- kısaca sizi sizin ağzınızdan tanıyalım.
Merhaba, ben, benim işte. 1972 Almanya doğumluyum. 1983’de İskenderun’a kesin dönüş yaparak memleketime kavuştum. 7 yıl sonra Alanya’ya geçip 3 sezon garsonluk ve barmenlik yaptım. 1991’de Üniversiteyi kazanıp Ankara’ya geçtim ve 1999 senesinde İstanbul’a taşınarak hayatımı değiştirdim. Yıllarca amatör tiyatro yaptıktan sonra 1992 yılında kurduğum tiyatro grubuyla profesyonel hayata atıldım ve yine aynı dönemde editörlük-yazarlık yaptığım bir fanzin çizgi romanıyla çizgi romana da faal adım atmış oldum. Sonra sırasıyla oyun yazarlığı, tv yazarlığı, dergi yazarlığı, senaristlik v.s. yazarlıkları yaptım.
Bu sene YTÜ İletişim-Tasarım bölümünde “Senaryo Yazarlığı” dersi öğretim görevliliğine başlamadan önce uslanmaz bir çizgi roman okuru olmanın yanı sıra her yaştan meraklısına tiyatro oyunculuğu ve yaratıcı drama dersleri veriyordum, halen de sürdürüyorum.
Oğlum Barkan doğduğundan beri çizgi roman az geri planda kalmış gibi olduysa da şimdilerde birlikte okumaya başladığımızdan çizgi roman yine en popüler ilgi alanlarımdan biri olmaya başladı.
- sizin çizgi roman maceranız nasıl oluştu nasıl tanıştınız.
Bildiğim kadarıyla 4-5 yaşlarımda tanıştım ben çizgi romanla. Daha doğrusu Batman filmleriyle… Babam fantastik filmler hastasıydı ve beni düzenli olarak sinemaya götürürdü. Batman ve Robin’in arabada mahsur kaldığı bir sahneyi hatırlıyorum mesela o dönemden, Joker kapakları açmış içeriye su doluyor. Sonra Herkül filmlerinden sahneler ve afişler hatırlıyorum yine o dönemden. Godzilla filmleri, westernler… Çizgi roman hemen 6 yaşlarımda okuma-yazmayı sökmemle başladı bildiğim kadarıyla. Almanya’da bankaların verdiği dergileri toplardım ilk zamanlar. Sonra Gespenster gibi korku çizgi romanları okumaya başlamıştım. Ardından da Kull ile tanışmıştım. Ancak beni asıl etkisi altına alan ekol comics ekolü olmuştu.
DC Comics Almanya’da çok güçlü bir pazar oluşturmuştu. Başta Batman olmak üzere o dönemler basılan her şeyi okudum sayılır. Örümcek Adam’la Marvel comics evreniyle tanıştım yine o yıllar. Bulduğum her şeyi almıştım. Hatta alışkanlık oldu halen bulduğum cep kitabı boyutundaki Almanca comicsleri biriktirmeyi sürdürüyorum.
Yine de çizgi romanın bende hastalık haline gelmesinde tek sebep vardır o da Türkiye’ye yerleştikten sonra tanıştığım Conan’dır.
- çizgi roman severleri bir ortak platformda toplama fikri nasıl oluştu alınan mesafe ne durumda, hedef nedir, bu yolda önünüze çıkan engeller veya bizim yapabileceklerimiz varsa açıklar mısınız.
Çizgi Roman Okurları Platformu (ÇROP)un kurulması fikri 2006 yılındaki kuruluşundan çok önce aklımda olan bir şeydi. Sadece nasıl olacağını planlamamıştım. Bir forum alanına üyeliğim aktif olarak gerçekleşince aklımdakileri olgunlaştırma fırsatı yakaladım. Özellikle okurların iyi bir şey olmasını birilerinden bekliyor olmaları ama bunu yaparken de yapabilecek olanlardan başta yayınevleri olmak üzere editör, çevirmen, yazar ve çizgi roman araştırmacılarına saldırganca davranmaları eksiklikleri görmemi sağladı.
Tiyatro izleyicileri derneği gibi projelerin alt yapısını da bildiğimden ÇROP fikrini ortaya atıp kaliteli ve seçkin bir okur kitlesinden çizgi roman için proje üreten topluluk kurmaya karar verdim.
Zor bir süreç yaşadık. Hayatında hiç eyleme geçmemiş kişiler söz sahibi olunca hayli anlamsız ve kısır döngüsel tartışmalar yaşadık. Ama sonra ciddi bir yaprak dökümüyle ağırlıklarımızdan kurtularak ÇROP’u bugünlere getiren ekibi yarattık ve onlarca arkadaşı da bu eylemlere ortak ettik.
Ben kurumlar arası renklilikten ve iletişimden yanayım. Bu noktada beklentim ortak projeler geliştirirken birbirimizin renkliliğine hoşgörüyle yaklaşarak destek olunmasıdır. Etkinlik mi var, gidilmeli. Toplantı mı var, duyurulmalı. Tüm görüşlerimiz aynı olmasa da farklılıklarımızı ve uyduruk kavgalarımızı bir yana bırakarak çizi roman için gövde gösterisinde bir araya gelmeliyiz. Sidik yarışlarıyla, çete mantığıyla, küçük olsun ama benim olsunlarla bir yere varılmaz. ÇROP olarak beklentimiz sadece bizim değil tüm elini taşın altına koyanların destek görmesidir.
Engel… Yok hiç. Olanların da üstesinden geliyoruz çok şükür. Yapabilecekleriniz… Yapıyorsunuz zaten. Duyurularımıza katılan üyeleriniz var. Sadece laf üretmekle kalmıyor yapılanlara saygı duyup desteğe geliyorlar. Kendilerini kaf dağında görüp laklakla peynir gemisi yürütmeyi umanlar varsa da biz rastlamadık daha çizgi diyarında. Ama yeter mi bu? Yetmez. Gövde gösterisi, ihtiyacımız olan bu.
- büyük şehirler dışında bir çok yörede çizgi roman bulunmuyor. bunu arz-talep olarak değerlendirmek yerine örneğin oluşturacağı(mız)nız dernek aracılığıyla okurlara sağlamak mümkün müdür bu konuda bir çalışmanız var mı-olacak mı?
Genel olarak böylesi bir beklenti var maalesef. Dağıtımı çözmek. Ancak asıl sorun bence dağıtım noktası olmaması ve talebin az olmasıdır.
Çizgi romanlar ya satılacak yer bulamıyor, ya bulsa da çizgi roman satılmıyor, ya da yer bulunsa da paketleri açılmadan çrler geri dönüyor.
Bence çizgi romanı hatırlatacak, okur oluşturacak, çizgi romanı sanat olarak kabul ettirecek, hayatın bir parçası olduğunu ispat edecek etkinliklere ihtiyacımız var ülkenin dört bir yanında. Bugün belediyelere, kaymakamlıklara, valiliklere kültür aktiviteleri için ödenekler ayrılıyor. Bu kurumlar bunu çoğunlukla kitlesel beğeni üzerinden kalitesiz popüler müzik konserlerinde değerlendiriyor. Çok azı tiyatroyla. Çok azı karikatürle. Çok azı da kaliteli diğer sanatlara. Çizgi romana ödenek ayıran bölge, şehir, kasaba kurumları yok.
ÇROP olarak Sakarya İl Halk Kütüphanesine 3 bin kitaplık çr kitaplığı kurmuştuk zamanında. Şimdi de başkalarını kurmaya çabalıyoruz. Profesyonel işlerimden biri de “edebiyat şenliği” düzenlemek şehir şehir gezerek. İşte bunların içinde çizgi roman atölyeleri ve ücretsiz çizgi roman okuma stantları kurarak bir şeyler başarmaya çalışıyorum arkadaşların desteğiyle ancak ÇROP resmi bir kurum değil. Bu yüzden şimdi Çizgi Roman Derneği (ÇRD)ni arkamıza alarak ülke çapında etkinliklere başlamalıyız bence.
Biliyorum ki belediye ve diğer kurumların yetkililerine ulaşmak için kalkıp gitmek ve pazarlamacı muamelesi görmek yarar getirmiyor. Bunun yerine eş-dost-ahbap-akraba ilişkilerini kullanmak gerekiyor. Çizgi Diyarı ve tüm forumlardan beklentim bu ilişkilerin kurulmasında yardımdır. ÇRD eminim ki hazırlayacağı son derece kapsamlı projelerle derdini iyice anlatacaktır dinleyen olduktan sonra. Uygulamada da zaten deneyimli kişilerle gönüllülerin işbirliği her şeyi yoluna koyacaktır.
Bu şekilde ancak eğlence ve sanatsal uygulamalarla talep yaratılabilir, arkası da gelir. Hayatımız içinde yer almayan şey önemsidir. Çizgi romanı hayatlara sokmak gerekiyor.
- ilgisizlikten şikayet ediyoruz fakat net ortamında forum(lar) üzerinden konuşursakher forum kendi cumhuriyetini kuruyor okumayı kolaylaştırmak yerine vip üyelikler, belli sayıda mesaj yazma zorunluluğu gibi engeller koyuluyor bu konudaki görüşleriniz-düşünceleriniz.
Aslında burada nazik bir konudan bahsediyoruz ve bazı başlıklara bölmekte fayda var.
1 – Çizgi roman paylaşımı: Samimi olmak gerekirse bir okur olarak çizgi romanın paylaşımından son derece memnun oluyorum. Ancak piyasada satışta olan çizgi romanları gerek dersimde gerekse yazılarımda kullanmak için scan edemediğimden (scannerim olmaması sebebiyle) ara ara indirsem de tercihimi çoğunlukla ulaşamadıklarımdan yana kullanıyorum. Özellikle orijinal comicsler. Sonradan çok beğendiğim bir hikayeyse yine para vererek de alıp rafıma koyuyorum mesela.
Ülkemiz yayıncıları açısından satışta olanların paylaşımında ciddi bir zarar meydana geliyor. Uyduruyorum, bir Yayınevi önümüzdeki iki yıl içinde satmayı umduğu bir yayını beş yıl rafta tutmak zorunda kalıyor. Bunun sebebi bu paylaşımlar oluyor. Bence forumların telif, çevirmen, baskı, dağıtım, dükkan kirası, elektrik, ev kirası v.s. harcamaları yapmak zorunda olan yayınevlerini düşünerek paylaşacakları yayınların hangileri olacağında incelikli davranmalıdırlar.
Bugün artık internet var ve bir şekilde çizgi romana ulaşmak isteyene satın almasına olanak tanıyan onlarca yol sunuluyor. Yayınevlerini ve bu alanda emek sarf edenleri mağdur etmeyecek yöntemler geliştirmek gerekiyor.
2 – Yayınevlerinin tepkisi: Bazı yayınevleri bu tarz dergi paylaşımı yapan forum alanlarıyla geliştirdiğimiz ÇROP projelerini paylaşmamıza hiç sıcak bakmadıklarını açıkladılar sözgelimi. Atın Madalyon’la Dampyr’i İstiyoruz kampanyasını yaptık ama diğerlerine “gelin şu projeyi yapalım” diyemedik tepkilerden sonra. Oysa geliştirdiğimiz projeler olmuştu bekletiyoruz mecburen. Bu tepkilere uyma sebebimiz de anlayacağınız üzere yayınevlerine yalakalık değil emeğe saygı duymamızdır.
3 – Kural olmalı: Birileri birilerini zorla bazı kurallara uymaya tabii tutmuyorsa, insanlar kurallara rağmen bir yerlerde bulunuyorlarsa bu orada bulunanların sorunudur bence. Sonuçta prensip gereği bazı kurallar konmuşsa bana düşen prensiplere saygı duymaktır. Uygulamalar farklı olabilir. Hatta bildiğim kadarıyla bazı uygulamalar benim yukarıda saydığım gerekçelerle konulmuş bazı forumlarda. Bu ne kadar uygulanıyor, buna ne kadar uyuluyor ve bunun yararı var mıdır bilemiyorum. Ancak o forum alanlarının da yayınevleri tarafından ret edildiğini biliyorum. Bu noktada uygulama farklılığının renklilik olduğuna da dikkat çekmek istiyorum. Herkesin bir örnek giymesi, aynı şekilde davranması, aynı şeyleri yapması, aynı düşüncede olması faşizmdir ve kimi yoksunluklar birilerinin mağduriyeti anlamına da gelmemelidir. Birbirimize saygı gösterip aslında kime zarar verdiğimizi konuşmalıyız.
Ve şunu üzülerek söylüyorum ki satış yapamazlarsa yayınevleri olmaz, olmazlarsa internet üzerinden gelişmeyen bir sanatın çakmalarının paylaşımlarıyla mutlu olmaya çalışırız.
4 – Hoşgörü: Kaba olacak ama “sidik yarışıyla” bir yere varılamayacağını düşünüyorum. Birbirini tanımayan veya internet üzerinden hasbelkader tanışmış olan ama fiziken hiçbir ilişkinin olmadığı sanal bir alemde gereksiz gerginliklerle zaman kaybetmemek lazım. Yarın yasa çıkar “taranmış çr paylaşımı” engellenirse bu kavgaların tümü sanal alemin çöplüğüne atılacak, kişiler birbirlerini kırdıklarıyla kalacaklar, asıl zararı gören de çizgi roman olacaktır. Özellikle bazı forumların bazı adminlerinin karşılıklı sorun yaşamasına ortak olan ve takım tutar gibi gaz veren üyelerin de bir durup ne yaptıklarına bakmaları gerekir bence. Amaç üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? Bağcı dövmekse bu forumları terk etmekten zarar gelmez düşüncesindeyim. Üç-beş admin oturup mutlu mesut şişinsinler hiç görmedikleri adamlara laf geçirebildikleri için sanal memleketlerinde. Hoşgörü ve tez elden barış. Olay budur bence. İnanıyorum ki ilk zeytin dalı uzatan da tarihe geçer.
-sizin top10 listeniz nasıldır.
Ben sanatsal ve estetik değeri yüksek olan çizgi romanlarla eğlencelik olanlarını eşit seviyorum:
1 – Alaska
2 – Dampyr
3 – Justice League of America
4 – Justice League Society
5 – Conan
6 – Sandman
7 – Star Wars
8 – Bone
9 – Red Sonja
10 – The Avengers
- çizim yapar mısınız, ya da ne çizersiniz
Yok yapmıyorum. Daha doğrusu yıldızlardan karakterler yaratıp kompozisyonlar yapıyor, hikayeler de çıkarıyorum ama hepsi amatörce. Onlar da sayılmaz.
- senaryo (aslında ben de meraklıyım dergimizin ilk sayısında bir çizerimiz teks çiziyordu ona senaryo hazırlamıştım ama dostumuz zora gelmedi kaçtı) yazdığınızı, kitabınız olduğunu biliyoruz bunun kısa bir macerasını sizin ağzınızdan dinlemek isteriz
AÜ Tiyatro bölümünde Dramatik yazarlık öğrencisiyken tez hazırlama zamanım yaklaştı ve ben “çizgi roman senaryosu” üzerine tez hazırlamak istedim. “Olmaz” dendi başta, bölümle bir alakası yokmuş. Israrcı oldum, “radyo da bizim alanımız değil tv de, sinema da ama onların senaryo yazımını niye öğrettiniz o zaman” diyerek karşı çıktım. Hocalarım vizyonları geniş insanlardı baskıcı davranmak yerine destek oldular sağ olsunlar. Oldular ama bu defa da “teknik bir metin” oluşturmanın zorluğuyla karşı karşıya kaldım. Çizgi roman senaryosu’nun nasıl yazılması gerektiğini anlatmaya karar vermiştim çünkü. 8 yıl. Tam 8 yılımı aldı tezimi bitirmem. Bu süreçte sinema v.s. senaryoları yazma kitaplarını okudum. Yazarlıkla ilgili tüm kitaplara baktım. Ulaşabildiğim teknik bilgi veren tüm kaynakları inceledim ve şablonlarını anlamaya gayret ettim. Dillerini çözdüm.
Bu arada Fransızca, Almanca, İngilizce senaryo örneklerini topladım. Bir kitaplık dolusu yabancı inceleme ve öğretici kaynağı bir araya getirdim. Yine internette dolanan yalan yanlış bilgileri derleyerek doğrularını toparladım.
Sonunda bu süreç içinde tiyatro oyunu, tv dizisi, reklam metinleri yazmış deneyim de kazanmıştım, sinema, tiyatro ve radyo oyunu yazım teknikleriyle karşılaştırmalı ve destekli bir tez oluşturdum. 3 yıl sonra da kitap olarak bastılar. Şimdilerde İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümünde mastır yapıyorum ve “çizgi roman çevirisi” hakkında tez hazırlıyorum. Bakalım o nasıl olacak?
- türkiye 3 boyutlu çizgi romanlarla ne zaman tanışacak çok mu geriden takip ediyoruz acaba?
Beni çooook aşan bir konu. Ne desem yalan.
- e-dergimizi nasıl buldunuz biz yaparken müthiş bir keyifle yapıyoruz objektif bir bakışla değerlendirir misiniz.
Dergiyi seviyorum ve ÇAM çizgi roman kitaplığına cd içinde bekliyorum… Hala :)
Emeklerinize sağlık. Ancak çizgi roman paylaşım kısmında aklıma takılan şu var: Keşke üyelerinizden en kötü çizebilenler de olsa kendi üyelerinizin çizgi romanlarını yayınlasanız da orjinallerden uzak dursanız.
Tanıtım için bazı sayfalarını veya dosya olarak ele aldığınızda birkaç sayfasını veya kısa hikayenin tamamını yayınlayarak yazılarla desteklersiniz tamam her iki durumun da arkasında olurum.
Balonlama ve yayınlamada nedense çekincem var. Bunun dışında kesinlikle keyifli gidiyor dergi. Yazarlarınız var, araştırmacılarınız var, emeğiniz var, başarılar dilerim.
- türk çizgi roman okurunun bir profili var mıdır ya da bu yönde bir çalışmanız-araştırmanız tespitleriniz var mı?
Benim gördüğüm birkaç grup okuyucumuz var:
1 – Orta yaş ve üzeri
Hayatını artık düzene koymuş, işini yoluna koymuş belli yaş ve üzerinden oluşan bir grup. Bugün özellikle western ve fumetti basılıyorsa bunun sebebi sektörü bu kesimin ayakta tutuyor olmasıdır. Bir anlamda bu sevindirici bir durumdur. Ancak çizgi romana sanat olarak değil de kişisel beğeni üzerinden baktıklarından özellikle sanatsal bilgisi ve kriterleri gelişmemiş olanlarının sanatın bizzat kendine zarar verdiklerini düşünüyorum. Tutucu ve saldırgan bir üslupla baskı oluşturmaya çalışmaları ve çoğunlukla da yaşlarını ileri sürerek saygı ve onay bekliyorlar. Yaş ve bazı süreçlere tanıklık etmek kimseyi uzman yapmaz. Çocukken çizgi romanın altın günlerini yaşadıkları için kendini uzman addeden orta yaş ve üzeri okurlar bu noktada yanlışa düşüyorlar. Yayıncılığın içinde yer alınmamışsa uzman olunmaz! Ve genel eğilimin onların beğenisine yakın olması da söylediklerini uzman görüşü yapmaz, olsa olsa bu durumu doğru tahlil etme yapar o kadar. Çizgi roman sanattır ve kriterler kişisel beğenilerden ötede yer alır. Yenilere kapılara açmak, ufkumuzu ve beğeni seviyemizi geliştirmek durumundayız.
2 – Genç okurlar
a) Geleneksel
Geleneksel değerlere göre çizgi roman okuyan gençlerimiz daha çok bir üst yaşın alışkanlıklarını takip etmektedir. Çoğunlukla da onlarla iletişim halindedirler ve yine çizgi romanı bir bütün olarak sanat diye görmek yerine kulaklarında kalan ”Tommiks – Teksas” seslerini takip etmektedirler. Kötü mü? Asla değil. Ancak kendini tekrar eden ve artık yeni hiçbir şey söylemeyen fumettilerin sonu gelecek. Çizgi roman sadece bu örnekler değildir!
b) Ufku genişler
Ufku geniş olarak tanımladığım ama aslında diğer grupla aynı yolu izlerlerse aynı hataya düşecek eğilimli okurlar grubu bu grup. Özellikle comics ve diğer türleri de takip eden bir grup bu. Ancak farkına varmadan daha çok yabancı kaynakların yönlendirmeleriyle ilerliyorlar. Kendi görüşleri, kendi eleştirileri çok az. Yabancı yayınevlerinin verdiği bilgileri çevirip kendilerinin gibi paylaşıyorlar ve bizde yayınlanan çizgi romanları bu ülkenin gerçekleri üzerinden değil kaynak ülkedeki gibi görmeye başlıyorlar. Satışlar azalınca veya yayın durunca da bu yanılsamadan dolayı çok şaşırıyorlar.
Ek olarak bu kesim hemen her konuda bilgi araştırıp paylaşıyorlar da. Bu defa da teknik bilginin eksikliği sebebiyle bilgilerin paylaşımında seçici olmadıkları gibi her bir şeyi paylaşıyorlar. Ek olarak koşulların farklılığına bakmadan ülkemiz yayıncılığını küçümsemeye başlıyorlar. Ortalığı “kontrolsüz bilgi kirlenmesi” kaplıyor.
3-Frankofon ve Manga okurlarımız
Her iki grup da kendilerini genel okur kitlesinden soyutlamış durumdadır. Frankofon okurları sadece kendilerinin anladıkları üstün bir ekolle haşır neşir olmanın keyfini sürüyor gibiler. Sıradan okurlardan daha ince beğeniye sahipler ve asıl sanatla bütünleşmekteler. Çoğunlukla da orjinallere ulaşıp Türkçe basımlara belli oranda ilgi gösteriyorlar. Sayıları az olduğundan da olabilir yayınevlerini asla ayakta tutamazlar.
Manga grubu ise yabancı dillerden kaynaklara ulaşmakta, rahatça para harcamakta, manga-anime terminolojisini ezberlemiş, kendi dünyalarını kurmuşlardır. Hem popüler hem de özel kulüplerine has bir çizgi roman ekolüyle iç içeler. Manga okumayanların anlamadığı bir dili konuşuyor, binlerce sayfalık çizgi romanları okuyor, sadece kendi gibilerle iletişim kuruyorlar. Bu arada satış rakamlarını merak ediyorum, özellikle internet üzerinden binlerle ifade edilen okurların kaçı Türkçe mangaları satın aldı acaba?
Diğer bir deyişle frankofon ve manga basan yayınevleri hep yaya kalacaklar gibi görünüyor.
- bazı çizgi romanlar filme çekiliyor ama okurlarda genelde bir hayal kırıklığı oluşuyor film romanın büyüsünü bozuyor mu acaba
Romanında büyüsü de bozuluyor, öykünün de, anılarında sinemaya uyarlanınca. Kingpin’in zenciye dönüşmesi, Kedi Kadın’ın ağlanası olması gibi örnekler bir yana ben bu tarz uyarlamaları senarist ve yönetmenin yorum hakkı olarak görüyorum. Temel bilgilerle oynanmasından rahatsızım ama bildiğim öyküleri bir de sinemada görmek istemem. Birebir aynısı çekilecekse de olmasın bence.
- okur profiliniz gerçekten kapsamlı olmuş bir de yayıncı profili çizmenizi istesek?
Yayıncılarımız… Çizgi roman yayıncılarımız… Şimdi şöyle bir bakıyorum da sinema sektörüne, bir film vizyona gireceği zaman onlarca gazeteye mailler gidiyor, dergilere mailler gidiyor, sitelere mailler gidiyor, haber olabilecek her yere mailler gidiyor, gala davetleri yapılıyor, filmi haber yapabilecek yazarlarla anlaşılıyor v.s. Edebiyat sektörüne bakıyorum neredeyse aynıları yapılıyor ve hemen her araştırmacı, gazeteci, akademisyen ve yazara özel olarak kitaplar gönderiliyor. Tiyatro sektöründe de durum neredeyse aynı. Gazetelere ilanlar, röportaj yapılması için görüşmeler…
Çizgi roman sektörü ise… Aklıma yıllar öncesi geldi şimdi. Bir dönem içinde yer aldığım fanzin çizgi roman gurubun iletişim adresi benim evin adresiydi. Okur mektuplarında hep “stüdyonuzu görmeye gelebilir miyiz?” diye soruluyordu. Hatta evi ziyaret edip elinde dosyalarla kapımızı çalan arkadaşlar oluyordu ve tabii ev kadını annemle karşılaşıyor şaşırıyorlardı. Oysa ciddi çalışıyorduk, elimizden gelenin en iyisini yapıyorduk ama fotokopiyle dergi basıyorduk ve öğrenciydik daha ve stüdyomuz yoktu.
Bugün birçok yayınevimiz; üzülerek söylüyorum, bizim bir zamanki halimizden farklı değiller sektörel ciddiyet bağlamında.
Üç grup çizgi roman yayıncısı mevcut şu anda:
1 – Holding modunda her alanda elim olsun diyen büyük yayıncılar. Çizgi romanı bildiklerinden ve bilen insanlarla çalıştıklarından değil sadece alanda olmak için olanlar. Okurlarla ilişkileri yok. Çizgi roman okurlarını anladıkları yok. Onlarla iletişim kurdukları yok. Sektörün tanıtımı ve okur kazanması için herhangi bir etkinliğin içinde oldukları yok. Patron başka alanlardan parasını kazanırken derdiniz anlatmak için okurun yapabileceği en fazla telefonda “ya, hı, hım” diyecek sözde notlar alacak geçici işçilerden biriyle muhatap olabilmektir. Bir sonraki telefonda o insanı yerinde bulmanız mümkün olmayacaktır yüzde doksan. Alana katkıları daha çok zaten isim yapmış bazı çizerlerin (çoğunlukla da Türk) eserleri yayınlamaktır o kadar.
2 – Çizgi roman için kurulmuş olan yayınevleri:
a) Ciddi çalışanlar – Bu grup gerçekten çizgi roman için vardırlar. Ancak sektörleşme ve işletme düzeninde ciddi sorunlar yaşarlar. Sadece yayın çıkarır ve okunmasını umut ederler. Çevirileri iyidir, ekipleri iyidir, baskıları iyidir… Ancak okurdan ve dünyadan kopukturlar yine. Yatırım, reklam, etkinlik, duyuru, işbirlikleri v.s.leri çok azdır. Mail dahi atamazlar çoğunlukla tanıtım için. Ama çizgi romanları aksatmadan çıkarırlar ve ellerinden gelenin en iyisini yaparlar.
b) Zevk için çalışanlar – Belki de yukarıda saydığım olumsuzluklardan farklı olarak bu grup yayıncı bir de düzensiz yayıncılığı ekler bünyesine. Çevirisi, baskısı, şusu busu, bir yerlerden hep eksiği vardır ve bitmez. Sorsanız yayıncılığı zaten ciddi bir iş olarak değil “zevk için” yapmaktadır!
Çizgi roman yayıncılığımız kötü bir durumda özetle… Bazı yayınevleri iyisini yapmak ve başarmak için uğraşsalar da yayıncılığımızın profesyonelleşememesi sektöre vurulan en büyük darbedir kanımca. Eminim hepsi zevk aldıkları bir alanda yayıncılık yapıyorlar ve birçoğunu yakından tanıdığım için görüyorum çok da uğraşıyorlar ancak profesyonel yayıncılığa geçilmediği sürece yayıncımız da okurumuz da daha çok üzülecekmiş gibime geliyor.
- internetin çizgi roman üzerindeki etkisi hakkındaki düşünceleriniz?
Kolay ulaşabilirlik! Çizgi romanın kendisine de bilgisine de. Ama ülkemizde bu özellikle bilgisine ulama ve bilgi paylaşarak ulaştırma layıkıyla uygulanıyor mu diye sorarsanız “Hayır kullanılamıyor” derim.yabancı kaynaklı forumlarda gördüğümüz kadarıyla tek bir kahraman üzerine bile blog oluşturuluyor, forumlar kuruluyor. biz bunun neresindeyiz
Gördüğüm kadarıyla biz bilgi paylaşımında ciddi sorunlar yaşıyoruz ve bilgiyi sadece ve sadece okunanların “öyküsünü anlatma” sanıyoruz. Bunun da bir geçmişi olduğunu düşünürsek yeni okurların ve sadece okur olan yetişkinlerin bunu alışkanlık haline getirmesine şaşmamak gerekir.
Ülkemizde yıllarca çizgi romanın “abileri”, “uzmanları” olarak tanınan kişilerinin çizgi roman sanatını bilmekten çok dikkatli okurlar olduğuna şahit oldum. Çizgi romanı, sanatı ve çizgi roman sanatı kriterlerini ve renklerini bilmeyen bu kişiler çoğunlukla çizgi romanın “altın dönemlerinde çocukluk yaşamış” ve günümüze kadar da okumayı sürdürmüş hafızları iyi kişilerdir. Kim çizmiş, kim yazmış, kaç sayı çıkmış, kiminle dövüşülmüş, kaç sayı sürmüş, yan karakterin göbek adı nedir gibi beylik konuları hafızalarında tutmuş ve çizgi romanı anlatmış bu kişiler… Daha doğrusu çizgi roman sanatı hariç her şeyi anlatmışlar. Araştırma yok, alt yapı sorgusu yok, dil-çeviri sorgulaması yok, yok yok… Salt okunanın aktarılması. İşte bu da geleneksel bir alt yapı bırakmış maalesef.
Bugün bazı tek karakter üzerine kurulmuş blog/site denemelerine şahit oldum aslında. Hepimiz olmuşuzdur. Çoğu ruhsuz, renksiz, tatsızdır ve çoğu da yarımdır veya durmuştur. İşte bence sebebi de bu uyduruk “okuduğunu anlat molla sansınlar” geleneğidir. Yürüyen külliyatlar olmak çok hoş aslında. Mesela ben DC comics üzerine bir ton şey bilirim ve anlatırım çenem düştü mü. Çok keyiflidir bu bilgileri paylaşmak ama gerçek bilginin karşılığı değildir. Bu noktada benim aklıma gelen çok yönlü olunmasının zorunluğudur. Derinlere, yüzeylerin altına bakma gerekliliğidir. Yoksa öykü özeti çıkarıp tepesine “spoiler içerir dikkat” diye yazmanın ötesine geçemeyiz. Bu arada adını anmazsam ayıp olur “Zagor’un Sözü Bu” bloğu hem bilgi veren hem de eğlenen bir alt yapıyla tam da başarılı bloglara bir örnek olarak gösterilebilir bence.
Ancak hemen belirteyim yakında ÇROP'un projelerinden biri daha devreye girecek. Alt yapısını haftalar önce bir blog kurarak hazırladık. Yakında duyurusuna da başlayacağız... Bu sorunuz zamanlama olarak çok hoş oldu. Tam da bu eksikliği giderecek bir hareket başlatmayı hedefliyoruz. Eminim projeyi duyurduğumuzda Çizgi Diyarı forum alanından da çok katılan olacak bu harekete.
- forumlar için tavsiyeleriniz nelerdir biz yöneticiler için önerileriniz varsa memnuniyetle duymak isteriz.
Böylesi bir tavsiye beni aşar açıkçası. Bir yönetim varsa bir takım sınırlar kurallar belirler ve ne kadar esneyeceğini de hesaba katarak bunları uygular olay olur biter. Bunun dışında gördüğüm kadarıyla bazı provokatörler ve internet kabadayıları haricinde herkes elinden geldiğince bilgi paylaşıyor zaten bizde. Olması gereken de budur devam ederse ne iyi…
Ama şimdi aklıma geldi… Belki “Kahramanlar haftası” uygulaması konabilir.
Bir kahraman belirlenir ve düzenli olarak birkaç ayda bir bu değişir, işte denir ki “Kit Taylor ayı başladı”, isteyen pin-up çizsin, isteyen bilgi girsin, isteyen anı girsin, isteyen sevgisini anlatsın, isteyen neden sevmediğini, tartışılsın, konuşulsun, birkaç başlıkta dolu dolu bir ay geçirilsin ve bu aylarda en çok bilgi paylaşmış olanlar, çizenler, okumuş olanlar yıl sonunda hediye kazansın. Bir ay fumetti, bir ay comics, bir ay manga, bir ay frankofon kahramanı v.s. Eminim yayınevleri yılda bir defa gerçekleşen bu etkinliğe destek olup bir-iki ücretsiz yayın da verirler. Olmadı başka bir formül… Mesela para harcamadan da ödül olur “kazananı öpersiniz” olur biter.
Başarılı paylaşımlar dilerim Çizgi Diyarı e-dergi okuyanınız bol olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder