Bugünlerde homofobiyle özgürlük noktası arasında ele alınarak gündemde tutulan konulardan olan eşcinsel çizgi roman kahramanları olayı bir süre daha gündemde kalacak gibi görünüyor. Kimileri comicslerdeki ilk eşcinsel öpücüğün Ağustos 1998 Starman dizisinde olduğunu iddia ederken Peter Milligan ile Mike Allred X-Statix dizisinde, Warren Ellis, Bryan Hitch, Mark Millar ve Frank Quitely üçlüsününThe Authority grubu dizisinde kullanıldığını söylemekteler. 1993 - 1995 yılı arasında yayımlanan Peter Milligan ve Duncan Fegredo eseri The Enigma ise üstüne vurgu yapılanlardandır.
Ancak eşcinselliği sadece erkeğe has bir şeye indirgemezsek ve yine erkek üzerinden incelersek 1982-1985 yılları arasında yayımlanan DC Comics çizgi romanı "Camelot 3000"i kesinlikle ön sıralara koymak gerekir.
Yukarıdaki resim ve bir üstteki "eşcinselliği sadece erkeğe has bir şeye indirgemezsek ve yine erkek üzerinden incelersek" ifadesi kafa karıştırıcı olabilir farkındayım. Ancak Camelot 3000 gibi son derece başarılı bulduğum hikayeyi paylaştığımda yukarıdaki ifade de resim de anlam kazanacaktır.
Bu arada Amerika'da comics endüstrisinin 80'li yıllarda hala yoğun bir sansür baskısı altında olduğu gerçeğini de unutmayalım. Cinsellik yok, kan göstermek yok, çıplaklık yok, vahşet yok, sapkınlıklar (!) yok, vs vs vs...
Peki Camelot 3000'i "kült" olarak nitelendiren uzmanları bu saptamayı yapmaya iten nedir?
Camelot 3000, DC Comics'in 1982-1985 yılları arasında yayımladığı 12 sayılık kısa bir öykü olarak ortaya çıktı.
Öykünün alt yapısı neredeyse birebir olarak Kral Arthur efsanesine dayanmaktadır. Zaten ilk sayılarda o efsanenin farklı görüş ve tarihi bilgilerine de yer verilerek okur bilgilendirilmiştir.
İşte nedir, vatan işgal altındadır, herkes bir koruyucu Kral beklentisi içindedir. Merlin ortaya çıkarak Excalibur fikrini ortaya atar. Taşa saplı kılıcı çıkaran kral olacaktır. Bunu Arthur başarır. Memleketi kurtarır. Hayli demokratik ve özgürlükçü, eşitlikçi bir ülke kurar. Şövalyeleri vardır, yuvarlak masaları vardır, kutsal emanetler peşine düşerler, Kutsal Kupa Graal en önemli unsurlardandır, Morgan Le Fay ile üvey kardeş Mordred yine haindirler, kralın eşi onu Lancelot'la aldatır, özellikle 12. yüz yıl Romanslarınca bu hikaye uzar gider... Bu alt yapı Camelot 3000'de aynen korunarak bilimkurgusal bir geleceğe uyarlanmıştır.
Kral Arthur ve Camelot çeşitlemelerini ve uyarlamalarını okumayı ve izlemeyi seven biri olarak bu hikayeyle tanıştığımda çok mutsuz olmuştum ilk zamanlar bunu belirteyim. Ankara Olgunlar sokaktaki sahaflardan öykünün Almanca baskısını bulmuştum ve üstelik bazı albümleri olmadığından öykü yarımdı. Şövalye kıyafetleri ve birçok tasarım karizmadan uzaktı, hikaye de yavan gibiydi. Çok sonraları hikayenin Fransız baskısını bulunca ve eksik kısımları gözden geçirince Fransızcasını anlamamış olmakla birlikte çok şey kaçırdığımın farkına vardım. Bu hikayede yüzeyde görünenden fazlası vardı!
V for Vendetta gibi bir eser nasıl sistemi eleştiriyor ve Alan Moore gibi bir deha kimsenin dile getiremediği konulara parmak basıyorduysa Mike W. Barr da Camelot 3000'de son derece ciddi tezleri dile getiriyomuş aslında. V fon Vendetta'da ayrımcılığı anlatmak için "eşcninsellere ve müslümanlara karşı yapılan ayrıma" dikkat çekiliyordu sözgelimi. Yukarıdaki kareye baktığımızda bunun aynı yıllarda Amerika'da dile getirildiğini görüyoruz. Kral Arthur'la Guinevere'in evliliklerini betimleyen sahnede sol köşede bir bakışta "aaaa arap insanlar ve müslümanlar da sevinmiş bu evliliğe" dedirten çizimi görüyoruz. Hatta şövalyelere baktığımızda her ırktan şövalye görüyoruz. Bu da benim üstte, evrensel bir temaya dönüştürülmüş olan Arthur öyküsünü anlatırken neden İngiltere vurgusu yapmadığımın sebebidir.
Camelot 3000'in öyküsüne geçersek şunları görürüz:
3000 yılında dünyadaki kültürler iç içe geçmiştir. Sadece bazı güçlü blokların liderleri vardır ve merkez daha Amerika görünümündedir. Bununla birlikte kılık-kıyafetten yaşam biçimlerine kadar son derece post modern bir karmaşa vardır dünyada.
Derken kimlikleri bilinmeyen uzaylılar dünyaya saldırı düzenlemeye başlarlar. İnsanlık bir kurtarıcı beklemeye başlar. Bu sırada ortaya çıkan Arthur Merlin'le dünya medyası önünde Excalibur'u saplandığı örsten çıkararak insanlara umut verir, Merlin kılıçtan çıkan enerjiyi dünyaya yönlendirerek diğer reenkarne olmuş şövalyelere yönlendirir, hepsi gerçekte kim olduklarının farkına vararak Arthur'a gelirler. Kraliçe Gunievere'le "Tristan ve İsolde" efsanesinin İsolde'si de uyananlar arasındadır.
Arthur şövalyelerini bir araya toplayarak uzaylı istilacılara karşı örgütlemeye çalışırken Sör Percival mutasyona uğratılarak beyinsiz bir tür canavara dönüştürülmüştür, Tristan ise kadın olarak reenkarne olmanın acısını yaşamaktadır.
Sonunda uzaylıların aslında hepten kötü olmadığı, Morgan Le Fay ile Mordred'in oyununa getirildikleri anlaşılır. Guinvere yine Lancelot'la birlikte olur, Arthur onları basar, şövalyelerden biri ihanet eder, şu olur bu olur Arthur tüm kötülükleri kendini feda ederek durdurur, dünya yeniden inşaa edilmeye başlanır, uzak bir galakside bize göre hayli biçimsiz olan bir uzaylı peşindekilerden kaçarken taşa saplı kılıcı bulur ve onu yerinden çıkarır, öykü biter.
Brian Bolland'ın çizdiği bu 12 sayılık eser yerel ve bölgesel bir hikaye olmaktan çıkarak evrensel bir kimlik kazanmış, sınırları aşmış adeta kozmik bir "şiddet, baskı" karşıtı külte dönüşmüş görüldüğü üzere.
Ama bu anlattıklarım bu eseri yine de "kült" yapmaya yetmiyor. Aşağıdaki kareye baktığımızda görürüz ki tüm o hoşgörü, gelin canlar bir olalım, tüm kültürler farklılıklarını bırakarak bir arada yaşasın mesajları dışında şiddet de sansür kurulunun tüm baskısına rağmen rahatça kullanılmıştır.
Kafaları delip geçen mermiler, parçalanan bedenler, kopan kollar... Camelot 3000 comics dünyasının sansüre karşı ortaya çıkardığı çok erken bir başkaldırı manifestosu gibidir aslında. Kanın kan renginde gösterilmesinin bile yasak olduğu bir sektörde yukarıdaki gibi kareler çizilebilmiştir. Ancak hemen belirteyim Almanca baskısında bu ikiye bölünen beden "birleştirilmiştir". Tıpkı kopan kolların birleştirilmesi gibi. Camelot 3000 Amerika'da zorluklara karşı çıkarken Atlantiğin ötesinde Almanya'da sansür yemiş. İşte bu eserin önemini bana gösteren de dilini anlamadığım Fransız baskısındaki sansürsüz albümdü! Bu karşılaştırmayı yapmasaydım bu muhteşem işin peşine düşmeyecek, orjinaline ulaşmayacak, kare kare inceleme yapmayacaktım... Nereden nereye...!
Veee en baştaki kareye dönersek. Dediğim gibi, eşcinselliği sadece erkeğe mahsus bir şeymiş gibi ele alırsak comics dünyasındaki ilk öpüşmeyi de yanlış hesaplarız. Bence ilk eşcinsel öpüşme işte bu 12 sayılık hikayede 1985 yılında yer almıştır. Kadın bedeninde reenkarne olan Tristan İsolde'sini (İseut) bulduğunda erkekliğe dönmek için neler yapmaz öyküde. Bir türlü işlemez girişimleri. Bu arada evlilikten döner (bilinci nikahı sırasında kilisede, üzerinde gelinliği varken kendine gelir), nişanlısı peşine takılır, büyüyle yaratığa dönüşüp saldırır delirip, erkeklerin kötü şakalarına katlanır... Sonunda aşkı galip gelir ve kadın kimliğini kabul ederek sevgilisiyle birlikte olmaya karar verir. İşte en üstteki kare Lancelot'un Fransadaki şatosunda güller arasında gerçekleşen ilk sevişmelerinin tekrar canlandırılmasıdır ve kurgunun getirdiği noktada kadın kadına bir birliktelik üzerinden o dönem için son derece başkaldırıcı bir sahneyi içerir.
***
V for Vendetta ne kadar önemli bir başkaldırı ise ve 1982 - 1989 yılları arasında çok ciddi konulara İngiltere'den el atarken, Camelot 3000 Atlantik'in diğer ucundan aynı yıllarda İngiliz temelli bir hikayeyle onun yanıtı veya yansıması gibidir.
Ancak Amerikan çizgi roman sektörünün içinde bulunduğu baskı ortamını düşünürsek Camelot 3000'in çok daha büyük bir manifestoyu dile getirme cesaretinde bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz bence.
Ancak Amerikan çizgi roman sektörünün içinde bulunduğu baskı ortamını düşünürsek Camelot 3000'in çok daha büyük bir manifestoyu dile getirme cesaretinde bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz bence.
Bu arada Camelot 3000'in son sayısında efsane kökenli olmayan tek şövalye Tom Prentice "Le Morte D'Arthur" adlı başyapıtı okumaktadır ki onun dilimize muhteşem bir Mina Urgan Türkçesiyle kazandırıldığın altını çizmek isterim. Sir Thomas Malory'nin XIII. ve XIV. yüzyıllarda anlatılan şiirleri, hikayeleri derlemesiyle oluşan kitap ilk kez XV. yüzyılda basılırken bizdeki 876 sayfalık harika basımının yılı 2004'dür ve yayınevi de Sel Yayıncılıktır.
Ümit Kireççi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder