutum için üçüncü bir sebep daha sunuyor;
insanların bu tarz karakterlerle ilgilenmemesi. Rosenberg, çizgi romanlardaki
cinsiyet ayrımcılığı için yaratıcıların okuyucuları suçlaması konusunda şunları
söylüyor.
“Bu ayrımcılığın sebebinin okuyucular olduğunu söylüyorlar. Ne tür
görüntülerin yayınlanacağına ve hangi ekiplerle çalışılacağına karar veren
şirketlerin sorumlu olması mümkün olur mu hiç?”
Kaynak - GMA News
Çeviri - Egemen Görçek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder