Didem Gülçin Erdem – İlknur Delice
Bir yirminci yüzyıl sanatı olarak doğan çizgi roman, o güne kadar klasik sınırları içinde kalan edebiyat ve resmi bambaşka bir boyuta taşımış; ikisinin birleşiminden daha öteye giderek kendi kurgu, anlatım ve görsel biçimini yaratmıştır. Bir anlatı sanatı olarak kendi rüştünü kanıtlamaya çalışan çizgi romanın ilk örneği olarak genellikle Richard Fenton Outcalt’in ‘The Yellow Kid’ (Sarı Çocuk) 1896 yılına ait bir gazete bandı gösterilir. Daha önce yazılı basında yer alan bazı küçük ve arkası gelmeyen denemelerden Yellow Kid’i ayıran özelliği, devamlı bir karakter olarak bantta görülen küçük çocuk etrafında gelişen anlatıda ilk defa çizim içine yerleştirilmiş yazıların yer almasıydı, ki bunlar yazı balonlarının atası sayıldı.
Yirminci yüzyıl başlarında Birleşik Devletler’de yayınlanan gazetelere üretilen ve gittikçe bu gazete rekabetinin önemli bir öğesi haline gelen çizgi-bantlar daha sonra dergi formatında toplanarak yeniden basılmaya ve dağıtılmaya başlandı. Gazete tirajlarına yansıyan, gazete sahiplerine mesai yaptıran çizgi roman bantları böylece, çizgi roman dergiciliği mecrasına kaydı. Zamanla gazete için üretilen stokların talebi karşılamaması sebebiyle dergiler için özgün üretim ve çizgi roman yayımcısı firmaların oluşumu tetiklenmiş oldu.
‘Pulp’ ile birlikte 1930-1940’larda olağanüstü satış rakamlarına ulaşan çizgi roman Süperman ile popüler kültüre önemli bir katkı da yapıyordu. Alex Raymond, Hal Foster gibi olağanüstü sanatçılar, bu sanatın ilk başyapıtlarını oluşturdu. Aynı dönemde ‘The Spirit’ (Ruh) gazete bandıyla ünlenen Will Eisner, çizgi roman sanatına ait kuramsal çalışmalar da yaptı. Bugün Will Eisner adını taşıyan yüksek prestijli bir ödül de bulunuyor.
II. Dünya Savaşı sonrası sektördeki büyük paya sahip, süper kahraman dünyalarını anlatan fantezi çizgi romanları popülerliklerini yitirdi. Onların yerini alan; suç, gerilim, korku ve bilim kurgu temaları etrafında dönen yetişkin çizgi roman akımı ise, tutucu çevrelerden şiddetli bir tepkiyle karşılaştı. Mizahın muhafazakâr çevrelerden aldığı en ciddi ilk tepkilerden biri olarak sayıldı bu eleştiriler. Yapılan eleştirilerin ve karşıt kampanyaların devamı daha sonra da gelecekti. Böylece günümüze kadar süregelen mizahın muhaliflikle eşleştirilmesinin tohumları da atılacaktı. Küllerinden yeniden doğan süper kahramanların dirilmesi ile yeni başlangıcını yapan çizgi roman dünyasına daha sonra; Japon mangaları karışacak, Hollywood film sektörü de el atacaktı.
ERKAN TAŞDÖĞEN: ‘Çizgi roman bir hastalık’
“Bir misyon yüklemeye gerek yok. Çizgi roman bir dünyadır” diyen Taşdöğen, çizgi roman okuyan kitlenin atılgan olduğu iddiasında bile bulunabileceğini belirtiyor. Okuma alışkanlığı ile çizgi roman kültürünün birbiriyle ilişkili olduğunun altını çizen Erkan Taşdöğen, Tex’e ve onun insanları sorguya çekme yöntemine hasta olduğunu söylüyor!
»Çizgi romanların en çok göze çarptığı sahaf burası. Neden?
Çizgi romanın özel bir kitlesi var. Yalnız okuru değil, satıcısı da özel ve dar bir kitle. Bir de seviyorum. Çocukluğumdan beri çizgi roman okuyorum. Okuma alışkanlığımı çizgi romanlarla kazandığımı söyleyebilirim. Küçükken çizgi roman okuyan çocukların okuma oranına bir bakın. Ben 75 doğumluyum. 70 ila 80 arasındaki kuşağın okuma oranına bakın, bir de 80 sonrasına bakın. 70–80 yılları arasında çizgi roman çok yaygındı.
»Siz de ders kitabının arasında çizgi roman saklayıp okuyanlardan mıydınız?
Evet, aynen öyleydim.
»Hâlâ çocukluğunuzda okuduğunuz çizgi romanları mı okuyorsunuz? Yoksa yeniler eklendi mi onların arasına?
Onları da okuyorum. Yenileri de var elbet. Mesela bakın, ‘Yeniçeri’… Bunu pek kimse bilmez. Bir DC karakteri. Özel güçleri olan bir Türk kadın kahramanın maceraları… Tex ve Zagor’un da yeni sayıları çıkıyor. Onları da takip ediyorum.
»Tutkunu olduğunuz çizgi roman karakteri hangisi?
Tex’i çok seviyorum. Onun sorguya çekme yöntemine hayranım. Kötülere hak ettiği gibi davrandığını düşünüyorum. İyi bir insan ama kötüler kadar sesini yükseltiyor.
»Çizgi roman takipçilerinin profilini çizebilir misiniz bize?
Her kesimden insan var. Net bir profilden söz etmem pek mümkün değil. Çizgi roman bir hastalık bana kalırsa. Bu yüzden hemen her yaş grubundan, her meslekten, her statüden takipçisi var. Belki çizgi roman okuyan kitlenin atılgan olduğu iddiasında bulunabilirim.
»Takip ettiğiniz yerli çizgi roman çizerleri var mı?
Var elbette. Suat Yalaz örneğin. ‘Karaoğlan’ karakterinin yaratıcısı.
»Ne tür bir misyonu var çizgi romanların keyif vermek ve eğlendirmek dışında?
Bir misyon yüklemeye gerek yok. Çizgi roman bir dünyadır. Başlı başına bir dünya…
SELAMİ CANSIZ: ‘Zagor benim gidemediğim yerlerde alırdı soluğu’
“Çizgi romanın çizgiye tutkun bir alıcı grubu var” diyen Selami Cansız’a göre, çizgi romanlar okuma serüveninde bir basamak olarak değerlendirilebilir. Cansız, en çok Red Kit ile özdeşleştiğini söylüyor ve ekliyor, “Belki o dönemler Red Kit’in sahip oldukları benim olamadıklarımdı… Yalnız bir adam. Ama cesur. Dik. Çocukluğumda onun gibi yaşıyor olmak isterdim.”
»Çizgi romanlarla dolu bir tezgâhla karşılaşıyoruz sahafın hemen girişinde. Alıcısı bol sanırım. Kimlerdir çizgi roman takipçileri?
Her yaştan okuru var. Yedi yaşındaki bir çocuktan tutun da yetmiş yaşındaki bir ihtiyara kadar. Hatta serileri biriktirenler var aralarında… Özel olarak sordukları sayılar oluyor. Koleksiyonlarındaki eksikleri tamamlamak için… Çizgi roman bir edebî eserden çok daha farklı. Çizgi romanın çizgiye tutkun bir alıcı grubu var. Onlar vazgeçmiyorlar. Çizgi romanın özel bir kitlesi var. Kitap almaya gelip de bir de çizgi roman alıp gideyim diyen bir kitle değil bu. Çizgi roman reyonunu benden iyi takip eden alıcıları var. Yeni gelen her çizgi romanı fark edecek kadar…
»Siz çizgi roman okur musunuz?
Çocukluğumda okudum. Şimdi okumuyorum. Tex, Zagor, Tommiks, Teksas okurdum… Bir zaman sonra onların bir şey vermediğini fark ettim.
»Nedir peki çizgi romanların işlevi?
Çizgi romanlar okuma serüveninde bir basamak olarak değerlendirilebilir. Bir kitabın sayfalarını karıştırmayı çocukluğumda çizgi romanlar ile öğrendim. Sonra çizgi romanların yerini macera romanları aldı. Bir müddet sonra daha gerçekçi türler ilgimi çekmeye başladı. Bana bir şeyler kazandıracak kitaplar okumaya yöneldim.
»Çizgi romanlardan vazgeçemeyen tutkunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belki her zaman bir çocuk taşıyorlardır içlerinde…
»Yeni çıkan çizgi romanlardan haberdar mısınız?
Şimdilerde manga dedikleri çizgi roman tarzı var. Biraz daha dijital… Televizyon dizilerinin de çizgileri yapılıyor. Onların da alıcıları var. Fakat eski çizgi roman tutkunları onlardan tat almıyor. Daha genç bir okur kitlesi yeni çıkan çizgi romanların takipçileri. Daha eskiler son on beş yılda çıkan yeni kahramanlardan bile tat almıyorlar. Örneğin Mister No, Büyülü Rüzgâr…
»Çizgi roman okurları ile takip ettikleri çizgi roman karakterleri arasında bir özdeşim kurmak mümkün mü?
Ben en çok Red Kit’i severdim. Sözünü ettiğiniz şey doğru olabilir. Belki o dönemler Red Kit’in sahip oldukları benim olamadıklarımdı… Yalnız bir adam. Ama cesur. Dik. Çocukluğumda onun gibi yaşıyor olmak isterdim. Belki buradan yola çıkarak bir özdeşim kurulabilir. Ama her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Örneğin, maceraperest yapımdan dolayı Zagor’u da çok severdim. Amazonlar ve tropik bölgeler ilgimi çekerdi. Zagor benim gidemediğim yerlerde alırdı soluğu. Bu yüzden Zagor okurken de müthiş keyif alırdım.
ONUR ÖZTOPRAK: Alt metinlerdeki siyasi göndermeleri iyi okumak gerekir
“Genç nesil marka tufanına kapıldığından, Teksas ve Tommiks’in de belki markalaşmış halleri çekiyor onları” diyen Öztoprak’a göre; okunan metnin, çizgilerle süslenmiş bir zaman öldürme biçiminden ileri gitmesi için okuyucunun ayrıntıları fark etmesi gerekli. Bu iddiasını da şu sözüyle destekliyor, “Alt metnindeki siyasi göndermeleri biliyor olsalar, kim bilir belki de bu kadar tutkunu olmazlardı.”
»Çizgi roman denildiğinde ne geliyor aklınıza?
Evvelden olup biten bir şey gibi sanki. Yeniden canlandırılıyor belki. Gençlerde bir yönelme var o tarafa doğru ama yine de eski ilgiyi toplayamıyor üzerinde. Genç nesil marka tufanına kapıldığından, Teksas ve Tommiks’in de belki markalaşmış halleri çekiyor onları.
»Haklı olabilirsiniz. Az önce sahafın önünde iki genç ile karşılaştık. Çizgi roman okuru olmamalarına karşın, ellerine Teksas ve Tommiks’i tutuşturduğumuzda, yıllardır görmedikleri ama sesine aşina oldukları bir dostlarını görmüş gibi sevindiler. Nereden geliyor bu tanış olma durumu sizce?
Teksas, Tommiks çizgi romana adını vermiş. Biri gelip çizgi roman satın alacağında doğrudan “Teksas, Tommiks var mı” diye soruyor. Sanırım ebeveynlerinden kalma bir alışkanlık. Onlar aracılığıyla tanışmış olabileceklerine ihtimal veriyorum. Belki ilk onların ellerinde gördüler. Ya da bir şekilde ellerine tutuşturuldu henüz çocukken.
»Siz çizgi roman okur musunuz?
Bir dönem Tommiks okumayı denedim. Fakat çizgi romanı iyi edebiyat olarak görmüyorum. Hatta edebiyat olarak görmüyorum. Çocuk edebiyatına ve bilim kurguya yaklaşımımla çizgi romana yaklaşımım aynı. Belki çerez olarak değerlendirebilirim. Okuyan kitleyi anlayabilmek adına… Konuları daha çok ırkçılık, cinsiyet, aşırı şiddet. Çizgi romanlar ağırlıklı olarak ülkelerin birbirlerine karşı husumetini taşıyan söylemler içeriyor. Örneğin Tommiks İtalyan ve anlatıda sürekli bir Amerikan karşıtlığı seziliyor. Amerika kaynaklı çizgi romanlarda ise, kendi kültürlerini aşılamak, yaymak amaçlı bir propaganda söz konusu. Bilinçli bir çizgi roman okurunun bunların ayırdına varması şart. Yoksa okunan metin, çizgilerle süslenmiş bir zaman öldürme biçiminden ileri gidemez.
»Çizgi roman okuru nasıl bir okur? Edebiyat içi okumalar da yapıyorlar mı örneğin? Size çizgi roman satın almaya gelip de başka yazın türlerinde kitaplar satın alanlar da oluyor mu?
Hayır, onların diğer türlerle arası pek iyi değil. Edebiyat içi iyi bir okur olup da, aynı oranda iyi bir çizgi roman okuru olanı görmedim. Bir müşterim var öyle. O da zaten sıradışı birisi. İyi çizgi roman okurlarının belki kendine has kimseler oldukları söylenebilir. Ama bana kalırsa, pek çok şeyle de ilgilenmiyorlar. Yurt ve dünya sorunlarına karşı duyarsızlaştıklarını iddia edebilirim.
»Belki de alternatif bir dünya sunuyor çizgi romanlar. Oldukça da renkli bir dünya… İçerisine girdikleri bu dünya, onları gerçek dünyanın sorunlarından, kaygılarından uzaklaştırıyor olabilir mi?
Ben öyle değerlendiriyorum. Farklı sebepleri de olabilir elbette. Farkındalığa hizmet eden bir tür değil. Yalnız iyi vakit geçirmek amaçlı okunabilir. Bütün ideolojik, siyasi tutumların uzağında bir tür olduğunu zannettiklerinden okuyorlar belki de. Alt metnindeki siyasi göndermeleri biliyor olsalar, kim bilir belki de bu kadar tutkunu olmazlardı. Bazılarında buna yönelmişliğin bir zorunluluk olduğu gerçeği de var bir yanda. Bizim dönemimizde kitap çevirisi pek az yapılırdı. Bu nedenle çizgi romana yönelmek zorunda kaldık diyenler de var.
»Kasıt aranmalı mı bunun altında sizce? Amaç , bu yolla toplum bilincini köreltmek olabilir mi? Yahut okuru daha suya sabuna dokunmayan türden meselelere yöneltmek gibi bir niyet olabilir mi?
Belki… 60 sonrası dönemde Marksizm’e yönelme vardı. Marksist klasiklerin çevirileri çok yapılıyordu. Son dönemde sinema filmlerinde de zayıf karakterlerin yer aldığının farkında mısınız? Silik, irade gücünü yitirmiş, bir sorun ile karşılaştığında ne yapacağını bilmez karakterlerin sinemada son dönemde bunca yer bulması bir rastlantı mı sizce? Buna sol siyasal paranoya olarak bakabilirsiniz belki… Ama öyle olmadığı kanısındayım. Amaç ‘bilince operasyon’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder