2 Temmuz 2012 Pazartesi

Çizgi Roman Okumak Resim Aptallığı Yapar - Gülten Dayıoğlu

Aslında başlıktaki düşünce doğrudan sayın Gülten Dayıoğlu'na ait değil, ancak 25-26-27 Kasım 1965 tarihlerinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan yazılarında "bilimsel araştırmalardan" yaptığı çevirilerin tezleri arasında bu görüşe sık sık yer verilmiş: Çizgi Roman Okumak Resim Aptallığı Yapar
Önümüzdeki günlerde Gölge e-dergi'de paylaşıma sunulacak sayın Gülten Dayıoğlu söyleşimde aşağıdaki metne dair şimdiki bakış açısını öğrenebileceksiniz... Ama o söyleşi paylaşıma sunulana kadar eski metni hatırlamakta fayda var! 

Ümit Kireççi

27.11.2005
Zararlı Çocuk Yayınları Sorunu: Okumak Ruhsal Varlığımızın Besinidir
Gülten Dayıoğlu
Altmışlı yıllarda yazılmış çizgi roman karşıtı yazılardan birini yayınlıyoruz. Yazı o dönem Yunus Nadi yarışmasında ikinci olan bir öğretmene, sonraları ünlü bir yazar olacak Gülten Dayıoğlu’na ait.
Okumak, insanı hayvanlardan ayıran değerli bir yetenektir. İnsanı canlılar âleminde üstün kılan bu yetenek, değerli olduğu kadar tehlikelidir de. Nasıl, fizik yapımızın sağlığı ve varlığı uygun ortamlarda uygun koşullarla alınan besinlerle sağlanırsa, ruhsal yapımızın sağlığı ve gelişmesi de eğitim ve öğretimle sağlanır. Bugün eğitim ve öğretimin temel un¬suru “okumak” tır. Gerçekten ruh¬sal dünyamız, okuma yoluyla gelişir, olgunlaşır. Bu yönden alınır¬sa “okumak” ruhsal varlığımız için değerli bir besin kaynağı du¬rumundadır.

Okumak ruhsal dünyamızı her zaman olumlu yönden mi geliştirir? Yazık ki buna evet diyemeyeceğiz. Öyle olsaydı dünyanın önemli bir sorunu kolayca ortadan kalkmış olacaktı. Okumak, okunan materyalin cinsine göre ruhsal varlığımızı bazen iyiye, güzele ve doğruya, bazen da kötüye, çirkine ve yanlışa doğru geliştirir.

Demek ki her okunan bizim için yararlı olmuyor. Besinlerimizi fizik yapımıza göre nasıl seçiyorsak, okuduklarımızı da seçmeli, zihnî ve ruhsal dünyamızı gelişi güzel şeylerle doldurmamalıyız. Okumak yoluyla ruhsal sağlığımızın bozulduğu bir gerçektir. Bu yolla, çocuklukta yavaş yavaş bilinçaltına sızan kötü eğilim tohumları, meyvelerini genel olarak yeni yetmenlik ve yetmenlik çağında vermeye başlar. O zaman da iş işten geçmiş olur.

Sözümüzü, kısa yoldan, piyasada yaygın halde bulunan, baştanbaşa çubuk resimlerle sayfalara serilen, kural dışı serüvenleri, parlak plâstik kapaklan ve ilginç adlarıyla, çocuklarımızı kendine çeken ve onları ruhsal yönden sömüren, zararlı çocuk yayınlarına getirmek istiyorum. Bu yayınlarla ilgili görüşlerimi, gerçek hayattaki oluşlarıyla, yani uzun süreden beri bu konuda yaptığım araştırma, soruşturma ve gözlemlerimin ışığı altında ortaya koymaya çalışacağım.
Velilerin ve öğrencilerimin dürtüleriyle zararlı yayınlar sorununa eğilmeye başladığım zaman, bu ko¬nuda kendi çapımda neler yapabileceğimi enine boyuna düşünüp taşındım. İlk iş, bu kitaplardan birer tane elde edip okuyarak inceleme yoluna gittim. Sonra araştırmalarımı genişlettim. Vapurda, otobüste, dolmuşta, sinemada, ev ziyaretlerinde tanıdığım veya tanımadığım kimselere bir yolunu bulup, bu konuda sorular sorarak fikirlerini almaya başladım. Yaz aylarında gittiğim bazı Anadolu şehir, kasaba ve köy yerlilerine de aynı soruları yönelttim.

Veliler ne diyor?
Bu araştırmalarım sırasında ay¬rı çevrelerde yaşayan yüz veli¬ye: “Çocuğunuz bu kitapları okuyor mu? Okuyorsa siz bunu nasıl karşılıyorsunuz?” diye sordum. 87 velinin cevapları şaşılacak kadar birbirlerine benziyordu. Hepsi de: “Evet okuyor, engel olmaya çalışıyorum fakat olamıyorum. Evde ders kitaplarının arasına saklayıp yine okuyor. Dayak, ceza fayda vermiyor. Çocuklarımız bu kitapları okuya okuya dövüşken, kırıcı, tembel ve yüzsüz oluyorlar. Evde ve sokakta hep oyuncak tabancalarla adam öldürmek oyunları oynuyorlar. Çamaşır iplerinden kement yapıp, ev hal¬kının boynuna geçiriyorlar. Yüzlerini çizgi çizgi boyayıp, kafalarına tavuk tüylerinden yapılan taçlar giyiyorlar. Sonra da bet sesler çıkarıp, ev içinde ve sokakta koşturuyorlar. Çocuklarımızın içi dışı işte bunlarla dolu. Kısacası çocuklarımız bu kitapları okuyarak sanki başka dünyanın insanları oluyorlar. Öyle ki çoğu zaman, birbirlerini asıl adlarıyla değil, kitaptaki adamların adlarıyla çağırıyorlar. Onları bu kitaplardan kurtar manın hiç bir yolu yok mu acaba?” diye dertli dertli soruyorlardı. Buradan çıkan sonuç; söz konu¬su olan yayınlar yurdumuzda yaygın olarak okunmakta (özellikle, veliler tarafından) kesinlikle hoş görülmemektedir. Öyle ki pek çok veli, çocuklarının okuldaki başa¬rısızlıklarını bu yayınlara bağlamaktadırlar.

Velilerin yüzde 87’sinin cevapla¬rından derlenen bu görüşler asla bir fantezi değildir. Gerçeğin tâ kendisidir. Türkiye çapında bu konuda yapılacak bir anketin yukarıdaki acı gerçeği daha acılı bir şekilde ortaya koyacağı kanısında¬yım.

Çocuklar ne diyor?
Bir kısmı, yukarıda söz konusu olan ailelerin çocukları, bir kısmı başka ailelerden olan yüz çocuğa da ayrı ayrı zamanlarda şu sorular soruldu: “Bu kitapları okuyor musun, niçin okuyorsun, kitap kahramanı hiç bir kitapta ölmüyor, bunu bile bile onunla ilgili olaylardan nasıl zevk alıyorsun, bu kitaplarda çok sık adam öldürüyorlar, bu sana üzüntü ve korku vermiyor mu, kendini kitap kahramanının yerine koyduğun oluyor mu?”

Yaşları sekiz ile on altı arasında olan bu çocukların deyişlerine göre: “Bu kitaplar çok hoştu. Hepsi de severek okuyorlardı. Her çocuk okuduğu kitabın kahramanına hayrandı. Kargadan hoşlanıyor, kahramanları düşman tarafı yenince sonsuz bir sevinç duyuyorlardı. Adam öldürmek olağandı. Hele kahramanın düşmanları topyekûn ölmeliydi. Hiç birine adam öldürme olayı üzüntü veya korku vermiyordu. Aksine, kahramanları düşmanı öldürdükçe seviniyorlardı. Kahraman, düşmanlarının elinden elbette kurtulacak, ölmeyecekti. Gözde adam ne yolda bir dolap çevirerek düşmanlarını atlatıp, ölümden kurtulacaktı? Çocuk, işte bu oyunlara hayrandı. Kahramanın iki eliyle tabanca kullanması, kement atması, at koşturması, ok atışı, bıçak çekişi, şapkasını giyişi, hatta sigarayı ağzında tutuşu çocukların düşlerine giriyordu. Onun bütün davranışlarını beğeniyorlardı. Okudukça içleri coşuyordu. Pek tabiî ki kendilerini, hayran oldukları kahramanın yerine koyuyorlardı. Bazıları da büyüyünce onun gibi olmak istiyorlardı. Bu kitapları okumak çok kolaydı, yazıları az resimleri çoktu. İçindeki yazıyı okumadan bile olayı kolayca izleyebiliyorlardı. Halbuki ders kitaplarında (onların deyişiyle) tonla yazı vardı. Yazıdakiler bir türlü insanın aklına girmiyordu. Onları anlamaya çalışmak zor geliyordu. Hele bu kitaplara alıştıktan sonra, ders kitaplarını okumak insanı sıkıyordu. Ders çalışırken, ders kitaplarının aralarına bu kitapları koydukları doğruydu. Fırsat buldukça bunu okulda bile yapıyorlardı. Yazık ki ana babaları ve öğretmenleri bu kitapları okumalarını istemi¬yor, onlara rahat vermiyorlardı.

Kim haklı?
Bu durumda velilerle öğretmenler mi haklı, yoksa çocuklar mı haklıydı? Şüphesiz veliler ve öğretmenler haklıydı. Çünkü çocukların işlenmemiş körpe zihinleri, olgunlaşmamış uçarı ruhları, daima hoş ve kolay olana doğru bir eğilim gösterir. Bu bir gerçektir. Büyükler ise yaşları ve deneyleri sebebiyle daha ileri görüşlüdürler. Onlar, çocuklarının bu yaşta zararlı yayınların etkisiyle zıt yönden eğilip büküldüklerini, kötü alışkanlıklar kazanmakta olduklarını, çok iyi bilmektedirler.

Unesco Raporlarına Göre Zararlı Yayınlar Okuma Kültürünü Yok Ediyor
Bu kitapların, çocuk ruhuna yaptığı olumsuz etkileri, bugün dünyanın belli başlı ülkeleri de kabul etmiştir. Unesco Gençlik Enstitüsü uzmanları, çeşitli yönleriyle zararlı yayınları ve bunla¬rın etkilerini incelemişlerdir. Elde edilen sonuçlar bir rapor halinde dünyaya sunulmuştur. Bu raporlarda zararlı yayınların ilmî kaynaklara dayanan tipik ve etkin zararları somut örneklerle belirtilmektedir. Şöyle ki: Zararlı yayınlar çocukta, öğretmen tarafından geliştirilmeğe çalışılan okuma kültürünü yok eder. Okuma kültürü, okuma zevki ve okuma sabrıyla elde edilir. Okuma zevki: Eline geçeni değil, seçme kitapları okumakla gelişir. Okuma sabrı ise, bıkmadan, yorulmadan, sürekli olarak okuyabilmektir. Öğretmen, çocuğa okuma kültürünü kazandırırken onda bir iki alışkanlığın yer etmesine çalışır. Oysa zararlı yayınlarda düşün, sanat ve duygu yoktur. Olaylar zorbalığa dayanılarak işlenir. Bu yüzden okuyucunun saldırganlık içgüdüsünü kamçılarlar. Onları okumaya alışanlar, okumayı sadece bir eğlencelik olarak kabul ederler. Bu hal onların ders kitapları karşısında göstermeleri gereken, çalışma ve direnme güçlerini kırar. îyi ve kaliteli yayınlardan tad alma alışkanlıklarını, okuma zevklerini soysuzlaştırır. Okuma sabrını ise yok eder. Çünkü bu kitaplar bol resimlidir. Olaylar resimler arasına sıkıştırılmış, hiç bir dil kuralına uymayan bozuk düzen birkaç cümleyle birbirine bağlanmaktadır. Böylece olayı kavramak çok kolaylaşır. Oysa ders kitapları, okuma sabrını ve zihni etkinliği gerektirmektedir. Çocuk, zararlı yayınlarla edindiği alışkanlık sebebiyle, ders kitaplarına da şöyle bir göz atmak İster. Böylece ortaya başarısız öğrenciler çıkar.

Resim aptallığı
Almanya’da zararlı yayınlan oku¬makla gelişen bu alışkanlığa “Resim Aptallığı” adı verilmek¬tedir. Gerçekten bu yayınlar, çocukların zihinlerini tembelleştirip körleştirmekte; onlarda iyilik, güzel¬lik ve doğruluk ölçülerinin zıt yön den gelişmesine sebep olmaktadır. Bundan başka bu tip yayınların yüzde doksanının temel konusu olan adam vurma, insan öldürme olayı ile çocuk, o kadar çok haşır-neşir olur ki insan öldürmek, onun bilinç altına olağan bir davranışmış gibi sızar. Bu sebeple çocuk, bir gün kolayca suça itilebilir. Çocuk bu yayınları okuya okuya, kuvveti bir hak aracı olarak benimser. Böyle olunca da toplumsal sorunlarını yasalar yoluyla değil de kaba kuvvet yoluyla çözme yoluna gidecektir. Artık Yurttaşlık kitaplarında: “Bir haksızlığa uğradığı¬mız zaman haklarımızı kendimiz almaya veya korumaya kalkışmamalı, bunu kanunlara bırakmalıyız” şeklinde belletmeğe çalıştığımız gerçek ders, çocuğu istediğimiz gibi etkileyemez. Bu özelliklerine rağmen zararlı yayınların, kullanılmış olanları bile para etmektedir. Bazı sokaklarda kullanılmış kitaplar küçük çocuklar tarafından satılmakta veya kiralık olarak verilmektedir. Oku¬yucular, bir kitabı on kuruş karşılığında okuyabilirler. Çocuk on kuruşu peşin verip, hemen oracığa çömelir. Yutarcasına kitaba dalar. Bu sebeple orada hemen kendinden geçmiş bir okuyucu topluluğu belirir. Gerçekte bu küçük okuyucu guruplarının yaptıkları iş en az, uyuşturucu madde almak ka¬dar ruhu tahrip edici, iradeyi kırıcı, suça yönelticidir. Oysa biz bunlara sadece gülüp geçeriz. Çocuklarımızın, zararlı yayınların etkisiyle okulda başarısızlığa uğradık¬larını, hatta bu yüzden okulu terk ettiklerini, başıboş kalıp topluma dert olduklarını düşünmeyiz. Öğretmen, bu koşullar altında öğrenciye tam anlamıyla faydalı olamamaktadır. Birçok konularda akıntıya kürek çekme durumuna düşmektedir. Zararlı yayınların çocuklarımıza yaptığı etkilerin tepkileri ileride, tedirgin ve sapık bir ruhun tepkileri gibi olacaktır ve olmaktadır da. Hepimizin tanıdığı Donkişot, zaman zaman bi¬zi güldüren, güldürürken içimizi sızlatıp gözlerimizi dolduran o akıl almaz serüvenlere nasıl atılmıştır? Bu saf köylü, nasıl yarı deli bir kahraman haline gelmiştir? Durmadan şövalyelik hikâyeleri, olağanüstü kahramanlık masalları okuyarak. Cervantes daha o asırda oku¬nan zararlı kitapların, işlenmemiş zihinlere, saf ruhlara ne türlü-etkiler yapabileceğini Donkişot'u yaratarak büyük bir başarıyla belirtmiştir.

Ya Madam Bovary! Temiz ve saf bir köylü kızı iken, evlendikten sonra, öylesine aşağılık davranışlara girişme gücünü nereden almıştır acaba? Gustave Flaubert romanında, Emma Bovary'nin yeni yetiştiği sıralarda, aşağılık kadınların hayat serüvenlerini okuya okuya -o hale geldiğini belirtmektedir.

Çeşitli görüşler
Aramızda bu yayınların zararla¬rını inkâr yoluna gidenler de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı ticarî amaçlarla bu yolu tutmakta, bir kısmı da gerçekten zararlarını kavrayıp, tehlikeyi sezemedikleri için böyle davranmaktadırlar. Onlar bu yayınları şu şekilde savunmaktadırlar:

- Zararlı yayınlar çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmaktadır. Yaklaşık olarak çocuklar bu yayınlarla okuma sabrını elde ediyorlar.”
- Bu yayınlar, kahramanların davranışları, olayların örülüp çö¬zülüşleri yönünden, okuyucunun içinde bulunan serüven içgüdüsünü doyurmaktadırlar,
- Dünyanın büyük ve uygar ülkelerinde de yaygın olarak okunmakta yasaklanma yoluna gidilmemektedir. Türkiye’de niçin okunmasın?

Karşıt Görüşler
Zararlı yayınları savunanlar hangi ruh hali içinde bulunurlarsa bulunsunlar, iddialarında yanılmaktadırlar. Bu konuda titizlikle hazırlanmış bilimsel raporlara ve yıllardan beri yaptığım pratik araştırmalara dayanarak buna kuvvetle inanıyorum. Bu direnmeler şu şekilde cevaplandırılabilir:

1- Zararlı yayınlar yukarıda belirtildiği gibi çocuklarda okuma alışkanlığını ve sabrını geliştirmez. Çünkü çocuk, yazıları okumadan bile olayı resimlerden izleyerek kavrayabilir. Oysa okuma sabrı, bir yazıyı dikkatle okuyup yazının söylemek istediğini kavrayıp anlıyarak gelişir. Birincisinde, zihni etkinlik iz halindedir. İkinci şekilde ise çocuk, kesiksiz olarak zihni etkinlik göstermekte, böylece yazıdakileri anlamağa çalışmaktadır. O halde, zararlı yayınların çok okunması çocuğun okuma alışkanlığım geliştirmez. Aksine onları okuma¬ya alışan çocuklar, zihni etkinlik gerektiren yazıları okumaya üşenirler.

2- İkinci iddia da yersizdir. İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümü tarafından yapılan bir deney, bu konuda bilimsel bir dayanak teşkil eder. Deney, Emniyet Müdürlüğü Çocuk Bürosunda bulunan 100 suçlu çocuk üzerinde yapılmıştır. Deneyin “Resim Testi” bölü¬münde çocuklara: “Aklınıza gelen bir şeyin resmini yapın” denilmiş. Resimler toplandıktan sonra bu kere çocuklara agresif resimler gös¬terilmiş, yine akıllarına gelen bir şeyin resmini çizmeleri söylenmiş. Çocuklar, ilk olarak balık, kuş vesaire resimleri çizdikleri halde, ikinci kere tabanca, bıçak v.s. resimleri çizmişlerdir. Buradan çıkan sonuç: Çocuklar, gördüklerinin, okuduklarının kolaylıkla etkisi altında kalmaktadırlar. Bu konuda deneylere dayanan örnekler çoğaltılabilir. O halde zararlı ya¬yınlar, konuları yönünden çocuklarımızın serüven içgüdülerini doyurmuyor, aksine onları yanlış yönden etkileyip, içlerinde yeni ve erişilmesi güç serüven isteklerinin doğmasına sebep oluyorlar. İddia edildiği gibi çocuğun gerilen sinirlerini gevşetip, onu huzura kavuşturmuyor, aksine gerginleşip huzursuzlaş masını, bu ruh hali içinde kural dışı davranışlara atılmasını sağlıyor.

3- Üçüncü iddia da yersiz sayılır. Çünkü bu kitapların bol bol okunduğu ülkeler, gerek beslenme, eğitim ve gerekse olumlu hayat koşulları yönünden gerçekten gelişmiş ve uygar ülkelerdir. Bizim ülkemiz bunların yanında az gelişmiş bir durumdadır. Bu sebeple zararlı yayınlar bizim insanımızı daha kolay etkileyebilmektedir. Hal böyleyken bu kitapların uygar ülkelerde serbestçe okunmakta olması bizde de böyle yapılmasını gerektirmez. Zararlı çocuk yayınları toplumumuz için zararlıdır. Millî Eğitim, dolayısıyla ulusal kalkınmamızı baltalamaktadır. Geleceğimizi eline alacak olan çocuklarımız, bu yayınların etkisiyle iyi yetişememekte, ruhsal ve zihni yönden zararlı ve tehlikeli alışkanlıklar elde etmektedirler. Görülüyor ki yurdumuzda bu türlü yayınlara karşı savaşmanın zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.

Faydalı Yayınlar ve Sonuç
Yurdumuzda bugün çocuk kitapları, eskiye oranla daha çok okunmaktadır. Öğrenciler, okul kitaplığı dışında yeni yeni hikâye kitapları aramaktadırlar. Yazık ki, çocuk kitabı yazmak bizde hâlâ küçümsenen bir konudur. Zararlı yayınlar, çocuk kitaplarına karşı gösterilen bu kayıtsızlıktan fazlasıyla yararlanmaktadırlar. Bugün meydan zararlı yayınlara kalmış bulunmaktadır.

Uygar ülkelerde de zararlı ya¬yınlara rastlanmaktadır. Bunlar, sadece çocuk yayınlarının basit bir kolunu teşkil ederler. Karşılarında üstün derecede faydalı, yetkili kimseler tarafından hazır¬lanmış, iyi baskılı, bol resimli, boy boy, çeşit çeşit kitaplar vardır. Görüyoruz ki çocuk kitapları ele alınınca, çok yönlü bir problemle karşı -karşıya bulunuyoruz. Bir yanda bütün sömürücülüğü ile zararlı yayınlar, bir yanda her yönden yetersiz, gelişi güzel hazırlanmış çocuk kitapları ve bunları ucuz fiyatla alarak basıp piyasaya süren yayın evleri, bir yanda küçümsenip sömürülen ve bu yüzden umutsuzluk ve isteksizlik için¬de bulunan iyi niyetli çocuk kitabı yazarları ve nihayet ailede hattâ okulda gereği gibi okuma kültürü alamayan çocuklarımız.

Ne yapmalı?
Zararlı yayınlar sorununu açıkladıktan sonra, sıra çözüm yoluna geliyor. Bunun için ne yapmalı? Bu yayınları yasaklama yoluna mı gitmeli yoksa, bunların karşısına güdümlü olarak hazırlanmış faydalı yayınlar mı çıkarmalı? Kanaatimce ikinci “yol dan” verimli ve işlek bir yoldur. Mademki çocuklarımız bol resimli, serüven ve heyecan dolu konulardan hoşlanıyorlar, biz de aynı yollardan hareket ederek çocuklarımızı iyiye, güzele ve doğruya yönelten, eğitim ve öğretim kitaplarına uygun çocuk kitapları hazırlama yoluna gitmeliyiz. Plânlı bir çalışma sonunda bol resimli, temiz baskılı, düzgün cümlelerle örülmüş eserler meydana getirilirse, zararlı yayınlara duyulan olağanüstü ilgi azalacak, belki de bu yayınlar, za¬manla iyi yayınlar arasında eriyip silineceklerdir.

Nasıl sağlanabilir?
Bugünkü durumda çocuk yayınları ile etkin olarak öğretmenler ilgilenmektedirler. O halde zararlı yayınların karşısına çıkaracağımız faydalı yayınların hazırlanmasında, çocuk kitaplarıyla uğraşan veya bu işi başarabilecek öğretmenler seferber edilmelidir.

1964 yılının Temmuz ayında Ankara’da açılan “Çocuk Kitapları Yazarları Seminerini” izlemiş¬tim. Seminere yer darlığı sebebiyle, ancak yirmi kişi katılabilmişti. Seminer, yazarlar yönünden çok faydalı oldu. Orada bulunan arkadaşlar da aynı fikirdeydiler. Buradaki çalışmalar, yazı hayatımıza yeni bir yön verdi. Bizleri gelişi güzel yazmaktan kurtardı.

Millî Eğitim Bakanlığı, her yıl Haziran ve Eylül aylarında bir hafta süreyle ilkokul öğretmenleri için seminerler düzenlemektedir. Çeşitli konularda düzenlenen bu seminerlerden, faydalı çocuk yayınları hazırlama konusunda da yararlanmak mümkündür. “Yararlı Çocuk Kitapları Hazırlama” konusu, bilgi ve görgü geliştirme seminerlerinin amaçlarına ve düzenleniş prensiplerine uymuyorsa bu konuda yeni bir seminer düzenleme yoluna gidilmelidir. Bu seminerlere, çocuk kitaplarıyla ilgili öğretmenler, severek katılacaklardır. Bunun yanında” seminerlere iyi niyetli çocuk kitabı yazarlarının, piyasada çocuk kitabı konu¬sunda olumlu çalışmalar yapmakta olan yayınevi sahiplerinin, bu konuyla ilgilenen ortaokul öğretmenlerinin ve çocuk kitaplarını resimlemeye yetkili ve istekli olan ressamların katılmaları da sağlanabilir. Millî Eğitim Bakanlığı bu çığırı açarsa, kısa zamanda “Yararlı Çocuk Kitapları Hazırlama” konusunda gerçekten değerli eleman ve kuruluşlar meydana çıkacaktır. Seminerler sonunda hazırlanan ve semineri yöneten kaynak şahıslarla yazarların yapacakları eleştirme toplantılarında elden geçtikten sonra basılan eserlerin ad listeleri, hatta mümkünse birer örnek kitapla birlikte okullara ulaştırılır. Ders yılı başında öğretmenler bunları inceleyip, sınıflarına göre, istedikleri kitapların listesini hazırlarlar. Listedeki kitaplardan bir kısmını sınıf kitaplığına alan, öğretmen, diğer kitapların isimlerini de öğrencilere bildirir.

Bu arada seminer çalışmaları dışında hazırlanan kitaplar da, hâlen olduğu gibi yine Talim Terbiyece incelenip, Tebliğler Dergisiyle okullara sağlık verilebilir. Yalnız bunların şekil, konu ve ruh yönünden, seminerlerde alman kararlara ve yapılan çalışmalara uygun olmasına önem verilmelidir. Böylece o kitaplar da okullarda yıllık kitap listelerine alınabilir. Kana atimce bu şekilde çocuk yayınları güdümlü olarak yönetilmiş olur ve piyasaya kısa zamanda gerçekten değerli kitaplar yayılabilir. Büyük şehirlerde düzen¬lenen bu seminerlerde yetişen kaynak şahıslardan, Zararlı Yayınlar Kanun Tasarısında kurul¬ması söz konusu olan (Özellikle zararlı çocuk yayınlarıyla ilgili) eleştirme komisyonlarında da faydalanılabilir.

İhtiyaç vardır
Böylece, Millî Eğitimin önemli bir dalını teşkil eden “Okul ve ders kitabı dışında” okuma yoluyla yapılan eğitim ve öğretimin yönetimi, yetkili ve güvenilir ellere geçmiş olacaktır. Buna ihtiyaç vardır. Çünkü okul çağı çocuğunun hayatının yarısı, okulda ve ders kitaplarıyla geçiyorsa, diğer yarısı da evde, sokakta ve ders dışı hikâye kitaplarını okumakla geçmektedir.

Okulda verilen eğitim ve öğretimin tam etkili olması için, eğitimci olarak, çocuğun okul dışı hayatına da el uzatmalıyız. Yazık ki bugün çocukları¬mız, çoğunlukla başıboş, zararlı yayınların pençeleri arasında, kötü ve tehlikeli bir şekilde yoğrulmaktadırlar.

Yetişmekte olan kuşak, ilen¬de olumsuz davranışlara girişirse sorumluluğu, ana babalarla biz eğitimcilerin olacaktır. Yeni kuşak, olumlu çalışmalarla ulusal kalkınmayı geliştirir, yurdumuzu asrın uygarlığına ulaştırma çabası gösterirse, bundan duyulacak sevinç ve övünçte en büyük pay yine bizim olacaktır. Yeni kuşağın ruhsal varlığı, başı¬boş bir durumda bizim ilgimizi beklemektedir. 
Kaynak - Serüven 

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails